Genel Başkan Kılıçdaroğlu Türkiye Barolar Birliği’nde, ''Adaletin en önemli kurumlarından birisi TBB.''
CHP Lideri Kılıçdaroğlu; “R.T.Erdoğan’ın Uğur Kurt’’un ölümüyle ilgili açıklaması bir diktatöre özgü açıklama…”
-“Polis kendi yurttaşına karşı silah kullanmamalı. Ölen kişi başsağlığı dilemek için Cemevine giden birisi. Hiçbir olaya karışmamış. Bu ölüyor, Berkin ölüyor, diğerleri ölüyor Erdoğan’ın tek derdi var kırılan cam ve çerçeveler. Çünkü o dünya malını önemsiyor. Ben ve ailem nasıl köşeyi döneriz, nasıl zenginleşiriz? Ölenlere hiç acımadı. Bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim. Polise yönelik şiddete de karşıyız. Polise yönelik ş,iddet olmamalı. Polisler de bizim çocuklarımız”
TBB Başkanı Feyzioğlu ; “Geçmişin yanlışlarına özenmek yerine geçmişin yanlışlarından ders almayı bilen, bugünün yanlışlarını gören, yani düne özenen değil, bugünün yanlışlarına mazeret arayan değil, yepyeni, pırıl pırıl bir Türkiye hedefine koşan bir ideale ihtiyacımız var. Bu idealin Cumhurbaşkanı arayışındayız”
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan yardımcıları Erdoğan Toprak, Bülent Tezcan ve Aytun Çıray ile TBB’ni ziyaret etti.
“Nasıl bir Cumhurbaşkanı” ana gündem maddeli ziyarette CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ortak basın toplantısı yaparak açıklamalarda bulundu ve gazetecilerin sorularını da şöyle yanıtladı;
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değerli basın mensupları, önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanı seçimi olacak. Bugün biraz önce Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanlığını ziyaret ettik. Şimdi Türkiye Barolar Birliğindeyiz. Sayın Başkan ve yönetim kurulu üyeleri burada. Adaletin en önemli kurumlarından birisi Türkiye Barolar Birliği. Savunma hakkının kutsallığı bu çatı altında kendisini gösteriyor.
Türkiye nasıl bir Cumhurbaşkanı seçmeli? Adaleti savunan, haksızlıklara karşı olan bir kurumdan da bunu dinlemek istedik. Bu vesileyle geldik. Sayın Başkanı ve arkadaşlarını dinleyeceğiz. Nasıl bir Cumhurbaşkanı olmalı? Türkiye nasıl bir Cumhurbaşkanını seçmeli? Kendi görüşlerini alacağız. Bu vesileyle buradayız ben ve arkadaşlarım.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Metin FEYZİOĞLU- Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na ve beraberindeki Cumhuriyet Halk Partisi heyetine hoşgeldiniz diyorum.
Sayın basın mensupları sizde hoşgeldiniz. Dün gece geç vakitte Okmeydanı’nda Uğur Kurt’un başından vurulmuş Uğur Kurt’un öldüğü haberiyle sarsıldık. Bu sabahta henüz ismi belirlenmemiş olan diğer yurttaşımızın öldüğü haberiyle sarsıldık. Yukarıda uzun uzun bunu da konuştuk. Olayın bir ibadethane olan Cemevi bahçesinde gerçekleşmesi, Uğur Kurt’un Cemevi bahçesinde başına isabet eden bir mermiyle öldürülmesi vahametini bir kat daha arttırıyor. Hepimizi, tüm milletimizi sağduyulu davranmaya çağırırken tek tesellinin de adaletin tecelli etmesi olduğunu ve bu yönde Türkiye Barolar Birliğinin her zaman yaptığı gibi bununda takipçisi olacağını bilmenizi istiyorum.
Olaylar sırasında yaralanan tüm yurttaşlarımıza, polislerimiz dahil olmak üzere acil şifalar diliyorum ve ölenlere de Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Genel Başkan, Sayın basın mensupları, Türkiye yeni Cumhurbaşkanını halk tarafından seçecek. İlk kez böyle bir seçime giriyoruz. Geçmişin yanlışlarına özenmek yerine geçmişin yanlışlarından ders almayı bilen, aynı zamanda bugünün yanlışlarını gören, yani düne özenen değil, bugünün yanlışlarına mazeret arayan değil, yepyeni, pırıl pırıl bir Türkiye hedefine koşan bir ideale ihtiyacımız var. Bu idealin Cumhurbaşkanı arayışındayız. Aslında bu topraklarda zalimlerin adı sürekli değişiyor, baskıcıların adı sürekli değişiyor. Zulme uğrayanların, baskıya uğrayanların adları sürekli değişiyor. Ama zulüm ve baskı bir şekilde hep devam ediyor. Bu kısır döngünün bir şekilde kırılması lazım. Yanlışlıkların, üst üste yapılan hataların ve baskıların sebebi cumhuriyetin kuruluş felsefisinin uygulamacılar tarafından, karar alıcılar tarafından bir türlü özümsenmemiş olmasıdır. Türkiye Cumhuriyetinin yönü kurulduğu günden itibaren demokrasiye çevrilmiştir. Demokrasinin altyapısını oluşturmak için devrimler yapılmıştır. Çağdaşlaşma yolunda önemli mesafeler kat edilmiştir. Geldiğimiz noktada bireylerin temel hak ve özgürlüklerinden başta siyasi iktidar olmak üzere, hiç kimsenin, hiçbirimizin artık korkmaması gerekir. Özgürlüklerden korkulmaz, haklardan korkulmaz ve düşünce açıklamalarına öneri ve eleştirilere başta siyasi iktidar olmak üzere hepimizin hoşgörülü olmamız ve dersler çıkarmamız gerekir.
Değerli dostlar, sosyal devlet ilkesinin ve onun özü olan halkçılık ilkesinin ne anlama geldiğini anlamış olsaydık ‘Hayatta en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir’ cümlesini kavramış olsaydık, bunları içi boş birer slogan haline getirmemiş olsaydık bugün dünyanın en müreffeh toplumlarından birinde yaşıyor olacaktık ve Soma gibi bir faciayı da, bir trajediyi de asla görmeyecektik.
Yanlış anlamaların ya da bir türlü doğru anlamak istemeyenlerin sanıyorum saikı devleti yurttaşa bir hizmet aracı olarak görmek yerine devleti kutsallaştırmak ve suni bir şekilde kutsadıkları devletin bu gücünden kendi kutsallıklarını çıkarmak. Oysa devlet bir hizmet aracıdır.
Şu halde ihtiyaç duyduğumuz Cumhurbaşkanı Türkiye’yi bütünüyle kucaklayan, senden benden ayrımı yapmayan, bir yandan dininin başta siyasiler olmak üzere istismarını kesin bir dille reddeden, ancak bireylerin dini özgürlüklerini de koşulsuz koruyan, savunan, din, mezhep, etnik köken, cinsiyet ayrımını mutlak şekilde reddeden, 76 milyonu eşit yurttaşlık paydasında bir arada tutan ve herkesin hukuki güvenlik hakkına sahip olması için mücadele veren ve demokrasimizin bugün en çok ihtiyaç duyduğu denet – denge sisteminde güçlü bir dengeleyici olmayı başaran fakat siyasi iktidarında sorumluluklarını, görevlerini yerine getirmesini engellemeyen ama dengeleyen. Böylece yurttaşların devletin çarkları altında ezilmesini önleyen ve devlete güvenin yeniden tesis edilmesini sağlayan çağdaş, katılımcı, çoğulcu bir demokrasinin kurulması için varını yoğunu seferber etmiş olan ve bütün bunları da yapabilmesi için dostlar kendisini hiçbir yurttaştan üstün görmeyen, kapısı herkese açık saygın bir yurttaş olmalı. Bizim hayalimizdeki, zihnimizdeki ve anayasaya uygun bir şekilde sıraladığımız özellikler bunlardır.
Seçim sürecinin tüm Türkiye’yi kucaklayacak bir Cumhurbaşkanı seçeceğimizi unutmadan, kırıcı olmayan bir üslupla geçmesini, eleştirilerin yapıcı gerçekleştirilmesini ve henüz isimleri belli olmayan Cumhurbaşkanı adaylarımızın da böyle bir yarıştan sonra seçilmesini, Cumhurbaşkanımızın böyle bir yarıştan sonra seçilmesini diliyorum. Sürecin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum efendim.
Soru- Başbakan Erdoğan özellikle anma törenlerinin Berkin Elvan için ölen ölmüş ifadesini kullandı. Orada polislerin düşünülmediğini, polislerin sabrının zorlandığını, özellikle yaralı polisler ne olacak ifadesinin kullanılmadığını söyledi. Siz Başbakanın bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir diktatöre özgü açıklama. Polis kendi yurttaşına karşı silah kullanmamalı. Ölen kişi bir cenazede başsağlığı dilemek için Cemevine giden birisi. Hiçbir olaya karışmamış. Bu ölüyor, Berkin ölüyor, diğerleri ölüyor Erdoğan’ın tek derdi var kırılan cam ve çerçeveler. Çünkü o dünya malını önemsiyor. Onun bütün hayatı o. Ben ve ailem nasıl köşeyi döneriz, nasıl zenginleşiriz? Ölenlere hiç acımadı.
Bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim. Polise yönelik şiddete de karşıyız. Polise yönelik şiddet olmamalı. Polislerde bizim çocuklarımız. Onların görevleri toplumda huzuru sağlamaktır. Demokrasilerde protesto en doğal haktır, gösteri en doğal haktır. 1982 anayasasında bile bu çok açıkça yazılıdır. Eğer şiddete yönelirse protestolar polis müdahale eder. Ama yine insanları öldürerek değil, kurşun kullanarak değil. Bu affedilecek bir şey değil. Erdoğan ülkeyi ateşe atıyor. Müthiş bir kutuplaşma var. Eğer böyle giderse Türkiye’nin geleceği açısından kaygılıyım. Kullandığı dil, üslup, suçlamalar, insanları ayırmaları kabul edilecek bir olay değil. Biz Burakcan’a da sahip çıkıyoruz, Berkin’e de sahip çıkıyoruz. Bizim ülkemizin insanları onlar. Ölen gencimizi de sahip çıkıyoruz yaralı polisimize de sahip çıkıyoruz. Siyasetçi olarak siz kendi ülkenizdeki yurttaşlar arasında ayrım yaparsanız bu olmaz. Üstelik yönetici konumundaysanız hiç olmaz. Nasıl bir Başbakanlık anlayışıdır anlamakta zorluk çekiyorum.
Soru- Efendim ülkenin kötüye gittiğini söylediniz. Bu dünkü olayın ardından da şöyle değerlendirmeler var aslında. Bir Alevi – Sünni çatışmasına doğrumu gidiyor gibi bir soru var aslında gündemde. Bir bunu sormak istiyorum.
İkinci olarak da dün Başbakan Erdoğan’ın size karşı kullandığı bir üslup vardı geçtiğimiz günlerde Sayın Feyzioğlu da benzer bir üslupla karşılaşmıştı. O üslupla ilgili bir değerlendirmeniz olacak mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Üslup konusuna şöyle değinebilirim. Ülkeyi yöneten insanların kucaklayıcı bir dil kullanmaları gerekir. Eleştiriye saygı göstermeleri gerekir. Bırakın saygı göstermeyi eleştiriyi dinlemeye bile tahammül edemeyen bir yapı var karşımızda. Çünkü iki dudağından çıkan her şeyin doğru olduğuna inanıyor. Bu yapı ülkeyi felakete götürür. Bu kaygı toplumun her kesiminde var. Bugüne kadar bu toplum bölünmedi. Erdoğan bölmeye çalışıyor. Bu toplum çatışmadı Erdoğan çatıştırmaya çalışıyor. Onun için Türkiye’nin bu üslup devam ederse Türkiye’nin geleceği açısından kaygı taşıdığını ifade ettim. Etrafındaki insanların Erdoğan’ı uyarması gerekiyor. Bir dikta yönetiminin Türkiye’de geçerli olduğunu artık sadece ben söylemiyorum. Belki ilk ben söyledim ama artık bütün dünya bunu görüyor. Dünyanın hangi demokrasisi sağlıklı işleyen dünyanın hangi ülkesine giderseniz Erdoğan’ı artık bir diktatör olarak görüyorlar. Siz güçler ayrılığı ilkesini reddederseniz, siz belli davaların savcılığını üstlenirseniz, siz toplanma ve gösteri hakkını kullanan, anayasal hakkını kullanan insanların üzerine polis kurşunuyla giderseniz, siz ölen insanlara değil de kırılan cam ve çerçeveye üzülürseniz bu sağlıklı bir gidiş değildir, tutarlı bir gidiş değildir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir olayla ilk kez karşılaşıyoruz. Böyle bir Başbakanla ilk kez karşılaşıyor Türkiye Cumhuriyeti. Kendi toplumundan en azından belli bir kesimden intikam almayı beyninin arkasına yerleştirmiş bir felsefeyle karşı karşıyayız. Bütün dünyayla kavgalı kendi insanıyla değil sadece. Mısır’la kavgalı, İran’la kavgalı, Suriye’yle kavgalı, Irak’la kavgalı, AB’yle kavgalı. Biz yurtta barış, dünyada barış felsefesiyle yetiştik. İnancımızda bu felsefe üzerine inşa edilmiştir. Ama şimdi Erdoğan’ın savaş tamtamları var. Bu toplumu geriyor.
Soru- Cumhurbaşkanlığı konusunda, sizin adaylık gibi bir düşünceniz var mı?
Metin FEYZİOĞLU- Hayır. Bunlar tamamen spekülasyon. Cumhurbaşkanlığı konusunda aday olunmaz, talip olunmaz. Teklif gelir, bu teklif değerlendirilir, tartışılır, kamuoyunda tartışılır. Ama aynı zamanda tabi kendi grubumda tartışırım. 84 bin meslektaşımı temsil ediyorum. Onların oluşturduğu kamuoyunda tartışılır. Ancak bundan sonra bir cümle söylenebilir. Bu kadar aşamadan geçtikten sonra değerlendirilecek bir husus daha tekliften dahi söz etmiyoruz. Dolayısıyla tamamen spekülasyondur bu. Biz ama Türkiye Barolar Birliği olarak biraz öncede size arz ettim nasıl bir Cumhurbaşkanı ihtiyacımız vardır bunu belirledik, sizlerle paylaştık. Türkiye çok hassas fay hatları üzerinde duruyor. Biri mezhepçilik, biri etnik ayrımcılık, diğeri siyasi ayrımcılık, öbürü cinsiyet ayrımcılığı. Bu ayrımcılıkların tamamı, bu fay hatlarının tamamı taşıyamayacağı kadar büyük bir gerginlikle karşı karşıya. Fay hatlarını kıracak dinamiti fitilini ateşlemek tahmin edilemeyecek kadar kolaydır. Ama o fitil bir kez ateşlendi mi inanın patlamayı önlemek çok zordur. Bu sebeple Türkiye’de Cumhurbaşkanında lisanı, siyasi iktidarında lisanı kucaklayıcı olmak zorundadır. Türkiye’yi yüzdelere ayıran bir lisan kabul edilemez. Biz derken millet kastedilmelidir. Hiç kimse herhangi bir sebeple ayrımcılığa tabi tutulmamalıdır. Gerçekten ben şuanda mezhepçilik noktasında ve etnik ayrımcılık noktasında çok ciddi endişeler taşıyorum. Öyle sanıyorum ki Osmanlı devleti geçmişimizde dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti en üst seviyeden mezhepçiliğin bu noktada taşındığı ve fitilinin ateşlenmek istendiği bir dönemde bulunmamıştır. Herkesi sağduyuya çağırmamızın sebebi budur. Türk milleti sağduyuludur ama. Sonuç itibariyle milletten başka güveneceğimiz dayanacağımız bir yerde yoktur.
Vişne Haber Ajansı