loading
close
SON DAKİKALAR

İnsan odaklı, bilim felsefe, tarih açılımı aydınlanmacının yolu

Şükran Soner
Tarih: 26.04.2022
Kaynak: Şükran Soner - Cumhuriyet

Şükran Soner; Meriç Velidedeoğlu ile 15 yılı aşan evliliğinde, “Biz gündüz ve gece çalışarak, Atatürk’ün dehası ile yaratılmış Cumhuriyet devrimlerinin kuşaktan kaşağa ulaşması için 30 yıllık bir çalışma yapmış olarak, gelecek kuşaklara ulaşacağız” tezini yeri geldikçe benimle de paylaşıyor.

1966 yılının yaz başı, Cumhuriyet gazetesinde ilk günlerim. Üniversitelerin reform sorunlarının, kitap hırsızlıklarının yoğun tartışılması süreci. 1961 Anayasası’nın kaleme alnmasında raportör, öncü, hocaların hocası Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun merkez binadaki odasındayım. Heyecanlı, sorabileceğim sorulara ilişkin kaygılıyım. Kapıdan girer girmez yüksek tavanlı büyük odanın girişinden, uzaktan sevinç çığlığı tadında bir seslenişle kaygılarım uçup gidiveriyor.

Sevgili Hocamız akıl almaz bir insan sıcaklığı ile “Cumhuriyet’in en genç yazarı en yaşlısının yanına hoş geldin. Üstelik yakanda çok sevdiğim uçuçböceğinin iğnesi var..” cümleleri ile karşılıyor. Savunulacak üniversiteler reformunun ne menem bir şey olduğunu, yalın öz Türkçe cümleleri ile öğretmeye başlıyor. Hocası, Hitler faşizminden kurtulmuş Swaytz’dan kazanmakla övünç duyduğu hukuk bilgeliğinin hakkını veriyor. Yetmiyor, oracıkta beni kızı ilan ediyor. Sonrası günlerde gazeteye her gelişinde elinde bayıldığım kır menekşeleri ile odama uğramayı unutmayarak sevgisiyle besliyor.

Meriç Velidedeoğlu ile 15 yılı aşan evliliğinde, “Biz gündüz ve gece çalışarak, Atatürk’ün dehası ile yaratılmış Cumhuriyet devrimlerinin kuşaktan kaşağa ulaşması için 30 yıllık bir çalışma yapmış olarak, gelecek kuşaklara ulaşacağız” tezini yeri geldikçe benimle de paylaşıyor. Gerçekten de ülke içi ile yetinmeyerek dünyaya açılmış olarak Meriç Velidedeoğlu’nun, emanet aldığı görevlerini kuşaktan kuşaklara taşımasına tanıklık ediyorum..

***

12 Mart’ın karanlık günlerine girişte, Aziz Nesin, bizim “Aziz Ağabeyimiz” üzerine görev aldığı Aydınlar Dilekçesi’ni Meclis’te tüm partilerin yetkin yönetici, milletvekilleri kadroları ile paylaşmak görevini üstlenmişti. Beni yanında zorla çekiştiriyor. Tezini, habercilik işleri arasında Meclis’in çoğunluk kadrolarını öğrencilikten tanımış olmamla ilişkilendirmiş. Aydınların muhtırası metni postayla tüm milletvekillerine ulaştırmak yeterli kabul edilmemiş.

Tüm kritik isimlerin odalarında bir şeyler içilirken sohbetle derdimizi paylaşıyor. Hiç unutmuyorum, aramızdan yakın tarihlerde ayrılmış Oğuzhan Asiltürk’ün odasındaki sohbet sürerken radyodan canlı yayın 12 Mart Muhtırası okundu. Karşılıklı soğuk bir sessizlikten sonra, turumuzu yarıda keserek Meclis’ten ayrıldık. Aydınların dilekçesindeki uyarılara kulak asılmadan 12 Mart darbesi geliyordu..

***

12 Mart sürecinde yaşanacak, öğrenci gençlikten başlanarak tüm sendikal, siyasal, toplumsal örgütlenmeler ile bire bir aydınlanmacı önderleri hedef alan ağır işkenceler sürecinin kokuları, uygulamaların içinde ağır işkencelerin gerçekleştirilmesine dönüşecek, “üç fidan”ın idamları simge, çok sayıda örgütlenmenin önder kadroları birbirinden ağır işkencelerin hedefi olurken, infazlarda öldürülenler sayılamayacak kadar çok yüksek sayılara ulaşacaktı.

Cumhuriyet ailesinin içinden en ağır işkencelerden paylarını İlhan-Turhan Selçuk kardeşler alırken, Cumhuriyet’in yönetimine darbeden yana operasyon, damat Niyazi Nun’un öncülüğünde gerçekleştirilecek, Nadir Nadi, atılmalarını önleyemediği yazarları, çalışanları adına istifa etme gereğini duyacaktı. Dünyada örneği olmayan, adını sonradan CUMOK olarak duyacağımız okurlarımızın dünyada örneği olmayan gazete almama direnişleriyle, bir yıllık aradan sonra Nadir Nadi yazarları ile birlikte tüm çalışanlar kadrolarıyla yönetime geri dönecekti.

İlk işi yazarların düşünce özgürlüğünün güvenceye alınması olunca, Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtböke’den dünya örnekleri üzerinden oluşturulacak güvence ilkelerinin belirlenmesi çalışmasını isteyecekti. Le Monde, El Ahram’da yaşanan uygulamalar içinden, gazetecilerin, yazarların patronlarına karşı korunmaları ilkelerinin Cumhuriyet gazetesine uyarlanması modeli çıkmıştı.

Nadir Nadi’nin odasının yanı başında Oktay Kurtböke’nin masasının arkasındaki duvara asılan kocaman panoda, Cumhuriyet yazarlarının oluşturdukları “Yayın Kurulu”na verilen yetkiler ile patronların Yayın Kurulu’nun onayı olmaksızın, devşirme yazar alabilmeleri yasaklanıyordu.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları