Zeynep Avcı ile ‘bizim Babıâli’miz’
Şükran Soner; Zeynep, pratik zekâsı ile okul arkadaşı, güzellik kraliçesi seçilmesi ile ünlenmiş, İnci Asena’nın ablası Duygu Asena, ilk sayılar için kuşkusuz Zeynep’in katkıları ile ünlü feminist, kadın hakları savunucusu olarak karşımıza çıkıyor.
“Bayram günleri içinde, tatiller, ziyaretler arasında, YouTube’dan bu akşam yayına girecek üç kuşak söyleşisi olur mu?” sorgulamasını yapabilecekler olabilir. Nasılsa günübirlik izleyemeyeceklerin, sonrasında canları dilediğinde izleme şansları var. Çoğunluğumuzun yaşam koşullarının katlanılamaz boyutlarında, bayram günlerini bayrama yakışır geçirebilme şanslarının olmadığı gerçeğimiz de ortada.
Gazeteciliğin bugünlerin koşullarının tam tersi özgürlük içinde yapılabildiği koşullarında, zorlu ancak bir o kadar özgürlükçü ortamlarda gazeteciliğin yapılabildiği günlerdi. 20’li yaşlardan başlayarak öğrene öğrene, özgürleşmede sınırsız, tutkuyla çalışılabilen, özgürlüğün tadının çıkarılabildiği koşulların keyfinin paylaşılabildiği, “bizim Babıâli’miz”in kaçınılmaz gülerek paylaşılan anılarının tam da zamanı olabilir. Günümüzün soluksuz cezalandırılan ancak inatla yollarında direnen genç arkadaşlarımızın dirençlerine direnç katabilir.
***
Ben, Zeynep Avcı’dan birkaç ay önce Cumhuriyet gazetesinin istihbarat odasındaki masamı kapmışım. Zeynep, yanımdaki masaya yerleşmiş. Bizden bir yıl öncesinden Ümit Gürtuna, Ankara bürosuna geçiş yapmış. İkisi de bugünün dış haberleri yerine geçen, Mehmet Ali Birand’ın da olduğu üzere, Beyoğlu muhabirleri. Bir tek Cumhuriyet’te Ergun Balcı, Milliyet’te Sami Kohen, ayrıcalıklı çoklu eğitim, uzmanlıklarının sonucu özel statüde dokunulmazlar.
Aklınızın ucundan geçiremeyeceğiniz boyutlarda, patronlarımızın sansür uygulamayı düşünmedikleri özgürlükler içindeyiz. Doğrudan bilgi sahibi oldukları konular üzerinden bile, olsa olsa dünkü çocuğa sınırsız saygılı, ricacı cümleler, özürlerle bilgi verdiklerini ancak anımsayabiliyoruz. Arkasından ünlü Babıâli geleneklerinden sahneler geliyor. Farklı ideolojili, farklı içerikleri olan gazetelerin tüm aynı alana dönük gazetecilik yapan çalışanları, aynı saatlerde, aynı köşebaşlarında buluşup, görev yapacakları alanlara göre, günün gelişmeleri öncelikli olarak Beyoğlu, adliye, üniversitelerin yollarına düşüyorlar. Kuşkusuz birbirlerini atlatmak üzere, ancak kavgasız, dostluk, şen kahkahalar arasında, aynı yolları birlikte paylaşıyorlar.
Zeynep Avcı ile yollarımız, 12 Mart’ın başında Nadir Nadi’ye yapılan operasyonla ayrıldı. Zeynep Avcı’nın, ünlü bir bankerin tuzağı olarak hızla kaçtığı Yeni İstanbul macerasının ardından, Hürriyet içinde gazeteciliğin duayenleri arasında tanınan Nezih Demirkent tarafından keşfedilip yanına çekilişi var. İlhan Selçuk’un ünlü Marko Paşa yazısı ile tutuklanıp, arkasından hızla Madanoğlu davası içine sokulup Ziverbey işkencelerinden geçirilişi sonrası yıllar. Cumhuriyet okurlarının dünyada bir benzeri yaşanmamış okur boykotu gündemde.
***
Zeynep’in telefonu ile Nezih Demirkent’ten çağrı alıyorum. Kelebek, “Şirin aramızda” röportajlarının önerisi geliyor. “Katılamayacağım” sözüme Nezih ağabey çok kızıyor. İşsizsin, karnında çocuğun... Okur boykotu sonrası, Nazime Nadi’nin Yunus Nadi’den aldığı gazeteyi ayakta tutma sorumluluğu ile devreye girmesi gelişmeleri var. Uzun soluklu yaşayacak bir dergide yarım kalacak bir işi üstlenemeyeceğimi açıklıyorum.
Zeynep, pratik zekâsı ile okul arkadaşı, güzellik kraliçesi seçilmesi ile ünlenmiş, İnci Asena’nın ablası Duygu Asena, ilk sayılar için kuşkusuz Zeynep’in katkıları ile ünlü feminist, kadın hakları savunucusu olarak karşımıza çıkıyor. Zeynep’le yolumuz bir kez daha, Ekonomik Toplumsal Tarih Vakfı yönetimine katıldığım yıllar içinde, İstanbul Dergisi’ni çıkardığı yıllarda çakışıyor. Ulusal, uluslararası alanlarda, ajans görevleri de içinde, çok sayıda çevirileriyle, tiyatro, sanat, sinema alanlarında nokta koymadığı sürüp giden çalışmaları geliyor. Üreticiliğinin sonu yok.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları