loading
close
SON DAKİKALAR

Çobanla ağlamak

Melih Aşık
Tarih: 12.01.2014

Melih Aşık; Sahte kanıt ve yalancı tanıklarla yüzlerce subay ve general hapse atıldı. Başbakan şimdi oturdu ağlıyor...

Taa Malezya’dan gündem oluşturuyor... İşte dün gazetelerin birinci sayfalarına geçen sözü:

“Cezaevlerinde günahsız yatan çok kişi var...”

Cemaat yüzünden böyle oldu, dememiş ama öyle demek istediği açık.

Yargı sürecinde aralarından su sızmıyordu. Her şey güllük gülistanlıktı.

Sahte kanıt ve yalancı tanıklarla yüzlerce subay ve general hapse atıldı.

Başbakan şimdi oturdu ağlıyor...

Vaktiyle Süleyman Demirel hakkında bir tekerleme vardı:

“Kurtla bir olup kuzuyu yer, çobanla bir olup ağlar...” denirdi...

O söz bugüne daha cuk oturuyor.

Bu ağlamanın olumlu bir sonucu olur mu? Sizce?

***

Türkiye’de Anayasa rafa kaldırıldı. Devlet ve yargı çalışmıyor. Deniz Baykal Cumhurbaşkanı Gül’e giderek anayasal görevlerini, devlet erklerinin ahenkli çalışması için ona düşen görevleri hatırlatıyor. Gül, Deniz Baykal’a “Erkler arasında bir çatışma görmüyorum, mekanizma işliyor, bunlar siyasetin normalleri, merak edilecek bir durum yok” gibi karşılıklar veriyor. Baykal Köşk’ten yüzü asık döndü.

Ünlü bir Osmanlı öyküsüdür... Böyle zamanlarda anımsanır..

Siyahî haremağası, padişahın kapısında, rahatsız edilmesin diye, bekliyormuş. Gece, Sadrazam Paşa, pür telaş, saraya gelmiş. Padişaha çok önemli bir arzı olduğunu söylemiş. Lala “Nedir bu önemli olan söyle bana?” diye efendisini uyandırmak istememiş. Sadrazam, lahavle çektikten sonra, elindeki haritayı göstererek; “Rusya donanması Boğazlardan geçmek ister. Boğazları açalım mı, kapatalım mı?” Haremağası tombul parmağını, haritada Boğazların üzerine basar: “Kapattım işte, zatı şahanelerini uyandırmak lazım değil” der, Sadrazam da gene lahavle çeker:
“Allahım ne olur şu Arabın aklını bir geceliğine bana ver de rahat uyuyayım” deyiverir.

Vahdettin övgüsü!

Atatürk’ün mirası Türk Tarih Kurumu son yıllarda Osmanlı’yı diriltme, Abdülhamit, Vahdettin gibi son padişahları parlatma görevini üstlenmiş görünüyor. Kurum Başkanı Prof. Metin Hülagü, geçen 10 Kasım’da yurt dışında Abdülhamit konulu konferans verdiği için gündeme gelmişti. Kendisi bir Abdülhamit uzmanı. “Vahdettin Yurtsuz İmparator” diye bir kitabı da var.

Türk Tarih Kurumu’nun internet sitesinde belgesel adı altında birtakım tanıtım filmleri yer alıyor. Çoğu özensiz, ilkel yapımlar... Hele Vahdettin’le ilgili bir tanıtım filmi var ki.... Evlere şenlik... Ufak tefek bir adam olan Vahdettin filmde iri yarı pehlivan cüssesinde bir aktör tarafından temsil ediliyor. Atatürk ise süklüm püklüm bir tip görünümünde.

Filmin son sahnesinde Vahdettin ayrılık hazırlığında... Bir İngiliz gemisine binerek kaçacak... Oğlu soruyor:

- Baba gitmek zorunda mıyız?

Vahdettin cevabı duygu yüklü ve kahramanca!:

“Kolay mı sandın gitmeyi evladım? Gitmek her zaman kaçmak değildir. Bazan da gitmek savaşmaktır. İnandığın ancak içinde olmaman gereken bir savaşa kumandanlık etmektir. Bazan gitmek kardeşi kardeşe düşman etmemektir. Çünkü yoktur artık uğruna ne hesap sorulacak ne kavga edilecek Padişah yoktur. Bazan gitmek bir vazifedir evladım. 
Müsterih ol oğlum geri döneceğiz. Ağlama böyle İstanbul, ne bu millet seni bırakır ne de sen bu milleti...”

İşgalcilerin gemisine binerek kaçan Vahdettin’in ayrılışı kahramanlığa dönüştürülmüş... Tarih yeniden yazılmış... Yeni nesillerin kafasına bu tersyüz edilmiş gerçekler sokuluyor...

Atatürk mirası kurumların başına Prof. Metin Hülagü gibi kişiler belli misyonla getirildi. Cumhurbaşkanı Gül bu atamaları sonuçlarını bilerek yaptı. Beklediği sonucu alıyor!

POL

İstanbul’da müteahhitlerin unuttuğu bir yeşil parça kalmıştı... Daha doğrusu SİT alanı olduğu için çivi çakılamıyordu. İstanbullu hafta sonlarında oraya uzanıp bir parça nefes alıyordu. Beklenen haber bu hafta geldi:
“Polonezköy imara açılıyor...”

Polonezköy 1840’larda Polonya’daki ayaklanmadan kaçan siyasi sürgünler tarafından geçici olarak kurulan bir köy. 

Eski ismi Adampol. Sürgünlerin bir bölümü yurtlarına dönmemiş, Adampol’u kurmuş hatta cennete çevirmişler. Dillerini ve geleneklerini yaşatıyorlar. İstanbul’da bir vaha oluşturuyorlar.

Belli ki rant avcıları şimdi bu bir avuç cenneti gözlerine kestirdiler.

Tam da yerel seçim arifesindeyiz... İstanbul’un başkan adaylarından biri Polonezköy’e uzanıp:

- Ben seçilirsem buraya çivi çaktırmam, diye seslenerek bir farklılık ortaya koyabilirdi.
Böyle halk yanlısı bir refleksi gösteren yok şimdiye dek...


“İrticai eylemle” suçlandıklarında “Post modern darbe”, “Rüşvet ve yolsuzlukla” suçlandıklarında “Dost modern darbe” dediklerine göre bu baskı dönemine de “Tost modern darbe” diyeceklerdir...
Akif Kökçe

ARGO

Bir Karadeniz türküsü var:
“Anlayıp giyemedun
Fantazi terlukleri
Şimdi taşıyacasun
Argo’dan zeytunleri”
Anlamını merak edenlere Müfit Yavuz açıklıyor:
“Maçka’nın Trabzon istikametinden girişinde, sağda dağın yamacında bir köy vardır.
Eski adı Hacevera, yeni adı Yeşilyurt.
Köylüler, Argo Kayalıkları denilen yerden “zeytin” adı verilen yaprağı sert bitkiyi toplar, o bitkiden süpürge yapardı.
Oradan zeytin taşımak pek zahmetli bir işti.
Köyün kızı, şansı yaver gider şehirli bir delikanlıyla evlenir. Köyü terk eder.
Bir müddet sonra kocası tarafından geri gönderilince, köyün kızları ona yukardaki türküyü yakar...

SAADET

Ne bir kelime konuştuk,
Ne işaret çektik birbirimize,
Fakat gerçektir seviştiğimiz
Vapur kalkıncaya dek,
Göz göze gelmekle sadece.
Bir saadet gibi hatırlıyorum,
Yasemin kokusu ondan,
Teneffüsü benden,
Bir yaz akşamını,
Kandilli iskelesinde.
Cahit Sıtkı Tarancı

Melih Aşık - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları