loading
close
SON DAKİKALAR

HDP'li Buldan: Şaibeli olan İstanbul seçimleri değil, YSK kararıdır

HDP'li Buldan: Şaibeli olan İstanbul seçimleri değil, YSK kararıdır
Tarih: 14.05.2019 - 14:07
Kategori: Siyaset

Partisinin haftalık olağan grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, güncel gelişmeleri değerlendirdi

HDP Grup toplantısına, engelli kurumları ile günlerdir çocukları için direnen beyaz tülbentli anneler katıldı. İstanbul seçimleri, açlık grevleri, Öcalan ile görüşme gibi konulara değinen Buldan, şunları söyledi: 

Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz! Gündeme geçmeden önce tüm halkımızın 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nı kutluyorum. 

Soma’da adalet de katledildi: Katiller dışarıda avukatlar içeride

Dün, Soma Katliamı’nın 5’inci yıl dönümüydü. 13 Mayıs 2014’te Soma’daki maden faciasında 301 canı yitirdik. Bu katliamla ilgili 15 yıl hapis cezası verilen şirketin yönetim kurulu başkanı yurt dışı yasağı konularak tahliye edildi. Dosyadaki bütün sanıkların bundan sonra maden sektöründe ruhsat alarak çalışması mümkün hale getirildi. Bu karar, aslında yargının geldiği yeri gösteren yüzlerce karardan sadece biridir. 

“Ton başına işçi öldürmek, tedbir almaktan daha ucuzdur”.

Davanın avukatlarından, şu anda Silivri cezaevinde tutuklu bulunan, - kendisini buradan selamlıyoruz - Selçuk Kozağaçlı’nın da dediği gibi, “Ton başına işçi öldürmek, tedbir almaktan daha ucuzdur”. Bu da mahkeme kararıyla tescillenmiş, cezasızlıkla ödüllendirilmiştir. Soma’nın failleri dışarıda, işçilerin avukatları ise tutuklu. Soma’da aynı zamanda adaletin de katledildiğini hep birlikte gördük ve buna tanık olduk. Soma Katliamının yıl dönümünde hayatını kaybeden emekçileri bir kez daha saygıyla anıyor, ailelerine buradan bir kez daha başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Bu davanın takipçisi olmaya, tüm iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçilerin sesi olmaya devam edeceğimizin sözünü bir kez daha veriyoruz. 

Bir diğer hukuksuzluk Şule Çet davasında. Bu dava da yarın görülecek biz, kadın meclisimiz ve vekillerimiz ile bu davanın takipçisi olacağız. 

Engelli yurttaşlarımızın sorunlarını çok iyi biliyoruz

Bu hafta aynı zamanda Engelliler Haftası. Şu an aramızda İzmir’den Van’a, Diyarbakır’dan İstanbul’a tüm engelleri aşarak grubumuza gelen engelli kurumlarının çok değerli temsilcileri var. Tekrar hoş geldiniz diyoruz. Yılın 365 günü karşılaştıkları engelleri aşmak için kamuoyuna ulaşmaya ve seslerini duyurmaya çalışan engelli yurttaşlarımızın sorunlarını çok iyi biliyoruz. Sağlıklı ve her türlü şiddetten arındırılmış bir kentte yaşamak başta engelliler olmak üzere tüm yurttaşlarımızın hakkıdır. Engelliler insan onuruna yakışır iş, istihdam ve yaşam istiyorlar. Bağımlı, muhtaç ve lütuf diye sunulan ve aslında çok düşük olan sosyal yardımlara bağımlı yaşamak istemiyorlar.

Kayyımların işten çıkardığı engellileri yeniden istihdam edeceğiz

Sosyal güvenlik ve sosyal politika yaklaşımı olmayan AKP’nin sosyal hizmetlere indirgediği bu siyaset, toplumun muhtaçlığını pekiştirmektedir. Bunu hep birlikte kıracağız ve engellilerin insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyine kavuşması için hep birlikte mücadele edeceğiz. Buradan duyuruyoruz: Bizler 1 yıl içerisinde yönetimimizde olan belediyelerde engelli istihdam kotasını dolduracağız. Kayyımların işten çıkardığı engelli arkadaşlarımızı yeniden işe alacağız ve engelsiz yaşamı birlikte kuracağız. Belediyelerimizde işaret dili tercümanı istihdam edilmesi için gerekli girişimler başlatılacak. Bu vesileyle bir kez daha engelli yurttaşlarımızın yalnız olmadığını belirtmek isteriz. 

  Ben de bir Cumartesi Annesiyim, mücadelemiz sürecek

Bu hafta aynı zamanda Kayıplar Haftası. Gözaltında kaybetme politikası; üzerinde yaşadığımız topraklarda 1915’ten başlamak üzere 12 Eylül askeri darbesi ile devam etmiş ve 1990’lı yıllarda ise sistematik bir hal almıştır. Kayıp yakınları, Cumartesi Anneleri olarak, 27 Mayıs 1995 tarihinden başlayarak her Cumartesi Galatasaray Lisesi önünde sessiz oturma eylemleri yaptık ki ben de bir Cumartesi Annesiyim. Evet, bizler coplandık, yerlerde sürüklendik, gözaltına alındık ama tüm baskılara rağmen kayıplarımızı unutturmamak, hakikatle yüzleşmek, faillerin yargılanmasını sağlamak ve hesap sormak için mücadeleye devam ettik, ediyoruz. 

Failler yargılanmadıkça tüm iktidarlar bu suçun devamcısı ve faillerin koruyucusu olacaktır

“17-31 Mayıs Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası” vesilesiyle buradan bir kez daha sesleniyoruz: Kayıpların akıbeti ortaya çıkmadıkça ve failler yargılanmadığı sürece, gelip geçecek olan tüm iktidarlar bu suçun devamcısı ve faillerin koruyucusu olacaktır. Failler yargı önüne çıkartılıncaya kadar da bu mücadele sürecek!

Topyekun tecrit altındayız

Bu ülkedeki bütün sorunların kaynağı hak, hukuk, adalet ve demokrasinin olmayışıdır.  Adaletin ve demokrasinin tecrit altında olduğu, hukuksuzluğun ve keyfiliğin giderek bir yönetim sistemi haline dönüştürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. İmralı’daki tecridin Türkiye’nin geneline yayılmış olduğunu birçok kesim yaşayarak görmüş oldu. Tecridi sadece cezaevleri değil dışarısı da yaşıyor. Topyekun tecrit altındayız. İktidar yandaşı değilseniz hiçbir ayrım olmaksızın bu ülkenin her yurttaşı artık tecrit altındadır. 

28 Şubatçılar gibi sanatçıları fişlemeye başladılar

Sanatçılar dahi tecrit altında. Konuşan sanatçıları Saray, aynı 28 Şubatçılar gibi bir bir fişliyor. 28 Şubatçılardan ve FETÖ’den iyi ders almışlar. Derslerine iyi çalışmışlar. En iyi bildikleri şey fişlemek! Ama merak etmeyin halk da sizi not etti. 

Mesele sadece İmralı değil,  demokrasi ağır tecrit altındadır

31 Mart yerel seçimlerine bakın! Bölgede seçimler olağanüstü bir tecrit altında yapıldı. Muş’ta ve Şırnak’ta asker ve polis destekli seçim darbesi yaşandı. Halk iradesine tecrit uygulandı. İstanbul seçimlerinde de, halkın iradesi YSK eliyle önce tecrit edildi, sonra da kayyım atanarak gasp edildi. Mesele sadece İmralı değil. Demokrasi ağır tecrit altındadır. Demokratik siyaset tecrit altındadır. Türküyle, Kürdüyle, Alevisi ve Sünnisiyle, emekçisinden esnafına, işsizinden emeklisine, kadınıyla ve genciyle tüm renkleri tecrit altında tutmayı politika edinmiş bir otoriter sistemle karşı karşıyayız. 

Geçen her saat bu ülkenin aleyhine işliyor

Leyla vekilimiz bugün itibariyle açlık grevinin 188’inci günündedir. 3000’i aşkın siyasi tutsak Cumhuriyet tarihinin en büyük katılımlı açlık grevini sürdürüyor. 30 siyasi tutsak açlık grevini ölüm orucuna çevirdi. Geçen her saat sadece cezaevlerindeki tutsakların değil, bu ülkenin aleyhine işliyor. 

Annelere zulüm uygulanıyor: Bunun adı faşizmdir

Çocuklarının ölmemesi için tutuklu anneleri günlerdir cezaevleri önünde seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Onlara ses verilmesi gerekirken, hükümetin emriyle annelere zulüm uygulandı, halen uygulanmaya devam ediliyor. Şu mübarek Ramazan ayında beyaz tülbentli annelere cezaevleri önünde yapılan işkence ve insanlık dışı uygulamalara tüm ülke tanıklık etti. Gücünü savunmasız annelere karşı kullanan bir devlet demokratik devlet olamaz. Bunun adı faşizmdir! 

Annelerimizin ahını aldınız bunun hesabını er ya da geç vereceksiniz

Annelere uzanan o karanlık ellerin sahipleri bilmeli ki, annelerimizin ahını aldınız. Ve bu insanlık düşmanları günü geldiğinde gerçek bir adalet önünde yaptıklarının hesabını bir bir verecektir. Sevgili anneler, sakın merak etmeyin sizlerleyiz, sizlerle birlikte mücadele ediyoruz. Birlikte mücadele ediyoruz birlikte kazanacağız. 

Vekilimize ve annelerimize saldıran polisler hakkında da yargıyı göreve çağırıyoruz

Dün de Batman’da müdahale edildi. Hem oradaki annelerimiz, hem de Batman Milletvekilimiz Feleknas Uca, “Biz devletin bekçisiyiz” diyen polislerce darp edildi. İl eşbaşkanımız gözaltına alındı. Bu saldırıları şiddetle ve nefretle kınıyoruz. İl eşbaşkanımız derhal serbest bırakılmalıdır. Bugün çocuklarının kılına zarar gelmesin diye Gebze’de, Bakırköy’de, Esenyurt’ta annelerimiz oturma eylemi yapıyor. Vekilimize ve annelerimize saldıran polisler hakkında da yargıyı göreve çağırıyoruz. 

Yeni bir başlangıç için Öcalan'ın diyalog çağrısı görmezden gelinmemelidir

Türkiye’nin daha fazla uçuruma sürüklenmemesi ve sorunların demokratik müzakere ile çözebilmesi için Sayın Öcalan muhataplık konumunu ortaya koyarak muhalefetinden iktidarına kadar herkese açık bir mesaj iletmiştir. Geçen hafta 2 avukat İmralı Cezaevine giderek Sayın Öcalan ile görüşme gerçekleştirmiştir. Orada çıkan mesaj önemlidir. Bu herkese açık bir çağrıdır. Ülkenin geleceği için bu diyalog çağrısı görmezden gelinmemelidir. 8 yıl aradan sonra ilk defa 2 Mayıs’ta sınırlı bir avukat görüşmesi gerçekleşmiştir. Ülkenin geleceğine yönelik umutları yeşertecek yeni bir başlangıç için bu diyalog çağrısı görmezden gelinmemelidir. Ülke üzerindeki tecridin sonlandırılması ve demokrasinin önünün açılması için demokrasiden yana olan tüm kesimler tarihi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyadır. 

Öcalan'ın çağrısı karşısında tüm siyasi liderler sorumluluk almalı 

Bu ülkenin temel ihtiyacı geniş toplumsal uzlaşı, diyalog ve müzakeredir. Siyaset alanının sorun üretmek yerine bir çözüm mecrası olduğu bilinciyle tüm siyasi liderleri sorumluluk almaya davet ediyoruz. Açlık grevlerine, ölüm oruçlarına hiç kimse kulak tıkayamaz. Tecrit gibi bir hukuksuzluğa karşı kimse sessiz kalamaz, kalmamalıdır. 

Açlık grevcilerinin talebi karşılanırsa demokratik kanallar yeniden açılacak

Son derece makul ve hukuki bir talep olan tecridin kaldırılması ve avukat görüşlerinin düzenli biçimde sağlanmasını içeren bu talebin garanti altına alınmasıyla Türkiye’de siyasal ve toplumsal bir rahatlama olacaktır. Demokratik kanalların yeniden açılacağını hepimiz göreceğiz bu gerçekleşirse. 

Tecridi hep birlikte kaldıracağız ve çocuklarımızı yaşatacağız

Bu talebin karşısında durmak veya sessiz kalmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. İktidara ve devlet aklına bir kez daha çağrı yapıyoruz: Ölümlerin yaşanmaması, demokratik bir ortamın oluşması için acil adım atılmalıdır. Tecrit derhal sonlandırılmalıdır. Özellikle HDP olarak buradan bir kez daha buraya gelen annelerimizin şahsında tüm annelerimize söz veriyoruz. Bu sorun sadece sizin sorununuz değildir, tecrit sadece sizlerin sorunu değildir. Bu sorun tüm Türkiye halklarının sorunudur. Sizlerle birlikte mücadele etmeye bir kez daha söz veriyoruz. Tecridi hep birlikte kaldıracağız ve çocuklarımızı yaşatacağız. 

Şaibeli olan İstanbul seçimleri değil YSK kararıdır

Hukuksuzluğun baş gösterdiği bir diğer alan 31 Mart seçimleri oldu. AKP’nin seçim işleri komisyonu gibi çalışan YSK, İstanbul seçimlerini hukuk dışı, gayrı meşru bir kararla iptal etti. Tıpkı HDP’li belediye eşbaşkanlarının mazbatasında yaptıkları gasp gibi. İstanbul halkının iradesini hiçe saydılar. Şaibeli olan; İstanbul seçimleri değil, YSK’nin iptal kararıdır. Bu YSK denilen yapı, adında ‘yüksek’ ifadesi olunca kendisini halkın üzerinde görüyor. “Halk değil, ben belirlerim” diyor. Bu açıkça bir sandık darbesidir. 

İstanbul’da halkın iradesi çalındı: Bu fragmanı Muş’ta Şırnak’ta izledik

Şimdi çıkmışlar utanmadan bir de “oylar çalındı” diyerek milyonların iradesine saygısızca yaklaşıyorlar. Ve halkın aklıyla alay ediyorlar. İstanbul’da oylar çalınmadı. İktidar ve YSK eliyle halkın iradesi çalındı. Halkın kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalındı. İstanbul’daki hukuksuzluk filminin fragmanı Şırnak’ta, Muş’ta, KHK gerekçesiyle 6 belediye eşbaşkanımızın, 56 belediye meclis üyemizin mazbatasının gasp edilmesinde gösterime sokulmuştu. 

Yapılan YSK sandık darbesidir

Daha geçen hafta Bölge’de 10 muhtarın mazbatasına el konuldu. “YSK kendisini halk iradesinin üzerinde görüyor, buna dur denilmesi gerekir” dedik. Bunu her zaman söyledik ve söylemeye devam ediyoruz, ancak sesimiz yeterince duyulmadı. Bu ülkede darbe mekanizmasından beslenen bir yapının varlığını herkesin görmesi gerekiyor. HDP’li belediyelerin gaspı da, İstanbul’un gaspı da YSK eliyle yapılan bir sandık darbesidir. 

Kürt illerinde tam kanunsuzluk hali var

Şimdi aynı darbe mekanizması 31 Mart’ta kazandığımız Mardin, Cizre, Silopi, İdil dâhil 26 belediyemizi polis ablukasıyla tecrit altına almaya çalışıyorlar. Cizre’de emniyet amiri “Evet, kanunlara aykırı ama yapacağız” diyor. İşte tam kanunsuzluk hali budur! Hukuk dışına çıkan bu yapılar darbe mekanizmasından besleniyor. Cesareti Ankara’daki siyasi iktidardan ve devlet içinden alıyorlar. 

El konulan belediyelerimizin de tekmelenen annelerimizin de hesabını sandıkta soracağız

HDP’li belediyeleri kuşatmaya, karakol haline dönüştürmeye çalışanlara asla izin vermeyeceğiz. Belediyelerimizi asla teslim alamayacaksınız. Halkımızın iradesine sonuna kadar sahip çıkacağız. O belediyeleri halka kapatmanıza izin vermeyeceğiz! El konulan belediyelerimizin de, yerlerde tekmelenen annelerimizin de hesabını 23 Haziran’da sandıkta bir kez daha soracağız!

Cizre’ye sahip çıkmayan İstanbul’a da sahip çıkamaz

Burada önemli olan, bu karanlık gidişata tüm kamuoyunun aynı refleksi göstermesi, demokrasiye sahip çıkmasıdır. Cizre’ye sahip çıkmayan, duruş göstermeyen, İstanbul’a da sahip çıkamaz. Halk iradesini ezmeye çalışan, iktidardan ve devlet içinden destek alan bu darbe mekanizmalarına karşı tüm toplumun, demokratik siyaset yürüten her kesimin ortak tavır alması, mücadele etmesi gerekir. En nihayetinde kendi geleceğini ve varlığını demokratik bir sistem içinde görmeyen, bu nedenle faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan bir otoriter sistemle karşı karşıyayız. 

Beyaz tülbentlilere saldıran el ile belediyelere el koyan el aynıdır

Beyaz tülbentli annelere saldıran elle, İstanbul’da, Şırnak’ta, Muş'ta halkın iradesini gasp eden el aynıdır. Belediye eşbaşkanlarımızın mazbatasını gasp edenlerle, tecridi sürdüren el aynıdır. Cizre’de “Ben kanunları tanımıyorum” diyen zihniyetle, İstanbul’da seçim sonuçlarını tanımıyorum diyen zihniyet aynıdır. 

23 Haziran’da yapılacak seçim faşizm ile demokrasi arasında bir referandumdur

Önümüzde net iki fotoğraf var. Biri; varlığını darbeyle, faşizmle, hukuksuzlukla sürdürmek isteyenlerin oluşturduğu fotoğraf. Diğeri ise geleceğini demokraside, demokratik cumhuriyette, toplumsal uzlaşıda ve barışta görenlerin oluşturduğu fotoğraftır. Böylesi bir ortamda İstanbul’da 23 Haziran’da yapılacak seçim tam anlamıyla bir referandumdur. Halk iradesini hiçe sayan faşizmle demokrasi arasındaki bir referandumdur. 

Türkiye halkları, hukuku yok sayan YSK’deki o 7 adamdan daha büyüktür!

Şunu da hatırlatmak isterim. Hani hep diyor ya “Dünya 5’ten büyüktür” diye. Biz de diyoruz ki, İstanbul ve Türkiye halkları, hukuku yok sayan YSK’deki o 7 adamdan daha büyüktür! Bunu unutmayın!

HDP’nin durduğu yer nettir

Buradan şunu açık ve net olarak ifade etmek istiyorum: HDP’nin durduğu yer nettir. Kimse HDP üzerinden bir tartışma yürütmesin! HDP demokrasinin yanındadır. HDP, iradesi gasp edilen mazlum halkların yanındadır. Ezilenlerin yanındadır. Beyaz tülbentli annelerin yanındadır. Barışın, özgürlüğün, adaletin yanındadır. 

HDP 23 Haziran’da aynı kararlı tutumunu sürdürecektir

HDP, 31 Mart seçimlerinde demokratik bir seçenek yarattı. Güç dengesini değiştirdi. Çoğulcu topluma tekçiliği, demokrasiye karşı baskı ve zulmü dayatan otoriter anlayışı geriletti. Türkiye halklarına umut ve cesaret verdi. HDP’siz demokrasinin gelmeyeceğini gösterdi. HDP, 31 Mart’ta demokrasiye aralanan kapının açılması ve Türkiye halklarının aydınlık bir geleceği kavuşması için 23 Haziran’da aynı kararlı tutumunu sürdürecektir. 

Aynı kararlılıkla “daha güçlü bir Demokrasi İttifakı" diyoruz

O yüzden aynı kararlılıkla “daha güçlü bir Demokrasi İttifakı” diyoruz.  Bu çizgide ısrarcıyız, kararlıyız. Kutuplaşmadan uzak, tüm demokratik hakların, özgürlük taleplerinin korkusuzca dile getirildiği, halklarımızın biraz olsun nefes alabildiği, kendi kimliği ile dili ile siyasi görüşü ile birbiriyle konuşup anlaşabildiği, kimsenin kimseye “öteki” demediği, toplumsal uzlaşıya dayalı, bir demokrasi ittifakından bahsediyoruz. 

Demokrasinin yolu İstanbul kadar Cizre’den de geçer

Özgürlükçü ve demokratik Türkiye’nin parçalarından biri de Cizre’dir, Silopi’dir, İdil’dir. YSK’nin el koyduğu Bağlar, Tuşba, Edremit, Çaldıran, Tekman, Dağpınar’dır. Demokrasinin yolu İstanbul kadar Cizre’den de geçmektedir. Bunun görülmesi gerekir. Eğer AKP-MHP blokunun buralarda yaptıklarına, uyguladığı hukuk dışı tecride hep birlikte ses çıkarmazsak bir yanımız hep eksik kalacaktır. Sesimiz, Kadıköy’den, Beşiktaş’tan, Bakırköy’den duyulmuyorsa o zaman siz de yanımızda durun ve birlikte haykıralım ki her yerden duyulsun sesimiz. Adaletsizliğe, hukuksuzluğa, gaspa her yerde aynı kararlılıkla karşı çıkalım. Sesimizi de sözümüzü de öyle büyütelim ki, demokratik bir ülkeye yol açılsın!

Seçimleri kaybedince demokrasiyi hatırladılar

Bakınız, ülkedeki demokratik değişim ihtiyacı belirince Cumhurbaşkanı Erdoğan demokratik reformlardan söz etmeye başladı. Seçimleri kaybedince demokrasiyi hatırladılar. Bu baskıcı sistemle ülkeyi yönetemeyeceklerini kendileri de görüyor. Demokrasinin herkese lazım olduğunu her zaman söyledik. Elbette bizim dikkat edeceğimiz husus; söylenenler değil, sahada yapılanlardır. Sözün kendisi değil, yapılandır gerçek ispat. 

En büyük demokrasi reformunu halkın kendisi yapacak

Halk iradesi gasp ediliyor. Tecrit sürdürülüyor. Annelere her gün saldırılıyor. Aydınlar, akademisyenler, gazeteciler cezaevlerine atılıyor. Sanatçılar fişleniyor. Adalet duygusu yok ediliyor. Sormak istiyoruz: Demokratik reformunuz bu mudur? “Ben kanunu uygulamam” diyen bir polis şefine dokunmayan, hukuku devre dışı bırakan bir iktidar hangi demokratik reformu yapacak? Gerçekten merak ediyoruz. Ama şunu da net olarak görüyoruz. En büyük demokrasi reformunu halkın kendisi yapacak, bundan kuşkunuz olmasın.  

Bir yılda ekonomiyi çökerttiler

Tek adama dayanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin böyle gitmeyeceğinin en açık göstergelerinden bir diğeri de derinleşen ekonomik krizdir. Kendisi 24 Haziran seçimleri öncesi “verin başkanlığı, faizle, dolarla, enflasyonla nasıl mücadele edilir göstereyim” diyordu. 1 yılda ülkeyi ekonomik olarak çökerttiklerini hepimiz gördük. Halkı bir kilo kuru soğan alamayacak duruma getirdiler. Ranta, yolsuzluğa ve güvenlikçi politikalara dayalı politikalarıdır ekonomiyi bu hale getiren. 

Yakında aldığımız nefese vergi koyarlar!

Kayyımların belediyelerdeki yolsuzlukları bunların hırsızlığını bir kez daha gösterdi. Halka gitmesi gereken paraları fıstıklı kadayıf yaptırıp yiyen, kendilerine hamamlar, makamlar yaptıran zihniyetin hakim olduğu bir ülkede ekonomi tabi ki batar. Gıdadan akaryakıta varıncaya kadar her şeye zam üstüne zam yapıyorlar. Her şeyi sattılar ve hiçbir şey bırakmadılar bu ülkede. O nedenle zamla, vergiyle vatandaşın sırtına daha fazla yükleniyorlar. Yakında alıp verdiğimiz nefese dahi vergi koysalar kimse şaşırmasın! Poşeti parayla satan bir iktidar bunu da yapar. 

İnsanları intihara sürüklüyorlar: Saray Barış ve Mustafa’yı görmüyor

İşsiz, yoksul sayısı her geçen gün giderek artıyor. Esnaf kepenk kapatıyor. İşinden, ekmeğinden ettikleri insanları adeta intihara sürüklüyorlar. Geçtiğimiz hafta iki yurttaşımız borçlarından dolayı intihar etti. Bıraktıkları notlarda ailelerinden özür diliyorlardı. Barış’a ve Mustafa’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Saray’dan bakınca bu gerçekler görünmüyor tabi. Bir ailenin yoksulluk sınırı 6 bin 500 liraya, açlık sınırı 2 bin 15 liraya ulaşmış durumda. Bu elbette Türkiye ortalaması. Bir de gidin Diyarbakır’a, Mardin’e Van’a. Açlık ne demekmiş orada görmesini özellikle iktidara tavsiye ediyoruz. Çünkü en büyük işsizlik, talan ve yıkım politikaları uygulanan Kürt illerinde var. 

Savaşa harcanan paralar insanların mutfağını yakmaya başladı

Bu hükümet gençlerin işsizlik sorununu nasıl çözerim diye düşünmek yerine belediyelere X-Ray cihazları yerleştirmekle meşgul. Halkın sofrasında yiyecek ekmeği giderek küçülüyor, bunlar S-400 derdinde. Tarım bitmiş. Bunlar SİHA üretiminin peşinde. Bu ülke en çok son 4 yılda fakirleşti. Çünkü AKP içeride ve dışarıda aralıksız güvenlikçi politikalar uyguladı. Savaşa harcanan paralar artık insanların mutfağını yakmaya başladı. 

Savaş varsa yoksulluk vardır

Bir ülkede savaş varsa yoksulluk vardır, ama onurlu bir barış varsa orada refah vardır. Bunun için de barış demekten vazgeçmeyeceğiz, barış mücadelesi vermekten vazgeçmeyeceğiz. Demokrasi düzelmeden, adalet gelmeden, barış olmadan ekonomi düzelmez, yoksulluk azalmaz. Halkın bu iktidardan mutlaka hesap sorması gerekiyor. ‘17 yıldır ülkeyi yönetiyorsun, ekonomi niye çöküyor’ diye hükümetin yakasına yapışıp, hesap sorması lazım Türkiye halklarının. Bu gidişata hep birlikte dur demezsek, yarın çok daha kötü bir noktada olabiliriz. 

Bu yüzden demokrasi, barış ve emek mücadelesini her zamankinden daha fazla büyütmemiz, omuz omuza vermemiz gerekir. 

HDP’nin duruşu kazandırdı, kazandırmaya devam edecek

Gidişattan rahatsız olan, yarınına güvenle bakamayan, adalet ve barış isteyen herkesin Demokrasi İttifakı ekseninde güç birliği yaparak yürüteceği mücadeleyle ancak aydınlık günlere doğru yol alabiliriz. Bunun en büyük güvencesi de HDP’dir. HDP’nin ilkeleridir.

HDP’nin ilkeleri ve demokrasi konusundaki kararlı duruşu, 7 Haziran’da, 1 Kasım’da, 16 Nisan’da, 24 Haziran’da, 31 Mart’ta Türkiye halklarına kazandırdı. 23 Haziran’da da kazandırmaya devam edecek. Demokrasi ve barış HDP’yle gelecek! HDP’yle umudumuzu ve cesaretimizi daha da büyütelim, aydınlık ve güzel günlere doğru emin adımlarla yürüyelim. Barış dolu güzel günlere mutlaka kavuşacağız. 

Sonuç muhteşem olacak

Şimdi İstanbul için “Her şey çok güzel olacak” “İstanbul başka güzel olacak” diyorlar. Biz de diyoruz ki; inanın anneler inanın Türkiye halkları, sonuç muhteşem olacak"

 

Kaynak : Vişne Haber Ajansı-www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları