Yaşasın yalan
Melih Aşık; Eskiden yalancının mumu yatsıya kadar yanar, denirdi. Şimdi medya ve iletişim olanakları sayesinde yalancının mumu hiç sönmeyebiliyor.
Biz yaştakiler eskiden yalan söyleyeni gözünden tanırdık...
Yalan söyleyenin sesi titrer, yüzü kızarır, gözlerini kaçırır, kendini hemen ele verirdi.
Devir değişti... Özellikle siyaset kürsüsünden o kadar ustaca yalan söyleniyor ki...
Siz kendinizden yüzde yüz de emin olsanız, bile inanıyor:
- Galiba ben mevzuyu yanlış biliyorum, kuşkusuna kapılıyorsunuz...
Neden “yalan” hayata bu kadar hakim oldu?
- Yaşadığımız çağda “toplumsal başarı” veya “siyasi kazanç” yalanla irtifa kazandıkça, yalan meşrulaştı, çekiciliğini artırdı.
Beyindeki amigdala tepkisi (yani suçluluk ve korku hissi) zayıflayınca kişi yalan söylerken utanmıyor.
Çağımızda “Algı yönetimi” diye adlandırılan bir süreç, yalan söylemeyi profesyonel bir beceriye dönüştürdü. Diksiyon, kamera önü çalışmaları, medya eğitimi artık bu iş için var.
Eskiden yalancının mumu yatsıya kadar yanar, denirdi. Şimdi medya ve iletişim olanakları sayesinde yalancının mumu hiç sönmeyebiliyor.
Her türlü propaganda ve reklamın yalana dayanmasına halk alıştı, yalan yadırganmıyor, hoşa bile gidiyor.
Sonuçta halkın da ayarı bozuldu. Dürüst politikacıdan gerçeği duysa şaşırıyor, acaba doğru mu, diye kuşkuya düşüyor, “vardır bunun da bir hesabı” diye düşünüyor. Dürüst politikacıda falso bulmaya çalışıyor. Hiçbir şey bulamazsa:
“Bu kadar doğru konuşan adamdan siyasetçi olmaz” diyor, çıkıyor işin içinden.
Yaşasın yalan. Hak ediyoruz...
TRAKYA
Fazla dikkatimizi çekmeyen bir konuyu Yılmaz Özdil geçende seslendirdi:
“Bakın Bulgaristan Türkleri soydaşlarımız geleli 35 yıl oldu. Meslek hayatım boyunca milyonlarca haber benim elimden geçti, meslek hayatım boyunca bir tek soydaşımızın bile suça bulaştığını, bir tek soydaşımızın bile Türkiye’yi suiistimal ettiğini, bir tek soydaşımızın bile tarikat cemaat işleriyle Türkiye’yi sırtından hançerlediğini, bir tek soydaşımızın bile terör örgütlerine falan karışıp vatana ihanet ettiğini görmedim.
Namuslarıyla, onurlarıyla çalıştılar. Zormuş, parası azmış demediler, iş seçmediler, ne iş olursa gayretle çalıştılar. Kendileri gibi namuslu yurtsever çağdaş evlatlar yetiştirdiler. Hekim oldular, avukat oldular, mühendis oldular, asla avantacı olmadılar...”
Tespit bizce de yerindedir.
Acaba o Türklerin farkı neydi? Sosyalist eğitim ve disiplinden geçmeleri olabilir mi?
DEMCİ
DEM Parti Eş Başkanı Tuncay Bakırhan grup toplantısında şöyle demiş:
“Herkesi kapsayan anayasal bir yurttaşlık istiyoruz.”
Okurumuz diyor ki:
- Sayın Eş Başkan’ın taleplerini karşılayacak maddeler Anayasamızda mevcuttur.
İşte 10’uncu Madde:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
138. Madde var, “Yargı bağımsızdır” diyor.
28. Madde var, “Basın hürdür sansür edilemez”.
36. Madde, “Adil yargılama hakkı”.
Okurumuz, Tuncay Bakırhan’a çağrıda bulunuyor:
- Anayasa’yı değiştirmek için nafile çabalar yerine tam uygulanmasını talep etseniz çok daha akılcı davranmış olursunuz. Ne bizi ne kendinizi yormayın.
İŞMEKAN
Yolum İstanbul Nişantaşı’na düştü. Rumeli Caddesi’nde yürürken yanı başımda içinde kitaplar olan ışıklı bir mağaza dikkatimi çekti. Üzerinde İŞMEKAN yazıyor. İş Bankası kitaplarının satıldığı bir mekanmış. Ama yalnızca kitap satılmıyor. Kimi ufak tefek günlük ihtiyaç malzemesi de satılık. Biraz parfüm, elektronik eşya, anı eşyası vs... Gayet rahat iskemle ve masalar yerleştirilmiş. Aydınlık. Raflardan bir kitap çekip okuyabiliyor, beğenirseniz satın alabiliyorsunuz. İçerdeki ferahlık aynı zamanda bir ruhsal dinlenme imkânı da sunuyor. Bir kahve reyonu mevcut. Kitabınızı kahve eşliğinde okuma imkanı var ki, her aydın insanın özlemi...
Kentte sayısız kafe var. Ama büyük çoğunluğunda kitap okuyamazsınız, sandalyeler rahatsızdır, çok oturamazsınız.
Diğer paralı kurumlar da böyle insanların insan gibi yaşayacağı, okuyacağı, yazacağı, düşüneceği mekanlar oluşturabilir.
KÜRSÜ
İyi Parti Tekirdağ Milletvekili Selcan Taşçı, Meclis kürsüsünde tabloyu özetliyor:
“Halkın hiçbir derdi konusunda bir araya gelemeyen siyasi partiler Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için bir araya geldi.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları