loading
close
SON DAKİKALAR

Rumbeyoğlu Bey

Melih Aşık
Tarih: 03.11.2013

Melih Aşık; Rumbeyoğlu sağ olsa 'Türk' sözünün Anayasa dâhil her yerden kazıma teşebbüslerini görüp mutlu olurdu.

Tarihimizdeki önemli şahsiyetlerden Rumbeyoğlu Fahrettin Bey’i anmanın tam zamanıdır.

Rumbeyoğlu Fahrettin Bey, 1920 yılında İstanbul’un işgali sürerken Damat Ferit hükümetinde Maarif Nazırlığı’na yani Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmiş... Göreve gelir gelmez ilk işi okuma kitaplarından “Türk” sözünü çıkartmak olmuştur.

Falih Rıfkı Atay anılarında bu olayı anımsatırken:

- Hepimiz yeniden Osmanlı olmuştuk, diyor...

Yahya Kemal ise:

- Adına bak hem Rum hem Beyoğlu, ne beklersin bu adamdan, diyormuş...

O sıralarda İstanbul aydınları da Türk olmadıklarını açıklamak için kuyruğa girmişler.

Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı, bir Fransız gazetesine şu demeci vermiş:

“İngilizlerden çok şey öğrendim. Fransız medeniyetine hayranım. Bende duygu ve düşünce bakımından beğenilecek ne varsa, sizindir. Bende fena olan her şeyin kaynağı benim!”

Rumbeyoğlu Fahrettin Bey ve Rıza Tevfik, Kurtuluş Savaşı sonrası ülkeden sürgün edilen 150’likler arasında yer 
almışlar...

Rumbeyoğlu sağ olsa “Türk” sözünün Anayasa dâhil her yerden kazıma teşebbüslerini görüp mutlu olurdu.

* * *

Falih Rıfkı Atay’ın anılarında o günlerde Meclis’teki renkli tartışmalar da aktarılıyor... Tartışmalardan biri fes ve kalpak üzerine... Bazı vekiller “Şu Rum başlığı fesi bırakalım” deyince özellikle hocalar ayaklanmış; “Fes bizimle Müslümanları birleştiren başlıktır, Mısır fes giyer, Tunus fes giyer” diye bağırmaya başlamışlar... Sonradan hepsine şapka giydirecek olan Mustafa Kemal ise kürsüde:

- Sırası değil bu tartışmaların işimize bakalım, diye ortalığı yatıştırırmış...



Tuncay’ın romanı...

Tuncay Özkan Silivri Cezaevi’nden yazdığı mektuba:

“Seni sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. 99 yaşımda kucaklamayı sabırsızlıkla bekliyorum. Çünkü cezam o zaman bitiyor. Düşmana inat deyip bekleyeceğim. Haberin olsun...” diye başlamış...

Tuncay Özkan’ın 20. kitabı “Ötekiler” 3 Kasım’da kitap fuarıyla birlikte raflara çıkıyor...

Bu bir roman... Tuncay’ın ilk romanı... Ergenekon davasında yargılanan Hüseyin Yanç’ın gerçek yaşam öyküsü. 

Kitabın müsveddesinden ilk sayfalarını okuduk. Gayet akıcı bir üslup... Dokunaklı bir yaşam öyküsü...

Tuncay romanının kahramanı Hüseyin’i anlatıyor:

“Hüseyin, Dersim’in Şigso köyünde 1972’de doğdu. Dağlarda devrimci oldu. Şam’da PKK’li. Bu arada 1993’de Nevşehir cezaevinden tünel kazıp kaçtı. Sonra dağlara döndü. Elazığ’da itirafçı oldu. Silivri de Ergenekoncu. Öcalan’ın yoldaşlığından, İlker Başbuğ’un ‘suç ortaklığı’na çok çileli bir yolculuk. Gizli tanık olsa, Ergenekoncu yapmayacaklardı. 

Dağlarda aşık oldu, sevişti. Çatıştı, ölümü gördü. Pişmanlığı da tanıdı, direnişi de.

Bir ötekinin ya da hepimizin romanı...”

Tuncay Özkan ve kitabıyla ilgili bugün Tüyap Kitap Fuarı’nın Interexpo salonunda 12 - 13 arasında bir söyleşi var. 

Katılımcılar Orhan Bursalı, Mustafa Mutlu ve Ümit Zileli.. Daha sonra da hep birlikte Tuncay’ın kitabı imzalanacak,...

Mustafa Balbay, Merdan Yanardağ ve benzerleri gibi kalemden başka silahı olmayan ama hükümeti devirecekti bahanesiyle müebbeden hapse mahkûm edilen Tuncay Özkan’a bir an önce özgürlük diliyoruz...



CHPES

“Demokrasidir” dediler...
Kürtçülüğe yattın...
“Anarşidir” dediler...
Gezi direnişinden tüydün...
“Hukuk” dediler...
Kendi milletvekillerini verdin...
“Din” dediler...
Okulların imam okullarına dönmesini seyrettin...
“Darbecilik” dediler...
Orduyu yok ettiklerinde sustun...
“İnanç” dediler...
Türbanı TBMM’ye soktular, baktın...
Tüm bu yüce kavramların zırnığının onlarda olmadığını bildiğin halde, karşı tezler üreterek yüreklice üzerine gideceğine...
Oyuna geldin...
Kendi ideolojilerini Türkiye’nin başına geçirdiklerinde...
Pıstın...
Dön bir bak...
Bu Türkiye midir?
Nihayet türban TBMM’ye girdi...
“Mazlum ve mağduru oynamaktan” başka hiçbir şey gelmedi mi aklına?..
Kolunu, bacağını vermiş, ama gücünü ve kimliğini vermemiş en yakınınızdaki Şafak Pavey’e bakın bari...
Söyledikleri iktidara değil, size derstir...

* * *

Yukarıdaki satırları Bekir Coşkun’un yazısından aldık...
Sadece “oyuna geldin” sözüne itirazımız var.
Doğrusu şöyle olmalı:
“CHP’ye oy verenleri oyuna getirdin...”



Diyanet

“Dövme yaptırmak caiz değil” demiş.
Ama “İktidar emrindeki polisin gençleri dövmesi caiz” değil mi?
Akif Kökçe



REJİM

CHP milletvekili Birgül Ayman Güler, Menemen’de konuşuyor:

“Başbakan diyor ki bu başını örtme işi dinimizin emridir... Bir devlet kendi nizamını dini emirlere göre düzenlerse, o devlete laik devlet denmez din devleti denir.”

Hiç değilse yeni rejimin adını doğru koyalım...



ÇEŞME

Marmaray Kadıköy’de “Ayrılık Çeşmesi”nden hareket ediyor... Çeşmenin adı neden “Ayrılık” derseniz... 4. Murat’ın Bağdat seferinden itibaren padişahlar ordu ile burada buluşur sefere buradan çıkılırmış... Askerler de aileleriyle burada vedalaşırmış. Hacı kafilelerinin de buluşma noktasıymış burası... Kabe’ye hediyeler götüren askeri birlik olan “Sure Alayı” Üsküdar’daki tören yolunu takip ederek bu çeşmenin başına gelir, hacı kafilesi ile buluşup Kabe’ye gidermiş... Ne ayrılıklar yaşandı kimbilir o çeşme başında...

Melih Aşık - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları