loading
close
SON DAKİKALAR

Vurgun-yağma düzeni kararnamelerle yönetmenin eseri

Şükran Soner
Tarih: 03.07.2021
Kaynak: Şükran Soner - Cumhuriyet

Şükran Soner; Hazine’yi boşaltan iktidarın fiyat istikrarını yurtaşın cebinde araması gerçekleriyle yüzleşmiş oldular. Elektrikle başlayan çok can acıtan, dudak uçuklatan zam oranlarını yok sayamadılar.

Siyasal dağılımına bakıldığında en demokratik görünen bu Meclis’in içinden, Cumhuriyetin tarihinde yaşanmış en otoriter bir yönetim yapısı nasıl çıkabiliyor? Aradan yıllar geçti, Meclis’in demokratik ve olağan olması gereken işleyiş yapısı içinde çıkarılabilmiş tek bir yasa örneği yok. Ülke, kararnamelerle, cephe ittifakı içinde oy verenlerin çoğunluğunun içeriğini okumamış olarak parmak kaldırdıkları torba yasalarla yönetiliyor. Dürüstçe sorgulandığında Meclis komisyonlarında görüşülmüş, tartışılmış olarak çıkarılabilmiş tek bir yasa örneği gösterilemiyor.

Ülkenin ekonomik-sosyal-siyasal yapısının belirlenmesinde, iç-dış politikada yaşamsal değerde önemli kararlarda, atılan her adım ancak uygulamaya sokulması sonrası öğreniliyor. Ne olupbittiğinin değerlendirmesini yapabilecek uzmanlar için bile katıksız yandaş olunması zorunlu görevlendirmeler içinde değillerse ancak sonradan ortaya çıkabilecek sonuçları üzerinden değerlendirme yapılabilecek bir tabloda ulaşıyor. Alanın bilimsel otoriteleri birçok olasılık üzerinden ancak söz söyleyebilme konumunda kalıyorlar.

Yaşamsal değerde iç dış siyaset üzerinden alınmış kararlar ardından gerçekleşen sonuçlar, sorunların boyutlarının algılanabilmesi, ortalığa saçılabilmesinde, vurgun yağma düzeninin işleyişindeki yanlışlar, haksızlık, hukuksuzluklardan en az zararlarla geri dönülebilmesinde çok geç kalınmış olunuyor.. Onarılması giderek zorlaşan kara delikler, yaralar ile yüzleşiliyor. Kara delikler, yaraların onarılamaz hızlar, boyutlara varması ile düzeltme zorunlulukların kimi olmazsa olmaz önlemlerinin alınması çabalarının da düzeltmeye yarama işlevleri de ortadan kalkıyor..

***

Dün sabah içtenlikli uzman ekonomistlerin aralarında yaptıkları değerlendirmelerde, Özal döneminin ekonomisinin içine düştüğü tüketim tuzağından söz ettiler. Dün karşımıza çıkan sürpriz kararla, tüketim tuzağından kurtulma gerekçeli, banka kredileri, taksitlerine sınırlamalar getirilmesi kararına geçiş yaptılar. Tüketim tuzağından kurtulma çabası olarak alınmış kararların çok az ve çok geç olduğu gerçeği ile yüzleşmiş oldular. Tam da düğünlere kavuşulması, kimi mağduriyetlerin giderilmesi aşamasında düğün, ev harcaması, araba kredilerinin kısıtlanmasının, tüketim histerisinin frenlenmesi işlevinin olup olamayacağı noktasına geldiler. Yüksek gelirliler, kazançlılar için bir anlamı olamayacak bu kısıtlamaların olsa olsa toparlanması umudu ile yola çıkan orta sınıflar üzerinde daha da yıpratıcı olup olamayacağı tartışmasının içine düştüler.

Orta sınıfın zaten erimiş olduğu noktalarda, artık iyice dar gelirli girdabına düşmüş çoğunluk üzerindeki olası sonuçları üzerinden sorgulamaya geçtiler. Küçülmüş üretim yapısında taksitler üzerinden gelen kısıtlamaların gerçek yağma, vurgun düzeni ile ilişkisinin olup olamayacağını sorgulama noktasına ulaştılar. Bir diğer sorgulama konusu asıl vurgun-yağma düzeninin yaratıcılığı, yaratıcı odakları üzerindendi. Onlar bilim insanları olarak kötü sözcükleri kullanmak istemediler ama Cumhuriyet’in dünkü manşetinde yer alan “eşe dosta milyonlar” olgusunun sorgulamasına geçmiş oldular. Bakanların yakınlarına hülleli işlemlerle akıtılmış paraları, AKP’lilerle doldurulmuş uzmanlık isteyen işlerin uygulamasının sorgulanmasını, akrabalara yapılan ihaleleri, bal gibi de yolsuzlukları gündeme taşımış oldular.

Hazine’yi boşaltan iktidarın fiyat istikrarını yurtaşın cebinde araması gerçekleriyle yüzleşmiş oldular. Elektrikle başlayan çok can acıtan, dudak uçuklatan zam oranlarını yok sayamadılar. Hangi konu üzerinden yapılırsa yapılsın, yandaşlar, muhalefet cephesine dönüşen kaos tartışmalarla yüz yüze kalmış olmamız gerçeği elbette siyaseten ortaya çıkmış yapay bir sonuç değil. Yaşam gerçekleriyle yüzleşmenin ta kendisi.

Dün yine ısıtılmış olarak Tank Palet, Katarlılar üzerinden yapılıyormuş gibi gösterilen tartışmanın gerçeklerle uzaktan yakından bir ilişkisi kaldı mı? Ya da Kanal İstanbul inadının kanal açma gereksinimi ile bir ilişkisi kaldı mı ki.. Yakın günlerde birkaç en yandaştan bile Kanal İstanbul inadının, kanalın açılması ile ilişkisinin artık kalmadığı, yapılaşma rantına bel bağlama zorunluluğundan kaynaklandığı itirafını duymadık mı? Şu hale bir bakın, sözde TOKİ Çamlıca’da depreme dayanıklı ev yapma için yola çıkmış oluyor? Aslı astarına bakın İstanbul’un arsa değeri üzerinden en çok gelir getirecek yapılaşma rantının parasına bel bağlanmış olunmuyor mu? İstanbul’da yıkıldı yıkılacak en acil deprem yenileme alanlarından neden kaçıyorlar?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları