loading
close
SON DAKİKALAR

Koç, ''Artık siyasette kösele suratlı olmak, geçer akçe oldu''

Koç, ''Artık siyasette kösele suratlı olmak, geçer akçe oldu''
Tarih: 12.02.2014 - 19:51
Kategori: Siyaset

CHP Sözcüsü Haluk Koç, ''Artık siyasette kösele suratlı olmak geçer akçe oldu'' dedi...

-“Başbakan yolsuzluk ve hırsızlık için tarif arıyor, tanım yapmaya çalışıyor. Oysa hırsızlığında, yolsuzluğunda tam ortasında oturuyor”



-“Başbakanın ipe sapa gelmez açıklamaları, komplo, darbe laflarıyla yaşananları örtme, gizleme, sorgulanamaz hale getirme çabaları maalesef devam ediyor. Kedi pisliğini örter derler, Başbakan da kendi pisliğini örtmeye çalışıyor”



-“AKP’nin getirdiği gerçek bir demokratikleşme paketi midir? Yoksa hırsızlıkları örtbas etme, gizleme paketi midir?”



-“Korkunun artık Tayyip’e faydası yok. İnternete düşen dinleme kayıtları hırsızların, hortumcuların suçüstü yakalanmasına neden olmuştur. Bunlar artık özel değil, geneldir, yolsuzluğun tescilidir, teşhiridir.”

-“Benim sevdam Türkiye sevdasıdır diyor, geç bunları. Senin sevdan eş-dost zenginleşmek, bir lokma bir hırkadan samur kürke gelmek, başımı sokacak damdan han hamam sahibi olmaktır”

-“Cumhurbaşkanı katıldığı törende gözlerinin Binali Yıldırım’ı aradığını söylemiş. Binali Yıldırım rüşvet havuzunun başında Sayın Cumhurbaşkanı, salma salıyor”

-“Cumhurbaşkanı’nın gözlerinin Bin Ali Yıldırım’ı araması, yok birbirimizden farkımız. Biz hepimiz aynı yolun yolcusuyuz demektir.”



-“Sayın Gül’den demokratik bir ülkeye yakışır Cumhurbaşkanlığı bekleyenler son tarifeli otobüs geçtikten sonra durakta otobüs bekleyenlere benziyorlar”



-“Başbakan Türkiye’yi kendi partisi gibi zannediyor, başka partileri de kendi partisinde verdiği talimatlara uyan insanlardan kurulu bir yapı olarak görüyor”

-Başbakan ve AKP HSYK konusunda samimi değil. Yasayı getirsinler, çoğunlukları var, tıpkı İnternet Yasası gibi çıkar. Böylece, dünyada, izleme boyutunda rezil olmuş bir demokrasinin yürütücülerini iyice yerin dibine geçirecek Türkiye fotoğrafı sunmuş olurlar”

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan yardımcısı Haluk Koç MYK Genel Başkan Kılıçdaroğlu Başkanlığı’nda çalışmalarını sürdürürken basın toplantısı düzenledi, soruları yanıtladı ve şunları söyledi;

“Hoş geldiniz değerli arkadaşlarım. Siyasetin yolsuzluk iddiaları boyutunda çok değişik haberlerle sarsıldığı günlerden geçiyoruz. Gün geçmiyor ki bir takım kayıtlar, bir takım konuşma tapeleri ortaya dökülüyor. Son dökülen oldukça ilginç. Ona daha detaylı daha sonra değineceğiz. Ama bu öteden beri ileri sürdüğümüz Usame Kutub, Yasin El Kadı, Bilal Erdoğan ekseninde İstanbul Etiler’deki polis arazisinin önce hazineye, sonra Kiptaş’a, sonra belirli bir komisyon aracılığıyla bu yapılara intikal ettirildiği ve Başbakanın doğrudan şuanda İçişleri Bakanı olan Efkan Ala’yı o tarihte bu işten sorumlu tuttuğu bütün konuşmalarla ortada. Sonra Başbakan yolsuzluk için, hırsızlık için tarif arıyor, tanım yapmaya çalışıyor. Oysa hırsızlığında, yolsuzluğunda tam ortasında oturuyor. Gün geçtikçe de bu ilişkiler Başbakanı maalesef bu sıfatlarla siyaseten karşı karşıya bırakıyor.

Değerli arkadaşlarım, geçen haftaki basın toplantısında Başbakanın oğlunun ve yakınlarının AKP belediye başkanlarının, bazı milletvekillerinin kurucu mütevelli heyetinde olduğu TÜRGEV’den bahsetmiştik. Bazı sorular ileri sürmüştüm. O soruları hatırlatacağım. Fakat ortada takınılan pişkinlik, vurdumduymazlık, aldırmazlık o boyuttaki ne söylerseniz söyleyin buradan giriyor, buradan çıkıyor. Artık siyasette kösele suratlı olmak geçer akçe oldu. Kösele suratı biliyorsunuz, hiçbir şeyden etkilenmeyen, yaptığı arsızlıklardan, yüzsüzlüklerden, yüzüne vurulduğunda bir etkilenme yansıtmayan tablolar için ifade edilir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bu ahlaksız çıkar ilişkileri her gün ama her gün bir başka pencereden toplumun önüne akmaya devam ediyor. Yani Türkiye’nin sorması gereken soru şu; biz siyaseten soruyoruz, gücümüz yettiğince ifade ediyoruz. Dün Sayın Genel Başkanımız bazı tapeleri açıkladı. Sayın Adalet Bakanı da bunun suç olduğunu söylüyor. Sayın Adalet Bakanına şunu hatırlatmak gerekiyor konuşmamın başında. Suçun içine batmış, boğazına kadar suçun içinde olan, yargıyı Başbakanın talimatıyla yürütmeye bağlama operasyonunda temel sorumluluk taşımış, gece yarıları savcılara telefon ederek istedikleri şekilde iddianamelerin düzenlenmesi için tavsiyelerde bulunmuş, hakkında bu şekilde fezlekeler düzenlenmiş, suçluluğu sabit bir adalet bakanının hangi yüzle Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını suçlayacak ifadeler kullanıyor doğrusunu bunu milletin takdirine bırakıyorum. Yani suçlunun güçlü olduğu, arsızın daha da arsızlaşarak yüzü kızarmadan yolsuzlukları sorgulayan, soruşturan siyasilere karşı tavırlar geliştirmesi, suçlamalarda bulunması kabul edilebilecek olaylar değil.

Değerli arkadaşlarım, şimdi ortaya çıkan manzarada Başbakanın ipe sapa gelmez açıklamaları, komplo, darbe laflarıyla yaşananları örtme, gizleme, sorgulanamaz hale getirme çabaları maalesef devam ediyor. Hani bir deyim vardır halk deyimi kedi pisliğini örter diye. Burada Başbakan aynı bu misaldeki gibi kendi pisliğini örtmeye çalışıyor. Pişkinlik, arsızlık, yüzleri kızarmadan ortada dolaşmak, her fırsatta dediğim gibi komplodan, darbeden dem vurmak, yeni yasaklara sığınmak, demokratikleşme paketlerini dahi bu amaçlarla feda edecek uygulamaları meclisin önüne getirmek bunlar için siyaset ahlakı oldu.

Değerli arkadaşlarım, bir demokratikleşme paketi meclis komisyonunda görüşülüyor biliyorsunuz. İçinde bir iki makyaj malzemesi var. AKP’nin iş tutma taktiği budur. Bir paket gelir, genellikle paketle yapıyorlar işlerini. Ya kutu, ya paket. Yasa oldu mu torba yasa kutu, paket yasa. Fakat diğer işlerde ayakkabı kutusunu tercih ediyorlar. Böyle bir alışkanlıkları var.

Şimdi bu gerçek bir demokratikleşme paketi midir? Yoksa hırsızlıkları örtbas etme, gizleme paketi midir?

Şimdi bakın, bir iki makyaj maddesi var olumlu olabilecek. Bunların yanında soruşturulan kişilerle ilgili malvarlığına el koyma kararı için kuvvetli şüphe dışında, eski yasada o şekildeydi. Şimdi somut delillere dayanan şüpheler maddesi getiriliyor. Ve bu karar için MASAK, BDDK, SPK gibi idarenin tasarrufu altında ve etkisi altında çalışan kurumların görüşü gereklidir maddesi ekleniyor. Yani kendileri izin verecek eğer bir soruşturma yapılacak ise. Bu noktaya taşınıyor iş. Yargının bağımsızlığı bir kere daha iğfal edilmiş oluyor. Yani hırsızların malvarlığına el koyulması önlenmiş oluyor. Örnekleri var. Uygulamaya da geçildi biliyorsunuz. Yine bu paketle görevden almalara yürütmenin durdurulması kararı verilmesi de engelleniyor. Çeşitli kademelerde yoğun görevden almalar yaşandı biliyorsunuz. Bir İzmir’deki emniyet müdürü haksızlığı ifade ederek yürütmeyi durdurma talebi idare mahkemesinden çıkarttı ve geldi. Şimdi bu tür başvurularında önü kapatılmak isteniyor. Neymiş görevden almalara karşı yürütmenin durdurulması itirazı engelleniyor.

Değerli arkadaşlarım, adalet bakanı adli kolluk güçlerine talimat verme noktasında yetkili hale getiriliyor. Demokratikleşiyoruz ya. Demokratikleşiyoruz güzelleşiyoruz. Demokratikleşiyoruz hırsızlıkları koruma yönünde epey mesafe kat ediyoruz. Bu paketle özgürlükleri yok etmek için, tutuklama için oy çokluğu yeterken şimdi oy birliği isteniyor. Yani bir tane Adalet Bakanının talimatına uyacak olan kuruldaki bir hakim hırsızlık yaptığı açıkça ortada olan kişinin malvarlığına tedbir konma kararını engelleyebiliyor. Çünkü oy birliğiyle bu karar alınabilecek hale getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, açık seçik hırsızlık var. Bütün millet bağırıyor hırsız var, yolsuzluk var, rüşvet alınıyor veriliyor. Şimdi bunların sorgulanması, yargılanması, örtülmeye, kapatılmaya engellenmeye çalışılıyor. Adı demokratikleşme paketi. Neymiş? Hırsızlıkları örtme paketi. Bunun adı budur.

Şimdi hırsızın malvarlığına el koymak için oybirliği istiyorlar. Yargıyı kendilerine bağlıyorlar. Adımları söyledim. İnternete yasak ve kısıtlama getiriyorlar ki bütün muhalefet noktalarını alo Fatih gibi kapatacaklar. Biliyorsunuz alo Fatih dizi film olacak kadar zenginleşti. Tabi bir tek ilgili yayın kuruluşundaki alo Fatih’i biliyoruz. Başka kuruluşlarda alo Ahmet, alo Ayşe var mı acaba? Mutlaka vardır. Açıkça iddia ediyorum henüz bir bilgi, belge yok. Ama önemli haber kanallarında alo Fatih görevini yapacak hükümet komiserlerinin doğrudan görevlendirildiğini biliyoruz. Vermeyin, yayınlamayın bunlar hiç önemli değil. Bunlar çıkacak, toplumun gözünün önüne getirilecek hepsi. Başbakan Türkiye’nin en büyük medya patronu demiştik. En büyük medya patronu. Demokratik bir ülkede bir haber kanalının haber yapmasına bir Başbakan dünyanın hangi deliğinde olursa olsun telefon edip kendi jargonu içerisinde “Ya Allahını seversen kardeşim ne oluyor burada” diyebilir mi? Onurlu, bütün bu baskılara rağmen, bütün bu sıkıntılara rağmen ekmek kavgası için görevini yapan birçok arkadaşımız olduğunu biliyorum. Onlara hiçbir şey söylemiyoruz. İçlerinde bulundukları zorluğu da biliyoruz. Ama hep beraber bu ortamdan kurtulacak, gerçek demokrasiyi yeşertecek süreçleri de inşallah birlikte yaşarız diyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün acil cevap vermek gerekiyor çünkü. Başbakan yanında İspanya Başbakanı ve Sayın Cumhurbaşkanı arzı endam ettiler bugün hani en temel sorunlar gündeme getirildiğinde ben ne yapabilirim ki cümlesine sığınan ülkenin Sayın Cumhurbaşkanı da beraber Ankara’da bir metro hattının açılış töreninde konuştu ikisi de. Önce Sayın Cumhurbaşkanı mikrofonda. Değerli kardeşim dediği Tayyip Erdoğan’a teşekkürle başladı. Bir süre ücretsiz taşıma istedi. Ondan sonra çok ilginç bir laf etti ülkenin Cumhurbaşkanı. Binali Yıldırım’ı gözlerinin aradığını söyledi. Ya dünyadan haberi yok bu ülkenin Cumhurbaşkanının ya yaşananlardan Çankaya’da kendisini izole etmiş, tecrit etmiş görmek, duymak istemiyor. Gözleri Binali Yıldırım’ı arıyor. Binali Yıldırım rüşvet havuzunun başında Sayın Cumhurbaşkanı. Gözlerin kimi arıyor senin? Havuzun başında salma toplayan işadamlarından Milyon Ali Yıldırım’ı arıyor. Yakışır mı bir Cumhurbaşkanına? Hukuk sürecinde bu tür tartışmalı noktalarda bulunan kişilerin ismi orada söylenerek legalleştirme, meşrulaştırma arayışlarına Cumhurbaşkanının ağzından girişilebilir mi? Gözü arayacak başka adam bulamamış Cumhurbaşkanının. İyi Bilal birader nerede diye de sormadı. O da ayrı. Bizim Usame nerede? Bunların hepsi takım biliyorsunuz.

Tabi Sayın Cumhurbaşkanının Bin Ali Yıldırım’ı rüşvet havuzunun başında salmaları toplayan Bin Ali Yıldırım’ı gözlerinin araması bir şeyi açıkça ortaya koyuyor. Yok birbirimizden farkımız. Biz hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Fotoğraf budur. Şuanda Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten kişiden demokratik bir ülkeye yakışır bir Cumhurbaşkanlığı bekleyenler son tarifeli otobüs geçtikten sonra durakta otobüs bekleyenlere benziyorlar. Boş bir beklenti.

Değerli arkadaşlarım, yani Sayın Cumhurbaşkanı orada mesaj veriyor ben sizdenim diyor. Bunu teyit ediyor. Şimdi sonra Başbakan söz alıyor o da 11 yıllık bütün talimatlarını yerine getiren mutemet bakanı şimdi İzmir’e salmalar için gönderdiği Bin Ali Yıldırım’ı anıyor ve peşinden 11 yıldır gereksiz münakaşaların gerilimlerinden uzak durduk diyor.

Değerli basın mensupları, bu yalanın kuyruklusu, yalanın daniskası. Sayın Başbakan sen 11 yıldır bu ülkede bütün gerilimlerin kaynağı oldun mu, olmadın mı? Hepsini. Kendini güçlü hissettiğin an en büyük saldırganlıkları, en büyük hakaretleri, en büyük küfürleri ettin mi, etmedin mi? Apoletsiz diktatör oldun sen. Bütün dünya böyle algılıyor seni, böyle görüyor artık. Yasakçı, hırsızlıkların üzerini örten, korumaya alan bir diktatör olarak anıyor seni.

Değerli arkadaşlarım, şuanda bizi gereksiz tartışmaların içine çekmek isteyenler var deyip konuşmasını sürdürüyor. Şimdi hepinizin huzurunda, milletinde huzurunda sormak istiyorum. Gereksiz tartışma dediğin nedir Sayın Başbakan? 1 trilyondan fazla nakit paranın 3 – 5 kuruşum var diye anlatıldığı bir Türkiye mi? Ayıptır, yazıktır. Asgari ücretle geçinen, inim inim inleyen, geçinebilmek için çocuklarının eline bakan bu ülkedeki milyonlarca emekliye yazıktır. Atamayan öğretmenlere yazıktır. Hakkını alamayan insanlara yazıktır. 3 – 5 kuruşum var baba. Ne kadar var oğlum? 1 trilyon baba. Gereksiz tartışmalar bunlar başbakana göre. Gereksiz tartışma dediğin İçişleri Bakanının evi aranan oğluna trilyonu kaptırmaması için hangi sözleri söylemesi, yolu göstermesi akıl vermesi mi? Gereksiz bunlar. Peki gereksiz tartışma dediğin ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar mı? Gereksiz mi bu tartışmalar? Hiç mi haysiyet yok, hiç mi onur yok, hiç mi garip guraba hakkı yok? Gereksiz bunlar. Biz götürelim, siz görmeyin, göstermeyin. Peki gereksiz tartışma dediğin Fas’tan telefon edip alo Fatih deyip muhalefet liderlerinin konuşmalarının altyazı olarak dahi televizyon kanallarında geçilmesini engellemek mi? Gereksiz tartışma mı bunlar? Gereksiz tartışma dediğin oğlunu çeşitli iddiaların ortasında olan oğlunu makam arabanla yargıdan kaçırmak mı? Devlete meydan okumak mı gereksiz tartışma dediğin? Bu ne küstahlık, bu ne cüret? Birde soralım Başbakan bu konuşmayı yaparken yanında da İspanya Başbakanı. O İspanya ki kraliyet ailesinin kızının yolsuzlukla suçlandığı ve mahkemeye gidip 8 saat ifade verdiği ülkenin Başbakanı var. Bari onun yanında oğlunu nasıl o dümenle yargıdan kaçırdığını hatırlatmada yüzün kızarmasın. Yanında da İspanya’nın Başbakanı var.

Değerli arkadaşlarım, hep söylüyoruz ya bir kere ar damarı çatlamaya görsün. Etraf şakşakçılarla dolmaya görsün. Ne yaparsan yap senden büyük yok padişahım sesleri ortalığa hakim olsun. Sen götürüyorsan iyi götürüyorsun Sayın Padişahım eyvallah alkışçılar bunlar, destekçiler bunlar. Beddua değil ama yüzünüze, gözünüze dursun demek aklından geçiyor insanın.

Değerli arkadaşlarım, internetle ilgili önemli bir yasa biliyorsunuz büyük tartışmalarla TBMM’deki parmak çoğunluğu ile kabul edildi. Akıl çoğunluğu demiyorum parmak çoğunluğuyla kabul edildi ve gitti şimdi Sayın Cumhurbaşkanının önüne. Şimdi niye rahatsızlar sosyal medyadan, internetten, twitterdan, facebooktan? Neden rahatsızlar? Çünkü gezi parkından itibaren AKP’lilerin uykularını kaçıran interneti ve sosyal medyayı susturmak hedefleri. Uykularını kaçırıyor. Oraya da alo Fatih’le halledemiyorlar işi. İnternet çağında internetin bu şekilde sansürlenmesi tek anlamıyla demokrasiden, çağın getirdiği yeniliklerden, teknolojilerden kaçıştır, demokrasiden kaçıştır. Sansürdür. Kaldı ki, bu düzenlemenin özel hayatın korunmasıyla uzaktan, yakından ilgisi yoktur. Hep ona sığınıyorlar ya. 17 Aralık en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla suçüstü yakalananlar şimdi işte bu sosyal medyayı susturarak, sansürleyerek, yargıyı baskı altına alarak, yolsuzlukları ortaya çıkaranları sürgün ederek, paralel devlet hikayeleriyle yolsuzlukların üstüne örtme telaşı içindeler. Açık, seçik fotoğraf, manzara budur. Geçtiğimiz yıllarda meydan meydan gezerek internete düşen görüntüleri bunlar özel değil genel genel diye haykıran kimdi değerli arkadaşlar? Ağzını yayarak o belagat içerisinde öfke hitabetiyle bunlar genel genel özel değil diyen kimdi? Bugün tamamı yasal yollardan mahkeme kararıyla kayıt altına alınan yolsuzluk kayıtlarının üstünü örtmek için yasa üstüne vurguladım yasa çıkartıyorlar.

Buradan Sayın Cumhurbaşkanına umutsuz bir çağrıda bulunmak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanının sosyal medyaya ilgisi malum. Dünya liderleri arasında yüksek takipçi sayısına ulaşan kişilerden bir tanesi. Sayın Cumhurbaşkanı, 5 Mart 2011’de Mısır’daki olaylara ilişkin kendi özel hesabından şu mesajı yolladı dünyaya. “Mısırlı gençler sosyal medyanın gücünü o kadar etkin kullanmışlardır ki, eski yöneticilerin tedbir almasına bile fırsat kalmamıştır. İletişim teknolojilerinin eriştiği bu güç karşısında hiçbir kapalı rejim uzun vadede ayakta kalması mümkün değildir”. Abdullah Gül. 5 Mart 2011. Bu sözlerin arkasında duracak mısın, durmayacak mısın Sayın Cumhurbaşkanı? Bu sözler duruyor. Sen arkasında duracak mısın, durmayacak mısın? 28 Mayıs 2011, yine bir twitter mesajı. “Benim görüşüm temelde hiçbir özgürlük kısıtlaması olmamalı. İsteyen herkes internette özgürce dolaşabilmeli” mesajının arkasında duracak mısın Abdullah bey, durmayacak mısın? Daha geçenlerde bir televizyon kanalındaki röportajda “Ben görevimin başında değil miyim ya” dedi değil mi? Görevinin başında mısın, değil misin kanıtla bakalım.

Geçmişte internetle ilgili mesajlarınızın gereğini yerine getirerek Türkiye’yi hızla kapalı rejimin karanlık dehlizlerine sürükleyecek internetle ilgili bu düzenlemeyi bekletmeden TBMM’ye iade etmeniz gerekiyor Sayın Cumhurbaşkanı. Göreceğiz. Sincan’daki konuşma 2011 ve 2012 tarihli iki tane twitter mesajı ve bugün önüne gelen sansür yasası. Göreceğiz perçem düşecek kel gözükecek. Cumhurbaşkanını da izleyeceğiz.

Dün Sayın Başbakan grup konuşmasını yapıyor. AKP’yi ve kendisini eleştirenlere (bu söze dikkat edin) bunlar inanın Allah’a verilecek hesabı da düşünmüyorlar diyor. AKP’yi ve kendisini eleştirenlere bunlar inanın Allah’a verilecek hesabı da düşünmüyorlar diyor. Sen gölgesi misin Allah’ın? Doğruya milletvekillerin seni Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde taşıyan bir lider olarak şirk koşarak, en büyük günaha girerek sundular mı bu topluma? Başın dönmüş sen uçuyorsun artık. Eğer Allah’ın yargısını göz önüne alacak olursak senin hesap verme katına bile çıkmaman gerekiyor. Alt katta bekleyeceksin zebanilerin arasında.

Değerli arkadaşlarım, kendisi hırsızlık yaparken, bakan arkadaşlarının yapmasına göz yumarken, ayakkabı kutularından milyon dolarlar fışkırırken, oğlunun vakfının banka hesabına nereden geldiği belli olmayan, kaynağı belli olmayan, MASAK’ın sorgulayamadığı 100 milyon dolarlarca para yatarken hazinenin arazileri oğluna, eşe, dosta, arkadaşa, yakın işadamlarına peşkeş çekilirken, fakir fukara açlıktan kıvranırken, çocuğuna yemek veremediği için anneler intihar ederken sen delik ayakkabıyla girdiğin siyasette bugün dünyanın en zengin Başbakanı olurken senin Allah’a verilecek bir kuruşluk hesabın yok mu? Milyonlarca insan var bu duyguları taşıyan. Ali İsmail Korkmaz sokak ortasında vahşice, hunharca senin talimatınla, emrinle kafası parçalanarak sopalarla dövülüp öldürülürken Başbakanlık koltuğunda paralel Başbakan oturmuyordu Sayın Başbakan sen oturuyordun. Bu konuda Allah’a verilecek hesabın yok mu senin? Bu çocukların kanı var senin elinde. Uludere’de senin verdiğin talimatla uçaklar gidip 34 tane yurttaşımızı bombalayarak katlederken bırak milleti hani onu hallediyorsun yargıyı, mahkemeyi, soruşturmayı. Peki bu konuda Allah’a verilecek hesabın yok mu senin? Aynaya bakması gerekiyor Sayın Başbakanın. Aynaya baksın Allah’a verilecek hesabı kimin düşünmesi gerektiğini orada görecek.

Değerli arkadaşlarım, birde Başbakan Elcezire’ye bir demeç veriyor yolsuzluğu tarif ediyor. Aklınca üstün yetenekleriyle, birikimiyle yolsuzluğu tarif ediyor Başbakan. Rüşvet bir memur ile sivilin iş tutmasıdır diyor. İş tutmayı iyi biliyorlar biliyorsunuz. Nasıl iş tuttukları ortada, kayıtlarda herkeste. Bir memurla, bir sivilin iş tutması. Başbakanın tarifiyle bu. Keşke öyle olsa. Yolsuzluk şunu hiç unutma Sayın Başbakan, yolsuzluk devlet gücünü, kamu kaynaklarını dağıtma olanağının kullanılarak kişisel ya da kurumsal menfaatler, çıkarlar sağlanmasıdır. Yolsuzluğun tarifi budur. Bunu en iyi sen biliyorsun da bu tanımlamayı da bir yerden kafana sokman lazım ama bu zor cümleleri senin aklında tutman mümkün değil. Prompterdan akacak ki ancak o şekilde bunları yan yana getirebilesin.

Dünkü konuşmasında yine insanlara başlarını iki ellerinin arasına alarak tekrar tekrar düşünmeleri çağırısında bulunuyor. Türkiye’nin milli kurumlarına milli bankasına saldırı yapıldığını söylüyor. Türkiye’nin milli bankası olarak tarif ettiği bankaya kimin saldırı yaptığını merak ediyor musunuz? Halk Bankası 2013 yılında yani AKP döneminde 414 milyon 83 lira zarar gerçekleştirdi. Bu rakam aynı zamanda 5 yılında rekorudur. Başbakan bu yalanları söylemekten vazgeçmeli devleti ve kamuyu nasıl zarar ettirdiğini halka doğru rakamlarla anlatmalıdır.

Dökün Halk Bankasının hesaplarını. Kime ne şekilde geri dönmeyecek krediler verilmiş tavsiyeyle? Kaynaklar nasıl harcanmış? Efendim beni ne ilgilendirir diyemezsin çünkü bunlar hepimizin ortak varlıkları.

Değerli arkadaşlarım, yine ilave ediyor Başbakan; kardeşlerim, bu ülke artık kapalı kapılar ardında yapılan toplantılarla yönetilemez. Bu ülke artık faiz lobisi, medya lobisi, sermaye lobisi tarafından idare edilemez. Bir insanın kendisini bu kadar net tarif etmesine Başbakan sayesinde alıştık. Türkiye’yi kendi içine hapseden sensin. Komşularla ilişkilerimiz ortada. Sıfır sorundan sıfır komşuya getiren sensin. Türkiye’yi dünyadan koparan sensin. Teröre destek veren ülkeler boyutunda listelere eklenme riskini Türkiye’nin üzerine giydiren sensin, senin uygulamaların.

Gezi Parkı olur faiz lobisi. Yolsuzluk, hırsızlık deşifre olur, ortaya dökülür bütün pislikler faiz lobisi. Değerli arkadaşlarım, kendisi de inanmıyor ama işte inandıracak ne kadar insan bulursam bugünü öyle kurtarırım diye yola bakıyor.

Peki, faiz lobisi Merkez Bankasının şok faiz artırımı. Kendisi İran’a gittikten sonra karar alınıyor. Güya kendisinin dışında alındığı imajı verecek Beyefendi karşı ya ekonomiyi getirdikleri durum. Faiz lobisi sensin. Medya lobisi; alo Fatih kimin telefon dostu? Moda oldu artık. Alo Fatih. Emredersiniz büyüğüm. Kim yarattı bu medya lobisini?

Değerli arkadaşlarım, inanın yaşı uygun olanlar 12 Eylül faşizmini bu ülkede yaşayanlar apoletli faşistlerin dahi bu apoletsiz faşistten çok daha iyi olduğunu göreceklerdir. Apoletsiz bir diktatör. Ucu kendine dokununca bir anda demokrasi meleği kesilir. Vay efendim, Türkiye’de kasetler siyaset dizayn ediliyormuş, çok çirkin ev ahlaksız tehdidini ortadan kaldırıyoruz, bu internet yasasını onun için getiriyoruz, gerekçe bu. Hırsızlıkları deşifre olunca bir anda ahlak, namus bekçiliği, daha düne kadar meydan meydan dolaşıp vurguladım, siyasilerin görüntüleriyle ilgili bunlar özel değil geneldir genel diyen bir Başbakan. Belli ki sıkıntılı ahlaka aykırı işler var tünelin ucunda öyle gözüküyor, bunların yayınlanmasından korkuyorlar, ortaya saçılmasından ürküyorlar. Şimdiden biz önlemimizi alalım gayretindeler.

Değerli arkadaşlarım, korkunun Tayyip’e faydası yok. İnternete bugün düşen dinleme kayıtları hırsızların, hortumcuların suçüstü yakalanmasına neden olmuştur. Bunlar artık özel değildir geneldir Sayın Başbakan. Yolsuzluğun tescildir, teşhiridir. Ne zamandan beri hırsızlık özel oldu? Var mı böyle bir kavram? Abdestimden şüphem yok diyorsan bırak yayınlansın. Niye engelliyorsun? Yargı yolunu açık tut. Git hesap ver.

Değerli arkadaşlarım, benim sevdam Türkiye sevdası, geç bunları. Senin sevdan bir tek eş-dost zenginleşmek, bir lokma bir hırkadan samur kürke gelmek, başımı sokacak damdan han hamam sahibi olmak. Senin dindarlığında ne yazık ki bu noktada çürüyor Sayın Başbakan.

Değerli arkadaşlarım, şimdi tabi rüşveti anlattı dedim onunla bitireyim. Memur ile sivilin iş tutması Başbakan göre rüşvet. Yani mutlaka memur olacak. Bakan olsa rüşvet olmuyor. Milletvekili olsa rüşvet olmuyor. Belediye başkanı olursa rüşvet olmuyor. İl başkanı, ilçe başkanı olursa rüşvet olmuyor. Başbakanın oğlu olursa rüşvet olmuyor. Bir memurla bir sivilin iş tutması. Çaresi dönülmez ufkun akşamında kendisi farkında değil.

Değerli arkadaşlarım, sanki bir başka dünyadan ışınlanmış Başbakan. Yani oradan gelmiş sınırsızca saçmalıyor. Dün yüzü yalan söylemekten kızarmazken Türkiye’yi özgürlükler cenneti olarak tanımlayabiliyor. Konuya göre söylediklerinde haklı olabilir tabi. Şu açılardan hak vermekte gerekebilir. Hükümet korumasıyla yapılan hırsızlıklar açısından özgürlük var Türkiye’de. İhalelerin dağıtımında özel çıkara dayalı tercihler konusunda da özgürlük oldukça ileri noktada Türkiye’de. Bizzat Başbakanın önemli TV haber kanallarını yönlendirme özgürlüğü açısından da çok özgürüz malum. Bakanların doğrudan veya oğulları aracılığıyla rüşvet almaları konusunda da özgürlük ileri bir noktada Türkiye’de. Başbakanın oğlunun vakfına işadamlarının ne idüğü belirsiz yurtdışı kaynakların yüz milyonlarca dolar bağış yatırması, yapması da özgürlüklerin en önde gideni Başbakana göre. Nüfus ticareti, irtikap suçlarını işlemek yine en ileri özgürlük alanlarından utanmazlık, arlanmazlık, hiçbir şey olmamış gibi, hiçbir şey yokmuş gibi pişkinlik sergilemekte bir çeşit özgürlük haline geldi. Yalnız bütün bunlar bir siyasetçi için tükeniştir. Bitiştir. Hemen ertesi gün bu sonucu çıkmayabilir. Ama milletin vicdanında bunun karşılığı çok ağırdır. Başbakan bir çukurda maalesef debelenmeye devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün yaptığı konuşmalar, dünkü konuşmalar bu süreçle ilgili düşüncelerimi ifade ettim. Sorularınız varsa alabilirim.

TÜRGEV’le ilgili daha kapsamlı bir açıklama yapacağım. O sorular 10-11 soru sormuştum onlar aklımda. Onların cevaplarını eğer hala vermezlerse böyle uyanıklığa yatarlarsa onların cevaplarıyla beraber o ilişkileri de ortaya koymak boynumuzun borcu. Ama Başbakan bırakmıyor ki saçmalamalarına cevap vermekten diğer konulara geçelim.

Soru- HSYK düzenlemesi Adalet Bakanının açıklamasıyla Cuma günü tekrar genel kurulun gündemine gelecek gibi görünüyor. 22 maddesi adalet akademisiyle ilgili geri kalan maddelerde asıl tartışmalı. Hükümet buna gerekçe olarak da söz konusu Anayasa değişikliği çağrısına olumsuz yanıt aldık ve seçimlerden önce bunu yapacağız yanıtını verdi. Sizin tavrınızda baştakinden değişiklik olacak mı?

Haluk KOÇ- Ben güler yüzle cevap vereyim. Muhabirler soru soruduğu zaman fırça atmakta artık rutin hale geldi. HSYK konusunda bizim tutumumuz çok açık ve net. Bunu defalarca söyledik. Ama Başbakan ve kendilerini Başbakanın medyadaki uzantıları, sözcüleri, mutemet adamları olarak görenler bir türlü şunu algılamıyorlar; açık, seçik, net anlaşılabilir bir Türkçeyle bunu hep söylüyoruz. Söylediğimiz şu; HSYK’nın oluşmasında Hakimler ve Savcılar Kurulu ayrılmalı. AB İlerleme Raporlarında yargının bağımsızlığı, yargıç teminatı, adil yargılanma hakkı bütün bunları kapsayan değişiklikler o standartlar içinde ele alınmalı. Adalet Bakanı Müsteşarı bu kurumların içerisinde karar alıcı mekanizmalarda bulunmamalı. Yani yürütme bağlantısı bu kurumlardan dışarı çıkartılmalı.

Avrupa Konseyinin Venedik Komisyonu şeklinde çalışan ve seçim sistemleri, anayasalar, yargı yapılanmalarıyla ilgili standart hukuk normlarını ülkelere tavsiye ettiği komisyon çalışmalarına riayet edilmeli, uyulmalı.

Böyle bir kapsamda Anayasa değişikliği olacak ise buyurun gelin hep beraber yapalım. Ama benim niyetim o değil diyor Başbakan. Benim niyetim ne şekilde olursa olsun ya yasayla ya Anayasa değişikliğiyle HSYK’da kendi talimatlarımı uygulamaya sokturacak parmak çoğunluğu lazım bana. Yani RTÜK benzeri. Belirli sayıda iktidara belirli sayıda muhalefete parmak çokluğuyla benim istediğimin oradan çıkacak bir yapı hedefliyor.

Anayasa değişikliği konusunda açık, net, tutarlıyız. Ama bunu Başbakanın savunma görevini taşıyan bazı gazeteciler dahi anlamak istemiyor. Çünkü en ucuzu, CHP ipe un seriyor. Anayasa teklifine yanaşmıyor. Çerçevesini söyledim. Senin var mı bu Anayasa değişikliğini yapmaya bu çerçevede niyetin? Yok. Senin niyetin ne? Benim niyetim benim söylediklerimi dayatmalarını kabul ederseniz o şekilde bir Anayasa değişikliğine varım.

Başbakan alışmış. Türkiye’yi kendi partisi gibi zannediyor, başka partileri de kendi partisinde verdiği talimatlara uyan insanlardan kurulu bir yapı olarak görüyor. Başbakan samimi değildir. AKP samimi değildir. HSYK Yasasını getirsinler. Çoğunlukları var, tıpkı İnternet Yasası gibi çıkar. Zaten dünyada, Avrupa’da izleme boyutunda rezil olmuş bir demokrasinin şu anda yürütücüleri iyice yerin dibine geçirecek bir Türkiye fotoğrafı sunarlar.

Şu halde zaten HSYK’yı ele geçirmiş durumlarda biliyorsunuz. 1.Dairedeki değişikliklerden sonra HSYK’da tayin, terfi, disiplin işlemleriyle ilgili bütün işlemlerde Adalet Bakanının talimatıyla kararlar alınıyor. Daha yeni çok sayıda savcı ve hakimin yer değiştirdiğine tanık oluyoruz. Yasa değişikliğiyle bu kılıfı hazırlayacaklar. Ama bunu dünyaya da anlatamazlar. Bir yere de bunu demokrasi olarak sunamazlar.

CHP’nin tutumu açık, net. Söylediğim koşullarda Anayasa değişikliğiyse, EVET. Söylediğimiz koşulların dışında Başbakanın dayatmalarıysa, HAYIR.

Soru- 30 Mart seçimlerin listelere son şekli ne zaman verilecek?

Haluk KOÇ- Bir kısmı ortak çalışmayla açıklandı. Burada da şunu ifade edeyim; 1390 küsur seçim bölgesinde aday belirleme süreci yaşandı. Henüz tamamlanmadı bir iki yer dışında. Değişik tartışmaların olması doğaldır. Eksikler, hatalar olması doğaldır. Belli dengelerin gözetilmek durumunda kalınması doğaldır. Her seçim bölgesinin kendine özgü özelliklerinin dikkate alınması doğaldır. Ama burada şuna bakmak gerekiyor; herkesin gönlünde bir aslan yatıyor. Benimde tercihlerim olabilir. Ama bütün bunlar demin söylediğim dengeler içerisinde bir son noktaya taşınıyor. Burada herkesin aynı anda mutlu olabileceği bir sona ulaşmak mümkün değildir. Bunu takdir edersiniz. Herkesin gönlünde bir aslan yatar. Ama siyaset dik durma yeridir. Siyaset ilkelerle hareket etme yeridir. Yani mutlaka herkes kendine göre önemlidir. Herkes kendine göre kıymetlidir. Şimdiye kadar hizmet yapıp aday gösterilmeyen belediye başkanlarımıza bende teşekkür ediyorum. Gerçekten çoğunun çok önemli hizmetleri olmuştur. Kimse bunları reddetmiyor. Kimse bunları görmezlikten gelmiyor. Ama bir başka aday üzerinde demin söylediğim kriterler içinde bir birleşme olduysa bir noktada kendileri nasıl daha önce aday seçildiklerinde başka adaylar aday olamadıysa bunu da bu şekilde tolöre etmek gerekiyor. Siyaset uzun bir süreçtir. Kaldı ki bu seçimlerde kızgınlıkla, ben merkezli düşünerek ya da benim yakınım, benim tercihim merkezli düşünerek oy verme tercihlerinin değişeceğini sanmıyorum. Bunlar yanlış uygulamalardır. Bunların bir süre içerisinde sakinleşmesi olağandır. İlk defa yaşamıyoruz bu dönemleri.

Onun için kalan yerlerde MYK’ya yetki verildi PM’de. Birkaç yer vardı tartışmalı. Onlarda tamamlanacak. Bilmiyorum ek değişiklikler olur mu olmaz mı? 18 Şubatta YSK’ya teslim edildiğinde kesinleşmiş olur her şey. Bu süreçte akıyor olay.

Birkaç yer kaldı. Şu anda toplantı var. Bugün gelir mi gündeme bilmiyorum. Yoksa ek bir toplantı mı yapılır. Belirlendiği zaman en şeffaf olan biziz biliyorsunuz. Daha biz resmen ilan etmeden bütün medya duyuyor bunları zaten. Bizde medyadan da izliyoruz aynı zamanda. Bunlar o akış içinde olacak.

Soru- Bazı isimlerde değişiklik yapılacağı söyleniyor. Doğru mu?

Haluk KOÇ- Onu bilemiyorum. Kendi içimizde tartışmalar olmuştur. Gayet doğaldır. Bir biat noktasında değiliz. Eksiklerde olmuş olabilir. Ama dediğim gibi çok yönlü dengelerin gözetildiği bir çalışmadır. Yani bir kişi çok da yeterlidir, çok da başarılıdır ama bir sürü bölge dengesi, diğer adayların dengesi bütün bunlarda gözetilerek bazı yerlerde bu tür tercihlerde kaymalar olmuş olabilir. Bunlar siyasette olağan şeyler. Hele yerel seçimlerde çok daha fazla yaşanıyor. 2004-2009 seçim süreçlerinde hatırlarsanız yine benzer tartışmaların içinden geçmiştik.

Yani şöyle söyleyeyim, bunu hiç kimseyi hedef alarak söylemiyorum. Bu duyguların tamir edilmesi gerektiğini de söylüyorum. Yani ben varsam her şey çok iyi, ben yoksam her şey çok kötü mantığının siyasette bir süre sonra bu tarzı taşıyan kişiye zarar verdiğini ifade etmek istiyorum. İyi kötü biraz deneyimim varsa siyasette.

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları