loading
close
SON DAKİKALAR

Yazar Ot mudur?

Melih Aşık
Tarih: 20.03.2012

İnsanlığın ölmediği dönemde toplumsal sorumluluk diye bir kavram vardı...

İnsanlığın ölmediği dönemde toplumsal sorumluluk diye bir kavram vardı. Toplumsal sorumluluk her bireye olduğu gibi yazara da görev yüklüyordu... Yazar hem yaşadığı topluma hem yaşadığı çağa karşı sorumludur. Nedir ve nasıl bir duygudur bu?

Aziz Nesin’in şu satırları sorunun en güzel yanıtıdır... Okuyalım:
“Çağından sorumlu olmak, o çağda bütün dünyadaki kötülüklerin nedeni, gerekçesi, yapıcısı kendisiymiş gibi duyuyor olmak demektir. Bir yerde kötülük varsa ondan kendini sorumlu tutmak, onu düzeltmeye çalışmak demektir. Sanki o düzeltilmediği zaman onu o yapmış gibi bir duyguya kapılmak gerekir. Gerçekten de böyle. Dünyanın küçülmüş olması da yazarın işini kolaylaştırır ya da kolaylaştırması gerekiyor. 18., 19. yüzyıllarda dünya çok büyüktü, nerede nelerin olduğunun pek ayrımında değildik. Anımsamıyorduk. Bugün öyle değil. İletişim ve ulaşım araçlarıyla dünya çok küçüldü. O zaman yalnız kendi ülkemizde değil, bütün çağımızdaki dünyanın her yerindeki kötülüklerden sorumluyuz.”
“Ne demek sorumluyuz?”
“Kötü bir şeyi değiştirmek zorundayız. Yazar değiştiremez. Yani yazın yoluyla hiçbir şey değişmez. Ama insanlara değiştirme isteği ve özlemi verir. Ve yazarın sorumluluğu budur. Çağındaki bütün kötü şeyleri tarihin ileri doğru gidişine göre düzeltmeye çalışan insandır. Bunun için sorumludur.”
Bireyciliğin şaha kalktığı, günü kurtarmanın esas alındığı günümüzde bu satırlar pek çok kişiye bir şey ifade etmiyor. Ne var ki hâlâ bu sorumluluğu duyan yazarlar da, gençler de var... Umut onlarda...

Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, “Erbakan’ın çocukları bize emanet” demiş.
Çocukları boşver muhterem. Bosna paraları kime emanet, sen asıl ondan haber ver!
Fahrettin Fidan

Soru: Stratfor’un bizler açısından
en bariz özelliği ne?
Yanıt: Çoğumuzun bildiği ya da tahmin ettiği ama korkudan söyleyemediği birtakım iktidar ilişkilerini
rahatça ortaya dökebilmesi...
Haldun Ertem

TRT Genel Müdürü Şahin “dış yapımlarda ödenen tutarları” açıklayamıyormuş.
Vatandaşın iyiliği için açıklamıyordur!
Üç kuruşla geçinmeye çalışan millet maazallah bu tutarları öğrenirse şoka girer, dili tutulur,
kendinden geçer...
Gülhan Elmas

Hapis daha özgür

Annesini hastalığında göremeyen ancak cenazesine katılan Balyoz sanığı emekli Albay Dursun Çiçek:
- İçerisi cehennem gibi ama dışarısı daha da beter, demiş Sözcü gazetesine... Sonra eklemiş:
- Dışarda kimse konuşamıyor içerde en azından her şeyi konuşabiliyoruz...
İçerde daha fazla özgürlük var, demek istemiş...
Bu arada bilinmeyen bir nokta... Cenaze izni verilen tutuklular yanlarına verilen refakatçilerin uçak ve yemek masraflarını da karşılamak zorunda... Yani... Maddi imkânları kısıtlı bir tutuklunun cenazeye katılma imkânı da yok..

18 Mart matemi!

Matem töreniyle zafer kutlaması aynı güne rastlatılır mı?
Matem tutulurken zafer coşkusu yaşanabilir mi?
Biz bu imkânsızı başarmaya çalışıyoruz...
Hangi akla hizmettir bilinmez... 2002 yılının haziran ayında, bir önceki iktidar tarafından, 18 Mart Çanakkale Zaferi aynı zamanda “Şehitler Günü” ilan edilmiş. Atatürk’ü yücelttiği ya da müttefiklerimize ayıp olacağı için mi bilinmez... Aradan geçen sürede zafer coşkusu geriye düşmüş, şehit matemi ön plana çıkarılmış. Manzarayı Aydınlık gazetesi şöyle anlatıyor:
“Şehit matemiyle 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi unutturuluyor: Büyük zaferimiz matem günü oldu...
Zafer gününe sahip çıkması gereken Genelkurmay Başkanlığı, bu yıl hazırladığı tanıtım afişlerinde zaferden bir kelime bile bahsetmeden ‘18 Mart Şehitler Günü’ ifadesini kullanıyor.”
Genelkurmay internet sitesinde de - en azından başlıkta - Genelkurmay Başkanı’nın şehitler günü nedeniyle verdiği demeçten söz ediliyor.
O gün çok mu şehit verdik.. Yoo... “Büyük Vatan Savunması Çanakkale” adlı kitabın yazarı Ercan Dolapçı verdiği bilgiye göre:
“O gün 26 şehit vermiştik. Asıl şehidi 25 Nisan’da başlayan ve 9 Ocak 1916 günü İngiliz ve müttefiklerinin tamamen kaçmasıyla sonuçlanan 9 aylık dönemde verdik. Öyle denildiği gibi 250 bin değil; Genelkurmay kaynaklarında açıkça belirtildiği gibi 57 bin.” (Şehit sayısı için bakınız: Çanakkale Muharebeleri, Genelkurmay Atase Yayınları, Ankara, 1990.)
* * *
Ülkenin kazandığı en büyük askeri zaferlerden birini de bu şekilde gözden kaçırmayı başarmış bulunuyoruz... Aferin bize...

ABD’nin Anzakları...

Mesaj Sevgi öğretmenden geliyor:
“97 yıl önce Avustralya, Yeni Zelanda, Hint, Kanada askerleri İngiltere’nin çıkarları için Çanakkale’de dövüşmüşlerdi...
Bugün BOP çıkarları için Türk askeri Afganistan’da dövüşüyor.
97 yıl önce emperyalizme karşı ülkesini savunan askerler, 97 yıl sonra emperyalizmin askeri haline getirildi. Anzakları Çanakkale’de yenen askerimiz sonunda ABD’nin Anzakları oldu.”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları