Değerli arkadaşlarım, ikinci konu hükümet sözcüsü Sayın Arınç’la ilgili. Biliyorsunuz şöyle çok babacan tavırlı Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili bir iç tartışma ya da bir iç sorun varmış gibi ortaya çıktığında Sayın Arınç’ın böyle olgun, babacan, Cumhuriyet Halk Partisinin içine dönük karıştırıcılık işlevini seçilmiş cümlelerle çok güzel yerine getirdiğine tanık oluyoruz. Gülümseyerek söylüyorum, Sayın Arınç kendi partisiyle ilgili de bazı tespitlerde bulundu ve Başbakanın danışmanı olarak da bilinen bir yandaş gazetede köşe yazarlığı da yapan Sayın Yalçın Akdoğan çok ağır bir cevap verdi Sayın Arınç’a. Yani Sayın Arınç’ın karizmasını yerle bir etti. Hani özgül ağırlığım sıfırlandı diyordu ya bu kaçıncı sıfırlanma?
Sayın Arınç, Cumhuriyet Halk Partisinin içini ben nasıl karıştırabilirim diye hiç uğraşma. Cumhuriyet Halk Partisi kendi kuralları, kendi ahlakı, kendi tartışma kültürü olan bir partidir. Sen dön kendi parti içinde yeni yetmelerle uğraş, yeni yetmelerin sana ayar vermesi karşısında canım işte bir iki kelam etsin ağır abi rollerinde işte mütevazi götürüyor tarzında sana yapılan yaklaşımı yorumla. Kendi işine bak. Bu kadar yeter sana. Bu katar yeter sana sen CHP’yle uğraşma yeni yetmelerin oyuncağı haline geliyorsun partinde. Bunun farkında ol, bu konuda CHP’ye sataşırken otur kendini düşün.
Değerli arkadaşlarım, bir diğer konu IŞİD. Biliyorsunuz AKP izlediği politikalarla önce Suriye’de, daha sonra Irak’ta bu terörist grupların çeşitli katliamlara girişmesinin önünü, arkasını hazırladı. Efendim şöyleydi, böyleydi. Bunlar geçin, bunlar çok açık, belgeli, sadece Türkiye’de değil dünyada da, dünya kamuoyunda da, uluslararası basında da fotoğraflarıyla, belgeleriyle, köşe yazarlarıyla açıkça işlenen bir konu.
Şimdi konsolosluğumuz basılıyor Musul’da. Konsoloslukta görevli olanlar koruma, güvenlik birimleri dahil hepsi kaçırılıyor, nereye götürüldükleri belli değil. Diğer sivil Türk vatandaşları Musul’da alıkonuluyor, kaçırılıyor, nerede oldukları belli değil. Türkmenlerin ağırlıklı yaşadığı Tuzurmatu, Telafer bu saldırgan grupların, bu sapkın grupların baskısı altında düşüyor. Biraz evvel Irak – Türkmen cephesi lideri ben Türkiye’ye seslenmiyorum artık dünyaya sesleniyorum dedi. Yani şimdi Kerkük IŞİD terörünün tehdidi altında. Yani olası bir katliam için dünyayı uyarıyorum bağırıyor ve bizimkiler olayı büyük bir aymazlıkla seyrediyorlar.
Değerli arkadaşlarım, kafalar kesiliyor. O bölgelerde ikinci dünya savaşında Nazi katliamını aratmayacak toplu infaz görüntüleri yayınlanıyor. Çukurlar kazılmış, yüzlerce insan elleri arkadan bağlı infaz edilmiş, kelleler kesilmiş, korkunç bir tablo. Ve bu sapkın grup Türkiye’ye posta atıyor, ahkam kesiyor, eylem yapıyor. Hükümetin başındaki belki yeni bir sıfat olacak bu. Hükümetin başındaki baş beceriksiz ve yanındaki derinlik dehası Dışişleri Bakanı olayları aymazca seyrediyorlar. Süngüleri düşmüş, çaresiz, tereyağından kıl çeker gibi bir takım laflarla gündemi yorumlamaya çalışıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, dün 15 Türk vatandaşının daha Tikrit yakınlarında bu terör grupları tarafından kaçırıldığı
haberleri bugün basına düştü. Bunların içerisinde genç mühendislerde var. 15 Türk daha. Bırakın kaçırılanları 15 Türk daha kaçırılıyor. Yabancı ülkeler Alman Siemens personeli kendi önlemini alıyor ve kendi yurttaşlarını esas tereyağdan kıl çeker gibi onlar alıp kendi güvenli ortamlarına götürüyorlar ve bizler seyrediyoruz. Ne oluyor orada?
Değerli arkadaşlarım, şimdi Türkiye’de baş beceriksiz olarak yorumladığım kişi bu IŞİD terör örgütüne terör grubu dahi diyemiyor. Kullandığı deyim şu; IŞİD unsurları. Unsurlar ne kardeşim? Bunlar terörist mi, değil mi? Bunlar kamu yararına çalışan bir dernek statüsünde mi yoksa kafa kesen, gözü kararmış, sapkın, kafalarındaki saplantılarla orada bu katliamları yapan eli silahlı, ne idüğü belirsiz gruplar mı? Kim bu unsurlar? Adları ne bunların adları? Sen bunları kucaklarsan, elinde büyütürsen, doyurursan, eğitirsen, hastalandığında hastaneye yatırır tedavi edersen, hatırlarını sorarsan , kebap yemeye Türkiye’ye çağırırsan, ellerine silah verip sırtlarını okşayıp oraya bu kanı akıtmak için gönderirsen farklı bir şey diyemezsin tabi.
Değerli basın mensupları, tırlarla silah yakalandı. Burada ürettikleri gerekçe şuydu; önce insani yardım malzemesi var dediler bunda. Daha sonra silahlar ortaya dökülünce efendim biz Suriye’deki Türkmenlere kendi savunmalarını sağlamak üzere yardım yapıyoruz dendi hatırlıyorsunuz. Bugün Irak’taki gerçeğe bakıyoruz. Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetiminin bir Peşmerge gücü var. Irak ordusu Musul ve etrafında ve diğer bölgelerde silahlarını bırakıp kaçtı. Kuzey Irak bölgesel yönetimi kendi güvenliğini şimdilik sağlayabiliyor. Türkmenlerin? Türkmenlerin böyle bir gücü yok. Bir güvenlik güçleri yok, korumasızlar ve feryat ediyorlar.
Değerli arkadaşlarım, şimdi bazı fotoğraflar göstereceğim size. Bunlar iç açıcı fotoğraflar değil biliyorum. Bunlar böyle bir grup. Şurayı elimle kapatmak istiyorum hatta. Acımasız görüntüler. Altta sıfırlama talimatı alan mahdum bu kişilerle sarmaş dolaş. Yemek yiyorlar, kebap yiyorlar. Ziyaretler, hastanede tedavi edilirken ziyaretler. Bunlar acı sahneler değerli arkadaşlarım. Bunlar kabul edilecek uygulamalar değil. Siz kimle halvet oluyorsunuz orada, kimle kol kolasınız? Kimi arka bahçeniz yaptınız? Ve şu insanlara, şu katliamı yapanlara terörist diyemiyorsunuz. Unsurmuş. Ne unsuru bunlar baş beceriksiz ne unsuru? Bunlar terörist, katil.
Türkiye’yi getirdikleri manzarayı bilgilerinize sunmak istedim.
Değerli arkadaşlarım, ondan sonra grupta konuşuyor. Sayın Genel Başkanımız Ortadoğu bataklığına siz sürüklediniz Türkiye’yi dedi. O alıyor Ortadoğu bataklık değildir. Evet Ortadoğu tarihi zengin, çok farklı kültürlerin, halkların, etnisitelerin, inanç gruplarının birlikte yaşadığı bir bölgedir. Onu bizde biliyoruz. Biz bugünkü tabloyu söylüyoruz.
Bataklıktan tabirimiz kan bataklığı kan. En büyük cehalet cahilliğini bilmemektir. Türkiye’nin başındaki kişi maalesef kendi cehaletini bilmeyecek kadar bir konumdadır. Senin ne haberin var Ortadoğu tarihinden? Senin ne haberin var yakın Türkiye tarihinden? Senin ne haberin var yakın dünya siyasetinden? Kendinden menkul danışmanların kuşattığı bir halde günlük siyasi kaygılarla, ihtiraslarınla, kafandaki saplantılarla politika yapmaya çalışıyorsun. Bir yandan bir şeyler götürüyorsun, onları örtmeye çalışıyorsun. Türkiye’yi kamplaştırdın. Türkiye’yi birbirine düşman insanların ülkesi haline getirdin. Ondan sonra kalkmış grupta kendi saha ve seyircisi önünde cehaletini sergileyecek cahilce açıklamalar yapıyor.
Değerli arkadaşlarım, bunlar kabul edilebilecek olaylar değildir. Irak – Türkmen cephesinin feryatlarını bir kere daha dile getiriyorum. Irak Türkmenleri bilhassa Kerkük şuanda ciddi bir tehdit altında. Bir yeni katliam adeta geliyorum diyor. Bir kere daha uyarıyoruz. Burada ırk ayrımı, genetik tahlil yapmıyorum insan boyutuna bakıyorum. Suriye’nin kuzey bölgesinde can veren Kürtlerde bizim kardeşimiz, Irak’ta bugün IŞİD terörüyle can veren Türkmenlerde bizim kardeşimiz. İnsan boyutunda değerlendiriyoruz, huzur boyutunda bakıyoruz.
Değerli basın mensupları, şimdi baş beceriksiz dedim aynı zamanda bu kişi baş muhteriste. Sıfatlar böylece çoğalıyor. Musul ve Irak’ta yaşananlarla ilgili şu fetvayı verdi hafta sonunda. Kendi deyimi olduğu için okuyorum. Şu süreci yazmadan, çizmeden, fazlada karıştırmadan takip etmenizi istiyorum diyor. Kime veriyor? Hani biz tereyağından kıl çekeceğiz diyor ama siz fazla kurcalamayın, yazmayın, çizmeyin, tartışmayın, tartıştırtmayın, göstertmeyin. Bu talimatı alan yargı hemen bu fetvanın gereğini hukuksal açıdan yapıyor. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi bu haberlerle ilgili yayın yasağı konulmasını kararlaştırıyor. Herkes görüyor, dünya görüyor, dünya yazıyor, dünya tartışıyor. Açın bakın uluslararası haber kanallarına. Hepsinde ilk 3 içerisinde. Alın bakın saygın uluslararası yazılı, medya organlarına, haber sitelerine. Hepsi var, herkes tartışıyor, herkes yazıyor, herkes görüyor Türkiye’de basın görmeyecek, Türkiye tartışmayacak. Türkiye bu işi konuşmayacak. Talimat bu. Diktatör değil de nesin sen? Niye kızıyorsun diktatör dendiğinde? Ancak onlar yapar bunu. Ama mahkemeye iyi eğitim vermemişsiniz. Mahkemenin verdiği kararda bir cümle var ki sizin zaafınızı gözler önüne seriyor. Onu okuyorum. Mahkemenin aldığı yayın yasağı kararında “Devletin zafiyetini ortaya koyacak şekilde yayınlar yapılması nedeniyle” ibaresi yer alıyor. Yani görülüyor ki esas rahatsızlık devletin zafiyetinin sergilenmesinde ortaya çıkışında ve bunun tartışılmasında. Ne hale geldiniz, maskara oldunuz ya.
Değerli arkadaşlarım, bir başka rezalet. 16 Haziran’da karar alıyorlar, resmi gazetede yayınlanıyor ve El Nusra ve ona bağlı yan örgütler isimlerini saymıyorum. Terör örgütü listesinden çıkartılıyor. Yani pazarlık mı yürüyor, bir pazarlık mı yapıyorsunuz? Dünya bunları terör örgütü olarak listelemiş, yaftalamış ve Türkiye bu kadar ateşin ortasında El Nusra ve bağlı örgütleri terör örgütü listesinden çıkartıyor ve bunu bakanlar kurulu kararıyla alıyor resmi gazetede yayınlanıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
Değerli arkadaşlarım, yani tüm dünyanın gözü önünde terör örgütleriyle sarmaş dolaş bir Türkiye manzarası. Bu fotoğraf iyice yerleşiyor dünyaya. Bu da işin başka acı bir tarafı.
Bunları söyledikten sonra değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz pazartesi günü Sayın Genel Başkanımız MHP Sayın Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ziyaret ederek daha önceki değişik siyasi partiler, meslek odaları, sendikalar, STK’larla yaptıkları temaslar sonucunda ki oralarda bir isim üzerinde tartışma olmamıştı, sadece nasıl bir Cumhurbaşkanı olmalı üzerinde bazı ilkeler üzerinde durulmuştu. Bunlarda defaten hatırlıyorsunuz o görüşmelerin akabinde, hemen ertesinde basın açıklamalarında canlı olarak da duyurmuştu. Onları tekrar etmiyorum nasıl bir cumhurbaşkanı olmalıyı. İsimden önce bazı özellikleriyle dile getirmiştik.
Şimdi Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Sayın Kılıçdaroğlu önerdi Sayın Bahçeli’de arkadaşlarıyla görüşerek bu isim üzerinde bir uzlaşma belirttiler. Şimdi şunu açıklıkla belirtiyorum. Sayın İhsanoğlu Cumhuriyet Halk Partisinin adayı değildir. Sayın İhsanoğlu halkın, bu milletin belirttiğimiz kriterler ölçüsünde ortak adayıdır. Cumhuriyet Halk Partisine bir yönetici, bir milletvekili, bir belediye başkanı, bir Genel Başkan seçmiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin ilkeleri, programı, tüzüğü ortada. Ama mecliste Cumhurbaşkanı seçilmiyor. İlk defa uygulama ile iki turlu, eğer ilk turda %50 sağlayamazsa bir aday ikinci turda yapılacak olan halkın katılımıyla bir Cumhurbaşkanı seçiyor. Cumhuriyet Halk Partisi kendi içinden, kendi ilkeleriyle dört dörtlük onlarca aday çıkarabilecek güçte. Ama karşımızda Türkiye’yi kamplara bölmüş ve daha sonrasında bir yetki elde ettiğinde Türkiye’deki parlamenter sistemi askıya alacak, bunu açıkça beyan eden, demokrasiyi rafa kaldıracak, bir başkanlık sistemi etrafında Türkiye’yi otoriter bir rejime sürükleyecek, yasama, yürütme, yargı, kuvvetler ayrılığı ilkesini tanımayacak, kendi başına buyruk politikalarla Türkiye’yi bugünkü dış politikada olduğu gibi değişik alanlarda başını belaya sokabilecek bir kişiye karşı tüm toplumun ortak değerleriyle, temsil yeteneği yüksek, daha önce bir siyasi kimlikle temaruz etmemiş bir saygın kişiyi temsil yeteneği yüksek, diplomatik çevrelerce tanınan saygın bir kişiyi ortak bir uzlaşma, geniş bir mutabakat adayı olarak ifade ettik.
Bu çerçevede değişik tartışmaların olması doğaldır. Cumhuriyet Halk Partisi içinde de değişik tartışmalar olması doğaldır. Cumhuriyet Halk Partisi açık tartışan, hızlı konuşan, alışkanlıkları olan böylesi bir demokrasi kültürünü özümsemiş bir partidir. Kendi belirlediğimiz kriterlerle, kendi ölçütlerimize göre bir adayla yola çıktığımızda alınabilecek her partinin kendi adayıyla yola çıktığında da hesap edersek alınabilecek oranlar aşağı yukarı belli. Ondan sonrasında demin tarif ettiğim kişiye tüm ihtiraslarıyla Türkiye’yi yukarıda teslim etme gibi bir sorumluluğun içine düşüyoruz. Onun için bu tartışmaların makul seviyelerde sürmesi normaldir. Eleştiriye hepimizin saygısı var.
Ama partinin disiplin kurallarının olduğu da bilinmelidir.
Değerli arkadaşlarım, burada demin söyledim Ortadoğu’da bir kara basanı yaşıyoruz. Yani Türkiye belki de kendisinin yanlış politikalarla tetiğini çektiği bir karanlık sürecin olumsuz etkisi içerisinde. Bunu da görüyoruz. Şimdi Sayın İhsanoğlu Türkiye’nin bilhassa Ortadoğu’da içine düştüğü açmazdan bir denge unsuru olarak Türkiye’yi çekip çıkartabilecek, hem doğuda, hem batıda saygınlığı olan, sözü dinlenen, güvenilir ve itibarlı bir Türkiye fotoğrafını tekrar ortaya koyabilecek güçte bir aday olarak temaruz ediyor, beliriyor.
Bu çerçevede hepimize çok büyük sorumluluklar düşüyor. Bir kere daha tekrar ediyorum bu bir uzlaşma adayıdır. Bu bir geniş mutabakat arayışı sonucu çıkan bir adaydır. Herkesi aynı anda, aynı derecede mutlu edecek bir aday tespiti siyasette mümkün değildir. Bunu bir ilçe seçiminde, il seçiminde dahi yaşamak mümkün değildir. Oraya katılan 400 delegenin aynı anda, aynı derecede mutlu olacağı bir aday ortaya koymak her zaman mümkün değildir. Kaldı ki, bütün Türkiye’den bahsediyoruz. Bütün renkleriyle bir Türkiye’den bahsediyoruz. Bütün ağırlıklarıyla bir Türkiye’den bahsediyoruz. Doğusuyla, batısıyla, bütün zenginlikleriyle bir Türkiye’den bahsediyoruz. Herkes bizim yurttaşımız, herkes bizim kardeşimiz. Ama kendi özel siyasi programımızın kalıpları içerisinde bir aday profilinden ziyade çok daha geniş kesimleri kucaklayabilecek, herkese bir çekim alanı yaratabilecek ve demin söylediğim gibi başka muhterislerin Türkiye’yi götürmek istediği yeri engelleyecek, gerçekten demokrasiyi kurumsallaştıracak, demokratik kuralları parlamenter sistem içinde uygulayabilecek saygın, güvenilir bir isim üzerinde ortaya çıkan aday etrafında hep beraber çalışmak zorundayız, birleşmek zorundayız, anlatmak zorundayız. Eleştirilerimizi değişik açıdan dile getirebiliriz. Ama bunlar söylediğim büyük fotoğraftan olayı değerlendirmemizi engellememeli diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, gün geçtikçe bugünde açıklamalar var. Sayın İhsanoğlu’nun yapısı, sakinliği, kucaklayıcılığı, demokrasiye sahip çıkışı. Bundan sonra ben inanıyorum daha farklı değerlendirmelere tabi olacak. Makulü aramak, makulde buluşmak süreç içerisinde çok daha kolay olacaktır, çok daha algılanır hale gelecektir. Ben Türkiye’nin bu kritik yaz seçimi öncesinde bu tercihin önemli olduğuna inanıyorum. Parti olarak da görüşümüz budur. Herkesin eleştirisini deminde söyledim saygıyla karşılıyorum. Ama duygusal olmadan demin söylediğim çerçevede olaya yaklaşmanın makulü aramanın daha sağlıklı olacağını da herkesle paylaşmak istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Bu arada birde Soma’yla ilgili ufak bir şeyim var. Acı verici olaylar Soma’da devam ediyor. Çabuk unuttuk. Aradan 5 hafta geçti aynı bu yolsuzluk, hırsızlık gibi Soma’da 301 canla beraber Soma’da gömüldü. Söz verildi orada. Tekme tokat atarak söz verdiler. Her türlü toplumsal tepkiyi şiddetle bastırarak söz verdiler, reklam yaptılar, kampanya yaptılar, kapattıkları çalışma güvenliği yeterli olmayan ocaklarda çalışan işçilerin hak ettikleri maaşları ödeyecekleri sözü verildi. Verildi mi? Verildi. Bunlar ortada, hepsi arşivde. Şimdi 6 bin işçi ocaklar kapatıldığı için verilen sözlere rağmen maaşlarını alamıyorlar ve eziyet çekiyorlar. Sizin sözünüz bir ay bile sürmüyor. Yazıktır. Bunun başından beri takipçisi olan arkadaşlarımız Soma’daki yurttaşlarımızla dayanışmalarını sürdürecekler. Bu konuyla ilgili onların taleplerinin gündemden düşürülmesi çabalarına da bütün gücümüzle karşı koyacağımızın bilinmesini istiyorum.
Sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Dün CHP’nin grup toplantısında aralarında Deniz Baykal’ında bulunduğu yaklaşık 20 vekilin katılmadığı, aynı saatlerde başka bir toplantı yaptığı iddia edilmişti. Bugünde Hüseyin Aygün’ün yine ayrı bir toplantı yaptığı iddiası var. Bu iddialar üzerinden parti üçe mi bölünüyor?
Haluk KOÇ- Hayır. Demin söyledim. Yani Cumhuriyet Halk Partisi bu kültürü yaşayan bir partidir. Gayet doğaldır arkadaşlarımızın değerlendirmeler yapması, görüşlerini kendi aralarında paylaşması. Ama sonuçta Cumhuriyet Halk Partisinin de kurumsal ilkeleri vardır. Cumhuriyet Halk Partisinin yetkilendirilmiş kurulları var. Bunların başında da Sayın Genel Başkanımız gelir. Ve bu alınan karar üzerinde tabi ki görüşlerini açıklarlar ama partinin kararı bir süre geçtikten sonrada makulde buluşulacağı kanısını zaten belirttim. Bu çerçevede yaşama geçecektir. Bundan hiç kuşkum yok. Herkes çok daha sağduyulu düşünecektir.
Soru- Hocam size katkı yapayım diye söylemek istiyorum. Makul düzeyde tartışmaya açık olduğunuzu tüzel kişilik olarak söylediniz. Ama partinin disiplin kuralları olduğunu da vurguladınız. Arkadaşın sözünü ettiği toplantıların bir bildiriyle sonuçlanabileceği de konuşuluyor. Bu manada bu bildiride bir disiplin kuralları manzumesiyle karşılaşır mı?
Haluk KOÇ- Şuandaki çerçeve içerisinde söylüyorum. Demin söyledim, Pazartesi gününe göre Çarşamba günü çok daha farklı algılanma var Türkiye’de. Bugün birçok önemli köşe yazarına bakacak olursanız değişik kesimlerden çok daha Sayın Çölaşan’dan Sayın Arcayürek’e kadar çok daha makul değerlendirmeler yapılıyor. Çünkü Sayın İhsanoğlu kendini çok öne atan, toplumda çok önde görünmeyi sevmeyen, tanınabilirliği bir miktar entelektüel boyut olarak da, yapı olarak da daha eksik noktada. Bunlar tanındıkça, tartışıldıkça, kendisinin de bugün yine bir gazetemize verdiği bir demeç var. Yine bir televizyon kanalında da evinin önünde bir açıklama yaptığını gördüm. Tabi ki, bir sistem içerisinde, bir ekip çalışması içerisinde hem medyayla, hem topluma ulaşma bakımından diğer enstrümanları da kullanarak çok daha demin söylediğim o makuliyeti, o geniş makul aramayı gerçekleştirecek bir çizgi yakalayacaktır. Yani üstü kapalı, tanımadan, bilmeden, elde bilgi, belge olmadan bir takım hayat hikayesinde bir noktaya takılarak ya da birinden bir şey duyarak bir takım böyle çok ağır yıpratıcı eleştiriler getirilmesi düzgün değil, uygun değil. Kaldı ki öyle değil. Kendisi de ifade ediyor. Bunlar zaman içerisinde olacaktır, olgunlaşacaktır.
Diğerlerimizi de söyledim. Ben bir makuliyet çizgisi çizdim. Cumhuriyet Halk Partisinin açık bir parti olduğunu, tartışan bir parti olduğunu, bütün bunları ifade ettim. Görüşlerini ifade etmiştir arkadaşlarımız yine ederler ama bu makullüğün herkesi kapsayacağını düşünüyorum.
Soru- Bu ismin açıklanması sürecinde daha önce partinin kurullarında konuşulmadığı ya da partinin milletvekilleri tarafından hiçbir şekilde gündeme gelmeyen isimlerden biri olması nedeniyle Genel Başkanın tüm CHP’yi temsil eden bir aday açıklamadığı ve bunun CHP’nin değil Genel Başkanın adayı olduğu yönünde muhalif milletvekillerinin bir görüşü var. Ve bunun da hukuksuz olduğunu da savunuyorlar. Size göre bir hukuksuzluk var mı süreçte?
Haluk KOÇ- Cumhuriyet Halk Partisi tüzüğü çok açık. Cumhuriyet Halk Partisi kurultayından sonra Parti Meclisi ve Genel Başkan yetkilidir. Genel Başkan bu yetkiyi parti adına kullanır. Kaldı ki, değişik istişare toplantılarında, bir kısmına bende katıldım. Hiçbir zaman isim boyutunda bir tartışma açılmamıştır. İlkeler boyutunda açılmıştır. En son Eskişehir’deki toplantıda dahi, belediye başkanları toplantısında dahi yani bir Cumhurbaşkanı nasıl olmalı konusu işlenmiştir. Birde kimden Cumhurbaşkanı olmaz konusu işlenmiştir. Bunlar madde madde biliyorsunuz basında yer aldı. Yani bu boyutta tartışmalar olmuştur ve buradan çıkan sonuçta geniş bir mutabakatın iki ana temel muhalefet partisi ekseninde diğer oy oranları bakımından söylemiyorum kurumsal kimlik olarak söylüyorum. Parlamento dışındaki diğer siyasi partilerimizin de kendi süzgeçlerinden geçirerek katkı verebilecekleri boyutta toplumun önüne getirilmiştir. Bundan sonraki süreç tartışmalara açıktır. Tartışma derken resmi adaylık başvuru süresi içerisinde bu mutabakatı sağlayan milletvekilleri ya da partiler nezdinde kurallara uygun, Cumhurbaşkanı seçim yasasına uygun adaylık başvurusu yapılacaktır. Ondan sonraki süreç Sayın İhsanoğlu’nun kuracağı ekiple kendisini tanıtma, yani yol, su… Yol yapmayacak, su getirmeyecek Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanının anayasanın 104. maddesinde yazan çerçevede görevleri var. Bugün Çankaya’da hala ifade ediyor ben bir siyasi parti mensubuyum onun kurucusuyum, kendi başıma fikir beyan edemem. O partiyle görüştükten sonra görüşümü açıklarım diyen şuanda görev süresi dolmamış bir Cumhurbaşkanı var.
Ortaya çıkan bu geniş mutabakat adayının bir siyasi mensubiyeti de olmaması önemlidir. Türkiye’nin bugün yaşadığı bu keskin kamplaşma döneminin sona erdirilmesi için bir kucaklayıcılık, bir siyasete herkese eşit mesafede yaklaşma noktasında bir ayrıcalıkta getirmesi gerekiyor. Bu çerçevede bakmak gerekiyor.
Soru- Çatı aday gösterildi artık isim…
Haluk KOÇ- Çatı demeyelim isterseniz geniş uzlaşı, geniş mutabakat adayı sunuldu.
Soru- Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek? MHP’yle seçim çalışmaları nasıl koordine edilecek? Ortak mitingler yapılacak mı? Sayın Kılıçdaroğlu ve Bahçeli mitinglere katılacak mı? Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek kısaca bilgi verir misiniz?
Haluk KOÇ- Bundan sonraki süreç Cumhurbaşkanlığı seçim yasasını ve bu konuda YSK’nın çıkarttığı genelgeleri izlerseniz aşağı yukarı yazılı çerçevesi. Siyasi partiler biliyorsunuz aktif olarak kendi parti rumuzlarını, sloganlarını, kendi parti amblemlerini, bayraklarını kullanarak bu sürece katılamıyorlar. Bu işin maddi finansman boyutu da orada belirtilmiş. Kampanyanın nasıl yapılacağı da belirtilmiş. Sayın İhsanoğlu herhalde bir ekip kuracaktır. Tabi ki, siyasi partiler olarak yasada öngörülen sorumluluk çerçevesinde Cumhuriyet Halk Partisi de MHP’yle beraber bir organizasyon şeması oluşturacaktır. Bunlar birkaç gün içerisinde şekillenir. Daha net bir şekilde sorunuzun cevabı karşılık bulur önümüzdeki günlerde.
Soru- İki tane sorum olacak. İlk olarak Sayın Kılıçdaroğlu Sayın İhsanoğlu’nun ismini açıkladıktan sonra özellikle cemaat yazarları tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandı. Fakat buna karşılık bir çok kesimde cemaatin memnuniyetle karşıladığı bir ismin cumhuriyetçi olmayacağını söylüyorlar. Bu konu hakkındaki görüşünüzü istiyorum.
Diğer bir sorumda CHP içerisindeki milletvekillerinde büyük bir tepkiye yol açtı büyük bir kısmında. Bu tepkiler devam ederse yeni bir aday çıkartmayı düşünür müsünüz?
Haluk KOÇ- Şimdi sorunuzun ilk kısmına geleyim. Ben Sayın Arcayürek’in, Sayın Çölaşan’ın daha birçok yazar var şimdi aklıma gelenleri söylüyorum bugün okuduklarım çerçevesinde. Bahsettiğiniz ağırlıklı gruplara mensup olmadıklarını düşünüyorum. Yani bir noktada sizin sorunuza yanıt olması bakımından. Herkes beğenisini veya karşı beğenisini sunmakta özgürdür. Bu çok açık.
Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili sorunuza birkaç defa tekrar ederek yanıt verdim. Cumhuriyet Halk Partisinin dokusunu size tarif ettim. Bir biat partisi olmadığını söyledim. Açık bir parti olduğunu söyledim. Hızla konuşan bir parti olduğunu söyledim. Bazen açıklık iyidir ama bazen de işte bu şekilde parti üzerinde farklı boyutta tartışmalar getirir. Bunun bir makuliyeti, bir ölçüsü olması gerektiğinin de altını çizdim. Herhalde iki sorunuzu da cevaplandırıyorum. Başka bir aday arayışı olmaz. Aday net ve kesindir. Bu çerçevede dediğim gibi Tayyiban mantığına karşı Türkiye’yi kamplaştırmaktan kurtaracak saygın, itibarlı bir ülke haline getirecek, hukukun üstünlüğünü savunacak şaibesiz bir kimlikle Cumhurbaşkanlığını yakalamak için elimizden geleni yapacağız.
Soru- Genel Başkanın Sayın Baykal’la bir teması oldu mu?
Haluk KOÇ- Onu bilmiyorum ama Sayın Baykal’la daha önce görüşmüştü.
Vişne Haber Ajansı