loading
close
SON DAKİKALAR

Koç: ''Suriye’ye girmenin hala hesabını yapıyor musunuz?''

Koç: ''Suriye’ye girmenin hala hesabını yapıyor musunuz?''
Tarih: 30.05.2014 - 16:59
Kategori: Siyaset

CHP Sözcüsü Prof. Dr. Koç AKP İktidarına, ''Bir takım tertiplerle Suriye’ye girmenin hala hesabını yapıyor musunuz'' diye sordu...

-“Bu seferki tertipleriniz inandırıcı olsun diye, Suriye’de özgürlük savaşçısı olarak nitelediğiniz, Suriye’nin şu andaki Kürt bölgesinde dün katliam yapan o eli silahlı gruplardan Türkiye’ye bir saldırı oldu, gibi bir senaryo çizdiniz mi?”

-“İçeride işler zora girdiğinde küçük stratejik kafalarıyla Suriye’de belaya bulaşabilecek şekilde hazırlık yapanları bir kere daha altını çizerek uyarıyorum; Kendi saplantılarınızı Türkiye’ye dış politika tavrı olarak sakın ha sakın sunma gayretine girmeyin. Kendi başınızı yetirince belaya soktunuz. Türkiye’yi içerideki sıkıntılarınızı gizleme, saklama amacıyla dışarıda maceraya sürüklemeye sakın ha sakın kalkmayın. Bu söylediklerim, bu işin tezgahında görev alanlara ciddi bir uyarıdır. Millet adına yapılmış bir siyasi uyarıdır.”

-“Ey kafasını kuma gömerek Türkiye’nin başını belaya sokmak isteyen dar kafalı kadrolar! Cevap verin. Reddetseniz de, reddetmeseniz de böylesi kirli planlar ve girebileceğiniz maceralar unutmayın sizi kahraman değil, ancak savaş suçlusu yapar”

-“AKP iktidarı toplumu tekrar kutuplaştıracak yeni senaryoları devreye sokabilecek kadar gözü dönmüş bir iktidardır. Benzer senaryoları, kirli tezgahları daha öncede acımazsızca devreye soktuklarını hiçbir zaman unutmamak gerekiyor.”

-“Yolsuzluk iddiaları, rüşvet belgeleri, dış politikadaki başarısızlıklar, Soma’da ihmal ve denetimsizliğin neden olduğu 301 işçimizin ölmesi veya ölümüne göz yumulması. Olayları örtebilmek adına iktidarın her türlü gizli tezgahı ve provokasyonları sergileyebileceğini biliyoruz. Bunları daha öncede yaşadık.”

-“Soma faciası iktidara fatura edilmeye başlandığında, dikkatleri bir şekilde Soma’dan uzaklaştırmak gerekiyor. Tam da bu zamanda Ok Meydanı olayları tezgahı devreye sokuluyor. Yüzü maskeli, eli silahlı kişilerden biri Polis aracına molotof atıyor, Polis araçtan çıkıyor ve Cemevi’nde cenaze merasimine katılan bir yurttaşımızı hedef gözeterek vuruyor. Sonrasında Alevi yurttaşlarımızı rencide edecek açıklamalar, suçlamalar. Yandaş koronun hemen devreye girerek, gerginliği yükseltecek kışkırtmaları. Yeni gösteriler, yeni çatışmalar, yeni kargaşalar. Tam da istenildiği gibi senaryoya uygun olaylar dizisi ve Soma sorumluluğu bir süreliğine de olsa gündemden düşürülüyor. Tıpkı 17-25 Aralık sonrası hırsızlıkların üzerini örtmek için devreye soktukları montaj, şantaj, paralel nakaratları gibi. Tıpkı Gezi’deki AKP diktatörlüğüne karşı patlayan, toplumun haysiyet refleksini darbe yapılıyor, faiz lobisi, yabancı ajanlar gibi yalanlarla söndürme gayreti gibi….”

-“Sorumuz açık ve net. Eli silahlı, yüzü maskeli kişiler kimlerdir? Cemevini ve cenazeye katılan masumları hedef alan polis memuru kim?”

-“Erdoğan Alevi yurttaşlarımızı hedef alarak kafasındaki saplantılara da uygun sarf ettiği nefret ve ayrımcılık dolu ifadeleriyle ne amaçlamaktır? Nereden baksanız aklı kıt, toplumu ayrıştırmak, kutuplaştırmak için Erdoğan’a bu stratejileri dayatan felaket mühendisleri kimlerdir? Özel yasalarla, özel hukuk yaratarak korumaya aldıkları kurumun bu işlerde parmağı var mı yok mu? 80 öncesini yaşamış bir kuşağız. Aynı silahın sabah bir ülkücüyü, akşam bir devrimciyi vurduğu günlerden geliyoruz.”

-“Bir de b ve c planları varmış beyefendinin. Bu millet senin a planından ne gördü ki b’den, c’den ne görecek? 14 yaşındaki minicik Berkin’in yüreği yaralı anasına aslan kesileceksin, yapmadığın kalmayacak, hakaret edeceksin, vahim manzaralar karşında pısıp kalacaksın. Sana posta koyacaklar ağzını açamayacaksın. Yaptığın gizli pazarlıkların dışına çıkamayacaksın. Hani nerede efelenmeler? Nerede o dayılanmalar? Senin gücün ancak garibana, maden kurbanlarının ailelerine yeter.”

-“Danıştay’daki teamül dışı ilkel protesto olayında Başbakan sanki bir belediye başkanı, Genelkurmay Başkanı’nın da bir zabıta müdürüymüş gibi onu takip ederek salonu terk etmesi açıklanması zor bir manzaradır. Aynı kişi dün en büyük tehlike sosyal medyadır açıklamasında bulunuyor. Bu dönemde, bu çağda. Adım adım takip ettiği hükümetin başındaki kişiyle aynı fotoğrafa ve aynı düşünce formatına girmeyi marifet sayıyor. Acınası bir durum bu.”

-“Bir sözüm de Adalet Bakanı Bozdağ’a. Balyoz Davasında içine girdikleri kumpası itiraf etmelerine rağmen yeniden yargılanma konusunda “çare bulamadık kardeşim” diyebiliyor. İşlerine geldiğinde 24 saatte koruma kalkanı için özel hukuk oluşturabilen bir iktidar, yargı katliamı olan Balyoz Davasında kafasını kuma gömmeye devam ediyor. Biraz dürüst olun. 6 ayda bir, 2 günde, 3 günde bir dönüp durmayın.”

-“Daha hala Soma’nın acısı bu ülkenin duyarlı yurttaşlarının bağrında dururken, yitirdiğimiz canların acısı Türkiye’ye buram buram sinmiş vaziyetteyken AKP’nin bir vali yardımcısının bir kutsal mekanı kullanarak şaklabanlarla, hokkabazlarla oğluna sünnet düğünü yapması. Ne utanmaz, ne arlanmaz insanlarsınız siz? Nedir bu Lale Devri manzaraları? Nedir bu saltanat gösterileri? Yazıklar olsun. Bu da başka bir vatandaşı tokatlama biçimi. Başka türlü bir tekme atma biçimi. Öteki fiziki tokat, fiziki tekme bu vicdanlara atılmış bir tekme. Vicdanlara indirilmiş bir yumruk.”

-“Ben hekimim. Hemen hemen her derdin çaresi var. Ama yalan söyleme alışkanlığının, yalancılığın tedavisi yok, çaresi de yok”

-“AKP’nin adayı belli mi? Resmi olarak açıklandı mı? Sanki bütün adaylar belli de CHP’nin adayı belli değil gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Eşitsiz bir yarışın hazırlıkları yapılıyor. Süreç işliyor.”

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan yardımcısı Prof.Dr. Haluk Koç TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Türkiye’yi bekleyen tehlikelere, Türkiye üzerine oynanan oyunlara ve güncel gelişmelere dikkat çektikten sonra gazetecilerin sorularını da şöyle yanıtladı

Değerli basın mensupları, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün THY’deki bir aksaklık nedeniyle artık ne tür bir aksaklık, Sayın Genel Başkanımızın Ankara’ya gelişi bir şekilde engellendiği için, bunu söylemek zorundayım. Çünkü mutat olmayan bir olaydı. MYK toplantımızı iptal ettik. Finlandiya Meclis Başkanıyla Sayın Kılıçdaroğlu’nun görüşmesi de iki kez ertelenerek sıkıntılı bir aşamayla tamamlandı. Zamanlama bakımından tabi. Onun için bugün haftalık gelişmeleri, olayları değerlendirmek için huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlarım, birkaç başlık altında konuşmamı, değerlendirmelerimi sunacağım. Öncelikle içinden geçtiğimiz sürecin iktidar tarafından çok farklı provokasyonlara zemin hazırlayan bazı gelişmelerle götürülmeye çalışıldığını görüyoruz. Yani Türkiye’nin önüne taşınmak istenen kirli, aynı zamanda da tehlikeli bazı oyunlara, tezgahlara dikkat çekmek istiyorum.

Yolsuzluk iddiaları, rüşvet belgeleri, dış politikadaki başarısızlıklar, Soma’da ihmal ve denetimsizliğin neden olduğu 301 işçimizin ölmesi veya ölümüne göz yumulması. Öyle de diyebiliriz. Olayları örtebilmek adına iktidarın her türlü gizli tezgahı ve provokasyonları sergileyebileceğini biliyoruz. Bunları daha öncede yaşadık.

Soma faciası sadece Türkiye’de değil dünyada da sorgulanan bir olay. Burada büyük sorumluluk ve vebal altında olan bir iktidar manzarası var karşımızda. Bu hiç şüphe götürmez bir durum. AKP iktidarı toplumu tekrar kutuplaştıracak yeni senaryoları devreye sokabilecek kadar maalesef üzülerek söylüyorum gözü dönmüş bir iktidardır. Benzer senaryoları, kirli tezgahları daha öncede acımazsızca devreye soktuklarını hiçbir zaman unutmamak gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Soma katliamının temel sorumlusu ihalesiz özelleştirmelerle madenleri peşkeş çeken anlayıştır. Yine taşeronlaşma ile modern köle pazarlarını kurduran anlayıştır. Yine güvenliği ve denetimi göz ardı eden uluslararası çalışma güvenliğini ilgilendiren ILO standartlarıyla ilgili anlaşmaları onaylamayan iktidardır. Acımasız, güvencesiz bir ölüm düzenin kurulmasına göz yuman bu iktidardır. Bu facia üzerine bırakım sorumluluk almayı bu acıyı yaşayan Soma halkının üzerine kameralar önünde gaddarca saldıran, tokatlayan, tekme savuran bu kirli iktidarın en başından en altındakine kadar tüm yetkilileridir. Tekme atanın istifa ettiği duyurusu yayınlandı. Görevden alındığı duyurusu yayınlandı. Oysa görevinde duruyor. Ödüllendiriliyor. Yakın zamanda başka bir taltifle de karşılaşırsa hiç şaşırmamak gerekir.

Şimdi Soma faturası iktidara bu şekilde fatura edilmeye başlandığında dikkatleri bir şekilde Soma’dan uzaklaştırmak gerekiyor iktidar için. Strateji bu. Tam da bu zamanda Ok Meydanı olayları tezgahı devreye sokuluyor.

Değerli arkadaşlarım, ciddi bir olayla, ciddi bir süreçle karşı karşıyayız. Yüzü maskeli bir takım kişiler, eli silahlı bir takım kişiler ortada cirit atıyorlar. Polis aracına bu maskeli kişilerden biri bir Molotof atıyor. Polis araçtan çıkıyor ve olaylarla hiçbir bağlantısı olmayan, hemen yakınındaki Ok Meydanı Cemevinde bir cenaze merasimine katılan, bir köylüsünün cenazesine taziyede bulunmak için gelen masum bir yurttaşımız polisin gördüğümüz kadarıyla hedef gözeterek rastgele o bölgeye ateş etmesiyle olayların olduğu bölgeyle ilgisi yok. Bir yurttaşımız başından vurularak ölüyor.

Değerli arkadaşlarım, sonrasında gelişmelere dikkat edin; Alevi yurttaşlarımızı rencide edecek açıklamalar, suçlamalar. Yandaş koronun hemen devreye girerek, gerginliği yükseltecek kışkırtmaları. Yeni gösteriler, yeni çatışmalar, yeni kargaşalar.

Tam da istenildiği gibi senaryoya uygun olaylar dizisi ve Soma sorumluluğu bir süreliğine de olsa gündemden düşürülüyor. Tıpkı 17-25 Aralık sonrası hırsızlıkların üzerini örtmek için devreye soktukları montaj, şantaj, paralel nakaratları gibi. Tıpkı Gezi’deki AKP diktatörlüğüne karşı patlayan, toplumun haysiyet refleksini darbe yapılıyor, faiz lobisi, yabancı ajanlar gibi yalanlarla söndürme gayreti gibi.

Burada soru açık ve net. Ok Meydanında Molotof kokteyli atan, eli silahlı, yüzü maskeli kişiler kimlerdir? Her türlü toplumsal olay, mobesa, güvenlik kameralarıyla adım asım izlenir, fail ya da failler tespit edilebilir iken bu süreçte bu kışkırtmanın tetiğini çeken kişiler müsaadeye mazhar kişiler olarak neden şu ana kadar derdest edilmediler? Doğrudan Cemevini ve cenazeye katılan masum insanları hedef alan, hedefe koyarak ateş eden bu polis memuru kim? Bu olay ve sonuçları nasıl değerlendirilecek? Sonrasında Recep Erdoğan’ın Alevi yurttaşlarımızı hedef alarak kafasındaki saplantılara da uygun sarf ettiği nefret ve ayrımcılık dolu ifadeleriyle ne amaçlamaktır? Nereden baksanız aklı kıt, toplumu ayrıştırmak, kutuplaştırmak için Recep Erdoğan’a bu stratejileri dayatan felaket mühendisleri kimlerdir? Bu senaryoyu yazanlar kimler? Özel yasalarla, özel hukuk yaratarak korumaya aldıkları kurumun bu işlerde parmağı var mı yok mu? 80 öncesini yaşamış bir kuşağız. Aynı silahın sabah bir ülkücüyü, akşam bir devrimciyi vurduğu günlerden geliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türk toplumunu bu kadar ucuz ve buram buram provokasyon kokan laboratuvar deneyi haline getiren bu sorumsuz kadro daha ne gibi fay hatlarını kaşıma niyetindedir Türkiye’de?

Benzeri bir senaryo anımsayacaksınız. Suriye ile ilgili planlanmıştı. Bir şekilde deşifre edilince milli çıkarlar, milli güvenlik edebiyatı, o nakaratlar arasında planın içeriği ve sorumluları kendilerini unutturmayı denediler. Yakın zamanda oldu bu. Kendi siyasi ikbali ve ihtirasları dışında hiçbir şeyi gözü görmeyen bu zararlı kadro Türkiye’yi riske sokabilecek her sürecin hazırlayıcısı ve ne yazık ki, müsebbibi olabilecek tıynette bir kadrodur.

Belki de bu toplantının en önemli bölümüne geliyorum. Bazı sorularımda olacak. Değerli basın mensupları, hükümete ve onu yönlendirenlere açıkça CHP adına soruyorum. Kamuoyu daha önceki tezgahlarınız açığa çıktığında tavrını koydu Suriye ile ilgili. Soru şunlar; bir takım tertiplerle Suriye’ye girmenin hala hesabını yapıyor musunuz? Bu seferki tertipleriniz inandırıcı olsun diye Suriye’de özgürlük savaşçısı olarak nitelediğiniz, Suriye’nin şu andaki Kürt bölgesinde dün katliam yapan o eli silahlı gruplardan bu sefer onlardan, muhaliflerden Türkiye’ye bir saldırı oldu, bunu gerekçe gösterme gibi bir senaryoyu çizdiniz mi? Buna mukabil bir karşı saldırı planınız oldu mu? Bu senaryoyu Soma faciası ortaya çıkınca mı devre dışı bıraktınız? Açık soruyorum. Ey kafasını kuma gömerek Türkiye’nin başını belaya sokmak isteyen dar kafalı kadrolar! Cevap verin. Reddetseniz de reddetmeseniz de böylesi kirli planlar ve girebileceğiniz maceralar unutmayın sizi kahraman değil ancak savaş suçlusu yapar.

Değerli arkadaşlarım, böylesi planların içinde olduğu saha önce belgelenenler arasında bulunan, Genelkurmay yetkilisi olan kişinin bu olayların diğer tertipçilerinin yönlendirmesiyle hareket etmemesinin önemini bir kere daha ilgili kurumuna hatırlatıyoruz. Sorumluluğunuz ve vebaliniz çok büyük. Evet hiç şüphesiz, Genelkurmay Başkanlığı Anayasa ve yasalar çerçevesinde demokrasilerde olması gereken noktada olacaktır. Bunda hiç şüphe yok, hiç tartışma yok.

Sorumluluklarını bu kurallar içerisinde yerine getirecektir. Hiç şüphe yok. Ancak Danıştay’daki teamül dışı ilkel protesto olayında Başbakan sanki bir belediye başkanı, Genelkurmay Başkanı da bir zabıta müdürüymüş gibi onu takip ederek salonu terk etmesi bu kurallarla, demin bahsettiğim kurallarla açıklanması zor bir manzaradır.

Aynı kişi dün en büyük tehlike sosyal medyadır açıklamasında bulunuyor. Bu dönemde, bu çağda. Adım adım takip ettiği hükümetin başındaki kişiyle aynı fotoğrafa ve aynı düşünce formatına girmeyi marifet sayıyor. Acınası bir durum bu. Kim rahatsız olursa olsun. Milletin verdiği yetkiyle bu soruları muhataplarına yöneltiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, içeride işler zora girdiğinde küçük stratejik kafalarını Suriye’de belaya bulaşabilecek şekilde hazırlık yapanları bir kere daha altını çizerek uyarıyorum; kendi saplantılarınızı Türkiye’ye dış politika tavrı olarak sakın ha sakın sunma gayretine girmeyin. Kendi başınızı yetirince belaya soktunuz. Türkiye’yi bu gibi içerideki sıkıntılarınızı gizleme, saklama amacıyla dışarıda maceraya sürüklemeye sakın ha sakın kalkmayın. Bu söylediklerim bu işin tezgahında görev alanlara ciddi bir uyarıdır. Millet adına yapılmış bir siyasi uyarıdır.

Bir çift sözde adaletsizliğin teminatı olan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a. Bay Bozdağ, CHP’nin Ankara seçimleri sonrasında YSK’ya yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine başvurması karşısında Anayasa Mahkemesi süreçle ilgili ek belgeler istedi biliyorsunuz. Kendisini Anayasa Mahkemesinin vereceği karara telkinde bulunma hakkını kendinde gören ve her gün CHP yargıya müdahale ediyor diye bağıran bir Adalet Bakanı manzarası.

Değerli arkadaşlarım, yani yargıya müdahale etme hakkını kendinde görüyor. Ondan sonrada alışılageldiği gibi CHP’ye dönük kendi yaptıklarını aynada seyredip suçlamada bulunabiliyor bu kişi.

Aynı Bozdağ, boyu uzun lakaplı ustası gibi toplumun taşmaya hazır duygularıyla da alay edebiliyor. Balyoz Davasında içine girdikleri kumpası itiraf etmelerine rağmen yeniden yargılanma konusunda “çare bulamadık kardeşim” diyebiliyor. İşlerine geldiğinde 24 saatte özel hukuk oluşturabilen bir iktidardan bahsediyorum. 24 saatte bu meclis çatısı buna şahittir. Koruma kalkanı için özel hukuk oluşturabilen bir iktidardan bahsediyorum. Bu iktidar bu yargı katliamı karşısında Balyoz Davasında kafasını kuma gömmeye ne yazık ki devam ediyor. 7 aydır mağdur ailelerini neden oyaladınız kardeşim? Çare arıyorsan dön, komisyonda beklettiğiniz CHP’nin yeniden yargılanmanın önünü açacak yasa teklifine bir bakın. Çare orada. Sizden beklenmez ama biraz samimi olun. Biraz dürüst olun. Bir dediğiniz bir dediğinizi tutsun. Rüzgar gülü gibi 6 ayda bir, 2 günde bir, 3 günde bir dönüp durmayın kardeşim. Söylediğinizin arkasında durun.

Bir başka önemli konu; öyle bir fotoğraf çıkıyor ki karşımıza PKK’nın önünde başı öne eğik ricacı bir hükümet manzarası çıkıyor. Son olayları biliyorsunuz. PKK tarafından kaçırılan gençlerle ilgili Recep Erdoğan’ın acınacak ifade ve tavırları ibretlik hale gelmiştir. Gizli kapaklı sürdürdüğü ilişkiler ve pazarlıklar cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde hükümetin başını, boynunu bükük, ağırlığı olmayan birkaç rica cümlesine sıkıştırmış kalmıştır.

Kendi teslimiyeti ve aciz politikalarının sonuçları karşısında perişan haldedir. Manzaraya bakın bölgedeki. Ey hükümetin başı! Sen öyle hitap ediyorsun millete, ey hükümetin başı! Sen Türkiye Cumhuriyetindeki Kürt kardeşlerimizin demokratik temek haklarının taleplerini bir terör örgütünün iradesine ipotekleyen sen değil misin? Meşru zeminleri, meşru siyasi aktörleri dışlayıp olayı kendi siyasi çıkarlarının üzerine bina etmeye kalkan sen değil misin? Kürt yurttaşlarımızın temsiliyetini bu örgüt muhataplığına terk eden sen değil misin? Genç çocukların dağa kaldırılmaları karşısında da, yol kesip haraç toplayanların cüretkarlığı karşısında da bu yapının her türlü şantaj ve yaptırımı karşısında da kaçırılan askerine de memuruna da boynun bükük, dilin tutuk, aklın karışmış şekilde ancak boş saksı misali bakar durursun işte böyle.

Bir de b ve c planları varmış beyefendinin. Bu millet senin a planından ne gördü ki b’den, c’den ne görecek? 14 yaşındaki minicik Berkin’in yüreği yaralı anasına aslan kesileceksin, yapmadığın kalmayacak, hakaret edeceksin, hakaret ettirtireceksin, bu vahim manzaralar karşında pısıp kalacaksın. Sana posta koyacaklar ağzını açamayacaksın. Yaptığın gizli pazarlıkların dışına çıkamayacaksın. Hani nerede efelenmeler? Nerede o dayılanmalar? Senin gücün ancak garibana, maden kurbanlarının ailelerine ancak onlara yeter. Her diktatör gibi kendi kendini bu acizliklerinle bitirmeye devam edeceksin.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz Merkez Bankası üzerinde de tartışmalar devam ediyor. Merkez Bankası ve faiz politikası acaba kendi kafasındaki faiz saplantısı yüzünden mi hükümetin başındaki kişinin bağımsız özerk bir kuruluş olan Merkez Bankasına dönük yaptırım içeren ifadeleri, faizi düşürün diye yoksa inşaat sektöründeki havuz müteahhitlerinin rant paylaşımı çerçevesinde kendilerine yaptıkları telkinler sonucu mu? Bunu tartışmak gerekiyor. Bir yanda özerk olduğu söylenen bağımsız bir kurum, Merkez Bankası bir yanda hükümetin başındaki kişinin çeşitli rant çevrelerinin telkiniyle kendi kafasındaki saplantıyla birleştirip faiz indirimi yönünde ekonomin gerekleriyle tam uyuşmayan, kendi kabinesinden iki bakanın da açıkça karşı koyduğu talepleri.

Değerli arkadaşlarım, yani havuz müteahhitti kafasıyla ekonomiye yön vermek isteyen bir yetersiz kişi. Yani bakanlarının ve bu konuda aklıselim davranan bürokratlarının bir inşaat kumu kadar değeri yok karşısında. Tablo onu gösteriyor. Ya jöleli ekonomi ya gerçek ekonomi.

Bir başka acı verici manzara; bu da dün yansıdığı için paylaşmak zorundayım. Daha hala Soma’nın acısı bu ülkenin duyarlı yurttaşlarının bağrında duruyor. Daha hala toprak altında yitirdiğimiz canların acısı Türkiye’de buram buram sinmiş vaziyetteyken AKP’nin bir vali yardımcısının Lale Devrini andıran bir kutsal mekanı kullanarak şaklabanlarla, hokkabazlarla oğluna sünnet düğünü yapması. Ne utanmaz insanlarsınız siz? Ne arlanmaz insanlarsınız siz? Nedir bu Lale Devri manzaraları? Ortada acı var. Ortada sorgulanması gereken bir sürü olay var. Nedir bu saltanat gösterileri? Yazıklar olsun. Bir de poz veriyor kameralara. Tam dönemin vali yardımcısı.

Bu da başka bir vatandaşı tokatlama biçimi. Başka türlü bir tekme atma biçimi. Öteki fiziki tokat, fiziki tekme bu vicdanlara atılmış bir tekme. Vicdanlara indirilmiş bir yumruk. Allah sizi ıslah etsin diyeceğim ama artık o aşamayı da geçtiniz.

Değerli arkadaşlarım, son olarak biliyorsunuz Gezi olaylarının 1.Yıldönümü. Neden olmuştu Gezi olayları? Yani bunlar çok tekrarlandı ama kısaca söylemek istiyorum. 12 ağacın sökülmesi ya da o parka AVM yapılması olayı değildi. Gezi olaylarının görünen yüzü buydu. Ama altında bir şafak vakti ben yaparım dayatmasının hoyratlığına kadar karşı bir yeter isyanıydı, başkaldırışıydı. Hükümet bunu okuyamadı, anlayamadı. Bunlar çok konuşuldu.

Değerli arkadaşlarım, bir kez daha Abdullah Cömert’i, Ethem Sarısülük’ü, Mehmet Ayvalıtaş’ı, Ali İsmail Korkmaz’ı, Medeni Yıldırım’ı, Ahmet Atakan’ı, minicik Berikin Elvan’ı ve Adana’da bu süreçte kaybettiğimiz Komiser Mustafa Sarı’yı rahmetle anıyorum. Hayatlarının baharında bu insanlar katledilmişlerdir. Kim tarafından? Kişisel hak ve özgürlüklerini şiddet kullanmadan ortaya koymak isteyen insanlara karşı bir faşist devlet terörü estirenler tarafından. Tercümesi budur.

Değerli arkadaşlarım, yarın Taksim’de, Şişli’de, Beşiktaş’ta 25 bin polis, 50 tane TOMA tekrar o orantısız şiddeti yansıtabilmek için konuşlanmış vaziyetteler. Yani diktatör halka karşı kendini koruyacak.

Bir kere daha bir sağduyu çağrısı yapmak istiyorum. Bırakın halk anmasını yapsın kardeşim. Bırakın yitirdiklerimizi o halk çocuklarını halkımız anabilsin. Üzerine çeşitli konuşmamın başında söylediğim provokatif tezgahlarla gidip terör uygulamak için, şiddet uygulamak için bahane yaratmayın. Bırakın, önleminizi alın, insanlar demokratik anmalarını, protesto gösterilerini yapabilsinler. Bir kere daha bu uyarıyı yapma ihtiyacı hissettim.

Evet, değişik olayları irdeledim. Ama Suriye ile ilgili bölüm altını çizerek söylemiştim, ciddi bir gelişmedir. Ciddi bir duyumdur. Bunun irdelenmesi gerekir ve bu uyarımızın burada kayıtlara geçtiğini biliyorum. Umarım bu tezgahta rol alanların hangi kademede olursa olsun bunların millet tarafından bilindiğinin farkında olmalarını, onların iyiliği için gerekli görüyorum.

Sorularınız var mı arkadaşlar?

Soru- Gezi olaylarında türbanlı bir kadına yapıldığı söylenen saldırıyla ilgili daha sonra çıkan görüntüler oldu. Bunlar için ne diyorsunuz?

Haluk KOÇ- Vallahi ben hekimim. Hemen hemen her derdin çaresi var. Ama yalan söyleme alışkanlığının tedavisi yok, çaresi de yok. O başörtülü bacım diye ortalığı ayağa kaldıran kişinin MİT’te görevli bir eleman olup olmadığı konusu da tartışılıyor biliyorsunuz. Demin söyledim. Yani yalanın tedavisi yok. Yalancılığın hiç yok. Alışkanlık üzere bunu ısrarla sürdürüyor. Havuz medyası hazır. Görüntülü hazır, yazılı hazır. Bunların tekrarını yapıyorlar. Kendi kendini kandırmaya devam ediyor. Allah kurtarsın yalandan.

Soru- Ok Meydanındaki saldırılara dair sizin elinizde bir bilgi var mı? Yoksa siz sadece…

Haluk KOÇ- Açıklasın. Kim? Bir fail dikkat edin. Bir fail kamera görüntüleriyle ya da failler kamera görüntüleriyle çok kolay açığa çıkartılabiliyor. Gezi olaylarında da tanık olmuştuk. Şiddet olaylarının başlamasında orada ilk şiddeti başlatan maskeli kişiler olmuştu biliyorsunuz. Burada da aynı. Kim bunlar? Kim bunlar, eli silahlı olan, Molotof atan yüzü maskeli kişiler kimler? Kimler o grupların arsına girerek bu yönde bir müdahaleye zemin hazırlatıyorlar? Ne unutturulmak isteniyor bu olaylar tırmandırılarak? Akabinde Türkiye’de en ciddi fay hatlarından biri olan ve bu ülkeye bağlılıkları hiç tartışılmayan, ülkenin kuruluşundan beri dimdik duran Alevi yurttaşlarımıza dönük nefret söylemleri, ayrımcılık bizzat hükümetin başındaki kişi tarafından bu kadar acımasız kelimelerle nasıl dile getirilebiliyor? Sorumuz açık. Sayın Genel Başkanımızda ifade etti; kim bunlar kardeşim? Kim bunlar?

Soru- Özelleştirme Yasası…

Haluk KOÇ- Sizler basın mensubusunuz. Siyaseti izliyorsunuz. Yani siyasette ifade edilenlerin adreslerini teslim edeceksiniz?

Soru- Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün Devlet Bahçeli’yle yapılacak olan görüşmesinin neticesinin nasıl bir planlamaya doğru gitmesini beklemektesiniz? Anayasa Mahkemesinin youtube kararını değerlendirebilir misiniz?

Haluk KOÇ- Anayasa Mahkemesinin kararından başlayayım. Tıpkı twitter kararında olduğu gibi Anayasa Mahkemesi kişisel hak ve özgürlüklerin ihlali anlamında bir karar verdi. Anayasa Mahkemesinin kararı yasakçı zihniyete karşı Türkiye’de hiç olmazsa bir nefes alma alanının şu anda bulunduğunu gösteriyor. Yorumu çok açık. Gerekçeli kararı yazılıp, tebliğ edildikten sonra twitter da olduğu gibi youtube ile ilgili de yasaklama kalkacak. Ama bir başka kurumun başındaki kişinin anayasa ve yasalar çerçevesinde görevini yapmasının şüphesiz teslim edildiği bir kişinin sosyal medyayı da tehlike olarak göstermesi aynı eş zaman çatıyor. Belki önümüzdeki Çarşamba günü bir basın toplantısıyla o konuya da daha geniş değineceğim.

Diğer konuya gelince, hem Sayın Devlet Bahçeli’nin hem Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun değişik sivil toplum kuruluşları, siyasi kuruluşlarla ilgili nasıl bir cumhurbaşkanı adayı olmalı konusundaki temasları devam ediyor. Sayın Genel Başkanımızın dün temasları oldu. Bugünde olacak. Bu bağlamda Sayın Devlet Bahçeli’de öğleden sonra Sayın Kılıçdaroğlu’nu ziyaret edecek. Bu konuşma ya da görüşmek gerçekleşmeden ne olabileceği konusunda bir niyet okumam söz konusu olamaz sizde takdir ediyorsunuz. Ama bu konuşmaların, bu görüşmelerin temel olayı isimden çok cumhurbaşkanı olması gereken kişinin nitelikleri üzerinde bir fikir birliği oluşturmak, aramak tarzında. Ondan sonraki süreç nasıl gelişir toplantı sonrasında iki Sayın Genel Başkan da uygun gördükleri şekilde açıklama yapacaklardır veya yardımcıları konuşmaya katılanlar görevlendirdikleri kişiler bir değerlendirmede bulunacaklardır. İsterseniz bekleyelim öğleden sonrasını görelim.

Soru- CHP’nin adayı netleşti mi?

Haluk KOÇ- Biz bunu hep tekrar ettik. CHP hem kendi parti grubunda hem kendi yönetim kademlerinde hem Sayın Genel Başkanımızın yaptığı değişik toplumsal temaslarda cumhurbaşkanı olması gereken kişinin tüm milleti kucaklaması gerektiğini, bugün yaşadığımız kutuplaşmaların dışında bir çizgisi olması gerektiğini, her şeyden önce demokrasiyi, hukuk devletini içine sindirmiş birisi olması gerektiğini, belki de en önemlisi hakkında ve ailesi de dahil hiçbir şaibe, yanlışlık, suçlama olmaması gerektiği konusunda düşüncelerimizi ifade ettik.

Bu çerçevede önce nitelikler belirlensin belki o niteliklere uygun aday bu görüşmelerin sonucunda ortaya çıkacaktır.

Soru- Bir isim belli olmadı mı?

Haluk KOÇ- AKP’nin adayı belli mi? Resmi olarak açıklandı mı? Sanki bütün adaylar belli de CHP’nin adayı belli değil gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Yani süreç işliyor. Takvim ortada. Eşitsiz bir yarışın hazırlıkları yapılıyor. Yasa ortada cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili yasa ortada. Bununla ilgili verilen süre Haziran son haftasıyla Temmuzun ilk üç günü arasında. Şu anda 30 Mayıs tarihindeyiz daha önümüzde çok zaman var.

Soru- Suriye ile ilgili uyarılarda bulundunuz…

Haluk KOÇ- Biz ışık tutuyoruz gelişmelere. Hiçbir şey gizli değil diyoruz. Hiçbir şey bu milletin, bu ülkenin aleyhine girişilebilecek bireysel menfaatler ve ihtiraslar için hoş görülmeyeceğini ifade ediyoruz. Kimse o aklı kıt senaristler, senaryo yazarları, kimse bu belayı Türkiye’nin başına dolamak isteyenler bunlarla ilgili çok açık sorular sordum, tespitler yaptım. Kamuoyuyla da bunları CHP adına açık, net paylaştım. Ben uyarılarımı yaptım.

Soru- Bu konuda Başbakanda CHP’ye bir soru yöneltiyor, DHKPC örgütü üzerinden resmen şunu söylüyor; ben Kemal Kılıçdaroğlu’nu uyardım, bu örgütle aranı aç dedim diyor. Siz DHKPC’nin MİT’in kontrolü altına girdiğini mi iddia ediyorsunuz?

Haluk KOÇ- Ben ne DHKPC tanırım ne bir şey tanırım. Sadece CHP’den sorumluyum. CHP’nin hiçbir bu tür yapıyla ne ilişkisi vardır ne de ilişkisi olabilir. Ama Başbakanın elinde güçle perde arkasında çok farklı yapılarla ilişkide olduğu açık. Suriye bağlamında da söylüyorum.

Onun için CHP’ye aynanın karşısına geçip kendi suratını ve yaptığı işleri görüp oradan yansıma yapıp CHP’ye bu takım yaklaşımlarda bulunması abesle iştigaldir. Bühtandır. Başbakan kendisini avutmaya çalışıyor. Orada CHP milletvekilleri suçladığı tüm milletvekilleri olayların boyutlanmaması ve o baskıya, o ayrımcılığa, o nefret söylemlerine, o şiddete maruz kalan, canlarını kaybeden Alevi yurttaşlarımızın tepkilerinin başka boyutlara taşınamaması için ellerinden geleni yapıyorlar. O insanlarımızı yatıştırmak, o insanlarımızı kucaklayabilmek için. Onu bile bazı milletvekillerimiz Hüseyin Aygün başta olmak üzere ismini vererek hedef haline getiriyor.

Yani sıkışmış, analiz yeteneğini kaybetmiş, kendisinden ve çok yakın çevresinden dahi korkan, panikleyen ama her an gelen telkinlerle hareket etme ihtimali bulunan bir zayıf kişiliğin sözleri ve ruhi yansımaları. Öyle ifade edebilirim.

Evet, değerli arkadaşlarım. Böylece size fazla soru sorma fırsatı bırakmadan haftanın olaylarını Bay Bozdağ’dan Suriye’ye kadar yaşanan tüm süreçlerle ilgili değerlendirmelerde bulunduk.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları