loading
close
SON DAKİKALAR

‘İlişkilerimiz hep mağdur etme üzerine’

‘İlişkilerimiz hep mağdur etme üzerine’
Tarih: 12.02.2012 - 18:41
Kategori: Kültür & Sanat

Edebiyat Söyleşileri: Aslı Tohumcu

Aslı Tohumcu, giderek daha çok alıştığımız şiddetin, üçüncü sayfa olaylarının yazarı. İlk kitabı “Abis”ten son romanı “Taş Uykusu”na kadar, ülkenin cinnet hallerini anlatmayı tercih etti hep. Tohumcu’nun 2003’te yayımlanan ilk kitabı “Abis” yeniden buluştu okurla. “Abis” ülkedeki cinnetin sürdüğünü, kitabın dili de Aslı Tohumcu’nun üslubundaki sertliğin sürdüğünü gösterdi. Aslı Tohumcu ile ülkedeki şiddeti ve edebiyatı konuştuk.

 

İlk kitabın “Abis”te ve “Taş Uykusu”nda bir derin / derinlik bahsi var. Abis, okyanusların özel olarak gün ışığının erişemediği kesimi, “Taş Uykusu” ise derin uyku anlamına geliyor. Derin yerlerimizle, derin dertlerimizle ilgili bir meselen var yani başından beri...

Kitap isimlerim arasındaki bu kardeşliğin, açıkçası sen söyleyince farkına vardım. “Taş Uykusu”nda toplumca içinde bulunduğumuz derin uykuyu, inadına uyutulduğumuz, bizi farkındalıktan uzaklaştıran uykuyu anlatmak istedim. Adı o şekilde çıktı o romanın. “Abis”in adını eşim koydu ama. O dönem Cem Akaş’ın dürtelemesiyle yazdım bu öyküleri. Akaş bana nazikçe popomu kaldırmamı, bir tema seçip disiplinli bir şekilde yazmamı söylemeseydi, herhalde ilk kitabım epey gecikirdi. Neyse... Yazmayı bitirince içime sinen bir isim koymayı beceremedim. İnsanların içlerindeki, onları şiddete yönelten o karanlığı anlamaya çalıştığım için, “Abis” olsun adı demişti eşim. İyi de oldu, anlamlı oldu. Daha ilk kitabımdan bu yana meselemde ısrarcı davrandığımın farkındayım ama! Toplumsal ya da bireysel bütün ilişkilerimizde bir mağdur etme arzusu, bir mağdur ederek iktidar kurma hali var. Belki sistem bize başka türlü ayakta kalma şansı tanımadığından, belki sadece bunu öğrendiğimizden, belki güvensizliğimizin tezahürü olarak yada hamurumuzda ki kötücüllükten. Yanıtı ben de bilmiyorum, edebiyatım daha ziyade yanıt arayan bir edebiyat.

Yıllardır şiddetin farklı yansımalarını farkı şekillerde anlatıyorsun. Öykü formunda, roman formunda. Yaşadığımız şiddeti anlatmaktan asla vazgeçmedin.

“Abis” ilk yayınlandığında, yani bundan sekiz sene önce, ben bir kitap yazdım diye bütün dünya durup bana bakacak, kitabım okunacak ve çarklar farklı dönmeye başlayacak sanıyordum. Gördüğün gibi pek safmışım! Bu tatlı umudumun boş çıkması, aradan bunca sene geçtiği halde üzüyor beni. İnsan bir değişiklik yaratmak istiyor çünkü gidişatta. Bir şeyler sona ersin, üçüncü sayfalar kalksın istiyor mesela... Ama şimdi görüyorum ki, yazdıklarım okuyanlarda bir rahatsızlık yada vicdan yaratabiliyor. Bu da az şey değil. Nereye varırım tabii bir yazar olarak inadına şiddeti dile getirerek? Üç beş yıl içinde tamamlamayı umduğum bir başka romanla, şiddeti ve gelebileceği noktayı öyle bir çıplaklıkla anlatmayı istiyorum ki ya altında kalayım o romanın ya da adam gi bi bir tepki oluşturayım. Çünkü hâlâ daha, şiddetin varabileceği daha uç noktalar var, bunu ben bile görebiliyorum. Zaten lanetlenmiş bir tipim bazı açılardan, yazar olarak sert bir yumruk indiremeden ölürsem yazık olur.

OTOBÜS NEREYE GİDİYOR

Bu arada “Taş Uykusu” romanında otobüsteki dayak bahsi voleybolcu kızın yediği dayakla gerçek oldu. Bu kadar çabuk olması sana neler düşündürdü?

Şoke oldum. Bu sene, bilmiyorum belki de benim algımdaki seçicilikten, otobüsler beklemediğimiz patlamaların mekânı oldu gibi. İnsanların anlayışsızlığının, kendilerinden farklı olanı yaşatmamaya kararlı olduklarının, kıyamete gittiğimizin net göstergesi. Korkutucu yahu, başka ne denebilir. Ama bu olayların otobüslerde yaşanması şaşırtıcı değil aslında. Özellikle büyük şehirlerde insanların vaktinin azımsanamayacak bir kısmı otobüslerde geçiyor ve farklı kesimlerden insanların isteselerde, istemeselerde birarada bulundukları bir yer. Benim korkum hayatımızın bir süre sonra korku soslu bir bilimkurgu filmine benzemesi ihtimali. Hoşlanmadığım bir şey yaptın, bam! İstemediğim şekilde giyindin, bam! Fazla güldün, oynaştın, bam!

'Hayat bir koşu bandı, sen durunca duracak hali yok!'

“Yemezler” adlı, mektup şeklinde yazdığın hikâyedeki “Hayat bir koşu bandı, sen durunca duracak hali yok...” cümlesinin altını biraz kalın çizdim ben.

“Abis”in, şiddetiyle benim bile katılmama neden olan iki hikâyesinden biridir “Yemezler”. Allah’ın cezası bir adamdan duyduğum bir cümleydi, hayat düsturuydu onun hatta. İlk duyduğum vakitler abartılı bulduğum bir cümleydi, artık abartılı bulmuyorum. Yinede bu b..tan bandın üzerinde koşarak, sadece banttan düşmemeye çalışarak yaşayacak halim yok. Ben o koşu bandından bazı açılardan çoktan düştüm, hatta atladım aşağıya, şimdi belki de bütün bu kitapları yazarak birilerini daha düşürmeye çalışıyorum. Hayat bazen koşaradım, bazen aheste bazen koşarak yolaldığınız bir şey de olabilir pekala. Manzara da önemli tabii, sizin manzaraya katkılarınızda.

FARKLI ANLATIM TEKNİĞİ

Dilinin her kitapta biraz daha sertleştiği yorumu yapıldı. Oysa ben dilinin başından beri sert olduğunu düşünüyorum. Sen geriye dönük bir okuma yaptığında ne görüyorsun?

Ben dilimin giderek yalınlaştığını görüyorum. Ama bana da yazıda ki şiddetimin dozu artmış gibi geliyor. Yoksa içimdeki sıkıntının artması mı bana bunu düşündüren? En azından şunu söyleyebilirim, “Abis” farklı anlatım tekniklerini kullanan bir kitap. Destanların, günlüklerin, söyleşinin, ifade tutanakların dili bu. Oysa artık derdimi tekniklerle bezemeden daha doğrudan anlatıyorum. Daha odaklanmış ve kararlıyım.

ÜMRAN AVCI / AHT

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları