loading
close
SON DAKİKALAR

Koç'dan Arınç'a 'şamar yemekten, azarlanmaktan, paspas oldu'

Koç'dan Arınç'a 'şamar yemekten, azarlanmaktan, paspas oldu'
Tarih: 20.11.2013 - 19:58
Kategori: Siyaset

CHP Sözcüsü Haluk Koç, 'Bugün, şamar yemekten, azarlanmaktan, paspas olmaktan bıkmamış bir Arınç manzarası ortaya çıkmıştır' dedi...

CHP Sözcüsü Haluk Koç, “Bugün, şamar yemekten, azarlanmaktan, paspas olmaktan bıkmamış bir Arınç manzarası ortaya çıkmıştır” dedi


-“Başbakan’a ağzını açamayan bir kişi şimdi CHP Sayın Genel Başkanı’na dil uzatmaktadır. Kendisini dolaylı bir şekilde Başbakana affettirmek, yaranmak istemektedir”

-“Maalesef siyaseti belli bir süredir sürdüren, herkesin ortasında ağlayan, kimlikten, kişilikten, onurdan, siyasi duruştan bahseden kişinin düştüğü tablo vahimdir”

-“Eski plaklardaki gibi sahibinin sesi olmaya çalışan, sahibine yaranmaya çalışan bir cisimle karşı karşıyayız”
-“Arınç herhalde CHP Sayın Genel Başkanı’na sataşmanın verdiği hafiflikle yolculuğuna Amerika’ya kadar devam edecektir.”

CHP Sözcüsü Haluk Koç MYK çalışmalarını sürdürürken düzenlediği basın toplantısında, ABD’ye giderken CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na sataşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı yanıtladı ve şunları söyledi;

“Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mutadın, yani alışılmışın dışına çıkarak ağlamaktan gözpınarları şişmiş olan Başbakan Yardımcısı Arınç’ın havaalanında yaptığı açıklamalarla başlamak istiyorum. İlginçtir Başbakan tarafından aşağılanan birisi ki biz bunu bir siyasi nezaketsizlik olarak değerlendirmiştik geçen hafta. Siyasetin genel kuralları, genel etik anlayışı içinde bakmıştık meseleye. Fakat aşağılanmaktan hoşlanan bir ruh hali çıkıyor karşımıza. Kendisi ifade etmişti benim özgül ağırlığım var demişti. Özgül sözünü de yanlış kullanmıştı. Biliyorsunuz özgün ağırlık olması gerekir. Her cismin bir özgün ağırlığı vardır, özgül varlığı vardır. Sayın Arınç’ın da bir özgül ağırlığı olması çok doğaldır bir cisim olduğu için bu kainatta. Fakat ne yazık ki azarlanmaktan, aşağılanmaktan hoşlanan bir yapısı olduğu da ortaya çıkıyor. Şimdi şamar yemekten bıkmamış, azarlanmaktan bıkmamış, paspas olmaktan bıkmamış bir Arınç manzarası bugün havaalanında Amerika’ya gitmeden önce ortaya çıkmıştır. 

Değerli arkadaşlarım, özgün ağırlıktan bahseden kişinin tipik bir özgül hafiflikle karşımıza çıktığını hepimiz görüyoruz. Başbakana ağzını açamayan bir kişi şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanına dil uzatmaktadır. Kendisini dolaylı bir şekilde Başbakana affettirmek istemektedir, yaranmak istemektedir. Siyasette siz ne kadar etik değerleri korumaya çalışırsanız çalışın maalesef siyaseti belli bir süredir sürdüren, herkesin ortasında ağlayan, kimlikten, kişilikten, onurdan, siyasi duruştan bahseden kişinin düştüğü tablo vahimdir. Herhalde Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanına sataşmanın verdiği hafiflikle yolculuğuna Amerika’ya kadar devam edecektir. Cevap vermeye değer hiçbir şey görmüyorum. Çünkü eski plaklardaki gibi sahibinin sesi olmaya çalışan, sahibine yaranmaya çalışan bir cisimle karşı karşıyayız”

CHP Sözcüsü Prof.Dr. Haluk Koç, “Tayyip Erdoğan anayasa yapma masasından kaçmıştır” dedi.

-“Kafasına göre oluşturmak istediği Başkanlık sistemini anayasa uzlaşma masasına getirip süreci tıkayan Başbakan, bu arzusunun gerçekleşmeyeceğini görünce, masayı devirmekte hiçbir beis görmemiştir”

-“AKP’nin ve Başbakan’ın derdi çağdaş, özgürlükçü, vesayetlerden arınmış bir anayasa yapmak değildi. Kısa dönem beklentilerine, şahsi çıkarlarına göre başkanlık sistemini anayasaya monte etmekti, yerleştirmekti amacı. Bunun siyaseten gerçekleşmeyeceğini anlayınca da masayı devirdi”

-“Masaya gizli kapaklı pazarlıklarla İmralı’da dahil edilmişti görünmez ortak olarak. Onların talepleri de AKP tarafından BDP’den daha çok dile getiriliyor idi “

-“Samimiyet, sözüne güvenilirlik, mutabakat belgesine bağlılık AKP takiyesi karşısında kaybetmiştir. Şimdi Başbakan Cumhurbaşkanı seçilebilmek için gelecek yıl başka siyasi mecralarda maceralara girmektedir Diyarbakır örneğinde olduğu gibi.”

-“Dışişleri Bakanı ABD’de, takiyeye, riyakarlığa, ikiyüzlülüğe bürünüyor ve gezi olaylarıyla onur duyduğunu ifade ediyor. Elinizi vicdanınıza koyun, ortada binlerce yaralı, 7 tane hunharca kaybedilen can, genç. Bu olayların akabinde başlatılan cadı avı. Orantısız bizzat Başbakanın emriyle devreye sokulan polis şiddeti, devlet şiddeti. Terörde diyebiliriz buna”

-“Diktatörün adamları kendilerini değersizleştirme yarışında rakipsiz hale gelmeye başlamışlardır. İkiyüzlülükte kantarın topu iyice kaçmış, artık uluslararası diplomasi masaları bile bu sahte tavırlara ev sahipliği yapar hale ne yazık ki getirilmiştir. Utanma duygusu insani özellikler hanesinden çıkartılmış pişkinlik, yüzsüzlük, ikiyüzlülük muteber kılınmaya çalışılmaktadır”

-“Ne yaparlarsa yapsınlar. Nerede yalanlarını yüzleri kızarmadan söylerlerse söylesinler kaybedilen 7 canın kanları ellerindedir. Günahları boynunuzdadır, veballeri üstünüzdedir.”

-“Hayallerim, hülyalarım var diyor beyefendi, Şuanda Türkiye’nin 81 vilayetinde yüzlerce Suriyeli mülteci çocuk dileniyor. Kış geliyor, barınma yok, iş yok. Yüzlerce çocuk dileniyor. Hayallerin bu muydu, arzuların bu muydu, hülyaların bu muydu?”

-“Genel af aynı şişeden cinin çıkmasına benzer. Bir kez çıktıktan sonra tekrar şişeye sokmak mümkün değildir. Birçok kader mahkumu da, aileleri de bu sözlerden etkilenirler”

-“Başbakan bu çağrışımı yapabilecek ifadeleri Diyarbakır’da kullandı mı? Kullandı. Akabinde Meclis’te ben o anlama gelebilecek bir şey söylemedim diyor. Söyledin. Lamı cimi yok. Bu son derece önemli bir hatadır.”

-“Başbakan ulan demiş ve edep özürlüsü olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur”

-“Başbakan’ın kısa dönem kar hesaplarına dayalı siyaset arayışları çok hassas bir sahaya demir atmıştır. Bu saha çok mayınlıdır. Hem kendisi için hem Türkiye’nin bütünlüğü için çok dikkat edilmesi gereken bir noktadayız”

-“Özgün hafifliği olan Başbakan Yardımcısı CHP’nin Uludere’yi istismar ettiğini öne sürmüş. Uludere sorumlularının arasında olan bir kişi Uludere’yi ağzına alıyorsa herhalde günahının vebalini de taşımaya hazır demektir. Çünkü Uludere’nin hesabını veremeyen kadronun içerisinde bu ağlayan kişide mevcut.”

-“CHP Sayın Genel Başkanı’nın ve CHP’nin Uludere’deki olayla ilgili tutumu çok net, açık, belgelidir. Raporlarımızda mevcuttur. Olayın en başında sorulması gereken soru hala cevapsızdır. Uludere’de vur emrini kim verdi? Başbakanın haberi olmadan böyle bir harekat yapılabilir mi? Doğrudan sorumluluğunun Başbakan’a uzandığı bir noktada Sayın Arınç paspas olduğunu unutup CHP Sayın Genel Başkanı’na laf söylüyorsa herhalde siyaset iyice irtifa kaybetmiş demektir”

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Haluk Koç MYK Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başkanlığı’nda çalışmalarını sürdürürken basın toplantısı yaptı ve soruları yanıtladı.

Koç’un açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtlar şöyle ;

“Değerli arkadaşlarım, konulardan en önemlilerden bir tanesi Anayasa Uzlaşma Komisyonunun kendini tatil etmesi öyle söyleyeyim. Kendini boşa çıkartması. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir diye bir deyişimiz var biliyorsunuz Türkçemizde. Burada bu deyiş bir kez daha anayasa çalışmalarında kendisini göstermiş oluyor. Bunu niye söylüyorum? Çünkü kafasına göre oluşturmak istediği başkanlık sistemini anayasa uzlaşma masasına getirip süreci tıkayan Başbakan bu arzusunun gerçekleşmeyeceğini görünce masayı devirmekte hiçbir beis görmemiştir. Sonuç çok açıktır. Şimdi muhalefete dönük bir takım suçlamalar içerisine girmiştir. Bunu da makul karşılamak gerekiyor. Çünkü burada defalarca hem bizler, hem anayasa komisyonunda görevli Cumhuriyet Halk Partili üyeler dile getirdiler. Çünkü AKP’nin ve Başbakanın derdi çağdaş, özgürlükçü, vesayetlerden arınmış bir anayasa yapmak hiçbir zaman değildi. Bunu hep ifade etmiştik. Kısa dönem beklentilerine göre, şahsi çıkarlarına göre başkanlık sistemini anayasaya monte etmekti, yerleştirmekti amacı. Bunun siyaseten gerçekleşmeyeceğini anlayınca da masayı devirdi. Zaten masaya biliyorsunuz gizli kapaklı pazarlıklarla İmralı’da dahil edilmişti görünmez ortak olarak. Onların talepleri de AKP tarafından BDP’den daha çok dile getiriliyor idi ve böylece anayasa çalışmaları Başbakanın beklentilerinin karşılanmadığı gerekçesiyle Başbakan ve AKP tarafından devrilmiştir. Tayyip Erdoğan anayasa yapma masasından kaçmıştır. Bu kadar açık bunun yorumu.

Değerli arkadaşlarım, 4 siyasi partinin mutabakatını önemsemeden, kendi kafasındakini masada kabul ettirmeye çalışan bir siyasi tavır. Sürekli olarak Başbakanın ağzından veya orada kendisinin temsilcisi olan, meclisin değil kendisinin temsilcisi gibi davranan Meclis Başkanı Cemil Çiçek ağzıyla yapılan siyasi tehditler ve bu şekilde emir altında iradesini teslim etmiş bir Cemil Çiçek’in davranışları bu sonucu doğurmuştur. Samimiyet, sözüne güvenilirlik, çalışma mutabakat belgesine bağlılık AKP takiyesi karşısında kaybetmiştir. Şimdi Başbakan Cumhurbaşkanı seçilebilmek için gelecek yıl başka siyasi mecralarda maceralara girmektedir Diyarbakır örneğinde olduğu gibi.

Değerli arkadaşlarım, kısaca özet şudur; bunu hep söyledik, yine söylüyoruz. Başbakan ve AKP ile demokratikleşme olmayacağı gerçek bir demokratik standardın yakalanmayacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Başbakanın sahne aldığı siyasi nezaket, siyasi gelenekler maalesef Başbakanın sahne aldığı ortamlarda o sahneden çekilmekte bu kavramlar ve çözümsüzlük galip gelmektedir. Dışişleri Bakanımızın maceraları devam ediyor. Biliyorsunuz Dışişleri Bakanı Davutoğlu ABD’de de bir düşünce kuruluşunda yaptığı konuşmada gezi olaylarıyla onur duyduklarını ifade etti. Daha sonra twitterda bunu saptırmaya çalıştı. Ben ortamı değerlendirebiliyorum. Dış ortamda demokratik haklarını kullanan insanlara karşı uygulanan devlet şiddetinin nasıl kötü algılandığını tahmin edebiliyorum. Dışişleri Bakanı durumu kurtarabilmek adına orada yine bir takiyeye, riyakarlığa, ikiyüzlülüğe bürünüyor ve bu olaylarla onur duyduğunu orada ifade ediyor. Bunu daha önce İskoçya gezisinde Sayın Cumhurbaşkanı yapmıştı biliyorsunuz. Gezi olaylarının başlangıcıyla biz onur duyuyoruz demişti. Sonra Cumhurbaşkanlığının resmi sitesinde İskoçya’da sarf ettiği sözler yer almamıştı. Zaman zaman başka AKP yetkililerinin de dış ortamlarda bilhassa Brüksel odaklı toplantılarda bu düşüncelerini ifade ettiklerini biliyoruz. Oysa Türkiye’de yaşanan gerçeği herkes biliyor, herkes görüyor ve Türkiye’yi o pencereden değerlendirmeye de devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlarım, şimdi Dışişleri Bakanı bu ifadesini Türkiye’deki demokratik gelişmelerin olgunluğuna bağlıyor. 

Elinizi vicdanınıza koyun, ortada binlerce yaralı, 7 tane hunharca kaybedilen can, genç. Bu olayların akabinde başlatılan hem sosyal medyada, hem genelde bir cadı avı. Orantısız bizzat Başbakanın emriyle devreye sokulan polis şiddeti, devlet şiddeti. Terörde diyebiliriz buna. Bütün bunlar unutulacak hazretlerin yurtdışında zevahiri kurtarmak adına yaptıkları bu açıklamalar Türkiye’yi masum gösterecek demokrasi açısından. Bunlar inanın astarı yüzünden pahalıya malolan ifadelerdir, sözlerdir. Bu ifadelerle artık siyasette ikiyüzlülükte kantarın topu iyice kaçmış, artık uluslararası diplomasi masaları bile bu sahte tavırlara ev sahipliği yapar hale ne yazık ki getirilmiştir. Utanma duygusu insani özellikler hanesinden çıkartılmış pişkinlik, yüzsüzlük, ikiyüzlülük muteber kılınmaya çalışılmaktadır. Ne yapalım? Diktatörün adamları kendilerini değersizleştirme yarışında rakipsiz hale gelmeye başlamışlardır. Nerede, ne şekilde takiye yapacaklarını şaşırmışlardır. Ne yaparlarsa yapsınlar. Nerede yalanlarını yüzleri kızarmadan söylerlerse söylesinler kaybedilen 7 canın kanları hiç unutmayın sizin ellerinizdedir. Günahları boynunuzdadır, veballeri üstünüzdedir. Bunu hiçbir zaman unutmayın. Unutmayın bu tavırlarınızla sadece Türkiye’de değil dünyada da siyasi mizah konusu olmaya kendinizi aday hale getiriyorsunuz. Rakipsiz olduğunuz zaten tek alan bence bu kaldı.
Değerli arkadaşlarım, günlük sorunlar toplumda devam ediyor. Bakın, emeklilikte yaşa takılanların haklı isyanları, çözüm arayışları. 140 bin öğretmen açığına karşın 300 bine yakın atanamayan öğretmen ve ailelerinin feryatları. Tarım bakanı Mehdi Eker’in söz vermesine rağmen 25 bin ziraat mühendisinin iş talepleri, kıdem tazminatlarının budanması karşısındaki girişimler. Genel sağlık sigortası primini hiç sağlığa başvurmadığı halde ödemediğinden biriken borçların altında borçlu çıkartılan yurttaşların talepleri. Bütün bunlara Türkiye’deki siyaset kurumu, iktidar kanadı gözünü, vicdanını kapatmış siyasi pozisyonunu orada kilitlemiş varsa yoksa Türkiye’yi parçalamaya dönük projelerin aktörlüğüne soyunmuş vaziyetteler. Hiç unutmayın birazdan değineceğim bu millet kendisi de, tarihte sizin isminizi hiçbir zaman unutmayacak ve işbirlikçiler listesinde hep anacaktır, orada kaydedecektir.

Değerli arkadaşlarım, çift ruhlu yapıdan bahsetmiştik. Başbakandaki bu özellik dediğim gibi yanındaki çalışma arkadaşlarına da bulaşmış vaziyette. Bu iki yüzlülüğü sık sık kullanıyorlar. Şimdi Barzani’yle ilgili Başbakanın daha önce sarf ettiği sözler ve geçen hafta sonundaki sarf ettiği sözler yan yana getirildiğinde kısa bir zaman dilimi içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bir kişi hakkındaki değerlendirmeleri nereden nereye gelmiş bunu izlemek mümkün. Baktığınız zaman bütün bu izledikleri yöntem, yanlışlar Suriye ve Irak politikalarındaki yanlışlıktan kaynaklanıyor. Şimdi bu faturayı akılları sıra Türkiye’ye, Türkiye’nin bütününe, Türk milletine ödetmeye çalışıyorlar. 

Hayallerim var diyor beyefendi, hülyalarım var diyor. Şuanda Türkiye’nin 81 vilayetinde yüzlerce Suriyeli mülteci çocuk dileniyor. Kış geliyor, barınma yok, iş yok. Yüzlerce çocuk dileniyor. Hayallerin bu muydu, arzuların bu muydu, hülyaların bu muydu? Düşünün bu insanların yerinden, yurdundan olmasında, orada kardeş kanı akmasında senin hiç sorumluluğun yok mu? Mezhep temelli izlediğin politikaların yanlışlığı yok mu? Irak’la, Suriye’yle bugün gelinen süreçte ilişkilerin bu hale gelmesinde senin bu inatçı, bütün uyarılara rağmen vazgeçmediğin o tutucu saplantılara dayalı politikaların yok mu? Başbakan için hülyalarım vardı diyor, rüyalarım vardı diyor, hayallerim vardı diyor. Hayallerin bu muydu? Sonuçları bu muydu?

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları süreçle bağlantılı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Diyarbakır buluşmasının yorumunu yapacağım. Ama hemen önce bir genel af çağrıştıracak sözler konusunda da düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Şimdi Başbakanın ikide bir bulunduğu ortamdan birilerine bir mesaj yollamak adına genel af şeklinde yorumlanabilecek açıklamalarda bulunması bir talihsizliktir. Çünkü genel af aynı şişeden cinin çıkmasına benzer. Bir kez çıktıktan sonra tekrar şişeye sokmak mümkün değildir. Çünkü birçok kader mahkumu da, aileleri de bu sözlerden etkilenirler.

Değerli arkadaşlarım, Başbakan bu çağrışımı yapabilecek ifadeleri Diyarbakır’da kullandı mı? Kullandı. Akabinde bugün paspas olan, Diyarbakır’da hüngür ağlayan, her türlü siyasi nezaketsizlik yapılsa da hak ettiğini ortaya koyan Sayın Arınç korkudan tevil edemiyor onu. Bu sefer Başbakanı tevil etme görevi doğrudan kendine düşüyor. Hayır ben öyle bir şey söylemedim diyor ertesi gün. Salı günü dün meclis kulislerinde grup çıkışında ben o anlama gelebilecek bir şey söylemedim diyor. Söyledin. Herkes bunu bu şekilde algıladı. Lamı cimi yok. Bunu söyledin şimdi söylemedim diyorsun. Korkudan kimse tevil edemiyor seni ertesi gün ne diyeceğin belli değil çünkü. Şimdi kendi kendini tevil ediyorsun böyle bir şey söylemedim diyorsun.

Değerli arkadaşlarım, bu son derece önemli bir hatadır. Genel af sözü dediğim gibi toplumda bir beklenti yaratır. Af sözü olduğu zaman bunun neyle, nasıl, ne şekilde, hangi sürede sınırlanabileceği açık bir sözdür. Bunun gereğini yerine getirmedikten sonra bu sözü sarf etmenin çok ağır bedeli, faturası vardır. Bütün bunlar artık Başbakanın Türkiye’yi sağlıklı yönetemediğini göstermektedir.

Yine Başbakanla başladık bu Diyarbakır sürecini değerlendirmeden önce. Dün kürsüden kullandığı veciz Türkçe örneklerinden bir tanesine de değinmek gerekiyor. Zaman zaman hepiniz tanık olmuşsunuzdur Başbakan edep yahu diye biliyorsunuz başkalarına ayar vermeye çalışır, ahlak dersi vermeye çalışır. Kendisine söylenen sözlerden bir edepsizlik çıkartıp herkesi genel ahlaka davet eden çağrılar yapar. “Hepiniz oradaydınız ulan” sözü bizzat Türkiye’nin Başbakanı tarafından mecliste ifade edilmiş bir cümledir.

Değerli arkadaşlarım, Başbakan biliyoruz edep özürlüsü olduğunu da bir kere daha ortaya koymuştur. Bırakın başkalarına edep dersi vermesini kendisinin bizatihi edep özürlü olduğunu ortaya koymuştur. Başbakanın son ortaya koyduğu oyun, üstlendiği rol önce aklını başına toplamasını, dilini de siyasetin taşıması gereken edep sınırlarına çekmesi gereğini ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Başbakan Barzani’yle görüşür mü? Evet görüşür. Görüşür. Çünkü Barzani Irak anayasasına göre Federal Irak Cumhuriyeti içerisinde kurulmuş federal bir bölgenin seçilmiş başkanıdır. Siyasi hukuk açısından bakıyorum. Bu sıfatıyla Irak anayasasının, cumhuriyetinin bir şahsiyetidir. Muhatabı tabi ki Irak Başbakanı Maliki’dir. Ama dediğim gibi Irak anayasası çerçevesinde bir kimliktir Barzani.

Peki bu görüşmenin Diyarbakır’da yapılması uygun mudur? Diyarbakır’da Antalya gibi, İzmir gibi, Edirne gibi, Trabzon gibi Türkiye’nin 81 ilinden bir tanesidir. Gayet doğaldır. Usul açısından bir fark bulunmamaktadır. Ancak Başbakanın Diyarbakır’ı seçerken Diyarbakır’ı demin saydığım şehirlerden daha farklı bir noktada değerlendirdiğinin de altını çizmemiz gerekiyor. Özel bir anlam yüklediğinin altını çizmemiz gerekiyor.

Şimdi Diyarbakır’da Barzani’yle yapılan görüşmenin Türkiye’deki barış sürecini taçlandıracağından bahsediyor Sayın Başbakan.

Değerli arkadaşlarım, Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur. Bir demokratikleşme sorunudur. Temelinde insan hakları ihlallerinin bulunduğu temel bir sorundur. Yerel yönetimler boyutu, sosyal, ekonomik, kültürel, güvenlik boyutu olan çok geniş bir sorundur ve Türkiye’nin kendi sorunudur. Şimdi iç politika hesapları ile bölgesel bir takım aktörleri oraya davet edip bu sorunun çözümünün taçlandırılacağı noktasında açıklamalarda bulunursanız bu sorunu Türkiye’nin sorunu olmaktan çıkartıp bir bölgesel ve uluslararası sorun haline doğrudan getirmiş olursunuz. Yani bu sorunun çözümüne müdahil olabilecek olan kanatları çoğaltmış oluyorsunuz. Siz davet etmiş oluyorsunuz. Yani Türkiye’nin sorunu bölgeselleştirilir. Uluslararası hale getirilir. Risklerden bir tanesi budur.

Değerli arkadaşlarım, Kürt sorunu çözülmesin mi? Kürt sorununun çözümü konusunda en net tavrı koyan partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu söylüyoruz. Çözüm için demokratikleşmenin şart olduğunu, bunun da gereklerini demokrasi ve özgürlük manifestosuyla Cumhuriyet Halk Partisinin ilk adımda ilan ettiğini biliyorsunuz. Şuanda bölgede birçok ilde billboardlarda Cumhuriyet Halk Partisinin demokratik taleplerinin yer aldığını da görüyoruz. Siyasi partiler yasasından seçim barajının kaldırılmasına kadar. Nevruz’un bayram olarak kutlanmasından terörle mücadele kanununda ve gösteri yürüyüşleri kanununda ifade özgürlüğünün önünde engellerin kaldırılması yönündeki tüm tekliflerimizi biliyorsunuz. Bunları kamuoyuyla paylaştık, kitapçıklarını yaptık, basın toplantılarında ifade ettik. Sorun Türkiye’nin sorunudur. Sorun Türkiye’nin birliği içerisinde çözülmelidir. Kürt kardeşlerimizin talepleri uluslararası oyuncular konuya ithal edilerek bölgeselleştirilmemeli, uluslararasılaştırılmamalıdır. Bunun önemini çiziyoruz. Ama Başbakan yakın dönem siyasi beklentileriyle Kürtleri hep aldatmıştır. Yeni bir tavır değildir Başbakan için. Her seçim öncesinde Başbakan benzer şovlarını hep sergilemiştir. Seçim sonrasında farklı bir Başbakan olmuştur. Daha farklı bir çizgide siyaset uygulamasına girmiş, beklentilerin tümünü demokratikleşme konusunda boşa çıkartmış ve ondan sonrasında bir sonraki seçime kadar ortalığı kan götürmüştür. Bütün bunları yaşadık toplumca. Başbakanın tiniyeti ortada. Beklentisi ortada. Amacı ortada. İstediği kadar zevatı oturt arkana, düetler yaptırt, şarkılar söyle oradaki insanları yine mezhep temelli, inanç temelli siyaseti oralara da sokup daha da parçala, böl ve ondan sonrasında kafasının arkasında cumhurbaşkanı adayı olduğunda seçilmek için alması gereken oya ulaşma arzusu yatıyor. Bütün bunlar Başbakanın kısa dönem siyasi çıkarı için yaptığı siyasetin örnekleriyle dolu.

Değerli arkadaşlarım, şimdi CHP tutumunu çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bakın, sorun bölgesel ve uluslararası hale getirilir ise Barzani’nin ziyaretinden hemen sonra Barzani’nin partisinin resmi sitesinde facebook sayfasında yayınlanan bir Kürdistan haritası var. Türkiye’nin 21 vilayetini kapsayan geniş bir Kürdistan haritası.
Sayın Başbakan konuşmalarından, tavırlarından sonra davet ettiğin kişiyle beraber ortaya koyduğunuz sahneden sonra acaba bu resmi KDP sayfasında yayınlanan bu harita hakkında bir açıklamada bulunacak mısınız bulunmayacak mısınız? Nerelere getiriyorsun sorunu? Kısa dönem beklenti için yola çıkıyorsun, Türkiye’nin dirliğini, bütünlüğünü, kardeşliğini daha da zora sokabilecek adımlar atıyorsun.

Değerli basın mensupları, burada demin vurguladım ama uluslararası en büyük oyun kurucunun da bölge üzerindeki kendi çıkarlarına dönük siyasetin AKP tarafından tekrar taşeronluğuna soyunduğunu gösteriyor bize. Irak içişlerine karışarak Irak’la istenmeyen bir komşuluk ilişkisi geliştirdin, ondan sonra Dışişleri Bakanını yolladın, tekrar Maliki’yle kapı açtın, Şii liderlerde dahil mezhepler üstü bir politikaya ben artık geçiyorum mesajı vermeye çalıştın. Daha sonra Barzani boyutunu belki Irak’ın içini de rahatsız ederek devreye soktun.

Değerli arkadaşlarım, Suriye’de keza aynı. Bu faturayı şimdi Türkiye’ye çıkartacaklar. Onun için Kürt kardeşlerime de ben buradan bir çağrı yapmak istiyorum; Kürt sorunu temel bir Türkiye sorunudur. Bu sorunu meşru zamanda, meşru zeminde, meşru siyasi aktörlerle Türkiye kendisi çözmek zorundadır. Türkiye demokratikleşmesini kendi sağlamak zorundadır. Bunun yolu da meşru zemin, meşru aktörler ve TBMM’dir tartışmanın çözüm yerinin adresi.
Değerli arkadaşlarım, bir başka boyutu; komşu ülkelerin bir kısmında kendilerini ilgilendiren Kürt sorunları var. Türkiye’nin bu hareketi Başbakan için kısa dönem kar amaçlı bu hareket. Orta ve uzun vadede Kürt sorunlarıyla kendi içlerinde uğraşan diğer ülkelerde de rahatsızlık yaratacaktır. İran gibi. Bunlarında çok dikkatli politika boyutunda değerlendirilmesi gerekir.

Ayrıca bu şekilde ki bir tavır Türkiye’nin bu sorun çözümüne kendi evinde yaptığı çözüm arayışlarını sıkıntıya sokabilecek gelişmeleri de beraberinde getirebilir. Onun için Başbakanın kısa dönem kar hesaplarına dayalı siyaset arayışları çok hassas bir sahaya demir atmıştır. Bu saha çok mayınlıdır. Hem kendisi için hem Türkiye’nin bütünlüğü için çok dikkat edilmesi gereken bir noktadayız. Bunu özellikle hiçbir yurttaşımızı ayırt etmeden bu gerçekleri bu kürsüden sizlerle paylaşmak istedim. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Diyarbakır olayı, özgün hafifliği olan Başbakan Yardımcısının açıklamaları, Anayasa Komisyonun çalışmalarının 
tensikata uğratılması, boşluğa düşürülmesi, Dışişleri Bakanının ABD’deki saçmalamaları ve genel bir değerlendirme yapmış bulunuyorum. Bunların ötesinde sizlerin sorusu olursa cevaplandırmaya hazırım.
Soru- Bülent Arınç, Uludere’yle CHP liderinin istismar ettiği şeklinde bir açıklama yaptı. Bu istismar tartışmasıyla ilgili sizin değerlendirmeniz nedir?

Haluk KOÇ- Özgün hafifliği olan Başbakan Yardımcısı öyle mi dedi? Valla Uludere’de bir gerçek var sorumlularının arasında olan bir kişi Uludere’yi ağzına alıyorsa herhalde günahının vebalini de taşımaya hazır demektir. Çünkü Uludere’nin hesabını veremeyen kadronun içerisinde bu ağlayan kişide mevcut.

CHP Sayın Genel Başkanının ve CHP’nin Uludere’deki olayla ilgili tutumu çok net, açık, belgelidir. Raporlarımızda mevcuttur. Olayın en başında sorulması gereken soru hala cevapsızdır. Uludere’de vur emrini kim verdi? Başbakanın haberi olmadan böyle bir harekat yapılabilir mi? Doğrudan sorumluluğunun Başbakan uzandığı bir noktada Sayın Arınç paspas olduğunu unutup bir hafta önce CHP Sayın Genel Başkanına laf söylüyorsa herhalde siyaset iyice irtifa kaybetti demektir. Uludere’de çok net CHP. Tavır ortada. Soru açık, emri kim verdi? İstihbaratı kim verdi? Sorumlu adres çıkıyor.

Bugün ayrı bir röportaj yapmadığınız için bizim basın toplantımıza ilginiz var. O zaman sizin ikinci sorunuzu alalım.
Soru- Cemil Çiçek’in mektubu acaba Genel Başkana ulaştı mı? Bundan sonra komisyonun çalışmaları nasıl devam edecek? CHP önümüzde iki tane daha toplantı var onlara katılmadıktan sonra komisyon masası dağılmış olacak.
Genel seçimle ilgili İstanbul’daki adaylar önseçim istiyorlar ve öyle de bir beklentileri var. Önseçim İstanbul için çıkar mı?

Haluk KOÇ- Sayın Cemil Çiçek, bugün vardı gazetelerden birinde bir haber, benim meblağ olarak bilgim yok ama Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmaları sırasında harcanan bütçeyi ifade ediyordu. Bile bile Başbakanın iradesinin dışına çıkamayacağını bile bile Başbakanın talebi doğrultusunda masayı kilitleyen başkanlık teklifi orada durduğu sürece bu masanın devrileceğini bile bile şimdiye kadar iyi niyet rolüne soyunduydu herhalde. Sayın Cemil Çiçek, bağımsız bir meclis başkanı iradesi maalesef koyamamıştır. Bütün kademlerde olduğu gibi Başbakanın taassubu altında o da kalmıştır Anayasa konusunda.

İkinci sorunuza gelince; 5 kişilik komisyonumuz illerle, ilçelerle ilgili yönetimini belirliyor. Halen şu anda da görüşülüyor. Bilmiyorum İstanbul’un büyükşehir boyutu bugün gündeme gelir mi? Ama karar alınan yerlerde seçilecek uygulama yöntemleri devreye sokuluyor. 30 Kasımda İstanbul’un 26 ilçesinde bir eğilim yoklaması var tüm üye temelinde, ilçeler bazında. Yine birçok ilçede daha eğilim yoklaması kararı alınmak üzere. Anket çalışmaları da devam ediyor birçok yerde. Onlar netleştikten sonra bir olağanüstü Parti Meclisi toplantısıyla kesinleşen yerler açıklanır zaten. Orada onaylandıktan sonra biliyorsunuz tüzüğümüze göre onay yeri Parti Meclisi. Geçen Parti Meclisinde 295 kesinleşen yeri açıklamıştık. Bundan sonra Parti Meclisi toplantısında da kesinleşen gerek eğilim yoklamalarıyla gerek anketler değerlendirmeleriyle, kamuoyu anket değerlendirmeleriyle netleşen yerleri açıklarız.
Soru- Cemil Çiçek’in mektubu ulaştı mı?

Haluk KOÇ- Ben bilmiyorum öyle bir mektup. Yani niyetini ifade edebilir Meclis Başkanı. Mektupla konuşmak daha kolay geliyor herhalde. O da ayrı.

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları