Gecikmiş baharın kokusu nefes kesiyor
Şükran Soner; ülkemizde, insanca gelişimin, hak aramanın kokusunu duyabilenler için, yükselen toplumsal başkaldırıların gücü, sokaklara yansıyan hak arama üzerinden güçler ittifaklarının haykırışlarının sesleri, sözcüklerin tam karşılığı ile nefesleri kesiyor.
İklim değişiklikleri, doğrusuyla, insanların, en çok da kirli çıkar odaklarının ittifak güçlerinin insanlığı, dünyayı tehdit eden boyutlarıyla yaşamakta olduğumuz doğa krizlerinin sonucu geciktikçe geciken, nefesleri kesen baharın kokusunu çoğunluk olarak hâlâ özlemle bekliyoruz. Oysa ülkemizde, insanca gelişimin, hak aramanın kokusunu duyabilenler için, yükselen toplumsal başkaldırıların gücü, sokaklara yansıyan hak arama üzerinden güçler ittifaklarının haykırışlarının sesleri, sözcüklerin tam karşılığı ile nefesleri kesiyor.
Geçiş, göçler odağında olmamızın yansıması sayılabilecek toplumsal özelliklerimizin de altını çizmeliyiz. Haklarımızı gasp edenler karşısında biraz fazla hoşgörülü, boyun eğer gibiyizdir. Önce inanmak, güvenmek, sevmek isteriz. Çizilen çok renkli, bol ışıklı çağrıların peşinden koşmayı seçebiliriz. Geçmişimizde bizim adımıza da ödenmiş ağır bedelleri ödemeden sunulan, yalan dolanlı küçük küçük ödüllerin de peşinden koşma kolaycılığını da yeğleyebiliriz.
Gelin görün ki bu topraklarda yaşayanların, sınırsız sömürülebileceğini, ezilebileceğini sananların büyük yanılgı içine düşebileceklerine ilişkin, sınırsız, birbirinden güçlü toplumsal başkaldırıların da bu topraklarda yaşandığını unutmamak gerekir. Mustafa Kemal’in önderliğinde yaratılmış kurtuluş, kuruluş savaşlarını, zorluklar içinde yaratılmış değerleri unutmak isteyenler, en çok da kurulmuş kirli ittifaklarının en güçlü noktalarına ulaştıklarını sandıkları noktalarda kaybetme gerçeği ile yüzleşeceklerdir.
***
Oysa askeri, sivil, otoriter iktidarlarının en güçlü noktalarına ulaştıklarını sandıkları, inandıkları süreçlerde, topluma ödettikleri ağır bedellerin sonuçlarını ödemek zorunda kalacaklarını hiç göremeden ya da görmemek için gözlerini kapamış olarak, sonunda hep çok ağır bedeller ödeyerek kaybetmek zorunda kalmışlardır. Gazeteciliğin gençlik, eylemlerin, haberlerin peşinde koşturmak zorunda olmanın da kaçınılmazlığında, kendime önder örnek seçtiğim deneyimli büyüklerimin toplumsal tarih ağırlıklı, tarih tutuklularının nedenini kavrayamazdım. Yaşanmışlıklar, toplumsal tarihi algılayamamanın, doğru okuyamamanın yanılgılarından doğacak kayıpların değerini ölçemezdim.
Haydi biz sadece gazeteciyiz, yanılgılarımıza, yanlışlarımıza, öngörüsüzlüğümüze ancak dudak kıvrılabilir. Siyasi liderler, hele de siyasi iktidar erkleri açısından öngörüsüzlüklerin toplumumuzda açtığı yaraların ağırlığına ne demeli? Ülkenin tüm yaşayanları için, dahası doğası, geleceği, tüm canlıları adına açılan derin yaralara, kayıplara ne demeli? Baskı, ustalıklı yaratılan yılgınlıklar ile uzun süreli toplumsal algı kayıpları da yaşanabiliyor. Ancak kötü gidişlerin sürdürülebilir oluşları ile ilgili, yaşatılanların öznel sonuçları ile bağlantılı bir sürdürülebilirlik gerçeği de var.
***
Demem o ki kâhin, evliya olmak gerekmiyor. Olup bitenleri nedensonuç ilişkileri içinde, yine en çok kendi topraklarımız, kendi toplum yapımız içinde biraz ciddi, şöyle geçmişin yaşanmışlıkları, sivil toplumsal tarihi üzerinden yaşanmışlıklara bakarak okumakla anlamlandırmak... “Direne, direne kazanacağız”, “Susma sustukça sıra sana gelecek” benzeri sloganları, sadece kendi gazetecilik, habercilik tanıklıkları içinde nerelerde, ne kadar çok dinlemiş olduğumu, hepsinde birden, hak aramak için sokaklara çıkanların, direnenlerin, hep sonuçta kendi arayış sınırları içinde kalsa bile kazandılarını anımsadıkça günümüzün nefesleri kesen hak arama arayışlarının yükselişi üzerinden umutlanıyorum.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları