loading
close
SON DAKİKALAR

Haluk Koç, Cnntürk güncel olaylarla ilgili soruları yanıtladı

Haluk Koç, Cnntürk güncel olaylarla ilgili soruları yanıtladı
Tarih: 23.10.2012 - 11:16
Kategori: Siyaset

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan yardımcısı Haluk Koç CNNTÜRK’ün canlı yayınında güncel olaylarla ilgili soruları şöyle yanıtladı...

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan yardımcısı Haluk Koç CNNTÜRK’ün canlı yayınında güncel olaylarla ilgili soruları şöyle yanıtladı;

S. T. ÖZGENTÜRK- Şimdi öyle bir hafta sonundan çıktık ki hafta başı itibariyle sizin de net sınırlar koyduğunuz, görüşlerinizi sizin, Parti Sözcüsü olarak sizin ve Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu’nun çok net biçimde tavrını belirttiği hususlarda hemen hemen son şekillenme oldu. 18 yaş uygulaması, işte askerde oy kullanma, belediye tasarısı. Şuanda da bir terörle mücadelede çözüm süreci, yol arayışı var. Ona daha sonra gelmek kaydıyla efendim öncelikle bu Tekirdağ referandumundan çıkan sonuç ve çektiğiniz fotoğrafı sormak istiyorum. Belediye kanun tasarısı konusunda diyor ki Sayın Başbakan az öncede aktardık zaten. Bunlar zaten ideolojinin tırnak içinde deli gömleğini çıkarmayan belediyelerde ancak yapıyorlar. Zaten hizmet falanda götürmüyorlar. Biz damdan düştük biliyoruz. 4,5 yıl İstanbul’da belediye başkanlığı yaptık. Hizmet götürülemeyen noktalara hizmet götürülmesidir. Köyler mahalle olacak. Artık bunun önünde niye duruyorlar diyor Sayın Başbakan ve iktidar. Sizin görüşünüz nedir efendim? Neden duruluyor? İyi hizmet götürüleceğine inanmıyor musunuz ve referandum sonuçları neye işaret ediyor?


H. KOÇ- Öncelikle teşekkür ediyorum Sayın Tezel. Sayın Başbakanın kullandığı üslupla konuya yaklaşmak her zaman bir demagoji penceresinden yaklaşmakla eşdeğer gibi geliyor bana. Onun için Sayın Başbakanın nereden düştüğünü bilmiyorum ama o sözleri kendine kalsın. Olaya daha gerçekçi yaklaşmak gerekiyor. Bir defa ideolojinin deli gömleğini taşıyanlar. Yani bunun anlamını ben tam kestiremiyorum. Sayın Başbakan burada ne demek istiyor? Yani kafasına göre her zaman kafasının arkasındaki bir Cumhuriyet Halk Partisi tarif etmeye çalışıyor. Ve yaptığı yanlışları mutlaka kendisinin doğru söylediğini iddia ederek de herkese kabul ettirmeye çalışıyor.


Şimdi yaşadığımız süreci haberin başında program hazırlanırken bizler yayına girmeden önce çok net ifade ettiniz. Muhalefet partilerinin görüşlerini de, orada grup başkanvekili arkadaşlarımız kabaca açıkladılar. Sayın Genel Başkanımızda hafta sonunda yaptığı yurt gezisinde düşüncelerini ifade etti.


Bakın, benzer bir uygulama 2008 yılında da, 2009 yerel seçimlerinden öncede devreye sokulmuştu. Yine nüfusu 2 binin altında olan birçok belediye kapatılmış ve ona göre bir düzenleme yapılmıştı. Şimdi burada önümüzde çok net bir tablo var. O da şu; anayasanın 90. maddesi ortada. Uluslararası sözleşmelerle Türkiye’nin kabul ettiği, taraf olduğu uluslararası sözleşmeler her zaman için iç kanun düzenlemesinden önde oluyor ve geçerli oluyor. Şimdi AİHM’nin 2008’de kapatılan belediyelerle ilgili ki, CHP’li belediyeler var içinde. Menemen’den ve diğer bölgelerden başvurulan davalar var. Bununla ilgili son noktaya geldi. Türkiye Cumhuriyeti devletinden savunma isteniyor. Avrupa yerel yönetimler özerklik şartında belirtilen bir husus var. Hiç madde konusuna, sayı konusuna yurttaşlarımın kafasını karıştırmak istemiyorum. O da şu; bir yerde belediyemi oluşturmak istiyorsunuz? Orada yaşayan insanların iradesine bunu sorun diyor. Bir yerdeki belediyeyi kapatmak mı istiyorsunuz? Kendi siyasi çıkarlarınıza göre, önünüze serdiğiniz oy haritasına göre değil de orada yaşayan insanların bu konudaki fikirlerini bir referandumla sorun, kapatılmasını istiyorlarsa kapatın, kapatılmamasını istiyorlarsa da o iradeye saygılı olun diyorlar.


Şimdi burada Sayın Başbakan biz damdan düştük, valla bilmiyorum ama bir yerden düştüğü kesin Sayın Başbakanın. Başbakanın Oslo’dan düştüğü kesin. Orada yapılan protokolde çok net Türkiye’nin anayasal düzeni, idari yapısı, mülki yapısı, o belirtilen 9 protokol maddesi içerisinde çok detaylı bir şekilde belirtilmiş durumda. Yani bu konuda Sayın Başbakanın nereden…


S. T. ÖZGENTÜRK-
Kusura bakmayın araya giriyorum. Biraz daha açmak, çünkü programın başında o haber paketini aktarmıştık saat 14.00’te. Sizin zaten öncülüğünü yaptığınız bir süreçti. Oslo’yla ilgili belgeleri ortaya koydunuz, açıklamaya çağırdınız. Tartışmalar zaten alevlendi. O noktada siz MHP’de bu görüşlere katıldı. Yani federal bir yapı sözü verilmiştir, bu oraya doğru gider. Bu Oslo sürecinin, İmralı’yla yapılan görüşmelerin gereği olarak mı gündeme geliyor? Net olarak bu görüşte misiniz?


H. KOÇ- Bunun mutlaka katkısı olduğuna inananlardanım. Çünkü tek başına Sayın Başbakanın gece düşünüp sabah kurmaylarına emir verip böyle bir tasarı hazırlayın, bunu meclise getirin ve dayatın muhalefet partilerine ve meclisteki çoğunluğumuzla bunu geçirin emri başka türlü açıklanamaz. Ve rahmetli Özal döneminden beri her seçimlerden önce mutlaka iktidardaki partinin siyasi avantajına göre belirlenmiş seçim bölgeleri, belirlenmiş seçim koşulları her seferinde böyle düzenlemeler yapılıyor. Ve bunlar her seçimde bu dayatmalarla giriyorlar. Şimdiki de aynı. 2008’de yapılan ayrıydı, bu seferki de ayrı. Şimdi bakıyorsunuz yeni büyükşehir belediyesi oluşturulmasına Cumhuriyet Halk Partisi karşı değil. Büyükşehir belediyesi ilgili nüfus maddesini, yeterliliğini tamamlıyorsa büyükşehir olacaktır. Ama büyükşehir sınırlarının mülki idare sınırlarıyla, yani bütün şehri kapsayacak, coğrafi olarak kapsayacak şekilde belirlenmesi mahsurludur. Bunu ifade ediyoruz. Mesela değişik örnekler var. Mesela Balıkesir geçti, Samsun geçti. Samsun zaten büyükşehir ama yeni oluşturulacak iller var. Konya var. Bütün bir ucundan bir ucuna oradaki belde belediyeleri kapatılarak bir tek büyükşehrin oluşturulacak köylerden yeni dönüşen mahallelere hizmet götürebilme olanağı yok. Bunu ifade ediyoruz. İl özel idaresi kaldırılıyor biliyorsunuz ve doğrudan vilayet makamına getiriliyor. Buraların bir hizmet bütünlüğü içerisinde bu düzenlemeden faydalanmaları mümkün değil. Orada yaşayan yurttaşlarımıza şu pembe yalanlar söylenecektir. Daha öncede söylendi. Efendim büyükşehir belediyesi sizin her ihtiyacınızı karşılayacak. Bir merkezi bütünleme içerisinde bu hizmetleri alacaksınız. Bunun birde yükümlülükler kısmı var. Aynı yurttaşımız emlak vergisini veya diğer belediye resim ve damgalarını belirli bir rayiçten ödemeye başladığında da sıkıntı çıkacak. Bütün bunların tartışılması gerekiyor ve en basiti Avrupa yerel yönetimler şartını söyledim. Orada yaşayan yurttaşlarımıza sorun, bunu siz sormuyorsunuz kuraldışı davranıyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi hem kendi yönetiminde olan belediyelerde, belde belediyelerinde, hem de kendi yönetiminde olmayan, bizzat AKP ve MHP’nin yönettiği belediyelerde de geçtiğimiz 15 gün içerisindeki son uygulaması bu hafta sonu yapıldı. Birçok yerde sandık koydu ve geçerli seçmen listeleri üzerinden oylamalar yaptı. Birçok yerde %90’ların üzerinde katılım oldu ve çok büyük bir oranda orada yaşayan yurttaşlarımız beldelerin kapatılmaması lehinde oy kullandılar.


Şimdi bütün bunları görmeyeceksiniz, sığ bir demagoji ile bir politik söyleme sığınarak, etrafı suçlayarak, öne sürülen mahsurları hiç dikkate almadan dediğinizi yapmaya çalışacaksınız. Sayın Tezel bunun adı maalesef dayatma oluyor. Bizim demokrasi kültürümüzde AKP’nin son dönem uygulamalarında artık böyle bir noktaya geldik. Benim söylediğimi yaparsanız bunun adı siyasi uzlaşma oluyor. Benim söylediğimi yapmazsanız kavga oluyor, nifak oluyor, siz deli gömleği giymişsiniz oluyor. Şimdi bu literatürü aşmamız gerekiyor, bu söylemi aşmamız gerekiyor. Ama Sayın Başbakan bunu ısrarla kullanıyor. Kendisine cevap verildiğinde de oldukça hiddetleniyor, sinirleniyor. Yetersiz bir Başbakanla yetersiz bir siyasi süreç yaşıyoruz. Benim üzüntüm bu Türk siyaseti adına.


S. T. ÖZGENTÜRK- Efendim konuyla ilgili olarak AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sayın Hüseyin Çelik’te bir açıklamada bulunmuştu. Hani bir yandan bir düzenleme yapılıyor. Tamda yerel seçimler arifesinde böyle yapıldığı zaman bu iktidara yarar şeklindeki yoruma karşı, ne yaparsanız yapın zaten iktidar partisine yarar bu düzenlemeler, burada yapılacak düzenlemeler diyordu. Bunu hatırlatarak şunu sormak istiyorum. Referandumlarda bu gerçekleştirdiniz, baktınız pek çok noktada. Siyasi bilanço, hadi fatura demeyelim de. Bir tartma fırsatınız oldu mu? Yani bu değişiklik iktidar – muhalefet dengesini etkileyecek mi sözkonusu coğrafyalarda? Bu kanun tasarısının etkilediği coğrafyalarda?


H. KOÇ- Birçoğunda etkileyebilir. Mesele örnek olarak Şişli Sarıyer arasındaki mahalle ayrımlarını dile getirebiliriz. Haberinizde de vardı. Bugün için belediye yönetimi olarak Şişli’de bulunan Maslak ve Ayazağa, bir mahalle daha var. Bu 3 mahallenin Şişli’den alınarak Sarıyer’e bağlanması öngörülüyor. Baktığınız zaman oy dağılımına Sarıyer’de 5 bin küsur oyla Cumhuriyet Halk Partisi belediyeyi kazanmıştı. Ayazağa mahallesinde daha farklı bir oy dağılımı var. O o günkü şartlar için geçerliydi. Bugüne ne kadarı yansır onu bilemiyoruz tabi.


S. T. ÖZGENTÜRK- Birde Huzur mahallesi var.


H. KOÇ- Ama şimdi Şişli’deki genel oy içerisinde… Evet Huzur mahallesi. Şimdi Ayazağa mahallesi başta olmak üzere buradaki oyları 2009’daki oy dağılımına göre alıp Sarıyer’e kaydırdığınız zaman kağıt üzerinde o günkü dengeler çerçevesinde AKP’nin Sarıyer’i alma şansı doğdu gibi gözüküyor. Yani ne yaparlarsa yapsın yine alamayacaklar ama buna bağlı olarak Balıkesir’de, Hatay’da, Tekirdağ’da birçok bölümlemeler mahalle kaydırmaları bu şekilde yapılıyor. 2008’de de İzmir’de yaptılar aynısını. Bayraklı’da yaptılar, Bahçeşehir’de yaptılar, Karşıyaka’da yaptılar, Çiğli’de yaptılar. Yani birçok yeni ilçe oluşturulurken oy dengelerine göre belirli mahalleleri alıp bazen coğrafi tamamlayıcılığı olmasa bile bir ilçeden alıp kendilerine dönük oy beklentisi olan mahalleleri kendi şansları olacağını sandıkları belediyeye aktarmaya çalışıyorlar. Yani kağıt üzerinde bir puzzle gibi mahallelerle, ilçelerle, beldelerle bir siyasi harita, buna artık oy haritası diyelim. Oy haritası üzerinde bir seçim bölümlemesi yapıyorlar.


Şunu söylemek istiyorum. Bir tek bunu yapan Başbakan ve Kurmayları çok akıllı, geri kalanlar onlar kadar akıllı değil. Bu sonuç çıkıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Yani bunların hepsi belirli bir çerçeve içerisinde…

S. T. ÖZGENTÜRK- Bundan sonraki atacağınız adımları kısaca almak isteyecektim. Çünkü bu 18 yaş ve askerde oya, konuyla ilgili görüşlerinize dönmek istiyorum.


H. KOÇ- Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi TBMM’de iç tüzüğün kendisine verdiği tüm hakları kullanarak bu yasanın getirdiği yanlışlara karşı direnecektir ve bölgedeki insanlarımızın da bu uygulamadan zarar görecek olan yurttaşlarımızın da mutlaka sadece CHP’nin ön ayak olduğu referandumda değil, bütün platformlarda tepkilerini dile getirmeleri, demokratik haklarını, tepki haklarını dile getirmeleri gerekiyor. Sayın Başbakanın Türkiye’yi dikensiz gül bahçesi olarak kafasına estiği şekilde gece düşünüp bir zihnisinir projesi demiştim ben. Geliştirip sabah bunu grup başkanvekillerinin koltuğunun altına verip bir yasa teklifi tasarısı halinde TBMM gündemine taşımasına artık son vermek gerekir. Yine paralel olarak 18 yaşta bunlardan bir tanesi.


S.T. ÖZGENTÜRK
- Hemen orada zaten çok küçük bir şey sormak istiyorum. 21 yaş öneriniz vardı. Az önceki konuyla ilgili olarak da siz bunu bir yandan da Oslo sürecine bağlıyorsunuz tanımızın yanında. 18’la ilgili olarak da CHP işte üniversite eğitimi ve lisedeki, lisenin politize olması buradan çıkabilecek doğabilecek endişelere dikkat çekti. 21 yaş önerisini gündeme getirdi. Malum AKP Grup Başkanvekili Sayın Elitaş’tan sulandırıyorlar yanıtı aldınız. Bu hakikaten 21 yaş yapılan görüşmede, bir kez daha çünkü uzlaşma arandı. Hiç olabilir denilen bir madde gündem maddesi haline gelmedi mi? 21 yaşa karşı çıkma noktasında iktidar temsilcilerinden nasıl bir yorum aldınız, değerlendirme aldınız?


H. KOÇ- Şimdi Saynur hanım şunu açıklıkla söyleyeyim. Demin tarih ettiğim tarzda yasa tasarıları ya da teklifleri AKP mutfağından çıkıp diğer gruplara iletiliyor ya da kamuoyunda tartışmaya açılıyor. Daha öncesinde üzerinde bir uzlaşma arama, bir fikir olgunlaştırma yok.


Şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde 21 yaş çok açık, net ifade edilmiştir. Biz seçim bildirgemize bağlıyız. Sayın Genel Başkanımızda bunu ifade etti. Şimdi 18 yaş; Başbakan buna uygun bir gerekçeler buluyor, sayıyor, döküyor, ediyor ve ondan sonra hemen demagojiye geçiyor. 18 yaşı siz reşit kabul ediyorsunuz, ceza veriyorsunuz, askere alıyorsunuz ama seçilme hakkını engelliyorsunuz. Böyle bir şey yok. Bu demagojiyle yürütülecek ucuz siyaset yöntemleri kullanılarak tartışılacak bir konu değil. Sayın Başbakanın Fantezileri mutlaka karşılığını bulup bir yasa tasarısıyla bir anayasa değişikliğiyle hayata geçecek değil. Sayın Başbakanın kafasında başkanlık sistemi yatıyor ya da yarı başkanlık sistemi yatıyor. Bunun antrenmanlarını yapıyor her zaman.

Sayın Elitaş’ın söylediğine gelince; kim neyi sulandırıyor Sayın Elitaş? Ortada zaten olmayan bir şeyi gündeme taşıyan sizsiniz, suyunu da koyan sizsiniz, darasını da, kabını da, tenceresini de hazırlayan sizsiniz. 18 yaş. Bakın benim iki tane oğlum var Sayın Tezel. Biri 30 yaşında, biri 26 yaşında. Daha henüz belirli açılardan, mesleki açıdan da, eğitim açısından da, dünyayı kavrayış açısından da olgunlaşmaları gereken yaştalar. 18 yaşındaki insanımız, gencimiz tabi ki seçme hakkını kullanacak. Bu zaten mevcut. Ama 18 yaşında askerliğini yapmamış, Türkiye gibi askerliğin zorunlu olduğu bir ülkede siz seçilme hakkı verdiğiniz zaman hayatın hiçbir kademesine hazırlanmamış, kendi ekonomik gücüyle kendi ayakları üzerinde durmayan bir gencin, hiçbir konuda belirli bir uzmanlık olgunlaşması olmayan bir gencin nasıl bir sürecin içine sokulduğu, nasıl bir demagojik konuya alet edildiğini herkesin görmesi gerekiyor. Ciddi olmamız gerekiyor. Siyaset demagoji ve fantezi üzerine gitmemesi lazım.

Silah altındakilerin oy kullanmasına gelince; ne olur gerçekçi olalım. Yani ben tüm yurttaşlarımızın sağduyusuna ve vicdanına seslenmek istiyorum. Şimdi bakın, bir ordu birliğinde oy kullanılacak. 300 tane asker var, başında da emir komuta zinciri içerisinde askerlik yapanlar bunu çok iyi bilir. Bir komutan var. Onun üstünde başka komutan var, onun üstünde başka komutan var. Oy kullanılan yerin coğrafi özelliği var. Ve buralarda siz propaganda yapacaksınız, kışlaya gireceksiniz ve bunu akıl, mantık kabul etmiyor. Üzerinde birde demagoji yapılmaması gereken bir konu. Kışla, okul, cami. Allah’a şükür camiye siyaseti soktular hepimizin kutsal alınanı. Okula siyaseti soktular. Ve şimdi en son kışla kalmıştı kışlaya da siyaseti sokuyorlar. AKP’nin Türkiye’ye yapabileceği en büyük kötülüklerden bir tanesidir. Ama Sayın Başbakanın hevesi demagojiyle sınırlı kalacak gibi gözüküyor. Çünkü toplumda da, siyasetin diğer taraflarında da karşılığını bulmamış kadük olabilecek bir fantezidir diye düşünüyorum.


S.T. ÖZGENTÜRK- Efendim şimdi görüşlerinizi programımızın başından beri konuyla ilgili görüşlerinizi aktarıyorsunuz. Terörle mücadele ona döneceğim. Bu Oslo süreci ve çözüm konusunda İmralı’nın dahlinin olup olmaması konusunu soracağım ama öncesinde bir Suriye politikası ortaya koyduğunuz tavır açısından Başbakan Erdoğan’ın Bakü dönüşünde MYK toplantınızın çıkışında dediniz ki, tamam önemli bir değişiklik var dediniz. CHP olarak tam destek veriyoruz, samimi destek veriyoruz. Nihayetinde bir ateşkes çağrısı, bir uluslararası mekanizma oluşturulması konusunda atılan adım beyanlardı kuşkusuz sizi bu noktaya sevk eden. Şuandaki durumu nasıl görüyorsunuz? Türkiye’nin o adımına rağmen Suriye’de silahlar hala susmuş değil. Suriye açısından da bakışınızı alabilir miyim kısaca? Sonra terörle mücadeleye döneceğim.


H. KOÇ- Şimdi Sayın Başbakanın Bakü’de yaptığı temaslar sonrasında Ankara’da havaalanında dönüşte söyledikleri ciddiye alınması gereken, değerlendirilmesi gereken görüşlerdir. Cumhuriyet Halk Partisi de MYK toplantısında bunu detaylıca değerlendirdi. Çünkü bir açmazın içine sert söylemlerle, ser tavırla, tavizsiz bir tutumla Türkiye’nin nasıl sürüklendiği ortada. Bunları tekrar anlatmak istemiyorum. Sayın Dışişleri Bakanının derin stratejik öngörüsünün Türkiye’yi nerelere taşıdığı ortada. Bunlara girmek istemiyorum. Ama Başbakan orada eğer Suriye’de iç çatışmaların önünü alabilecek isek, Rusya, Türkiye, İran veya İran, Türkiye, Mısır üçgeninde inisiyatif alınmalı dedi. Eğer böyle bir süreç gelişecekse Türkiye olarak bu katkıyı yapmakta hazırız dedi. Şimdi bu önemli bir söylem. Çünkü Türkiye daha önce Katar, Suudi Arabistan ve perde arkasında bir destek verip bir süreci izleyerek sıkıntıya girdiğini gördükçe geri çekilen uluslararası büyük batı grubu var. Bunun içine NATO’da dahil.


Şimdi ilk defa Türkiye Rusya, İran ve Mısır’ında Türkiye’yle beraber sürecin içerisinde bu çatışmaların durdurulması talebini dile getiren ülkeler arasında sayınca Cumhuriyet Halk Partisi olarak başından beri, bakın 14 Ağustos’ta olağanüstü toplantıya çağırdığımızda meclisi Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı grup konuşmasında böyle bir öneriyi dile getirmişti. Bunu daha sonrada bir mektupla Sayın Başbakana iletmişti. O karşılıksız kaldı. Şimdi geldiğimiz noktada Başbakan bunu dillendiriyor ise Suriye’de gerçekten silahlar bırakılacak, kardeş kanı akıtmasının önüne geçilecek ise hükümetin bu yönde atacağı adıma bu miğferler çerçevesinde atacağı adıma Cumhuriyet Halk Partisinin samimi olarak destek olacağını ifade ettik. Ama bu konuda Sayın Dışişleri Bakanı bir açıklama yaptı. İran, Rusya, Mısır tarafından gelen açıklamalar çok tatmin edici olmadı ki Suriye’deki kargaşa maalesef bayram arifesinde de artarak devam ediyor. Ve içimiz kan ağılıyor.


Bakın burada hiç basit suçlamalar, basit demagojiler yapmıyorum. Yok Esadçıydı, yok bilmem neydi, şuydu, buydu değil. Biz Türkiye’de öteden beri demokrasi istiyoruz. Esad tek parti rejimini hunharca uyguladığı süreç içerisinde de Türkiye olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz Suriye’de tüm kurumlarıyla, kurallarıyla gelişmiş laik demokratik bir cumhuriyetin, bir rejimin kurulmasının taraftarıydık. Ama bugün gelinen noktada Türkiye öyle bir taraf olmaya başladı ki tek taraflı ne kadar reddederlerse reddetsinler mezhepsel temelde bir kavrayıcılık, bir arkaçıcılık rolüne soyundu. Ve bugün geldiğimiz süreçte de tıkanıklığımız budur. Türkiye üzerinden Suriye’deki iç çatışmanın nasıl kışkırtıldığı ortada. Umarım İran, Rusya, Mısır, Türkiye ekseninde uluslararası bu platformun destek görerek Suriye’deki akan kanın durması sağlanır düşüncesindeyiz. Hükümet bu yönde adım attığı sürece Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteğimizi sürdüreceğiz. Ama bugüne kadar Sayın Davutoğlu’nun, Sayın Başbakanın demagojik yanlışlarını, saplantılı yanlışlarını ve yanlış politikalarını sürdükleri sürece de şiddetle karşılarında olmaya devam edeceğiz.


S. T. ÖZGENTÜRK- Efendim en son, biraz vaktimiz daraldı. Konuyla ilgili en fazla açıklama zaten sizden gelmişti bütün süreç boyunca. Terörle mücadeleyi soracağım. Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu bir televizyon kanalındaki sorulara yanıt olarak eğer İmralı’yla temas kanı durduracaksa edilsin, eğer durdurmayacaksa etmesin deyip sadece bir başlık atmıştı. Oslo süreciyle ilgili son derece önemli ve sert açıklamalarınız oldu. Dün Sayın Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında yaptığı son derece ağır çıkışı da Başbakan Erdoğan’a iletti. Terörle mücadele konusunda İmralı’nın rolü, CHP’nin burada duruşu nedir? Efendim kuşkusuz bir iç değerlendirmeyle birlikte ortaya konulacaktır ama kan duracaksa İmralı’da dahil edilsin noktasında mıdır ana muhalefette? Çünkü Başbakan bunu çok net söyledi. Yani BDP’yle görüşeceğimize biz gideriz İmralı’yla konuşuruz direk dedi.


H. KOÇ- Sayın Başbakanı bir kenara koyuyorum Sayın Tezel. Çünkü perde arkasındaki Başbakanla, perdenin önündeki söylemleriyle ortaya çıkan Başbakan iki farklı kimlik. Yani perde arkasında Başbakan kendi görevlendirdiği müsteşarlarıyla terör örgütünün tetik çekmiş, silah çekmiş elemanlarıyla aynı masada devleti buluşturan Başbakan ve bunu reddeden, görünüşte reddeden bir Başbakan. Hatta bu iddiayı ortaya sürenlere çok ağır sövgülerle cevap veren bir Başbakan. Perdenin önünde ise tamamen benim konjonktürel dediğim, çakma bir milliyetçilik sergileyen bir Başbakan. Bu çok ayrı. Terör sorunu ayrı, yaşadığımız Kürt sorunu ayrı. Bunların arasını derin bir şekilde ayırmak zorundayız. Terör sorunu, artık saf olmamak gerekiyor. Çünkü terör örgütünün nihai amacı belli. Paralel devlet oluşturmak için kendi anayasasını hazırlamış, kendi hukuksal deyimlerini, kendi uygulamalarına sokmuş ve nihai hedefi belli. Ne yaparsanız yapın tatmin olmayacak bir noktada ve elinde silah alabileceğinin en fazlasını almaya çalışan bir örgüt. Türkiye bir hukuk devleti. Kendisine karşı silah çeken kim olursa olsun mutlaka ulusal ve uluslararası hukukun kendisine verdiği yetkiyle terörle güvenlik boyutuyla mücadele etmeye devam etmek zorunda Türkiye. Ama ciddi bir Kürt sorunumuzda var. Milyonlarca Kürt yurttaşımız bu eli silahlı terör örgütünün de bugün rehinesi durumda. O insanlarımızın da kurtulması lazım. Meşru zeminde meşru siyaset kurumlarıyla, meşru siyasetçilerle sorunların tartışılması lazım. Cumhuriyet Halk Partisinin çağrısı da odur. Nerede ne görüşülecek ise terörle mücadele ayrı, Kürt sorunu ayrı. Demokratikleşme boyutu var, insan hakları boyutu var, yerel yönetimler boyutu var, ekonomik, sosyal, kültürel, güvenlik. Her boyutu var. Bütün bunlar meşru zeminde meşru siyaset aktörleriyle açıkça milletin önünde şeffafça tartışılması lazım. Bunu söylemeye çalışıyoruz. Başbakanınki gibi perde arkasında…


S. T. ÖZGENTÜRK-
İmralı’ya dahil değil bu parantez değil mi? Meşru siyaset aktörleri deyince…


H. KOÇ- Devletin istihbarat elemanları, istihbarat elemanları bakın, istihbarat elemanları terörü silah bıraktırtma noktasında bir görüşme noktasına taşırlarsa o ayrı. Silah bırakma ve bıraktırtma. Bu çok önemli. Ama onun dışında siz devletin anayasal düzenini, idari yapısını, eğitim sistemini, sosyal düzenini kalkıp eli silahlı terör örgütüyle devlet adına görüştüreceksiniz, ondan sonrada bunu böyle yaptınız diyenlere ağız dolusu laf söyleyeceksiniz. Sayın Başbakan nereden düştüğün belli oluyor. Düştüğü yer Oslo’daki görüşmelerin ifşa edilmesidir, açığa çıkmasıdır. Telaşı ondandır, sıkıntısı ondandır. Sayın Başbakanı herkes makul karşılayabilir ama ben makul karşılamıyorum. Hekim olarak makul karşılamıyorum.


Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları