Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’
Sinan Meydan; AKP iktidarı, ana muhalefet partisi CHP’yi etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, tek partiden çok partiye, partili cumhurbaşkanlığından tarafsız cumhurbaşkanlığına geçerek demokratikleşmişti.
“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.” (İsmet İnönü, 27 Haziran 1956)
Mühürsüz oyların geçerli sayıldığı 2017 Referandumu ile Türkiye’de rejim değişti ve “Yeni Saray Rejimi” kuruldu. Bugün Türkiye’de partili cumhurbaşkanlığı var. AKP iktidarı, ana muhalefet partisi CHP’yi etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, tek partiden çok partiye, partili cumhurbaşkanlığından tarafsız cumhurbaşkanlığına geçerek demokratikleşmişti. Bugün bu süreç tersine çevrilmiş durumda…
ATATÜRK’ÜN STRATEJİSİ
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin demokratik dönüşümünü aşamalı bir süreç olarak şöyle yapılandırdı:
1. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle üzerine saray (sultan ve halife) gölgesi düşmeyen TBMM’yi açarak ülkeyi adım adım meşrutiyetten cumhuriyete taşımak.
2. Çeşitli devrimlerle (özellikle hukuk devrimi, eğitim devrimi) toplumsal aydınlanmayı sağlamak. Böylece önce tebaayı yurttaşa, ümmeti ulusa dönüştürmek.
3. Kadınlara medeni ve siyasal haklar vermek. (Toplumun yarıdan fazlasını oluşturan kadınların medeni ve siyasi hakları olmadan demokrasi kurulamazdı)
4. Siyasal ve ekonomik bağımsızlık başta olmak üzere “tam bağımsızlığı” sağlamak. (Tam bağımsızlığın olmadığı bir ülkede “gerçek demokrasinin” kurulması da olanaksızdı.)
5. Devrimleri yapmak, uygulamak ve halkı siyasal katılıma hazırlamak için bir siyasal parti kurmak. (Atatürk için tek partili düzen bir amaç değil, özellikle radikal devrimleri düşünceden uygulamaya geçirmek için bir araçtı. Demokrasiyi, “daima yükselen bir deniz” ve “insanlığın ümidi” olarak tanımlayan Atatürk, “Biz cumhuriyeti kurduk; o, on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır,” demişti. (Afet İnan, Atatürk Hakkında H.B., s.251)
ATATÜRK’ÜN PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI
9 Eylül 1922’de İzmir kurtarıldı. 9 Eylül 1923’te “Halk Partisi Nizamnamesi” kabul edildi. 23 Ekim’de “Halk Partisi” kuruluş dilekçesi İçişleri Bakanlığı’na verildi.
Atatürk, cumhuriyeti kurmadan önce Halk Partisi’ni kurdu. Cumhuriyeti, Halk Partisi ile kurup teşkilatlandırdı.
Atatürk, 1923’te cumhurbaşkanı seçildiğinde genel başkanlığı bırakmamakla birlikte bir “genel başkan vekili”, bir de “genel sekreter” atadı. CHP 1927 Nizamnamesi ile genel başkan, genel başkan vekili ve genel sekreterden oluşan üçlü bir yönetim (Riyaset Divanı) parti işlerini yürüttü.
1924 Anayasası’nda cumhurbaşkanının siyasi partilerle ilişkilerinin nasıl olacağına yönelik bir hüküm yoktu.
Atatürk ve İnönü’nün cumhurbaşkanlıkları döneminde genel başkan vekilleri başbakan olarak görev yaptı.
Atatürk, hiçbir zaman cumhurbaşkanlığıyla başbakanlığı birleştirmedi. Kendisine bunu önerenlere 2 Ekim 1930’da “Sistemsiz ve kanunsuz biçimde cumhurbaşkanlığıyla başbakanlığı birleştirmeyi asla düşünmedim ve düşünecek adam olmadığım bütün milletçe malumdur zannederim.” diye cevap verdi.
Ayrıca Atatürk, tek partili sistemde partili cumhurbaşkanıydı. Tek Parti CHP, sadece bir kesimi değil, tüm halkı temsil ediyordu. Dolayısıyla CHP Genel Başkanı Atatürk aslında tek partinin değil, tüm halkın cumhurbaşkanıydı. Tek partili sistemin partili cumhurbaşkanının “tarafsızlık” sorunu yoktu.
ATATÜRK PARTİYİ BIRAKMADI, ÇÜNKÜ...
CHP, sıradan bir parti değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak, devrimleri yapacak bir kurumdu. Atatürk bu nedenle partiyi bırakmıyordu. Kendisinin partili cumhurbaşkanlığını eleştirenlere şöyle cevap vermişti:
“Reisicumhurun parti başkanlığıyla ilişkisini ikide bir tekrar edenler ve bütün cihan bilsin ki, benim için bir taraflık vardır: Cumhuriyet taraflılığı, fikri ve sosyal inkılap taraflılığı, Halk Fırkası’nın ideali, esas ilkesi olan bu noktada, yeni Türkiye camiasında bir ferdi hariç tutmak istemiyorum. Onun için reisicumhur bulunduğum halde, partimizin genel başkanlığını da muhafaza ediyorum. Bu suretle yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin geliştirilmesine hizmet etmekte olduğum kanaatindeyim.”
9 Eylül 1930’da Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamada da şöyle demişti:
“Ben CHP’nin Genel Başkanıyım. CHP, Anadolu’ya ayak bastığım andan itibaren kurulup benimle çalışan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nden doğmuştur. Bu teşekküle tarihten bağlıyım. Bu bağı çözmek için bir sebep ve icap yoktur ve olamaz…”
Atatürk, normal koşulların partili cumhurbaşkanı değildi; o başında bulunduğu partinin yaptığı devrimlerle Türkiye’yi adeta bir çağdan başka bir çağa taşıyan partili cumhurbaşkanıydı.
BABA CUMHURBAŞKANI
1930’da CHP’nin yanında ikinci bir partinin, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması gündeme geldiğinde Atatürk, tarafsız bir cumhurbaşkanı olacağını belirtti. (Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, (Haz. Cemal Kutay), İstanbul, 1980, s. 409.)
Atatürk, Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulunca iki partiye karşı nasıl davranacağını şöyle açıklamıştı:
“Bu partiler benim iki evladım gibi olacak ve ben -böylece tabir etmeme izin verirseniz- sizin babanız olacağım ve bir baba iki öz evladına nasıl muamelede bulunuyorsa, ben de aynı şekilde bu iki partiye öyle muamele edeceğim. Bundan emin olunuz.” (Okyar, s. 425-26.)
Atatürk her iki partiye de eşit davranacağını belirtmekle birlikte CHP’li olduğunu da asla inkâr etmiyordu: “Ben bir tarafım. Partim Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Reisicumhur oldukça İsmet Paşa’yı kendime vekil yazmışımdır. Eğer İsmet Paşa’nın idare ettiği bu parti azınlıkta kalırsa onu da memnuniyetle kabul edeceğim.” diyordu. (Asım Us, 1930-1950 Hatıra Notları, İstanbul 1966, s. 14,15)
Atatürk de partili cumhurbaşkanıydı, ancak;
1- Atatürk, olağanüstü koşullarda vatan kurtarıp devlet kurmuştu.
2- Genel başkan olmakla birlikte işleri genel başkan vekiliyle ve genel sekreterle yürütmüştü.
3- Hem cumhurbaşkanı hem başbakan olma yoluna gitmemişti.
4- Çok partili sistemde değil, tek partili sistemde partili cumhurbaşkanıydı. Yani tarafsızlık sorunu yoktu.
5- Çok partili sistem kurulduğunda ise tarafsız cumhurbaşkanı olmaya söz vermişti.
İNÖNÜ’NÜN PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI
10 Kasım 1938’de Atatürk aramızdan ayrıldı. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildi.
26 Aralık 1938’de toplanan CHP Olağanüstü Kurultay’ında kabul edilen tüzükle, İsmet İnönü, “Değişmez Genel Başkan” oldu. Atatürk de CHP’nin “Banisi ve Ebedi Başkanı” ilan edildi. Değişmez Genel Başkan, ancak şu üç koşuldan biriyle değişebilecekti: Ölüm, görev yapamayacak kadar hastalık ve istifa... (CHP Tüzüğü, Ankara, 1939, s. 3).
İkinci Dünya Savaşı’nı demokratik ülkeler kazandı. Türkiye de yükselen demokrasi rüzgârından etkilendi. İsmet İnönü, o durumda Türkiye’nin çok partili demokratik düzene geçme zamanının geldiğini düşündü.
18 Temmuz 1945’te Milli Kalkınma Partisi kuruldu. İsmet İnönü, 1 Kasım 1945’te “Tek eksiğimiz, hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır” diyerek demokratik düzene geçiş işareti verdi. İki ay sonra, 7 Ocak 1946’da CHP’den ayrılan bir grup Demokrat Parti’yi kurdu.
10 Mayıs 1946’daki CHP 2. Olağanüstü Kurultayı’nda Değişmez Genel Başkanlık kaldırıldı. Ancak İnönü, Cumhurbaşkanlığı ile CHP Genel Başkanlığı görevini birlikte yürütmeye devam etti.
17 Kasım 1947’de CHP 7. Büyük Kurultay’ında Cumhurbaşkanı İnönü, “tarafsız bir cumhurbaşkanı olacağını, CHP Genel Başkanlığı görevini fiilen yapmayacağını, bu görev için bir genel başkan vekili seçilmesi gerektiğini” bildirdi. 1947 Kurultayı’nda, parti genel başkanının, cumhurbaşkanı olması halinde bütün yetkileri kurultay tarafından seçilen genel başkanvekiline devretmesine karar verildi. Nitekim İnönü, genel başkan seçilecek, ancak genel başkanlığı fiilen Genel Başkan Vekili Hilmi Uran yürütecekti.
PARTİLİ CUMHURBAŞKANI TARTIŞMALARI
Türkiye’de partili cumhurbaşkanı tartışmaları, 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasıyla başladı. Partinin kurucuları cumhurbaşkanlığı ile parti başkanlığının ayrılmasını savunuyordu.
1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kuran Fethi (Okyar) Bey, Atatürk’e, sadece cumhurbaşkanı olmasını ve CHP’den ayrılmasını teklif etti.
İstanbul Darülfünunu Müderrisi ve Serbest Fırka İstanbul İl Başkanı İsmail Hakkı Baltacıoğlu bir makalesinde Atatürk’ün CHP Başkanlığı’ndan ayrılmasını istedi. (Yarın Gazetesi, 12 Ekim 1930). Reşit Galip ise Atatürk’ün CHF Başkanlığı’ndan ayrılmasını istemenin bir “dalalet” olduğunu belirterek Baltacıoğlu’nu eleştirdi. (Hâkimiyet-i Milliye, 18 Ekim 1930.)
1945’te kurulan Millî Kalkınma Partisi, cumhurbaşkanının 5 yıllığına halkoyuyla seçilmesini teklif etti.
1948’de kurulan Millet Partisi de tüzüğünde cumhurbaşkanlığının tarafsızlığından söz etti.
1946’da kurulan Demokrat Parti ise cumhurbaşkanlığıyla parti genel başkanlığının ayrılmasını savundu. 1947’de Demokrat Parti’nin 1.Büyük Kongresi’nde kabul edilen Ana Davalar Komisyonu Raporu’nda “Devlet başkanlığı ile fiilî parti başkanlığının bir kişide birleşmesinin” milli hâkimiyete aykırı olduğu belirtildi.
1947’de DP’nin Hürriyet Andı’nda da “devlet başkanlığı ile parti genel başkanlığının bir kişide birleştirilmemesi” istendi. DP’nin 3. Büyük Kongresi’nde 15 Ekim 1951’de kabul edilen tüzüğüne göre ise “parti başkanı cumhurbaşkanlığına seçilirse parti başkanlığından çekilmiş sayılır,” denildi. (Demokrat Parti Tüzük ve Programı, Ankara, 1953, s. 11.) 1950’de DP Başkanı Celâl Bayar Cumhurbaşkanı olduğunda DP Genel Başkanlığı’ndan istifa etti. DP Genel Başkanlığı’na Adnan Menderes seçildi. Ancak Celal Bayar da partili cumhurbaşkanıydı. Tarafsız davranmıyordu. Seçim kampanyalarında partisinin propagandasını yapıyordu.
1961 Anayasası’nın 95. maddesi ile partili cumhurbaşkanlığına son verildi.
12 TEMMUZ BİLDİRİSİ (1947)
1946 Seçimlerinde yaşanan usulsüzlükler ve baskılar, 1946 il genel meclisi seçimlerini Demokrat Parti’nin boykot etmesi, bazı partilerle, gazete ve dergilerin kapatılması, 1947 bütçe görüşmelerinde Başbakan Recep Peker’in Adnan Menderes’e “psikopat” demesi ve DP milletvekillerinin TBMM toplantılarını boykot etmeleri gibi gelişmeler siyaseti çok gerdi. Gerginlik artınca Cumhurbaşkanı İnönü, bir arabulucu olarak duruma müdahale etti. Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Recep Peker ile ayrı ayrı görüştü. Ancak DP-CHP arasındaki gerginlik tırmanmaya devam etti. İnönü, partiler üstü bir cumhurbaşkanı tavrıyla olaya el koydu. Bayar ve Peker’le yaptığı görüşmelerin sonucunda 12 Temmuz Bildirisi’ni yayımladı.
İnönü, bildirisinde tarafsız cumhurbaşkanlığına vurgu yaptı:
“Ben devlet reisi olarak kendimi her iki partiye karşı eşit derecede vazifeli görürüm. Varmak isteğim sonuç başlıca iki parti arasında temel şartın, yani emniyetin yerleşmesidir. Muhalefet teminat içinde yaşayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. İktidar da muhalefetin kanuni haklarından başka bir şey düşünmediğinden emin olacaktır.” (Şerafettin Turan, İsmet İnönü, 2. bas, Ankara, 2003, s.298)
İnönü’nün bu tarafsız cumhurbaşkanlığı sözde de kalmadı. Örneğin yurt gezilerinde her iki partiyi de ziyaret etti: Erzurum gezisinde hem CHP hem de Demokrat Parti il merkezlerine gitti, DP il merkezinde “Demokrat arkadaşlara başarı dilerim!” dedi.
İnönü, “İdareci arkadaşlar arasında tarafsızlık siyasetini hazmedememiş olanların çekilmeleri zaruridir,” dedi. (Vatan, 25 Eylül 1947). Bir süre sonra Recep Peker başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Onun yerine çok daha ılımlı Hasan Saka başbakanlığa getirildi. İnönü, yeni başbakanı belirlerken muhalefet partisi başkanının fikrini sorma inceliğini bile gösterdi.
İnönü, partili cumhurbaşkanı olmasına rağmen çok partili hayata geçildikten sonra tarafsız olmayı başardı. Bilinçli müdahaleleri, tüzük değişiklikleri, partiler arası dengeyi iyi kurması ve tarafsızlığıyla demokrasiye zemin hazırladı. Bu nedenledir ki İsmet İnönü, 27 Haziran 1956’da Meclis kürsüsünden dönemin DP iktidarına şöyle seslenmişti: “Aramızdaki farkı bilelim. Biz mutlakıyetten bugüne geldik, siz ise bugünden mutlakıyete gidiyorsunuz.”
***
İnönü’nün de belirttiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, Türkiye’yi adım adım tek partiden çok partiye taşıdılar ve partili cumhurbaşkanlığından tarafsız cumhurbaşkanlığına geçişin alt yapısını hazırladılar. Bugün ise her şey tersine çevrildi; önce tarafsız cumhurbaşkanlığı yeniden partili cumhurbaşkanlığına dönüştürüldü, şimdi ise ana muhalefet partisi CHP etkisiz hale getirilmek isteniyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları