loading
close
SON DAKİKALAR

Kamil Okyay Sındır: Ordularını göndersinler CHP'li belediyelerde hiçbir şey bulamazlar

Kamil Okyay Sındır: Ordularını göndersinler CHP'li belediyelerde hiçbir şey bulamazlar
Tarih: 30.10.2017 - 11:46
Kategori: Söyleşi

CHP Genel Sekreteri Kamil Okyay Sındır: CHP’li belediyelerimizin hiçbirinin dürüstlükten yana, yaptığı işi hukuken yapmaktan yana hiçbir tereddüdümüz yoktur. Ordularını göndersinler hiçbir şey bulamazlar.

CHP Genel Sekreteri Kamil Okyay Sındır, belediye başkanlarının talimatla istifa ettirilmesi hakkında "İstanbul gibi hemen hemen bütün bakanlıkların bütçesinden daha büyük bütçeye sahip büyükşehrin belediye başkanını soytarıya çevirdiler" dedi.

Egedesonsöz muhabiri Mehmet İşler’e konuşan Sındır, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "Bu saatten sonra muhalefet belediyeleri de iktidar belediyeleri de nasıl gözünün yaşına bakmayacağımızı görecekler" sözleri üzerine "CHP’li belediyelerimizin hiçbirinin dürüstlükten yana, yaptığı işi hukuken yapmaktan yana hiçbir tereddüdümüz yoktur. Ordularını göndersinler hiçbir şey bulamazlar" ifadelerini kullandı.

Sındır, Aytun Çıray'ın CHP'den ayrılarak Meral Akşener'in kurduğu İYİ Parti'ye geçişine ilişkin olarak, "Bu parti kendisini ön seçime girmeden milletvekili yaptı. Bu kadar kıymet verilmiş bir kişiydi. Ne insanlar kontenjan beklentisi içinde oldu ama yapılamadı. Ne insanlar yerine Aytun Bey getirildi. CHP adına halktan oy istedi. Mili irade onu TBMM çatısı altında vekil yaptı' dedi.

Kamil Okyay Sındır'ın Egedesonsöz Mehmet İşler'e verdiği röportaj şöyle: 

UZUN YILLARDIR İLK DEFA SANDIKLARIN HER YERE KONDUĞU SEÇİMLER YAŞATTIK!

Olağan kurultay takvimi kapsamında ilk ayak olan mahalle delege seçimleri geride kaldı. Şu ana kadar yaşanan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin dört bir yanında mahalle delege seçimlerini tamamladık. Bundan sonra ilçe kongreleri var. Bir takım itirazlar oldu. Bizden demokratik sandık kurulsun talepleri oldu. Belki de uzun yıllardır ilk defa sandıkların her yere konduğu seçimleri yaşattık. Başta Sayın Genel Başkanımız ve biz genel merkez olarak denetimlerimizi sürdürdük. Bazı yerlerde il ve ilçe kongreleri zaten yapıldı. İzmir’de de Aralık ayı sonu itibariyle kongreleri bitirmek istiyoruz ama Ocak’a da taşabilir. İl yönetimimiz bir karar verecektir. Bizim de programımıza göre uygun bir tarih konacaktır. Bu kongreler sanki sadece yönetim organlarının belirlenmesi için yapılan toplantılar gibi algılanıyor. Aslında kongreler özellikle söylüyorum; partimizin kurultay sonrasında yeni dönemde programında yapması gereken revizyonların tartışıldığı, partimizin amaç ilke ve değerleri üzerinde ince ayar ihtiyacı varsa bunların konuşulduğu, ülke meselelerinin konuşulduğu, çözüm önerilerinin sunulduğu ve hatta seçilecek yönetim organlarına talimat veren organlardır. Mesela bir ilçe kongresinde uygulama kararı alınırsa yönetim o kararı uygulamak zorunda kalır. Kongre o birimin yani il ise il kongresi, ilçe ise ilçe kongresi en yüksek karar organıdır.

ŞUBAT AYINDA KURULTAY OLACAKTIR!

Üst yönetimde de kurultaydır. Yönetimleri bağlayıcıdır. Seçilen yönetimler de partiyi en iyi temsil edecek şekilde delegeler tarafından belirlenir. Hedefimiz Kurucu Genel Başkanımız Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece partimize değil Türk Milleti’ne gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine taşımaktır. Bunun için iktidar bir araçtır. Bu yolda yönetim organlarına en doğru isimlerin seçilmesi esastır. Ocak ayının ortası Parti Meclisi’ni (PM) toplayacağız. O kararla kurultay tarihi belirlenecek. O tarihi MYK belirlemiyor. Bizim Merkez Yönetim Kurulu (MYK) olarak görevimiz süreci en doğru şekilde yönetmek, sonuçlandırmak ve PM’ye sunmaktır. Büyük olasılıkla Şubat ayı ortaları ya da sonuna doğru da kurultay olacaktır.

BİZİM İKTİDAR OLMAMIZ GEREKİYOR

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun erken seçim çağrısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Erken seçim kararı alınsa bile büyük ihtimale biz kurultayımızı yaparız. Biz ana muhalefet partisi olarak iktidarın yanlışların görüp, bunların düzeltilmesine yönelik düşüncelerimizi programlarımızı ortaya koyarken esas olan iktidarda olabilme mücadelesini veriyoruz. Bize göre bizim iktidarda olmamız gerekiyor. Onun için muhalefet partileri en kısa zamanda seçim olsun en kısa zamanda biz iktidara gelelim düşüncesinde olurlar. Erken seçim çağrısı böyle düşünülebilir ama esasında bu değil.

ÇOKTAN BIRAKMALILARDI, ÇÜNKÜ KÖTÜ YÖNETİYORLAR!

İktidar partisinin belediye başkanlarının istifalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Belediye başkanları istifalara zorlandı. İstanbul, Ankara, Bursa, Düzce, Niğde istifa etti. Dahası da gelebilir. Haşa benim üzerime değil. Bunlar kimmiş, kim değilmiş, kişiler üzerinde konuşmuyorum. Bunlar bana göre çoktan bırakmalılardı. Çünkü kötü yönetiyorlar. Genelde AKP’li belediyeler kötü yönetiyorlar. Bu genellemeyi rahatlıkla yapabilirim. Çünkü halk için yapıyormuş gibi görünüp belediyeyi ranta teslim ediyorlar. Örneklerini gördük. Görünürde halk için ama arka planda AKP’nin sermaye gruplarına rant getirecek düzenlemelere çok şahit oluyoruz. Kişiler özelinde söylemiyorum. Çok dürüst, namuslu insanlar mutlaka vardır. Tenzih ediyorum. Kişilerin siyasi partisine bakarak yorum yapmak doğru değil. Yerel yönetimler üzerinde ‘şuna ver, şuna iş yaptır’ diye bir baskı var. O nedenle bana göre tüm AKP’lilerin böyle bir yaklaşımları var. Kadir Topbaş kimmiş, Melih Gökçek kimmiş, beni ilgilendirmez. İlgilendirir Ankara halkı için ilgilendirir. Yaptığı yanlışlıklar, usulsüzlükler varsa yolsuzluklar, bunlarla mücadele etmek benim asli görevimdir.

BU YAPILAN YEREL BİR DARBEDİR!

Ama şimdi Cumhurbaşkanı diyoruz o kimliği bir kenara koyuyorum. Cumhuriyetin en üstü olan makamı bir kenara koyuyorum. AKP’nin genel başkanı… Açıkçası hangi kimliğiyle bunu yaptığını da bilmiyoruz. Belediye başkanların istifaya çağırıyor. Bir dakika ya! Sen hangi hakla bunu yaparsın? Yerel yönetimler seçimle gelmiştir, bir milli irade vardır. O kent halkının iradesidir. O iradeye saygı duymak zorundasın. Kim olursan ol, saygı duyacaksın. O parti bu parti değil. AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan diyeyim. Çıkıyor diyor ki; belediye başkanları istifa edecekler. Etmezlerse gereği yapılır. Şimdi ben buna takmışım durumdayım. Ne demek gereği yapılır? Etmezse gereği yapılır diyor. Diyelim etti, gereğini yapmayacak mısın? Nedir onun gereği? Yapmayacak olduğun gerek nedir? Yolsuzluk mu? Hırsızlık mı? İhale, imar usulsüzlükleri mi? FETÖ mü? Yapmayacağın gereği nedir? Bunu açıklasın. Ya da başarısızlığı mı? Başarısızsa Ankara 23 yıldır yönetildi. Bütün AKP dönemi boyunca tek adayınız o oldu. Başarısızsa daha önce başkasını aday yapmadın? İstanbul… Kadir Topbaş aynı. İstanbul gitti. Halkın iradesiymiş, kimin umurunda? Anayasayı kabul etmiyorum zihniyeti iradeyi de tanımıyor şu anda. Artı Doğu ve Güneydoğu’da kayyumlar var. Terörle ilişkilendirilmiş belediye başkanları KHK ile görevlerinden alınmış OHAL kapsamında yerine kayyum atanmış. Şu anda Türkiye nüfusunun neredeyse yarısı belki daha bile fazlası ya kayyumla ya da seçilmemiş atanmış başkanlarla yönetiliyor. Böyle halkın iradesinin dışında bir yerel yönetim ortadayken Türkiye’nin derhal erken yerel seçime gitmesi gerekiyor. Buna izin vermemek gerekiyor. Bu olmaz. Bu yapılan bir yerel darbedir. 15 Temmuz hain FETÖ darbe girişimi milletimiz 249 şehit verdi, 2 binin üzerinde gazimiz var. Onlara şükran borcumuz var. Bir darbe girişimini millet durdurdu. 15 Temmuz sonrası 20 Temmuz OHAL ilanı ve arkasından gelen süreçte Türkiye bir sivil darbe yaşıyor. Bu sivil darbe de yaşanan anti demokratik uygulamaları da sıradanlaştırdı. Şu anda yürürlükte olmamasına rağmen tek adam yönetimi uygulanıyor. Başbakan zaten yok. Başbakan talimatla görev yapan bir şahsiyet. Tek adamın kafasından ne geçiyorsa, dilediği gibi ülkeyi yönettiği bir ülke halindeyiz. Bundan sonra yapılması gereken ilk şey ülkeyi yerel seçimlere taşımaktır.

SOYLU’NUN SÖZÜ CİDDİ BİR ŞEYDİR, TEHDİTTİR, HİÇBİR TEREDDÜDÜMÜZ YOK!

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, geçtiğimiz günlerde “Yolsuzluk yapan kim olursa olsun, kanuna aykırı davranan her kim varsa, belediye başkanıdır, x'tir, y'dir, z'dir, yetkimiz dahilinde gözünün yaşına bakmayız. Bu saatten sonra muhalefet belediyeleri de iktidar belediyeleri de nasıl gözünün yaşına bakmayacağımızı görecekler” şeklinde bir açıklaması oldu. Partinizin belediye başkanları adına bir endişeniz var mı?

Belediye kanunu vardır. Bir de büyükşehir belediyesi kanunu vardır. Bu kanunlar bir belediye başkanının nasıl görevden alınacağını belirlemiştir. Meclis üyeleri faaliyet raporunu onaylamazsa bir başkanın başkanlığı düşer. İsteseler istifaya zorlamak yerine meclis üyelerine talimat verir faaliyet raporunu onaylatmazlar ve başkanlık düşer. Ama bu ne anlama gelir? Başarısız, meclis üyeleri istemiyor, kötü, tu kaka oldu. Peki ne yapabilir? Teröre bulaşmışsa, suç işlemişse, ihaleye fesat karıştırmışsa, imar yolsuzluğu yapmışsa, zimmetine para geçişmişse gibi bir sürü yolu var. Sayıştayı var, İçişleri Bakanlığı’nın müfettişler var. Bu teftişler sonucunda İçişleri Bakanı tarafından görevinden alınabilir. Danıştaya gider, oradan da tamamen görevden uzaklaştırılabilir ya da görevine geri dönebilir. Yasal düzenlemede var bunlar. İçişleri Bakanı’nın görevi yerel yöneticileri tehdit etmek değildir. ‘Hizaya gelin bak, gelir görevden alırım’ demek aslında Bakan Soylu’nun görevini yapmıyor olduğunun bir ifadesidir. Zaten rutin denetlemeler yapıyor. Varsa bir şey çıkar. Bunda bir şey yok. ‘Gelirim, hesap sorarım bak’ dersen demek sen bildiğin halde gereğini yapmıyorsun. Yap kardeşim. Kim sana yapma diyor? CHP’li belediyelerimizin hiçbirinin dürüstlükten yana, yaptığı işi hukuken yapmaktan yana hiçbir tereddüdümüz yoktur. Ne gerekiyorsa, ordularını göndersinler hiçbir şey bulamazlar. El ele, kol kola, aynı menzile yürüdükleri FETÖ’nün Ergenekon, Balyoz kumpaslarıyla insanları hapishanelerde çürütmelerini öğrenmişlerdir herhalde. Bunun üzerinden kumpas kurarız anlamındaysa Sayın Soylu’nun o sözü, bu ciddi bir şeydir. Tehdittir. Asla kabul etmiyoruz. Sayın Soylu görevini dün de yapmalıydı, bugün de yapmalı, yarın da yapmalı. Ne gerekiyorsa yapsın. Biz hukuksuzluğun yanında asla olmayız. Bizim belediyemiz olsun, AKP’li olsun hiç fark etmez.

SOYTARIYA ÇEVİRDİLER!

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da görevden alınmalarla ilgili, “Belediye başkanları partisi tarafından aday gösterilse de seçimle koltuğa geliyor. Bir belediye başkanına ‘seni aldık ya da istifa et’ demek doğru değil. Başkanlığın halk gözünde bir itibarı, değeri var. Halk seçiyor. Vatandaş sandıkta oy veriyor. Seçimle gelen seçimle gitmelidir. Yanlış yaptıysa hukuk, yargı, kanunlar var var. Koca koca adamları bu yöntemlerle rezil ediyorlar. Yazık” dedi. Bu çıkış için ne söylersiniz?

Doğru diyor. Bir büyükşehir belediye başkanlığının kaç bakanlıktan fazla bütçeye sahip. Bu bütçeyi yöneten kişiler. Belediyeler idari ve mali özerkliğe sahiptir. Belediye tanımında vardır. Kamu tüzel kişisidir. İstanbul gibi hemen hemen bütün bakanlıkların bütçesinden daha büyük bütçeye sahip büyükşehrin belediye başkanını soytarıya çevirdiler. Bu insanlar doğru insanlardır, değildir bu bizim işimiz değil. Her türlü eleştiriyi de yaparız. Ama bir tek adam iradesi halkın iradesinin üzerinde olamaz. Aziz Bey bunu söylerken, kendisi de bir Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu için istifaya zorlanan başkanlara bu gözle bakmıştır. Empati kurmuştur. O da onları savunmak, iyi konumlandırmak anlamında bir söz değildir.
Dış politika üzerine…

SIFIR SORUNLU BİR DÖNEMDE SIRF SORUNA GELDİK

Aslında devletlerin dış politikası devlet politikası olmak zorundadır. Hükümet politikası değil. Çünkü dış meseleler mili meselelerdir. Milli politika gütmek gerekir. Benim siyasi anlayışımla ben dış politika yürüteceğim diyemez hükümetler. Bu ülkeyi kaosa sürükler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti saygınlık ve itibar anlamında dünyanın sayılı devletlerinden biridir. Bin yılların kültürüdür bizim devletimiz. Bu kültür ve mirası saygın bir şekilde geleceğe taşımak zorundadır hükümetler. Sen bırak siyasi hükümet politikasını tek bir kişinin hırs ve ihtiraslarına terk edersen, o bir kişinin iki dudağı arasında talimatlar, van minütler söylemleri üzerine, küsmeleri, duyguları üzerine dış politika yönlendirilmeye kalkılırsa Türkiye’nin geleceği durum bu olur. ABD, AB ve komşularımızla sıfır sorunlu bir dönemden sırf soruna geldik. Irak’la sürekli sorun. Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ne, Barzani’ye önce ‘sayın Barzani’ demeler, kırmızı halılar, bayrakları asarak karşılamalar. Şimdi Barzani’ye tu kaka. Şimdi Irak hükümetiyle iş birliği yapma. İkircikli, bir öyle bir böyle politika olmaz. Kararlı olacaksın. Diyeceksin; Irak toprak bütünlüğüne saygılıyız. Uluslararası sözleşmeler gereği olarak bu zorunluluğun yerine getirilmesi için tavır koyacaksın. Barzani’nin gerekirse kulağını çekeceksin, İbadi’yi de gerekirse hizaya getireceksin. Şu anda biz ne dediysek o noktaya geliyorlar.

ESAT ESET OLDU SURİYE DARMADAĞIN OLDU

Suriye Esad’dı Eset oldu. Neden? Suriye’deki mezhepçi, etnik yapılanmanın tarafı olursan hükümet olarak Suriye’yi bu duruma sokarsın. Esad Eset oldu, Suriye darmadağın oldu. Suriye’nin de toprak bütünlüğüne saygı duymak esastır. Suriye’den gelmiş mülteciler başımızın tacıdır. Onlar bizim misafirimizdir. Biz lokmamızı paylaşmasını da biliriz. Ama en kısa zamanda barışın sağlanıp mültecilerin huzurlu topraklarına dönmesini sağlamak görevimizdir. Avrupa birliğinden kopma noktasındayız yazıktır. Türkiye çağdaşlıktan sürekli uzaklaşan, uzaklaştırılan bir şey yaşıyor. Türkiye’nin derhal en kısa zamanda bu iktidardan kurtulması, hem iç hem dış politikada istikrarlı saygın konumuna gelmesi gerekiyor. 
 
İYİ PARTİ’YE GEÇEN ÇIRAY İÇİN: YANİ BİR TEK GENEL BAŞKAN OLMADI!

MHP’den kopan Meral Akşener önderliğinde kurulan ‘İyi Parti’ye partinizden istifa eden İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın katılımına ilişkin ne söylemek istersiniz?

Aytun Bey kişi olarak beraber mücadele ettiğimiz, omuz omuza İzmir ikinci bölgede siyaset yaptığımız ve birikimiyle kıymetli biridir. Aytun Bey’in şahsıyla ilgili bir söz söylemek bana düşmez. Haddim görmem ama üzüldüğümü, kırıldığımı söylerim. Gerçekten partimizi üzmüştür. Bu parti kendisine genel başkan yardımcılığına kadar her türlü görevi vermiştir. Yani bir genel başkan olmadı. Bu parti verilen görevler dışında kendisine saygı duymuştur, bağlanmıştır. Merkez sağdan gelmiştir, doğrudur. Ama CHP çatısı altına gelmişti. Atatürkçüdür, laikliği, demokrasiyi savunur. Bu güzel sözleri ben ifade etmek isterim. Ama merkez sağdan geldiği kimliğini kimse ona bırak demedi ama CHP çatısı altında olmak CHP’li olarak davranmak gerektirir. Demek ki o kimliği öne çıktı. Bu parti kendisini ön seçime girmeden milletvekili yaptı. Kontenjandan seçilen çok milletvekili var. Hepsine saygı duyuyorum. İyi ki de yapılmış diyorum. Ama bu kadar kıymet verilmiş bir kişiydi. Ne insanlar kontenjan beklentisi içinde oldu ama yapılamadı. Ne insanlar yerine Aytun Bey getirildi. CHP adına halktan oy istedi. Mili irade onu TBMM çatısı altında vekil yaptı.

Çıray’ın istifası sonrasında CHP oylarıyla vekil seçilmesinden dolayı, etik üzerinden ‘milletvekilliğini de bırakması gerekiyor’ tartışması yaşanıyor. Sizce vekillikten de istifa etmesi gerekiyor mu?

Oraya çok fazla girmek istemem. Kendisine göre şunu savunabilir; ben merkez sağdan geldim ve benimle birlikte seçmen tabanında CHP’ye oy vermiş seçmeni temsilen o partiye geçiyorum da diyebilir. Ona kimse net bir şey söyleyemez. Etik tartışmayı çok doğru da bulmam. İyi Parti Sayın Akşener başkanlığında ekibiyle kurulmuştur.

BÜYÜK ORANDA MHP VE AKP’DEN OY ALACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM

‘İyi Parti’nin hangi partinin oylarını daha çok azaltacağı hakkında öngörüde bulunabiliyor musunuz?

Şu anda görünen kamuoyu yoklamaları belli bir oranda seçmen tabanını tuttuğunu gösteriyor. CHP’den seçmen tercihlerinden üzerine alabilir mi? Çok fazla olacağını düşünmüyorum. Büyük oranda MHP ve AKP’den oy alacağını düşünüyorum. Bir boşluk gördükleri için kurmuşlardır. Ortada böyle bir ihtiyaç olmasa böyle bir parti kurulmazdır. Bir kitle toplamıştır, siyasi mücadelesini verecektir. Ben Atatürkçü, demokratik, laik, hukuk devletinden yana duruşunu ve tavrını korumasını yürekten diliyorum. Bizim anayasa referandumunda ‘hayır’ tercihini kullananları konsolide etmeye ihtiyacımız var. Bir mücadele veriyoruz. Adalet Yürüyüşleri falan hep bu nedenledir. Türkiye’de esas olan cumhurbaşkanlığı seçiminde tek adam rejimine ve parti devletine dur diyecek, Türkiye’yi yeniden aydınlığa giden rotaya çevirecek bir iradeye ihtiyacımız var. Şu anda görünen CHP’nin tek başına kendi seçmen tercihleriyle bunu yapması mümkün değil. Bu konsolidasyona Türkiye’nin ciddi ihtiyacı var.

ELİ CHP’YE VARMAYANLARIN ÇEKİMİ OLABİLİR!

Çok sayıda parti olması bir avantaj mı?

Avantaj mıdır, değil midir, bilemem ama AKP seçmeni içinde tek adamdan rahatsız olup da eli CHP’ye varmayan kişilerin belki çekimi olabilir. O da bir şeydir. O boşluk da öyle dolar.

BARAJ SORUNU OLMAZ!

İlk seçimlerde sizce barajı geçerler mi?

Şu anda görünen tablo baraj sorunu olmayacağı yönünde. Ama daha çok yeni. Akşener’in konuşmasından öte partinin organları ve siyasetçilerinden henüz partiyle ilişkili açıklama duymadık. Halkın tepkisi, kamuoyu yansımalarını daha duymadık.

AKLIMIZIN UCUNDAN BİLE GEÇMİYOR!

İlerleyen süreçte partinizden başka kopuş olur mu?

Sanmıyorum. Olmaz. Böyle bir şey hiç aklımızın ucundan bile geçmiyor. Biz aslında Aytun Bey’in de olacağını düşünmüyorduk. Onun için böyle bir anda olunca kırıldık. Beklenmedik bir sonuç oldu. Biz büyüyerek giden bir partiyiz. Kim geliyorsa saflarımıza başımızın üstünde yeri var. Şu an hangi siyasi görüşten olursa olsun parti çatımıza gelirse başımızın üstünde yeri var. Yeter ki CHP ilke ve programlarını kabul etsin ve içselleştirsin.

İZMİR’DEN SEÇİLDİ AMA İZMİRLİ OLDUĞUNA İNANMIYORUM!

İktidarın İzmir’e bakışı sürekli tartışılan bir konu. Hükümet kanadı yatırımların yapıldığını söylerken sizin cephenizden, ‘Merkezi hükümet İzmir’e şaşı bakıyor’ çıkışı yapılıyor. İzmir İzmirli bir başbakana sahip olmanın avantajını yaşamıyor mu?

Bir başbakan var, adı var ama… Sayın Binali Yıldırım’ı insani olarak tartışmam, haddim değildir. Kişiler üzerinden konuşmak, tartışmak hiç tarzım değildir. Ama şu anda görev aldığı makam itibariyle başbakanlığını yapamıyor. Çünkü kendi başında karar verecek durumda bile olmadığı görülüyor. Yukarıdan sürekli talimatla ya da yukarıya danışarak bir başbakanlık var. Meseleye öyle bakmak lazım. Sayın Yıldırım İzmir’de büyükşehir belediye başkanlığına aday olmuş bir kişi. İzmir’den milletvekili adayı yapılıp seçilmiş olması böyle ilişkilendirilebilir. İzmir’de yaşamış, oturmuş, İzmir’in hayatını, yaşam tarzını, kültürünü, dokusunu belki büyükşehir belediye başkanlığı temaslarında görmüş olabilir ama bu kültürü içselleştirmiş birisi olabildiğin ben düşünmüyorum. İzmir’den seçilmiş bir milletvekili ama İzmirli bir milletvekili olduğuna inanmıyorum.

İZMİR’DEKİ YEREL İKTİDARI ASLA BIRAKMAYIZ!

AK Partili vekillerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

AK Partili vekiller de meselelere çok siyasi bakıyorlar. Kendi partilerinin çıkarları, menfaatlerini doğal olarak hayata geçiriyorlar. Onlar AKP’nin İzmir’de siyasetini yaparlar biz de İzmir’in kültürel değerlerine sahip çıkarak CHP’nin siyasetini yaparız ve buradaki iktidarımızı da koruruz. İzmir’deki yerel iktidarı asla bırakmayız, aslında biz değil halk bırakmıyor. Yaşamına, kültürüne, doğasına siyasal iktidarın müdahil olmasına izin vermiyor.

ÖRGÜTÜN GÖREVİ BELEDİYE BAŞKANINA SİYASİ KALKAN OLMAKTIR!

Parti içi gündeme dönersek, mahalle delege seçimlerinin yaşandığı süreçte en çok tartışılan konu, belediye başkanlarının sürece dahil olup olmamasıydı. Siz başkanların müdahalesine şahit oldunuz mu?

Belediye başkanının sandıkların başına adam gönderip, seçime müdahil olması kabul edilebilir bir şey olamaz. Asla olamaz. Partili üyelerin iradesine baskı koyması olmaz. Bunları bir kenara koyuyorum. Bunlar genel başkanımızın da sürekli ifade ettiği konular. Hatta şunu söyler genel başkanımız; ‘Uğraşmasınlar örgütle, bıraksınlar örgütü. Çünkü ön seçim beklentileri varsa, öyle beklemesinler’ demişti. Tercihlerimizi daha önceki gibi yapacağız. Yerel seçimlerde adayları belirleyeceğimiz kitapçık ve programımız var. Yine o uygulanacaktır. Ama şunu söylemek gerekir; bir ilçe örgütünün de belediye başkanına karşısına alacak, ona muhalif yapılar olmaması gerekir. İlçe kongrelerinde seçilecek yönetimlerin asli görevleri partimizi programına uygun siyasi çalışmalar yapmaktır. Bunun yanında seçilmiş belediye başkanının yatırım ve hizmetlerini halka anlatmaktır. Örgütün görevi belediye başkanımıza kalkan olmaktır. Siyasi kalkan olmaktır. Bunu özellikle vurguluyorum. Tersi bir duruma da izin vermek mümkün değil. Belediye başkanını karşısına alan, onunla sürekli didişen ve seçimlerde ben aday olayım düşüncesinde olan bir ilçe başkanı asla kabul edilebilir bir şey değildir. İl ve ilçelerde görevlere gelecek olanların da yerel seçimlerde adaylığı düşünmemeleri gerekir. Bu tüzüğümüzde yazma, genelgemiz yok ama yarın bir gün merkez yoklamasıyla aday belirleme noktasında bunları dikkate alacağımızı herkesin bilmesi gerekiyor. Belediye başkanlarımızın gönlü rahat olsun. İşine baksın, yatırımına, hizmetine baksın. Ona siyasi kalkan olacak yönetimler gelecektir. Örgüt belediye başkanına sahip çıkar, çıkmasını bilir. Örgütü özgür bırak, vicdanı ve sağduyusu önde gelir. Kimse endişe ve şüphe duymasın.

YARIN BİR GÜN MUTLAKA MASAYA YATIRILACAK KONULAR OLACAKTIR!

İzmir’de sürece aktif bir şekilde müdahale eden belediye başkanlarıyla ilgili rapor hazırlandığı ve genel merkeze gönderildiği konuşuluyor. Olası bir şikayet ya da başvuruda başkanlara bir yaptırım uygulanacak mı?

Bunlar malum, görünüyor, biliniyor. Kabul edilebilir şeyler değil. Biz bir şey söylemesek bile yarın bir gün bunlar karar vericilerin önüne konulacak şeyler olacaktır. Bunlara dikkat etmek gerekiyor. Hassas konulardır. Ben söylemesem başka biri çıkar bu başkan böyle yapmıştır der ve dosyasını koyar. Önlenebilir şeyler de değil zaten. Bunlar siyasetin doğasında vardır. Bir otokontrol denetim mekanizmasıdır bu. Örgüt bunları yapar. Esas olan doğru ile yanlışı ayırt etmektir. Kim doğru söylüyor, kim yanıltıyor, kim siyasi bir istikbal için bunları yapıyor, bunları görmek önemlidir. Hiçbir görev kalıcı değildir. Kurultaydan sonra kim ne yapacak beli değil. Ben kendim bile henüz karar vermiş değilim. Yarın bir gün bunlar mutlaka gündeme alınıp masaya yatırılacak konular olacaktır.

KİMSENİN ÖRGÜTLE İLGİLİ KONULARA MÜDAHALE ETMEMİ ELEŞTİRİ HAKKI OLAMAZ!

Milletvekillerinin de sürece müdahil oldukları kulislerde konuşulan diğer bir konu. Partide geçmiş dönemde genel başkan yardımcılığı, milletvekilliği, il başkanlığı görevlerini yapmış olan Alaattin Yüksel’in üst düzey görevde bulunan isimlerin makamlarını örgüt üzerinde bir güç olarak kullanmamaları gerektiğini vurgulaması hakkında ne söylemek istersiniz?

Milletvekili dediğiniz kişi Türkiye’nin her yerinde milletin vekilidir. İkincisi partimizin yasama organındaki en üst siyasi kimliğidir. Bir milletvekilinin önce kendi seçim çevresinde sonra memleketin herhangi bir noktasındaki örgütle ilgili siyasi konularda müdahil olması, ilgilenmesi, bilgi alması, doğruyu söylemesi, baskı kurması anlamında söylemiyorum, temel hakkıdır. Görevidir aynı zamanda. Müdahil olmak meselesi başka bir şeydir. Tüm bunları bir kenara koyalım. Ben bu partinin genel sekreteriyim. CHP’nin tüm iç ve dış yazışmaları, üye yazımları, partinin MYK düzenlemeleri, PM ile ilgili düzenlemelerden genel başkanımızın verdiği yetkiyle birinci dereceden sorumlu kişiyim. Parti genel sekreteri ülkenin her bir noktasında yapılan bir yanlış, tüzüğe aykırılık, anti demokratik bir uygulama, baskı, zulüm varsa buna müdahil olmasından daha doğal bir şey yoktur. Olmazsa zaten görevini yapmıyor anlamı taşır. O nedenle kimsenin benim örgütle ilgili konulara müdahale etmemi eleştiri hakkı olamaz. Yapmazsam eleştirsinler. ‘Sayın genel sekreterim niye görevini yapmadın? Niye müdahil olmadın? Bak burada bir yanlış oluyor’ demeleri lazım. Esas olan şudur; baskı mı kurmuşum? Bir milletvekili gidip sandığın başında bir gurubu arkasına alıp onlar üzerinden hareket mi etmiş? Bu yanlış. Kabul edilemez. Böyle bir şey de olmadı. İzmir’de olmadı. Türkiye’nin genelinde böyle bir şey durmadım. En azından bize gelmedi, MYK’ya taşınmadı. Benim asli görevim bütün örgütlerin kavgasız, gürültüsüz, barış ve yarış içinde kongre süreçlerini tamamlamasını sağlamaktır.

YÜKSEL EKİBİYLE ‘İZMİR’İ BEN DAHA İYİ YÖNETİRİM’ ANLAYIŞIYLA YARIŞA GİRMİŞ, OLABİLİR

‘Müdahil olmasınlar’ diyenler kendi müdahil olmasın. Herkes siyaset yapıyor. Sayın Alaattin Yüksel de siyaset yapıyor. Kendine göre bir ekibi var. O ekibiyle İzmir’i ben daha iyi yönetirim anlayışıyla bir yarışa girmiş. Olabilir. Saygı duyarım. Ama ben yaparım o yapamaz anlayışı ters bir durum. CHP İzmir’de hiçbir şahsın veya zümrenin tahakkümü altında olamaz. Özgür olmak zorundadır. İradesini özgürce ifade edebilmelidir. Gerek ilçe kongreleri gerekse il kongresinde bu özgürlüğü yaşayabilmelidir.

İZMİR’İN KİMSENİN ŞAHSİ HIRSLARINA TESLİM EDİLMEMESİ LAZIM

Benim de görevim, belediyede, kamuda, özel sektörde nerede çalışırsa çalışsın tüm üyelerimizin iradelerini özgürce sandığa yansıtmasını sağlamaktır. İzmir’de ne yazık ki uzun zamandır böyle bir durum var. Bundan örgütümüzün bir an önce kurtulması lazım. İzmir’in kimsenin şahsi hırslarına teslim edilmemesi lazım. Bu ne ben olayım ne başkası olsun. Kim olursa olsun bu böyle.

HER NE KADAR BAŞKALARININ MÜDAHALESİYLE ADAY GÖSTERİLMEMİŞ OLSAM DA…

Çok şükür bu parti bana belediye başkanlığı görevini verdi. Halkın iradesiyle Bornova gibi çok büyük bir kenti yönetme yetkisini verdi. Çok şükür ki sonrasında her ne kadar başkalarının müdahalesiyle aday gösterilmemiş olsam da partimdir, saygı duyarım. Partime zarar verecek en ufak bir söylem benden duyulmamıştır. Yapmam. Çünkü benim kişisel duygum, hırs ve ihtiraslarımın üzerindedir CHP. Kişisel duygular tam tersine benim dünyaya bakışıma ters düşer. Bu örgüt bu şehirde beni ön seçimde genel başkanımızdan sonra 4’üncü sırada çıkardı. Bundan büyük bir onur olabilir mi? Arkasından sayın genel başkanımızın isteğiyle PM, sonrasında yine genel başkanımızın takdiriyle genel sekreterliğe geldim. Bütün bu görevler benim yaşamımda birer altın harflerle yazılacaktır. Yarın ne olur biter, onu bilemem. Asla bu örgüte zarar verecek bir eyleme girmem. İzmir’e de böyle bakarım.

TEK ADAYA DESTEK VERİRİM AMA BAŞKALARI BUNU İSTEYECEK Mİ?

Nasıl bir il kongresi bekliyorsunuz?

Tek aday olabiliyorsa olsun. Şu kavga gürültü bitsin. Herkesin huzurla mutabık kalabileceği, İzmir’in demokrasi kültürüne uygun olacağı tek adayda kenetlenelim. En büyük dileğim bu. Ben buna her türlü desteği veririm ama başkaları bunu isteyecek mi? İzin verecek mi? Müdahil olmak isteyecek mi? İstemeyecek mi? Endişem orada. Bir ekip anlayışıyla müdahil olunması örgütü rahatsız eder. Arzu etmediğimiz bir durumdur. Tek aday olması konusunda dileğimiz var ama olabilir mi? Bakalım göreceğiz. İzmir’de, siyasette yıllarını vermiş çok değerli partidaşlarımız var. Düşüncelerine kıymet verdiğimiz çok yoldaşımız var. Onların da düşünceleri, fikirleri alınarak bir yol çizilebilir.

BELKİ HOCALIK YİNE DEVAM EDEBİLİR

Geçmişte akademisyenlik ve belediye başkanlığı yaptınız. Şimdilerde ise milletvekili ve genel sekretersiniz. Size nasıl hitap edilmesi daha çok hoşunuza gidiyor?

Hocam denilen nokta siyasetten ayrı bir ifade. Tabi hoş bir durum. Keşke herkese hocam, öğretmenim denilse. Ama beni öğretim üyeliği dönemimde tanıyan insanlar bana hala hocam der. Belediye başkanlığımda benimle tanışanlar başkanım der. Milletvekilliğimden bilenler veya o talepte olanlar vekilim der. Ama örgütümüzün hangi noktasına gidersem gideyim doğal olarak genel sekreterim diyorlar. Hepsi ayrı bir onur. Kim bilir belki hocalık yine devam edebilir.

SAYIN GENEL BAŞKAN BU HUYUMU BİLDİĞİ İÇİN…

Gerek parti içinde gerek kamuoyunda zaman zaman daha sert bir genel sekreter olmadığınız için eleştiriliyorsunuz. Dışarıdan kavgacı olmayan, naif bir yapınız olduğu görülüyor. İnsanlar görevinizi tabiri caizse ‘masaya yumruğunu vuran’ bir şekilde mi yürütmenizi istiyorlar?

Sayın genel başkanımız da benim bu huyumu bildiği için herhalde göreve getirdi. Ben hayatım boyunca aile yaşantımda da öyledir, demokrasiyi eğer içselleştirmişseniz sert kimlikten uzaklaşırsınız. Ama demokrasiyi, insan haklarını, insan sevgisini, hoşgörüyü, özgürlükleri, erdemi gerçekten yaşamınızın her alanında içselleştirirseniz o sert kimlikten uzaklaşıyorsunuz. İnsana insan gibi değer vermek gerekiyor. Ben hayatımda hiçbir konuda dayatmam, ikna yöntemini tercih ederim. İkna her zaman benim için geçerlidir. Bu tarz ve yaklaşımın örgütlerde genel olarak çok daha takdir gördüğüne şahidim. Ama bu sakin ve hoşgörülü tavır yanlışı görmeme, gereğini yapmama anlamına gelmez. Suistimale de izin vermem o ayrı. ‘Daha sert niye yapmıyorsun? Vur, kır, es, kükre…’ gibi eleştiriler oluyor. Benim karakterimde yok. Ben böyleyim. Bunun da daha çok kabul gördüğünü ve beni bugünlere taşıyan özelliğimin bu olduğuna inanıyorum.

BELEDİYE BAŞKANLIĞINI HERKES İSTER!

Genel sekreterlik ile milletvekilliği mi, belediye başkanlığı mı?

Birbirini ikame eden şeyler değil. Her iki görevin de kendine özgü değerleri var. Birisi yasama organı, diğeri daha bir icra organı, kent yönetimi, halkla daha yakın ve sürekli bir temas. İkisi de ayrı onur. Önemli olan hangi görevde olursanız olun en iyi şekilde yapabilmektir. Bu iki görevi de zevkle, şevkle yaptım. Birini diğerine kıyas etmek pek doğru değil. Ama tabi iktidarda olmadığımız için, iktidar milletvekili olmadığım için yasamada bir takım kanun değişikliği ve düzenlemeler için teklif ortaya koysak da bunların hayata geçirilememesi insanı tatminsizliğe sürüklüyor. Ama belediye başkanı bütün idari, mali yetki var. Yatırım ve hizmet sonrasında halkın memnuniyetini duymak ayrı bir haz. İkisinden de mutluyum.

Belediye başkanlığını özlüyor musunuz?

Özlüyorum dersem sanki yeniden belediye başkanı olma hevesindeymişim gibi bir algıya neden olsun istemem. Ama belediye başkanlığını herkes ister. Kentin şehreminisi olmak çok güzel bir duygu.

BİR SİYASETÇİNİN DE YÜREĞİNDE, AKLINDA HEP VARDIR BU!

İzmir Büyükşehir Belediyesi için adınız geçiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben kimseye aday olma niyetim olduğunu söylemiş değilim. Kimseyle bu konuyu konuşmuş değilim. Bu medyada, örgütte, kamuoyunda bir yakıştırmadır. Bir beklenti, arzu, istek belki. Ama ben böyle bir niyet içinde değilim. Bunu ifade edenlere de ‘vay efendim niye böyle yapıyorsunuz?’ demem. O onların takdiridir. Bizim partili bir belediye başkanımızın olduğu bir dönemde birilerinin adayım diyerek ortaya çıkması ve bunun çabası içinde olmasını doğru bulmam. Ne zamana kadar? Seçim takvimi belli olur. Partimiz bu takvime göre adaylık süreçleriyle ilgili takvimini açıklar ona uygun zamanlamada olur, buna saygı duyarım. İlçe olsun büyükşehir olsun herkesin niyeti olabilir. Bir siyasetçinin de yüreğinde, aklında hep vardır bu. Ama görevde olan belediye başkanının görev döneminde ona karşı parti içinde muhalif çaba içinde olmanın partiye zarar verdiğini düşünürüm. Belediye başkanının moral motivasyonuna, belediye çalışanlarının moral motivasyonuna olumsuz etki yaratacağını düşünürüm. Kent içinde halk arasında bir kutuplaşmaya neden olur. Bu da belediye başkanının yatırım ve hizmetlerinden daha büyüyen bir şikayetine sebep olur. Örgütün görevi belediye başkanlarının görevini en iyi yürütecek şekilde ona destek olmalıdır. Onu sekteye uğratmak kabul edilebilir değil.

15 YIL HİZMET ETMİŞ BİR BELEDİYE BAŞKANIMIZIN EN DOĞAL HAKKIDIR!

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile uzun yıllar beraber siyaset yaptınız. En iyi tanıyanlardan birisiniz. Sizce bir dönem daha devam edecek mi?

Onun şahsi kararları üzerinde yorum yapmam doğru değil. Yeniden gösterilmek isteyebilir, istemeyebilir. Saygı duyarım. Aziz Bey bu kente hizmet etmiş önemli bir şahsiyettir. Çok güzel hizmetleri olmuştur. Ancak bunu bir kenara koyuyorum ve Aziz Bey özelinde değil genel konuşuyorum. Belediye başkan adaylıkları meselesinde bir kişi ancak aday adayı olmaya karar verebilir. Aday olmaya karar veremez. Onun kararı partinin yetkili organları tarafından verilir. Ya da ön seçim yapılacaksa örgüt karar verir. Kişiler kendisi x ilçesinin belediye başkanı ben yeniden aday olacağım diyemez. ‘Aday adayı olacağım’ diyebilir. Görevdeki kişi için de geçerlidir bu, yeni aday olacak kişi için de geçerlidir. Bunun kararını verecek olan başta genel başkanımız ve MYK’dır. Ve MYK’nın önerisiyle esas karar organı PM’dir. Ön seçim yaparsanız PM kararı dışında örgütün kararı olur. Kişilerin böyle karar ve yetkileri olamaz parti içinde. Aziz Bey yeniden aday olmak adına yola çıkarsa saygı duyarım. 15 yıl hizmet etmiş bir belediye başkanımızın en doğal hakkıdır.

ASLA DOĞRU DEĞİL

Peki devam etmeli mi?

Bu konuda yorum yapmak asla doğru değil. Aday adaylığı için başvuru kararı şahsına aittir. Dediğim gibi PM asli karar organıdır. Adayın kim olacağının nihai kararı PM’ye aittir. PM kararları da YSK’ya bildirilir. PM iradesinin üzerinde irade beyanlarını örgüt disiplini açısından doğru bulmam.

SATIŞ MART’TA OLMUŞ BENİM 7 EKİM’DE HABERİM OLDU

Bayındır Belediyesi’nin PM Üyesi ve Tunceli Milletvekili Gürsel Erol’a ait şirkete sattığı 80 dönümlük arazi İzmir’de kriz yarattı. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun köy mallarının satılmaması konusunda çok hassas olduğu biliniyor. Gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bayındır belediye başkanımız hizmetler üreten, yatırımlar yapan bir kişi. Çok büyük borçlarla aldı belediyeyi. Hem borcunu kapatmaya çalışan. 21 milyona yakın bir borcu olduğunu biliyorum. Bütçesi de 36 milyon. Bir yandan yatırım yapacaksınız bir yandan hizmet üreteceksiniz, vatandaşın memnuniyetini kazanacaksınız, borç ödeyeceksiniz, bir yandan da işçinize ücret ödeyeceksiniz. Belediye başkanı böyle bir girdabın içinde. Buradan çıkmaya çalışıyor. Bu borç kendi borcu değil sonuçta. O halkın borcu. O gider başkası gelir o borç yine orada. O borç halka yapılacak hizmetin ve yatırımın bedelidir aslında. Belediyeler taşınmaz alır, satar, yetkileri vardır. Kamulaştırma yapar. Buradaki mesele özünde şu; köy malları satılıyor. Zeytinlik, tarla, arsa… Ne zamandır? Şubat ayından beri! Bayındır meclis kararları alınmış. Bu kararlar neticesinde belediye encümeni tarafından açık ihale usulünden arsa satımları yapılmış. Benim bunlardan 7 Ekim’de haberim oldu. Sayın Yücel Özen Ödemiş’te et entegre tesisleri açılışında bana söyledi. Bunun üzerine ben de baktırdım, incelettim. Belediye başkanımızla daha sonra konuştum. Yücel Bey’in bana söylediği 7 Ekim’de bütün her şey bitmiş. Satışlar da yapılmış. Gürsel Erol’un 80 dönümlük bir araziyi aldığı basına da yansıdı. Mesela o satış 2017’nin Mart ayında yapılmış. Yeni bir şey değil o. Yücel Bey bana söylediği anda müdahil olunacak bir şey yoktu. Durdurun, yapmayın, etmeyin diyecek bir şey yoktu. Meclis kararları alınmış. Belediye başkanının sattığı köy malları için bütünşehir yasası çıktığında genel başkanımız başta olmak üzere, hatta biz köylerde anlattık. O dönemde genel başkanımız bir söz verdi. Köy tüzel kişilikleri kaldırılıyor. Biz iktidara geldiğimizde köy tüzel kişiliklerine yeniden kavuşturacağız. Ve alınan ne kadar köy malı varsa köylerimize iade edeceğiz sözü vardı. Bayındır Belediyesi bunu yapacak bir durumda değil. Çünkü satmış. Bizim o sözümüz bakidir. Yarın bir gün kamulaştırma yapar. Köy tüzel kişiliğine aynı yeri verir.

SATIŞ YANLIŞ, SOSYAL MEDYA ELEŞTİRİSİ YANLIŞ, DOLAYISIYLA İKİ YANLIŞ BİR DOĞRU ETMİYOR

Satışın yapılmış olmasını doğru bulmuyorum. Genel başkanımızın bir sözü, partimizin bir genelgesi var. Bu bir yanlış. İl Yöneticisi olan Yücel Bey’in geride kalmış bir satışı sosyal medya üzerinden eleştirmesini de doğru bulmuyorum. Bu da yanlış. Partimizi, belediye başkanımızı tartışmak… Belediye başkanımız bir yanlış yaptıysa, hırsızlık yaptıysa, yolsuzluk yaptıysa üstüne gidelim. Gerekirse partiden, üyelikten çıkaralım. Böyle bir şey mi yapmış? Yok. Teröre mi bulaşmış? Hayır. Adi suç mu var? Hayır. Bu yapılan işlemi yarın bir gün gerekçelerini mutlaka genel başkanımıza ve partinin gerekli organlarına açıklayacaktır. Şimdi; o bir yanlış, Yücel Bey’in sosyal medya paylaşımları da yanlış, doğru bulmuyorum. İki yanlış da bir doğru etmiyor. İl başkanımız ve yönetim kurulu da sanıyorum benimle paralel düşünüyor. ‘İl başkanımız neden müdahil olmuyor?’ diyorlar. Neye, nesine müdahil olacak? İl başkanı ne yapabilir? Belediye başkanına ne yapabilir? Satma diyebilir, ama satmış. Dolayısıyla bu noktada bu süreci sorarsın. İl yönetim kurulu adına yazıyla sorarsın. İlçe başkanı sormuş mesela. İlçe başkanımız Hüseyin Behzat Aydilek’in de rahatsızlığı vardı. Paylaşım yapmış. Rica ettim. Bir ilçe başkanımıza belediye başkanını sosyal medyada tartışılır hale getirmesi doğru olmaz dedim. O da sağ olsun ‘haklısınız’ diyerekten hemen kendi Facebook sayfasındaki paylaşımı ortadan kaldırdı. Olmuş bitmiş bir olay yüzünden çıkan tartışma partimize zarar vermiştir. Başka hiçbir sonucu yoktur. Yahu arkadaş memleket yangın içinde. Dış politika ortada, ülkemiz savaşta. Terör belası her yerde. Ekonomi dibi görmüş. Eğitimdeki sorunlar ortada. Belediye başkanlarının istifası, milli irade yok sayılıyor, bir tek adam devri… Biz bunlarla mücadele edecekken, biz işimizi gücümüzü bırakmışız Bayındır’daki olmuş bitmiş mesele üzerinden partimizi tartıştırıyoruz. Asla kabul edilebilir değil.

ARKADAŞLARIMIZ KAYBETTİĞİMİZ 8 İLÇEDE MUHALEFET YAPSINLAR!

İzmir’de 8 ilçe kaybetmişiz. Yeniden kazanmak istiyoruz. Neden kaybetmişiz? Malum. Hepimiz biliyoruz. Adaylar üzerinden, tartışmalar, bölünmeler, parçalanmalar, yanlış kararlar da olabilir. Ama 8 ilçeyi kaybetmişiz. 8 ilçeyi kazanmak için mücadele etmemiz gerekirken bu yapılan tartışmalara yeni ilçelerin de kaybına sebep olacak şeylerdir. Asla doğru değil. Arkadaşlarımız o ilçeleri kazanmak adına gitsinler o belediye başkanlarının yanlışlarıyla uğraşsınlar. Onların usulsüzlüğünü, hatalarını arasınlar bulsunlar. Muhalefet böyle olur. O ilçelerde iktidarda değilsek, muhalefet pozisyonundaysak gereğini yapalım. Belediye meclis üyeleriyle toplantılar yapalım. Sayın Yücel Özen gitsin belediye meclis üyeleriyle toplantılar yapsın. Üzüntüden öte bir duygu bu. Bu defteri kapatmak gerekir. Sayın Yücel Özen saygın, çok sevilen benim de takdir ettiğim bir partilidir. İyi, sıkı bir partilidir. Bölgede çok çalışkan bir partilidir. Sürekli mücadele eden partiyi yüceltmeye gayret eden bir partilidir. Samimi olarak söylüyorum. Ama bu yaptığı yanlıştır.



ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları