loading
close
SON DAKİKALAR

HDP'li Buldan: AİHM kararı yerine getirilmeli ve arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalı

HDP'li Buldan: AİHM kararı yerine getirilmeli ve arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalı
Tarih: 20.11.2018 - 15:30
Kategori: Siyaset

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis'te gerçekleştirilen Parlamento Kadın Grubu toplantısında konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis Kadın Grubu toplantısında gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'Nin Selahattin Demirtaş kararına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Buldan, "Mahkemeler derhal bu karara uygun davranmalı ve Demirtaş sebest bırakılmalı" dedi. 

AİHM’in Demirtaş kararını değerlendiren Buldan şunları söyledi:

AİHM, sevgili Selahattin Demirtaş’ın kararını lehte sonuçlanmak üzere açıkladı. Bu karardan dolayı duyduğumuz memnuniyeti ve sevinci tüm sizler aracılığı ile kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz. Bu önemli bir karar ve AİHM’in Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması kararı bizler tarafından memnuniyet ve coşkuyla karşılandı. Burada hukukun üstünlüğünün gereği olarak bu kararın yerel mahkemede bir an önce karara bağlanması gerektiğini ve başta sevgili Selahattin Demirtaş olmak üzere tüm tutuklu arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması gerekiyor. Şu andan itibaren Demirtaş’ın ve arkadaşlarımızın tutuklu bulunması hem yasal hem anayasal hem de uluslararası hukuka aykırı olduğunu ifade ediyor ve sevgili Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerektiğini ifade ediyoruz. İki yıldır hem Selahattin Demirtaş hem Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Gülser Yıldırım ve hem de düşüncelerinden dolayı rehin olarak tutulmakta olan  ismini sayamadığım tüm arkadaşlarımız iki yıldır özgürlüklerinden mahrum olarak rehin tutuluyorlar. AİHM kararı önemlidir. AİHM kararında şunları ifade etmiştir. “Tutukluluğun devam etmesini haklı kılan yeni tanıklar ve gerekçeler ileri sürülmedikçe tutukluluğun en kısa sürede sona ermesini talep ediyoruz” demiştir. Buradan yerel mahkemelere kararın gereğinin yerine getirilmesi gerektiğini ve derhal arkadaşlarımızın serbest bırakılması çağrısını bir kez daha buradan yapıyoruz. En kısa sürede Selahattin Demirtaş da, Figen Yüksekdağ da, Sebahat Tuncel de, Aysel Tuğluk da, bizlerin sizlerin verdiği mücadele sonucu mutlaka özgürlüklerine kavuşacaklar ve birlikte olacağız. Dün akşam Mevlid Kandili idi herkesin mevlidini kutladığımı belirtmek isterim.  

Erkek şiddeti sonucu hayatını kaybeden kadınları borçluluk duygusu ile anıyoruz

Erkek şiddeti nedeni ile yaşamını kaybeden her bir kadını büyük bir borçluluk duygusu ve mücadele sözü ile anıyorum. Dünyanın dört bir yanında ve yaşadığımız bu kadim topraklarda kadın özgürlük mücadelesine emeğiyle, direnişiyle, yaşamıyla can veren, soluk kazandıran bütün kadın yoldaşlarımı saygıyla minnetle selamlıyorum. Selam olsun Leyla Güven’in direnişine, selam olsun Figen Yüksekdağ’a, Gültan Kışanak’a, Sebahat Tuncel’e, Aysel Tuğluk’a, selam olsun Çağlar Demirel’e, Selma Irmak’a, Burcu Çelik’e, Gülser Yıldırım’a, Edibe Şahin’e, Nurhayat Altun’a Mukaddes Kubilay'a ve selam olsun bütün özgürlük tutsağı kadınlara… 

Selam olsun direnen bütün kadınlara

Yine yaşamını hak ve özgürlük mücadelesi yolunda kaybetmiş olan bütün yoldaşlarımın anısı önünde hürmetle ve minnetle eğiliyorum. Selam olsun Mina Qazi’ye, Zarife Xanım ve Besê Xanım’a, Rewşen Bedirxan’a… Selam olsun Leyla Qasım’a, Sakine Cansız’a ve Sêvêlere. Selam olsun Bêrîvanlara, Bêrîtanlara… Selam olsun toprağını, onurunu, yarattığı özgür ve eşit yaşamı korumak için direnen Rojavalı, Efrînli kadınlara… 

Selam olsun Arîn Mîrkanlara, Barîn Kobanêlere… Selam olsun her cumartesi Galatasaray Lisesi önünde hak arayan Cumartesi Anneleri'ne, Barış Anneleri'ne…  Selam olsun Behice Boranlara, Rosa Luxemburglara, Clara Zetkinlere… Dünyanın dört bir yanında direnen bütün kadınlara selam olsun.  

Kadınlar diktatörlüğün korkulu rüyası oldu

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Haftası nedeniyle grubumuzu bu hafta kadın grubu olarak toplamış bulunmaktayız. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele de bayraklaşan üç kız kardeş… Cenazeleri 25 Kasım 1960 yılında bir uçurumun kenarında bulundu. Patria, Minerva ve Maria ülkelerindeki diktatörlüğe karşı yürüttükleri mücadele nedeniyle katledildiler. Ve öz örgütlülüğü ile mücadele eden bütün kadınlar diktatörlerin korkulu rüyası oldu! Latin Amerika’da bir general “önce kadınları vurun” demişti. İşte bu kadınlardan duyulan korkudur! Bu emir bütün sömürgeci, diktatör ve baskıcı rejimlerin desturu oldu. 

Erkek zihniyetini gömene kadar mücadeleye devam

Bu desturun sahipleri; panzerleri; kadınların, çocukların bedeni üzerine sürenlerdir, Cumartesi Anneleri'ni baskıyla, copla yıldırmaya çalışanlardır! Paris’te üç kadına kurşun yağdıranlardır, özgürlük mücadelesi yürüten kadınları zindanlarda rehin alanlardır! 

Bu desturun sahipleri elinin uzandığı her yerde kadın kazanımlarını boğmaya çalışanlardır, Türkiye’de, Efrîn’de, Şengal’de, Rojava’da kadın iradesine ve kadın kazanımlarına saldıranlardır! Ama bu desturun sahipleri şunu iyi bilmelidir ki; kadınların görkemli direnişi karşısında çok büyük kaybedecekler! Kadınlar, yaşamın neresinde olursa olsun, bu dünyayı, erkek egemen zihniyetine teslim etmeyecekler! Kadınlar tarih boyunca hep direnişiyle vardı, varlar, erkek zihniyetini gömünceye kadar da varolmaya devam edecekler!

Kadına yönelik şiddet politiktir!

Kadın toplumun öznesidir! Kadına yönelik her türlü şiddet; kadının bedenini, zihnini ve emeğini kontrol altına alarak bu özneliği ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Bu nedenle her zaman ifade ettiğimiz gibi “kadına yönelik şiddet politiktir”. Erkek egemen devlet, topluma yönelik şiddet aracını her zaman ve her yerde sistemli  bir hale getirmiştir. 

Nedeni çok açıktır; O da kadına yönelik sömürüyü devam ettirmektir! Kadının özgürlük mücadelesini engelleyip, kadını köleliğe mahkûm etmektir! Kadını köleleştirdikleri oranda da iktidarlarını sağlamlaştıracaklarını hesaplıyorlar. 

AKP zihniyeti kadına yönelik şiddetin önünü açıyor

Özellikle AKP’nin 16 yıllık yıkım politikasının özü kadının bastırılması ve köleleştirilmesi üzerine kuruludur. Recep Bey ne diyor? “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyor. Bir üniversite dekanı da çıkmış, “İyi bir ev hanımı olmak bakan olmaktan iyidir. Seçimlerde kadınlara oy vermeyeceğim” diyor. Yukarıdan aşağıya zihniyetleri  tam olarak  bu işte! Kadına biçtikleri rol budur. AKP döneminde hızla büyüyen kadına yönelik şiddet, sömürü ve eşitsizlik politikaları şimdi tek adam erkek rejimi ile boyutlanarak ve daha da katmerlenerek sürdürülmektedir. Bu kadın düşmanı politikalar, kadına yönelik her türlü şiddetin önünü açmıştır! Her gün en az 5 kadının öldürüldüğü Türkiye’de kadınlar sistematik olarak çok yönlü şiddete uğramakta, kamusal ve siyasal alandan dışlanmakta, toplumsal ve ekonomik yaşamdan koparılmaktadır. 

Kadına yönelik şiddette cezasızlık! 

Kadın eve hapsedilirse kendisini sarayında rahat ve güvende hissetmektedir. Kadınların talepleri bastırıldığı oranda kendi iktidarını sağlama almaktadır. Kadına yönelik şiddet; evdedir, sokaktadır, tarladadır, işyerindedir! Ama aynı zamanda bu şiddet okuldadır, adliyededir, Meclis'tedir ve iktidardadır! AKP iktidarı boyunca kadın cinayetlerinin her sene katlanarak artış göstermiş olması bu durumun en bariz örneği ve ifadesidir. Gördüğü şiddet nedeni ile devlet korumasına başvuran her 100 kadından 73’ü devlet tarafından korunamamış ve katledilmiştir. Erkeklerin kadına karşı işledikleri suçlar çoğu zaman cezasız kalmakta, verilen cezalar da iyi hal indirimi ile azaltılmaktadır.

Öz savunmaya ceza!

Fakat buna karşın öz savunma hakkını kullanmak zorunda kalan kadınlara en yüksek cezalar verilmektedir. Örneğin Nevin Yıldırım, kendisine 3 yıl boyunca cinsel saldırıda bulunan kişiye karşı öz savunma hakkını kullandığı için müebbet hapis ile cezalandırılmıştır. Türkiye’de son 10 yılda; 2 bin 337 kadın, eşleri, sevgilileri, babaları, abileri, ya da yakınındaki erkekler tarafından şiddet görerek hayatını kaybetmiştir. Sadece geçtiğimiz Ekim ayında 34 kadın katledilmiştir. Şimdi kimse çıkıp da kadın cinayetlerindeki bu devasa oranlarda devlet organlarının payının olmadığı bize söylemesin bize anlatmasın!

Yargı erkektir!

Kadına yönelik şiddet karşısında erkeklere imtiyaz tanıyan yargı, kadına yönelik suçlarda ise hiçbir devlet görevlisine özellikle de kolluk güçlerine asla dokunmamaktadır. Geçtiğimiz 15 yılda sayısı yüzlerce polis, asker, özel tim, korucu ve gardiyan tecavüz suçundan yargılandı ve hiçbiri hapis cezası almadı! Türkiye’de yargı da erkektir. Yargı, kadının hak ve hukukunu değil, erkek zihniyetini, erkek egemenliğini güvence altına alan bir kurumdur.

Kadınlara yönelik şiddetin yediden yetmişe uygulandığı bir diğer alan da cezaevleridir. 80 yaşını aşan Sîsê Ana'nın bugün cezaevinde rehin tutuluyor olması utanç verici bir tablodur.  Egemenliğini 80 yaşındaki bir anayı cezaevinde rehine tutarak tesis etmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. 

Kadın da olsak çocuk da olsak bu faşist rejimin önünde asla diz çökmeyeceğiz

Bakınız! Bugün aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in ilan ettiği Dünya Çocuk Hakları Günü. Türkiye’de durum ne? Bugün 700 çocuk anneleriyle birlikte cezaevinde rehindir. 80 yaşından 3 yaşına varıncaya kadar herkesi cezaevine atan, “Kadın da olsa, çocukta olsa gereği yapılacak” diyen bir zihniyet var karşımızda.  Biz de diyoruz ki; “Kadın da olsak, çocuk da olsak, bu faşist rejiminiz karşısında asla diz çökmeyeceğiz asla boyun eğmeyeceğiz. Kesintisiz sürdürdüğünüz bu zulüm karşısında kesintisiz direniş göreceksiniz!

Biz özgürlük iklimini sen gittikten sonra yaşayacağız Recep Bey

Recep Bey geçenlerde çıkmış, “Yasaklardan ziyade özgürlüklerin konuşulduğu, her türlü fikrin serbestçe dillendirildiği bir iklimde yaşıyoruz” diyor. Bu sözleri, Berkin’in annesini seçim meydanlarında yuhlattıran, Cumartesi Anneleri'ni yerlerde sürüklettiren, binlerce siyasetçiyi tutuklattıran zihniyet söylüyor. Evet bu iklimi yaşayacağız. Ama sen gittikten sonra Recep Bey! Merak etme! Kadınların direnişiyle bu ülke mutlaka özgürlükleri yaşayacak!

Leyla Güven rehindir

Bu korku krallığı muhalif gördüğü kim varsa tutukluyor, rehin alıyor. Çünkü onlar da iyi biliyor bu diktatörlük rejimini yıkacak olan kadınların gücüdür, kadınların direnişidir! Onlar da biliyor ki, faşizmin sonunu getirecek olan kadın direnişidir! İşte faşizme, her türlü sömürüye karşı yaşamını özgürlük mücadelesine adayan Leyla Güven yoldaşımız tam da bu nedenle rehindir. Milletvekili seçilmesine rağmen rehine olarak tutulan Hakkari Milletvekili Leyla Güven şahsında kadın kazanımlarına, eşit temsiliyete, kadın siyasetine saldırılmıştır. Ve bildiğiniz üzere Leyla Güven arkadaşımız 7 Kasım tarihinde Sayın Öcalan’a yönelik olarak geliştirilen tecride karşı bedenini açlığa yatırmıştır. Buradan özellikle ifade etmek isterim ki; tecrit şahsi bir tecrit değildir! Bu tecrit aynı zamanda kadınların, gençlerin, halkların ve inançların bir arada yaşamasına yönelik bir tecrittir. 

İmralı tecridi kadın devrimine yönelik bir tecrittir

Sayın Öcalan’a yönelik tecrit Kürt kadın hareketi öncülüğünde gerçekleşen kadın devrimine yönelik bir tecrittir. Kadınlar devletçi iktidar geleneğinin bütün pratikleriyle yeniden üretildiği cinsiyetçiliğe karşı bugün mücadele etmektedir. İşte bu yüzden tecrit aynı zamanda kadının siyasetteki yerine ve kazanımlarına da bir müdahaledir. 

HDP kadın kazanımlarının garantisidir

HDP bugün milyonlarca kadının dahil olduğu bir yapı; Türkiye’de kadın özgürlüğünün merkezi, kadın kazanımlarının garantisidir. Tecridin ağırlaştırılması ile beraber başta Sevgili Figen Yüksekdağ ve Gültan Kışanak olmak üzere binlerce kadın yoldaşımızın rehin alınması süreci başlamıştır. Milletvekilleri, belediye eş başkanları, kadın hareketi üyeleri, PM üyelerimiz ve ilçe çalışanı kadınlar olmak üzere bugün HDP'de siyaset yapan binlerce kadın cezaevlerinde rehin olarak tutulmaktadır. HDP ve kadın siyasetçilerimiz, yerde sürüklenmeye çalışılan kadın kimliğini ve bedenini yerden kaldırıp onurlu bir yere taşıdığı için hedeftir.

Bu faşist rejim yıkıldığında asıl o zaman siz göreceksiniz!

Geçen hafta bir bakanları çıktı, kadın milletvekilimizi kameralar önünde “Sen görürsün” diye tehdit etti. Bu faşist rejiminiz yıkıldığında asıl siz göreceksiniz! Bu yaptıklarınızın hesabını bir bir hukuk önünde vereceksiniz!. Sizin tehditlerinizden korkmuyoruz. Ebru Günay’ın Pervin Buldan’ın gözlerinde korku yoktur. Bizlerin gözlerinde umut vardır, mücadele azmi vardır. Asla boyun eğmiyoruz, asla boyun eğmiyoruz. 

HDP olduğu sürece kadın kimliğini yok edemeyecekler. Kadınların umudunu ve cesaretini kıramayacaklar. Buradan Sevgili Leyla Güven ve kadın yoldaşlarına bir insanlık suçu olan tecride sessiz kalmayacağımızın sözünü veriyoruz. Tecrit biz kadınlarla kırılacak!

AKP Saray rejimi ve kurdukları faşist blok ülkeyi siyasi, ekolojik ve ekonomik  bir yıkımla karşı karşıya bırakmıştır. Ekonomide yanlış politikalar sonucu kontrolsüz bir kriz ve büyük oranda bütün toplum tarafından hissedilen bir çöküşün eşiğine gelmiş bulunmaktayız.  Elbette ki bu kriz AKP’nin 16 yıllık iktidarının bir özeti ve sonucudur. Ekonomik kriz siyasi krizin de bir sonucudur. Her ne kadar ’Ayşe teyzenin dolarla ne işi var’’ diyerek kadınları önemsiz kılan ve bu önemsiz kesim hanesine alsalar da ekonomik krizin bir de çok ciddi bir kadın boyutu bulunmaktadır!

Krizlerden en fazla kadınlar etkilenmektedir

Bizler biliyoruz ki sadece Türkiye’de değil tüm dünyada ekonomik krizlerden olumsuz etkilenen kesimlerin başında kadınlar gelmektedir. Ekonomik kriz hem çalışan kadınları hem de kamusal alanda çalışamayan  ve ev işçisi kadınları doğrudan etkileyen, yaşamlarını sekteye uğratan süreçlerdir. 

Krizden ilk darbeyi yiyen ve çabuk işçi çıkarılan işyerleri kadınların yoğunlukta çalıştığı yerlerdir ve kadınlar krizden ilk etkilenecek sektörlerde çalıştığı için, işini ilk kaybedenler arasında bulunmaktadır. Getirdikleri bütçeye bakıyoruz. Bütçe de erkek var! Bütçede kadın yok!  Kadının adı yok kadının bütçesi yok. Yoksulluğu ortadan kaldıracak sosyal politikalar değil; yoksulluğu sürdüren politikalara devam ettiklerini görüyoruz! Kadınları ya evde babanın, kocanın ya da güvencesiz çalışma koşulları altında patronların insafına terk edecek politikaları süsleyip püsleyip kadını güçlendirmek diyerek bizlere  sunuyorlar. 

Bu bütçe bizler için değil

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bütçesinde yer bulabilmek için ya müstakbel eş ya eski eş ya da anne olmak gerekiyor. Bu bütçe biz kadınlar için değil AKP’nin bir hizmet ve yardım taşeronu haline getirdiği “aile” içindir. Bu anlayış kadınları eşit vatandaşlar olarak kabul etmediklerinin ve yalnızca ailenin bir unsuru olarak gördüklerinin en açık  bir örneğidir kanıtıdır.

Bakıyoruz şiddete maruz kaldığında kadınların başvurabilecekleri mekanizmaları geliştirmek, 6284 sayılı Kanun’u uygulamak, sığınak ve ŞÖNİM açmak, buralarda daha çok personel istihdam etmek için ayrılmış herhangi bütçe olmadığını görüyoruz.. Mevcut hizmetleri sürdürmek için ayırdıkları bütçe ise tüm bakanlık bütçesinin binde 0,029’u. Önerdikleri sosyal politikalar sadece bunlardan ibaret.

Bugün nafaka konusu kadınların öncelikli sorunları arasındadır. Burada bile kadının hakkı nasıl gasp edilir şeklinde arayış içerisindeler! Tıpkı gaspçı kayyum anlayışında olduğu gibi! Nafakayı sınırlayan bir düzenlemeyi Meclis'e getirmeyi düşünüyorlar. Yasa teklifinin  gelmesi halinde kadınların haklarının gasp edilmemesi için en etkili mücadeleyi kadın milletvekili arkadaşlarım burada genel kurulda mutlaka mücadele verecekler. Toplumun yarısını oluşturan kadınlara reva gördükleri bütçe budur!

Kadını çalışma yaşamının dışına çıkartmalarının nedeni, kadının kamusal alanda yer almasından ve örgütlenmesinden duydukları korkudur. Korkmaya devam etsinler! AKP’nin yarattığı bu krizlere karşı mücadelenin öncülüğünü de biz kadınlar yapıyoruz, yapmaya da hep birlikte devam edeceğiz! 

Biz kadınlar; bedenimizin, kimliğimizin ve irademizin sömürülmesine nasıl hayır dediysek, emeğimizin sömürülmesine ve geleceğimizin gasp edilmesine de güçlü bir şekilde hayır diyoruz, demeye de devam edeceğiz. 

Böylesi süreçlerde dayanışmanın, örgütlü hareket etmenin ve mücadeleyi güçlendirmenin krizlerin yıkıcı etkisini azaltmada, bunlardan korunmada ne kadar önemli olduğunu biz kadınlar çok iyi biliyoruz. Birlikte direnmeyi, dayanışma ağlarını örmeyi biz kadınlar her zaman başardık, bundan sonra da daha güçlü bir biçimde başarmaya devam edeceğiz. 

Kadınların mücadelesi ülkeyi mutlaka özgürleştirecektir

Sevgili kadın arkadaşlarım şundan emin olun ki, kadınların bu dayanışması ve örgütlü gücü bu ülkeyi mutlaka özgürleştirecektir. Kadın özgürleştikçe, toplum ve ülke özgürleşecektir!

Biz de kadınlar olarak bir kez daha haykırıyoruz. Ne erkeklere ne de sizin tekçi rejiminize biat etmeyeceğiz. Ne hakkımız olandan, sosyal ve siyasi haklarımızdan vazgeçeriz ne de şiddetsiz, sömürüsüz, eşit ve özgür bir hayatı kurmak için mücadelemizden vazgeçeriz!

Yerel seçimlerde sevgi ve barış kampanyası yürüteceğiz

Yerel seçimlere sadece 4 ay kaldı. Bu 4 ay elbette ki bizler için kritik önemde. Bu 4 ayda dişimizi tırnağımıza takarak gece demeden gündüz demeden bir seferberlik şeklinde  çalışacak, korku imparatorluğunu yıkacağız. 4 ay boyunca AKP’nin yürüttüğü korku, nefret, şiddet kampanyasına karşı; umut, sevgi, barış kampanyası yürüteceğiz. AKP-MHP faşist ittifakı, saldırı konseptini toplumsal alanda derinleştirmek için en çok kadınlara saldırıyor, bunun farkındayız. Kadınların kazanımlarını gasp etmek, itaat eden kadın kimliğini inşa etmek için el ele, kol kola girmişler ve bunların ittifakı kadın düşmanı ittifaktır! 

Onların faşist, kadın düşmanı politikalarının karşısında bizler kadın ittifakımızı güçlendiriyoruz ve bizim yerel seçim başarımız, tüm kadınların başarısı olacaktır. Kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük yerel politikalar geliştireceğiz. Bunlar bizim vaatlerimiz arasında özellikle seçim dönemlerinde her zaman vardı bu dönemde de olmaya devam edecekler. Şimdiye dek kazandığımız bütün belediyelerde bu politikaları hayata geçirdik. Şimdi bu politikaları nasıl geliştirebileceğimizi kadınlarla birlikte tartışıyor, yeni hedef ve stratejiler belirliyoruz. 

31 Martta gaspçı kayyumları sandıklara biz kadınlar gömeceğiz

Kadın düşmanı AKP İktidarının geliştirdiği kayyum politikasının en büyük nedenlerinden birisi de budur. Kadın kurumlarımızı kapatarak, belediyelerimizi gasp ederek açıkça şiddet uygulayan erkeklerin yanında, kadınların karşısında bir tutum aldılar. Biz kadınlar el ele vererek Parlamento'da nasıl eşit temsiliyeti sağladıysak yerellerde de eşbaşkanlık uygulamamızı devam ettireceğiz. 31 Mart’ta o gaspçı kayyumları sandıklara biz kadınlar gömeceğiz ve bir daha oradan çıkamayacaklar! Aday adaylığı başvurularını kadın arkadaşlarımı belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve muhtarlık için başvurmaya çağırıyoruz. 

Kadın haklarını gasp edenler asla bizim kapımızı çalmasın

Kadınların gücünün farkında olmayanlar, kadın düşmanı politika yürütücüleri, kadın siyasetçileri özel hedef haline getirenler, kadın haklarını gasp edenler, tek adama sorgusuz biat edenler, kapımızı asla çalmasınlar! Buradan sokakta, işte, evde şiddete uğrayan kadın kardeşlerime sesleniyorum; yalnız değilsiniz, yalnız değiliz! Biz bu seçim kampanyasını kadınların bitmeyen coşkusu ve bu toprakların tüm renkleriyle birlikte yürüteceğiz. Ve asla yalnız yürümeyeceğiz.

31 Martta ülkeyi kadın ve HDP rengine dönüştürelim

Yerel yönetimler bizim işimiz, kadınların işidir!  Kadınların gücünü, emeğini, rengini yerele yansıtacağız! Bu yüzden tüm kadınlara aday olmaları için buradan çağrı yapıyorum. Kadınlar, 7 Haziran’da, 1 Kasım’da ve 24 Haziran’da güçlü bir temsiliyetle Parlamento'da yer aldı, şimdi önümüzde 31 Mart var. Gelin 31 Mart’ta ülkeyi hem HDP’nin hem de kadının rengine dönüştürelim! 

Kadınları kurtaracak olan yine kadınlardır

Bu hafta Kadına Karşı Şiddetle Uluslararası Mücadele Haftası'dır. Bu nedenle tüm kadınları alanlarda direnişe çağırıyorum. Kadının her yerde sesi yükselsin ki, kadın düşmanı zihniyet, titresin, korksun! Kadınları yaşadığı zulümden kurtaracak olan yine kadınlardır. Kadını erkek şiddetinden, devlet şiddetinden koruyacak olan yegane şey kendi öz örgütlülüğüdür, örgütlü gücümüzdür.

 Kadınlar özgürleşirse bu ülke özgürleşir

Biz devletten ve eril erkek zihniyetinden özgürlük ve eşitlik talep etmiyoruz. Özgürlüğü ve eşitliği biz kadınlar kendi mücadelemizle başaracağız.Bir ülke ancak kadın özgürleşirse özgür demokratik bir ülke olabilir. Özgürlüğün anahtarı biz kadınların elindedir.

Özgür, eşit ve birlikte yaşamı biz kadınlar kuracağız. Buna yürekten inandığımı özellikle belirtmek istiyorum. Tarihte kadının başaramadığı hiç bir mücadele olmamıştır. Biz başaracağız. Ne devletin, iktidarın kölesi bir toplum ne de eril zihniyetin kölesi kadınlar olmayacağız asla bunu kabul etmeyeceğiz.Özgür, eşit ve onurlu bir yaşamın mimarları olacağız hep birlikte.Hep birlikte kazanacağız! 

Hep birlikte Jin! Jiyan! Azadî! Her ne kadar milletvekili arkadaşlarımız Genel Kurul'da Jin Jiyan Azadî dedikleri zaman tutanaklarda bilinmeyen bir dil olarak geçse de bizler hem Kürtçe konuşmaya hem de Jin Jiyan Azadî demeye devam edeceğiz. 

 

Kaynak : Vişne Haber Ajansı-www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları