loading
close
SON DAKİKALAR

Alışırız sanıyorlar ama alışamıyoruz

Yazgülü Aldoğan
Tarih: 10.01.2019
Kaynak: Cumhuriyet

Yazgülü Aldoğan: “Oluk oluk kanınızı akıtacağız” diye tehditler savuranın sırtı sıvazlanıyor. “Başlarını palayla kesmek lazım” diyene dokunulmuyor. Hükümeti, gidişi eleştiren “FETÖcü olmamakla birlikte istemeden bile olsa örgüte yardım etmekten” diye olmadık suçlar icat edilip içeri atılıyor!

Turgut Özal başlatmıştı yasalara pek de uymayan işler yapmayı. “Alışırlar, alışırlar!” diye tepkileri kulak ardı etmeyi. “Benim memurum işini bilir” diyen de ilk oydu. Hukuka uymayı değil, hukuku kendine uydurmayı marifet bilen “Yeni Türkiye”nin temelleri o zaman atıldı, anayasayı bypass etme o zaman başladı. Ne acıdır ki o dönemi bile mumla arıyorum ve hukuksuzluğa bir türlü alışamıyorum! Mesela “Partili Cumhurbaşkanı”na alışamıyorum! Salı günleri kâbus oldu. TBMM’de grup toplantıları var. Herhangi bir partiye oy vermiş hepimizin Cumhurbaşkanı olması gereken başkan, TBMM’ye geliyor ve yeni düzene göre başında kaldığı partisinin grubunda konuşuyor. Hem de ne konuşma; partisi ve ittifak yaptığı ortağı dışındaki partileri adeta bir “dış düşman” kılıfına sokarak, her türlü hainlikle suçluyor. Bahçeli de aşağı kalmıyor, “Türkiye’nin bekası” için kendileri dışındaki o üç partinin buhar olup uçması, yok olması gerekmiş gibi davranıyor. Beyler, o partiler seçilerek, meşru yollardan geldi meclise? Cumhurbaşkanı Meclis’te dolaşırken tıpkı dışarıda olduğu gibi koridorlar kapatılıyor, milletvekilleri şeritlerin arkasında bekletiliyor da kavga çıkıyor. Ve bunlar olurken Cumhurbaşkanı kendisine klasik müzik dinlese iyi olur denmesine “faşizm” nitelemesinde bulunuyor.

Alışamıyorum! TBMM çatısı altında bulunan ve oraya seçmenlerin özgür iradesi ve oylarıyla seçilerek gelmiş milletvekillerinin, iktidarda olmayanlarının sanki savaş halinde olduğumuz bir ülkenin temsilcileri gibi görülmesine alışamıyorum? Bu gerginlik, kibir, düşmanlık neden? Alt tarafı belediye başkanlarını seçeceğimiz bir yerel seçim yapacağız, ne oluyoruz yahu?

Olan şu: Ana Muhalefet Partisi CHP, seçim stratejisi olarak herkesi kucaklayan bir sevgi böceği rolünü benimsedi. Ne etnik, ne dini, ne şu, ne bu, hiçbir ayrım yapmadan herkes için çalışmaya talip. Cumhur İttifakı ise “güçlünün hukukunu” da arkalarına alarak şeytanlaştırma, yabancılaştırma, düşmanlaştırma ve mağduriyet yaratma peşinde. Sanatçı Deniz Çakır ilk örneği. İddiaya göre bir pastanede türbanlı kadınlarla ağız dalaşı yaşamış. Tanıklar ve video kayıtlarına göre olay bunun tam tersi. Hiç önemli değil, kamuda neredeyse başı açık kadın kalmamış, “türbanlı bacıma hakaret ettiler” mizanseni ve mağduriyetine senaryo bulundu. Ayasofya’da bale pozu ikinci vaka. Osmanlı tosunları “Biz namaz kılamazken onlar dans ediyor” diye kıyameti koparttı. Orası müze. Hemen yanındaki St. Antuan da müze. Ve St. Antuan’da klasik müzik dinletileri sırasında eşlik eden modern dansçıları bizzat izledim. Sakıncası yok, rahatsız olan yok. Namaz kılmak isteyen Ayasofya’nın hemen karşısındaki dünyanın en güzel camiinde, Sultanahmet’te kılabilir. Elin müze haline getirilmiş kilisesinde işiniz ne? Maksat üzüm mü yemek, bağcı mı dövmek? Fotoğrafı da Yahudi asıllı bir kadın paylaşmış! Hem kadın, hem Yahudi! Referandumda AKP için çalıştığı bile unutuluyor, sosyal medyada linç ediliyor!

Bir de Kayseri vakası var. Tam olarak ne olduğu anlaşılamamış bir olay. 14 yaşında bir çocuk sokak köpekleri tarafından parçalanmış? Bir çocuğun hayatını kaybetmesi elbette çok acı. Ancak olayın hemen ardından Kayseri’de bir katliam başlıyor: İnsanlar ve belediye görevlileri sokaklardan köpekleri toplayıp ormana atıyor, kimileri linç ediyor, sabaha kadar silah sesleri durmuyor. Öldürülen, parçalanan, ormana atılan köpeklerin içinde yavrular da var. Medeniyet bu mu? Çocuğun ailesinin otopsiyi reddettiği, hemen gömüldüğü yazıldı önce. Sonra sıradan bir otopsi kâğıdı dolaştı ortalıkta. Çocuk yaralıyken görenler içinde avukatlar da var ve üzerinde diş izi yoktu diyor. Nereden baksanız üzücü, ve fakat kuşkular yaratan bir olay. Neden mi? Sokak canlarına kim sahip çıkıyor? Kadınlar. Hangi kadınlar? Şehirli, başı açık kadınlar, duyarlı, sanatçılar. Zinciri tamamlayın. Düşman hazır. Başı açık, köpek besleyen, sanat seven, kitap okuyan, özgürlüğüne düşkün kadınlar, bunlar da hep CEHAPE’ye oy veriyor canım, ülkenin bekası ne olacak?

“Oluk oluk kanınızı akıtacağız” diye tehditler savuranın sırtı sıvazlanıyor. “Başlarını palayla kesmek lazım” diyene dokunulmuyor. Hükümeti, gidişi eleştiren “FETÖcü olmamakla birlikte istemeden bile olsa örgüte yardım etmekten” diye olmadık suçlar icat edilip içeri atılıyor! Hukuksuzlukta gelinen son nokta “Tahliye etmedikleri sanığa, kaçma şüphesiyle tutuklama emri çıkartmaları”ydı ki bu “Hukuk varsa etiğe gerek yoktur” cümlesinin olduğu yer, yani zurnanın zırt dediği noktadır ki bu kadarına bırakın alışmayı artık tahammül edemiyorum!

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları