loading
close
SON DAKİKALAR

Kanlı 1 Mayıs 1977: 12 Eylül’ün provokasyon projesiydi

Şükran Soner
Tarih: 01.05.2025
Kaynak: Şükran Soner - Cumhuriyet

Şükran Soner; 1 Mayıs 1977 sabahının erken saatlerinde, evimle de bağlantılı olarak Unkapanı’nda toplanıp yürüyüşe çıkacak örgütlenmelerin içinden yola çıkmıştım.

DİSK’e bağlı Oleyis Sendikası yöneticisi Ali Kocaman’ın Marmara Oteli’nde çalışan üyelerinden güvendiği bir personelle yaptığı söyleşiden aldığı bilgilerden de anlaşıldığı üzere farklı katlarda ABD’li ve bizim istihbaratçılar karargâh kurmuştu.

1 Mayıs 1977 sabahının erken saatlerinde, evimle de bağlantılı olarak Unkapanı’nda toplanıp yürüyüşe çıkacak örgütlenmelerin içinden yola çıkmıştım. Bir süreliğine izlenimlerimi alarak daha hızlı bir yürüyüşle Taksim Meydanı’na ulaşmayı yeğlemiştim. DİSK’in eylemlerini düzenlenmesinden sorumlu olan Mehmet Ertürk’ün telsizinin yakınından gelişmeleri izliyordum. Unkapanı’nda yürüyen kimi sendikaların üyeleri, kimi de farklı siyasal grup örgütlerinin, Taksim Meydanı’na girmek üzere direndikleri, yükseklerden açılan ateşle vurulanların olduğu bilgisi ulaşınca, Taksim’e girmelerinin engellenmemeleri yolunda bir talimat verdiğini duydum.

ATEŞ ETME EMRİ

Taksim Anıtı’nın etrafından otelin önüne yürüyebileceklerini hesaplayarak, hızla yanından ayrılıp kalabalıkları yara yara bir an önce otelin önüne ulaşmayı, olabilecekleri yakından izlemeyi seçtim.

Otelin önüne vardığımda kapı önündeki polislere, otele giriş yapılmasını önlemek üzere insanları hedef almadan ateş emri verilmişti. Otelin içine girmek çabasında olanlara, sular idaresi de içinde olmak üzere karşı binaların üst katlarından ateş açıldığını gözlemleyince, kapıda en arkalarda kurşunlara hedef olmak üzere bulunduğum ilk direğin önüne çömelip, kafamı da çantamla örterek, beni kollayın uyarısı yaptım.

Meclis soruşturması için kanlı 1 Mayıs üzerinden yapılmış sorguda verdiğim ifade de söylediğim gibi direğin dibinde çömeldiğimi kanıtlayan fotoğrafı göstermiştim. Sözün özü kaygılanan Unkapanı’ndan gelenler ile meydanı dolduranlar arasında bir çatışmanın oluşması bile söz konusu değildi. Otelin içine sığınanlara arka sokaklardan çıkış yaptırıldığı için içeride bir kalabalığın oluşması söz konusu değildi. İçeri girer girmez de ilk kata çıkıp, gazeteci olduğumu söyleyip, ısrarcı olarak oradan miting alanına doğru ateş etmeyi hedef almış bir istihbaratçımız olduğunu anladığım bir kişinin yanından izlemekte ısrarcı oldum. O da “Tanıyorum, bırakın kalsın” anlamına gelen bir şeyler söyleyerek izlememe karşı çıkmadı.

PANZER KADINI EZDİ

Gerçekten de insanları hedef almadan ancak bu sırada kürsüden konuşmasını yapmaya çalışan Kemal Türkler’e doğru sıkıştırmaya yönelik, yolun açık tutulmasını hedefliyordu. Aynı amaçla yolun bir ucundan diğer ucuna doğru hızla gidip gelen bir panzerin ise gözlerimin önünde bir kadını ezdiğine tanıklık ettim. Üst katlara gidip inemeyen görevlilerin trafiğinden de üst katların farklı pencerelerinden dışarıdaki paniği artırmaya yönelik ateşin açıldığı anlaşılıyordu. Elbette Kazancı Yokuşu’nun başında ezilerek ölenlerden oluşan cesetlerin yığılmasından henüz haberdar değildim.

Ancak İstiklal Caddesi’ne giren tepelerden de olmak üzere her yerden meydandaki kalabalığı sıkıştırmak üzere çoklu ateşlerin açıldığı, kaçışlarla gözlemlenebiliyordum. Can pazarı koşuşturması, kaçışı, kaygıları otel içindeki koşuşturmacalar, paniği anlamaya yetiyordu.

EN KÜÇÜK BİR BAĞ YOK

Sözün özü kanlı 1 Mayıs’ın ardından yapılan aptalca suçlamalarla, yaşanmış gerçeklikler arasında en küçük bir bağ kurulabilmesi söz konusu olamayacaktı. Siyaseten aykırı görüşlüler hiçbir araya gelip çatışamamışlardı ki... Akıtılan kanlar, hele de Kazancı Yokuşu’nun başında yaratılan cesetler yığını, çok büyük bir Amerikan odaklı, bizimkilerin de yandaşlık yaptıkları, bir büyük provokasyonun, 12 Eylül darbesinin gerçekleştirilmesinde ilk büyük adımın atılmasının aracını oluşturmasıydı.

Kanlı 1 Mayıs’ın yaratılması üzerinden, o kadar çok boyutlu tanıklıklar, belgeler, kanıtlar ortaya çıkarılabilmişken, Meclis Tahkikat Komisyonları kurulmuşken, gözlerin bile bile kapatılması anlaşılabilir, kabul edilebilir bir aymazlık değil mi? Üstüne üstlük sonraki tüm sendikal, siyasal gelişmeleri de yakından izlemiş olarak yakalanmış çok fazla şansa gözlerin kapatılması anlaşılabilir gibi değil.

ŞAFAĞA KADAR YAZDIM

Kanlı 1 Mayıs’ı gazetemizin sayısız sayfasını kapsayan yazılar ile fotoğrafların altlarını da yazmış biri olarak, birkaç tipik gelişmeyi daha paylaşmam gerek. Otel önünde birkaç kez çarpıştığım, şaşkınlık içinde soluksuz küçücük makinesinin kamerasına basıp duran Hollandalı bir gazeteci dikkatimi çekmişti. Otelin içinde Ara Güler ile Ergun Çağatay tarafından keşfedilip, fotoğraflarının basımı için Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki merkezine getirilmiş. Filmlerin yıkanması bizde yapıldığı için tümünü kullanabilme ve okurlarımızla paylaşma hakkını da elde etmiştik. Kaç baskı için kaç sayfa yazı ve fotoğraf altını sabah şafağına kadar yazdığımı anımsamıyorum.

Sevgi ve saygıyla bir kez daha dönemimizin yazıişleri müdürü Oktay Kurtböke’nin gazetecilik tutkusunu, daktilomu da taşımak içinde, aralarda yemek servisi ile desteklemesini unutamayacağım...

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları