loading
close
SON DAKİKALAR

Hepimizin üzerine vazife!

Yazgülü Aldoğan
Tarih: 28.02.2019
Kaynak: Cumhuriyet

Yazgülü Aldoğan: Türkiye’de kalsaydı, ne araştırma yapabilecek ortamı ve maddi imkânları sağlardık, ne de rahat verirdik, hatta kazara bir bildiriye imza atsa, işten çıkarıp hapse atardık!

Bazı atasözleri vardır, yanlıştır aslında, üzerine çarpı atılması gerekir: “Üzerine vazife mi?” Bunlardan biri, burnunu her işe sokma, kenarda dur anlamında. Ya da “Eski köye yeni adet getirme!” İyi de nasıl gelişme olacak? Eski köy hep eski mi kalacak? “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme; kızını dövmeyen dizini döver” türünden erkek şiddetini içselleştirenlerden hiç bahsetmiyorum bile! Lafı uzatmayalım, Koç Vakfı’nın 50. yılını kutlama töreni mottosu “Üzerimize Vazife” idi. Vehbi Bey, Ankara’da sıradan bir tüccar olarak başladığı iş yaşamında şirketler kurarak yükselirken sadece iş değil, hizmet yapmak gerektiğini de unutmuyor. Bunun için vakıf kurulması fikrini, siyasileri ikna edip yasa çıkartarak ve bu yasa çıktıktan sonra vakfını kurarak yaşatıyor. İşte Koç Vakfı, 50 yıl içinde okullar, üniversiteler, hastaneler, yurtlar açıyor ve binlerce çocuğa, gence burs vererek bugünün başarılı yetişkinleri olmasını sağlıyor. Koç Ailesi ve şirketleri, hizmet etmeyi üzerlerine vazife biliyor. 19 yıldır da bilim ve sanat alanında ödül veriyorlar, Aziz Sancar’dan Türkan Saylan’a bir onur tablosu. Bu yıl Koç Vakfı’nın 50. yılı daha bir anlamlı tabii ve 19. ödülünü de bir arada kutladık. Prof. Mehmet Toner, bu ödülün sahibi oldu. Ödül töreni Koç eğitim kurumlarında burslu okuyan öğrenciler tarafından başarıyla ve içtenlikle sunuldu, çok anlamlıydı, tıpkı Mehmet Toner’in konuşması gibi. Bir makine mühendisi olan Toner, aynı zamanda tıbba da ilgi duyuyor, bu konuda da uzmanlaşıyor ve kan analizini en anlamlı ve hızlı yapacak teknolojiyi geliştirip bir laboratuvar kurarak kanserli kan hücresini yakalayacak bir buluşa imza atıyor. Beyin göçüne üzülüyoruz ya, böyle olacaksa üzülmemeli tabii. Türkiye’de kalsaydı, ne araştırma yapabilecek ortamı ve maddi imkânları sağlardık, ne de rahat verirdik, hatta kazara bir bildiriye imza atsa, işten çıkarıp hapse atardık!

Kişiler de yardım edebilir

Sadece Koç Ailesi gibi zenginler mi vakıf kurup hizmet edebilir? Hiç de değil. Ayşe Tükrükçü’nün hayatı roman. Bir kadının başına gelebilecek en kötü durumları yaşamış, en alttan geliyor, içinden çıktığı sokakları iyi tanıyor. Bir biçimde hayata tutunmuş. Kalanlara da el uzatmak istemiş. Pişirdikleri çorbayı, gönüllülerin gece sokakta yaşayanlara dağıtıldığı yardımlaşma, dernekleşerek “Hayata Sarıl Lokantası”nı doğurmuş. Lokanta, 11.00’den 18.30’a kadar ücret ödeyen herkese açık. Yemeğini yiyen, isterse askıya bir on lira daha bırakıyor, parası olmayan için. Akşam 18.30’dan sonra ise sadece evsizler yemek yiyebiliyor, ücret ödemeden. Onları kimsenin rahatsız etmesini, görüntülemek istemesine de izin verilmiyor. Bazı geceler 100 kişiye yemek verdikleri oluyor. Duvardaki 34 bin 874 rakamı, açıldıklarından benim gittiğim güne kadar, yani bir buçuk yılda, ücretsiz yemek verdikleri kişi sayısıydı! Arada bir ünlü bir şef gelip yemek yapıyor ve o gün o şefin yemeğini yemek için önceden rezervasyon yaptırıp gelenler de ödedikleri ücretle yardım yapmış oluyor. Benim çok işlevsel bulduğum bir uygulama ise hayır yapmak isteyenlerin bir akşamın yemek masrafını 750 liralık bir bağış yaparak karşılaması. Ölmüşlerin ruhuna ne yapacağını bilemeyenden dileği olanın kurban kesip kan akıtmasındansa çok daha huzur verici değil mi? Ekmekler ise Pelin’den. Çok lezzetli. Şermin Topçu da ABC ile anlaşıp deterjanlarını sağladı. Zaten bir çamaşırhane açma projeleri var ki deterjan çok işlerine yarayacak. Çamaşırhanede evsizler kıyafetlerini ücretsiz yıkayabilecek, duş da yapabilecek. Bu işler tamamen yardımlar ve gönüllülerin çalışmalarıyla oluyor! Yani “Hepimizin üzerine vazife!” Sokaktan gelen insanlar burada bir iş sahibi de oluyor. Ve o insanlar öyle temiz, öyle vicdanlı ki, yaşadıklarımdan etkilendim herhalde, yemekten sonra telefonumu masada unutmuşum. İki saat sonra gidip teslim aldım, bıraktığım yerde duruyordu. Birileri büyük bir iştahla kamuya ait arazileri, malları, fabrikaları, tesisleri, çalıp çırpıp talan eder, satıp yerken birileri de kendi maddi manevi katkılarıyla ihtiyacı olanlara sahip çıkıyor, ülke de o iyi ve temiz insanların omuzları üzerinde duruyor! Eksik olmasınlar. Vicdan, ahlak ve hizmet de bu değil mi?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları