loading
close
SON DAKİKALAR

Kılıçadaroğlu, ''Genç Bakış''ta öğrencilerin sorunlarını yanıtladı

Kılıçadaroğlu, ''Genç Bakış''ta öğrencilerin sorunlarını yanıtladı
Tarih: 31.05.2012 - 18:36
Kategori: Söyleşi

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Kanal D de Abbas Güçlü’nün hazırlayıp sunduğu “Genç Bakış” programına konuk oldu ve Mersin Toros Üniversitesi’nde güncel gelişmeleri değerlendirdi...

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Kanal D de Abbas Güçlü’nün hazırlayıp sunduğu “Genç Bakış” programına konuk oldu ve Mersin Toros Üniversitesi’nde güncel gelişmeleri değerlendirdi.

 

Abbas Güçlü ve öğrencilerin sorduğu sorulara Kemal Kılıçdaroğlu ise şöyle yanıtladı: 

 

Toros üniversitesi İngilizce iktisat bölümü birinci sınıf öğrencisi ve üniversite öğrenci konseyi başkanının sorduğu  Soru; " Size bir öğrenci gözüyle, bugüne kadar üniversite öğrencilerinin yani 3,5 milyon üniversite öğrencisinin problemleriyle alakalı çalışmalarınız hakkında bilgi almak istiyorum. Biliyorsunuz yurtlarla ve barınmayla alakalı ve öğrenci bursları, kredilerin yüksekliği, öğrenim kredilerinde ödemelerde sıkıntı çeken öğrencilerle alakalı büyük problemler var. Siz muhalefet olarak, CHP olarak üniversite öğrencilerinin problemlerinin giderilmesi noktasında ne gibi çalışmalarda bulunuyorsunuz? ,

 

Abbas Güçlü,  Gençler için ne yaparsınız iktidara gelirseniz?


Kemal Kılıçdaroğlu,  Üniversite öğrencileri için bir; anayasa değişiklikleri görüşülüyor. Bizim görüşümüz öteden beri söyledik. YÖK’ün anayasadan kaldırılması lazım. YÖK belasından üniversitelerin kurtulması lazım. YÖK bir askeri darbe sonunda getirilen bir kurumdur. Bilimin başında sopa olmaz. Üniversitelerin başında sopa olmaz. Üniversiteler her türlü düşüncenin, altını çiziyorum her türlü düşüncenin özgürce konuşulduğu evrensel kuruluşlardır. İki; üniversite öğrencilerinin üniversite yönetiminde söz ve karar sahibi olmaları lazım. Üniversite öğrencisine diyoruz ki, üniversite yönetiminde söz sahibi olma, karar sahibi olma. E ülkeyi yönetecek bu. Kendi üniversitesinin yönetiminde söz ve karar sahibi olmayan bir üniversite öğrenci nasıl yarın ülkeyi yönetecek? O nedenle savunduğumuz ikinci temel argüman üniversitelerde öğrenciler söz ve karar sahibi olmalı. Üç; bütün üniversitelerin özgür ve özerk olmasını savunuyoruz. Özerklik nasıl olacak? Bir; bilimsel özerklik olacak. İki; yönetsel özerklik olacak. Üç; mali özerklik olacak. Eğer sizin bu üç alanda özerkliğiniz kısıtlanırsa o üniversite bizim anladığımız anlamda bir üniversite değildir. O açıdan bu çerçevede üniversitelere bakmak gerekiyor. Üniversitede okuyan öğrenciler. Bursların arttırılması lazım.  Burs miktarlarının arttırılması lazım. Öğrenci yurdu sorununun çözülmesi lazım. Ben size şunu söyleyeyim. 80 küsur yıllık Türkiye Cumhuriyeti öğrenci yurdu sorununu niye çözmez? Ne engel vardır önünde? Ben söyleyeyim hiçbir engel yoktur. Sadece tek engel vardır o da siyasi otoritenin engelidir. Bizim düşüncemiz, kendi programımıza da aldık. Bütün üniversite kampüslerinde en geç iki yıl içinde öğrenci yurtları yapılacak ve hiçbir öğrenci yurtsuz kalmayacak. Bu yurtlarda en fazla birer, ikişer kişilik odalar olacak, sıcak, soğuk suyu olacak, geniş bantlı internet erişimi olacak. Bunların tamamını en geç iki yıl içinde yapmak mümkün. Kime görevi vereceğiz? TOKİ’ye görev vereceğiz. Yap kardeşim. Lüks konut yapacağına öğrenci yurdu yap. Böylece üniversite öğrencisi sınavı kazandığı zaman nerede kalacağını bilmeli. Bu da çözülebilecek bir olaydır. Onun dışında üniversite öğrencilerinin siyasetle ilgilenmesi lazım. Düşünce kuruluşlarının siyasetle ilgilenmesi lazım. İlla CHP, illa sosyal demokrasi, illa sosyalist demiyorum. Hangi alanda olursa olsun üniversite öğrencilerimiz ülkenin sorunlarıyla birebir ilgilenmek durumundadırlar. Onlara Kenan Evren’in getirdiği siz efendim siyasetin dışında kalın. Niye siyasetle ilgileniyorsunuz? Tam tersine siz siyasetle ilgilenin siyaseti tartın, ölçün, biçin. Kim doğruyu yapıyor, kim yanlışı yapıyor. Çünkü siz bu ülkenin geleceğisiniz. Geleceği olarak tanımladığımız üniversite öğrencileri eğer sistemin dışında kalırlarsa, siyasetin dışında kalırlarsa o zaman ülkenin geleceği açısından ciddi sorunlarımız var demektir.

 


Abbas Güçlü,  Grevlerle ilgili çok tepkiler var. Grev yapıldı diye kapı önüne konulan çalışanlar var. Özellikle Türk Hava Yollarında ve başka yerlerde. Bu çok sıcak bir gelişme. Ne olacak, nereye varacak? Başka yerlerde de grev isteyenler yine kapı önüne konacak mı?

 


Kemal Kılıçdaroğlu, Üniversite öğrencisi arkadaşlarıma şunu söylemek isterim. Sosyal devlet dediğimiz kavramın özünde birey yatar. Bireyinde hak arama özgürlüğü vardır. Bütün demokrasilerin temel kuralı birey hak arar. Ben işçiyim diyelim bir yerde çalışıyorum veya memurum veya herhangi bir yerde çalışıyorum. Benim aldığım ücretle ben geçinemiyorsam ücretimin arttırılmasını isterim. Bütün demokrasilerde bu kural vardır. Bununla ilgili uluslararası kuruluşlar vardır. Örneğin uluslararası çalışma örgütü gibi. Sendikalar, yani işçiler uzun yıllar mücadele verdiler ve o mücadelelerin sonunda grev hakkını kazandılar. Ben mücadele edeceğim, masaya oturacağım sendikayla beraber. Eğer benim hakkım verilmezse tek silahım var grev yapacağım. Karşı tarafında bir silahı var o da lokavt ilan edebilir. Nereye gideceğiz o zaman? Gerekirse yargıya gidip hakkımızı arayacağız.
AKP son anayasa değişikliklerinde bir düzenleme yaptı. Dedi ki, bir  sendikaya üye olmak yetmez arzu eden işçi ikinci sendikaya da üye olabilir. Buyurun bir sendikaya üye olan bir işçiyi gidin bir sorun bakalım başına neler geliyor. Şimdi havayolu çalışanları haklarını istiyorlar verilmiyor. Ne yapacak? En doğal hakkını kullanıyor. Anayasadan kaynaklanan bir hak, çalışma yasalarından kaynaklanan bir hak. Diyor ki ben grev yapacağım. Sen misin grev yapan? 150 işçinin işine son verildi. Olmaz. Bunun adı sosyal devlet değil. Bunun adı diktatörlüktür. Baskıcı rejimdir bu. Aynı düzen 12 Eylül döneminde de var. Orada da işçiler grev yapamazdı yasaktı. Şimdi daha tipik bir şey çıktı ortaya. Bir AKP milletvekili bir kanun teklifi verdi. Hava iş kolunda grev yasağı getiriyorlar yasayla. Dünyanın hiçbir ülkesinde yok bakın. Demokrasisi olan dünyanın hiçbir ülkesinde hava iş sektöründe grev yapılmaz diye bir yasa yok. Şimdi biz yasayla yasaklamaya çalışıyoruz. Bunlar doğru değil. İşçileri destekliyoruz, hak arayan herkese destek vereceğiz.

 

Endüstri mühendisliği öğrencisi Zeki Uyan,  gayrimüslimlerle ilgili kendi gündemim var aslında. Ben gayrimüslimlerin pek çok sorunları var bunlara değinmeyeceğim. Size söyleyeceğim şey ben bu sorunların Sünni Müslümanlardan Protestan Hristiyanlara kadar istisnasız herkese aynı haklar tanındığında, yani azınlık sözcüğü ortadan kalktığında çözüleceğine inanıyorum. Sizin düşüncenizi merak ediyorum. Birde ırkçılığa karşı bir hareket planınız var mı?

 


Kemal Kılıçdaroğlu, Şöyle söyleyeyim. Irkçılık ve din üzerinden siyaset dünya tarihinde insanlara ağır bedeller ödettirmiştir. Eğer biz insanı insan olarak görüyorsak onun inancına ve etnik kimliğine saygı göstermek zorundayız. Hiç kimsenin kendi özgür iradesiyle etnik kimliğini belirleme şansı yoktur. Sıfırdır. Ama herkes anne ve babasıyla gurur duyar. O zaman siyaset etnik kimliği odağa almaz. Ne olursa olsun bu ülkede işsizlik mi var? İşsizlik sadece belli bir etnik kimliğe özgü değil ki. Bu ülkede yaşayan herkesin işsizlik sorunu varsa demek ki ortak bir sorundur. Çözüm üreteceğiz buna. İnançlarda da aynı şey geçerlidir. İki konuda devletin kör olması lazım. Laik devletin temelinde yatan felsefe budur. Yani biz düşünce özgürlüğüne saygı duyduğumuz kadar inanç özgürlüğüne de, etnik kimliğe de saygı duyacağız. Irkçılığa karşı bu bir insanlık suçudur ırkçılık. Bütün batı dünyası bunu böyle görüyor, bütün demokrasiler böyle görüyor. Bizde ırkçılığı insanlığa karşı yapılmış bir ayrımcılık ve bir suç olarak görüyoruz ve öyle değerlendiriyoruz.

 


İnanç konusunda Türkiye çok farklı inanç gruplarına sahiptir tıpkı etnik kimlikte olduğu gibi. Çünkü biz bir imparatorluğu devraldık, güzel bir ülke kurduk, cumhuriyeti kurduk. Biz etnik kimlik ve dini bir tarafa bırakacağız. O insanların kendi özel hayatlarıdır, özel yaşamlarıdır, kendi manevi dünyalarıdır. Ama onun dışındaki bütün alanlara devlet olarak hep beraber gireceğiz. Düzeltilmesi gerekiyorsa düzelteceğiz. Devlet derken sivil toplum kuruluşları, kamu kuruluşları, meslek kuruluşları. Bunları kastediyorum. Daha farklı bir dünyadan olaylara bakacağız.

 


Abbas Güçlü, İki gündür sizin katılacağınızı duyan öğretmenlerden ve velilerden çok yoğun bir mail trafiği var. Öğretmenler ısrarla yüzbinlerce öğretmen açığı varken biz niye işsiziz diyorlar. İkincisi de veliler biz bir şey anlayamadık acaba Kemal bey 4+4+4’den bir şey anladı mı? Ne olacak bu eğitimin hali diyorlar. Çocukları okula gönderelim mi göndermeyelim mi? 60 aylık çocuklar daha çocuk diyorlar. Ankara’da nasıl bakılıyor bu olaya?

 


Kemal Kılıçdaroğlu,  Bakın şimdi arkadaşlar, 4+4+4 nasıl geldi? Bir sabah oturuyoruz, dedi ki Sayın Başbakan, ben eğitimi şöyle yapacağım. Sayın Başbakan eğitimci mi? Hayır. Ben eğitimci miyim? Hayır. Peki eğitim konusu nedir ve neden önemlidir? Bütün dünyada her devlet için eğitim konusu çok önemlidir. Her devlet için. Çünkü eğitimle bir kuşağı yetiştiriyorsunuz, kuşakları yetiştiriyorsunuz. O halde eğitimle ilgili programlar nasıl hazırlanır? Milli eğitim şuralarında konuşulur aylarca, öğretmenler dinlenir. Bu işi yapanlar, pedagoglar oturulur konuşulur. Hatta bazı yerlerde pilot uygulamalar yapılır ve sonra uygulamaya konur. 4+4+4’ü parlamentoya kanun teklifi olarak getiren 6 tane milletvekili var. 6 AKP milletvekili. Hiçbirisi eğitimci değil. CHP olmasaydı zaten bunun nerede tartışıldığını da kimse bilmeyecekti. Kamuoyu gündemine getiren biziz. Yanlışları söyleyen biziz. Doğru değildir diye bu uygulamayı getirende biziz. Peki nasıl olmalı bu? Biz söyledik milli eğitim şurası var, şurada tartışılır, öğretmenler otururlar karar verirler. Nasıl bir uygulama yapılacaksa benzerini alırız.
Bizim eğitim sistemimiz bakandan bakana değişiyor arkadaşlar. Bakandan bakana değişiyor. Oysa bir ülkenin eğitim sistemi bakandan bakana değişmez. Uygulamalar alınır. Ben size bizim eğitim sistemini bir cümleyle özetleyim. Biz çocuklarımızı diploma alsınlar diye okula göndeririz, bir şeyler öğrensinler diye de dershaneye göndeririz. Eğitim sistemimiz bu değil mi? Dershaneye gitmeyen arkadaşım var mı acaba merak ediyorum.  O zaman okullar niye var? Asıl sormamız gereken bu. Asıl çözmemiz gereken bu. Bir çocuğun dershaneye gitmesinin aileye getirdiği yükü bir düşünün bakalım. Çözmemiz gereken sorunu çözmüyoruz başka sorunlar yaratıyoruz. 5 yaşında çocuğu okula göndereceğiz altındaki bezle. 5 yaşındaki çocuk anaokuluna gider, öğretmenler çocuğa resim yaptırırlar, boyama yaptırırlar. Neden? Parmak kasları gelişsin diye, kalem tutmayı öğrensin diye. Şimdi siz bunu ilköğretime göndereceksiniz. Böyle şey olmaz arkadaşlar. Doğru bir uygulama değil. Önümüzdeki süreç içinde hep beraber yanlışlıklarını göreceğiz. Tıpkı süt olayında olduğu gibi oradaki aksaklıkları da göreceğiz. Hiçbir annenin 5 yaşındaki çocuğunu okula göndereceğini de sanmıyorum. 7 yaşındaki, 6 yaşındaki çocuk bile okula giderken…

 


Abbas Güçlü, Günlük 15 lira ceza var göndermeyene?

 


Kemal Kılıçdaroğlu,  O cezalar çalışmaz. Samimi inancımı söyleyeyim. Hiçbir anne kendi çocuğunu feda etmez bir olaya. O çocuğun psikolojisi çok önemlidir. Bakın o çocuk.

 


Abbas Güçlü, Siz torununuz olsaydı gönderir miydiniz efendim?

 


Kemal Kılıçdaroğlu, Hayır ben göndermem.

 


Abbas Güçlü, Ortada yasa varsa?

 

Kemal Kılıçdaroğlu, Yasa olsun arkadaşlar ne olacak? Yani benim çocuğum mu önemli, yasa mı önemli? Eğer bu ülkede 5 yaşındaki çocukları anneler önemsiyorsa o yasa çalışmaz. Siz şöyle bir yasa çıkaramazsınız. Sigara içenler idam edilir diye. Çıkarabilirsiniz böyle bir yasa ama bunun uygulaması olmaz. Bir dönem şeyle bir yasa vardı. Anayasa hükmüydü o. Her dilekçeye pul yapıştırılır 15 gün içinde yanıtı verilir her dilekçenin. Anayasa hükmüydü. Ama hiçbir zaman vatandaşlara 15 gün içinde dilekçeyle yanıt verildiğini hiç kimse duymadı. Çalışmadı. O nedenle yasalar toplumun kabul edebileceği, toplumun vicdanının kabul edebileceği yasalar olmalıdır.

 


Abbas Güçlü, O zaman Türkiye bir hukuk devleti de değil. Türkiye hukuk devletidir diyenler elini bir kaldırabilir mi? Türkiye’de hukuk kuralları iyi işliyor diyenler. Hayır Türkiye hukuk devleti değildir diyenler? Böyle bir algılama olursa CHP Genel Başkanı, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı da yasaya rağmen ben çocuğumu, torunumu okula göndermem derse o zaman Türkiye’de hukuk devleti nasıl oluşacak ?

 


Kemal Kılıçdaroğlu, Hukuk devleti şudur; yargıcın verdiği kararın toplum vicdanında kabul edilmesidir hukuk devleti. Hukukun üstünlüğü dediğimiz kavramda zaten buradan kaynaklanır. Eğer sizin verdiğiniz karar yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmişse onun verdiği karar toplum vicdanında kabul görmüyorsa bu olmaz. Geçmişte gene hukuk devletiydi sözde, gene yargıçlar vardı, gene mahkemeler vardı. Ne yaptık? 15 yaşındaki çocuğun, 16 yaşındaki çocuğun yaşını büyüttük ve idam ettik. Adı Erdal Eren. Neydi? Mahkeme var mıydı? Vardı. Yasalar var mıydı? Vardı. Peki karar verildi mi? Verildi. TBMM o dönem olan meclis bu idam kararlarını onayladı mı? Onayladı. Şimdi toplum vicdanı bunu kabul ediyor mu? Etmiyor. O zaman hukuk devletinden söz edemeyiz. Hukuk devleti yargının verdiği kararın toplum vicdanında kabul görmesi demektir. Hukuk devleti budur.
Poşu taktı diye bir üniversite öğrencisini, üstelik hukuk fakültesinde okuyan bir öğrenciye 11 yıl hapis verirseniz orada hukuk devletinden söz edemezsiniz. Kimse kusura bakmasın. Hangi çağdaş yaşıyoruz. Poşuda takabilir, başka bir şey de takabilir. Üniversite öğrencisinin özgür düşünme yolunu açacaksınız. Onun düşüncesini açacaksınız o genç beyinler Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilenecek. Onu alıp hapisle tehdit ederseniz, hapse atarsanız bunu kabul etmem. Şuanda bakın 600’e yakın üniversite öğrencisi hapislerde. 600. Bana bir tane çağdaş ülke göstersinler Amerika mı, İngiltere mi, Japonya mı, Fransa mı, İtalya mı, Yunanistan mı? 600 üniversite öğrencisinin hapiste olduğu bana başka bir ülke göstersinler. Veya 92 gazetecinin hapiste olduğu bana başka bir ülke göstersinler. Çin hariç. Çin’de zaten demokrasi yok. İran hariç. Orada demokrasi yok. Ama demokrasinin olduğu bana bir ülke göstersinler 92 gazeteci hapiste. Olmaz. Bunlar kabul edilmez. Yani hukuk devleti farklı bir kavramdır. Hukuk devleti eleştiriye tahammül etmek demek. Beni de eleştirebilirler. Nitekim çok ağır eleştirilerde var. Benimle ilgili pek çok hakarete varan şeylerde yazıldı. Ama siyasetçi bunlara tahammül etmek zorundadır.

 


Abbas Güçlü, Bugüne kadar hiçbir gazeteciyi mahkemeye verdiniz mi efendim?

 


Kemal Kılıçdaroğlu Sanıyorum iki gazeteciyi mahkemeye verdim.

 


Abbas Güçlü, Demek ki oluyor. Bazen tahammül sınırları

 


Kemal Kılıçdaroğlu, eleştirebilirler. Yani hiçbir zaman mahkemeye vermeyi de düşünmedim. Ama niye mahkemeye verdim söyleyeyim onu da. Ben Ankara’dayım, benim Almanya’da saunaya gittiğim yazıldı, çizildi. Yakalandı. Ondan sonra işte birde polis tutanağı çıkardılar. Bereket versin ben o saatte Ankara’dan İstanbul’a Türk Hava Yollarıyla gidiyorum. Türk Hava Yollarına başvurdum o saatte benim Ankara’dan İstanbul’a gittiğimi ispat ettim ve bunu yazan, haberi yapan hem gazeteyi, hem televizyonları mahkemeye verdim. Vermeyim mi arkadaşlar ben mahkemeye? İftira olurda bu boyutta olmaz. O nedenle. Yoksa onun dışında normal eleştiri sert olsa bile tahammül ediyoruz. Zaten dava açmıyoruz.

 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları