loading
close
SON DAKİKALAR

Ahmet Şık tahliye istemedi!

Hakan Tahmaz
Tarih: 11.02.2012

Filler tepişir, çimenler ezilir durumu söz konusu.

Dün Çağlayan’da arkadaşım Ahmet Şık’ın savunmasını izledim. Benim için bu dava Ahmet Şık ve Nedim Şener davasıdır. Ahmet arkadaşım, dostum, kardeşim. Nedim’in nasıl bir gazeteci olduğunu yazılarından, kitaplarında, televizyon programlarından biliyorum. Nedime kendimi özellikle sevgili arkadaşım Hrant Dink’in öldürülmesi üzerine yaptığı çalışma nedeniyle yakın hissediyorum.  Bu neden benim için Şık, Nedim davası. Bu bana ait olan bir duygu. Bu duygu, davayı gazetecilik faaliyetlerin yargılandığı dava olmaktan çıkarmaya yetmez. İddianameyi okuyan ve duruşmayı bir kez bile izleyenin, gözleri kör, kulakları sağır değilse davanın gazeteciler davası olduğunu görür.

Dün duruşmada bekleniyordu, olmadı. Ama gazetecilik açısından çok önemli duruşma oldu. İzleyici sıralarında da bol sayıda yılların gazetecileri vardı. Umarım onlar da Ahmet’in savunmasını duyduklarında acı hissetmişlerdir. Genç gazetecilere bıraktıkları kirli geçmişten dolayı utanmışlardır. Ben bazılarının yüzlerinin kızardığını gördüm.

Ahmet’ten önce Coşkun Musluk ve Sait Çakır isimli daha önceden tanımadığım genç akademisyen ve Oda TV yazarı iki şüpheli savunma yaptı. Ben onları dinlerken üzüntüden ve utançtan yerin dibine girdim. Onların söylediklerinden değil, yargının, siyasetin devletin uğraştığı, ilgilendiği işlerin neler olduğunu gördüğümden. Ya da o gençleri ne hale düşürdükleri gördüğümden. Korku imparatorluğunun insanları nasıl zavallılaştırdığını, çaresizleştirdiğini, küçülttüğünü görmek beni kahretti. 

Ahmet’in savunmasından da on misli gururlandım. Ahmet, son cümlesini söylediğinde mahkemeden birazda zorunlu nedenle ama gönlüm ferah, içim rahat çıktım. Ahmet savunmasında kırılmadan, eğilmeden, bükülmeden özgürlüğünü elinden alanlara büyük bir meydan okudu. Ahmet özgürlüğüne kavuşamadı ama bana savunması çok iyi geldi.

Tahliyeden daha önemlisinin dik durabilmek, fiziki özgürlükten şok daha kişiliğini, ruhunu teslim etmemek olduğunu gösterdi. Ahmet kendine ve 300 gündür özgürlüğü için çabalayan arkadaşlarına yakışanı yaptı ve tahliye talebinde bulunmadı. Bu savunmasında açık bir şekilde beyan etti.

Ahmet başı dik, onurlu ama içi sıkıntılı ve üzüntülü cezaevinin yoluna koyulduğunda,  internet sitelerine yeni bir bomba düştü. Eski Genelkurmay Başkanlarından İlker Başbuğ’da tutuklanarak cezaevinin yolunu tutmuş. Benim aklıma, aklım Ahmet’te olduğu için olsa gerek Ahmet buna ne derdi sorusu geldi.

Bu tutuklanmanın iktidar içi hesaplaşma olduğunu mu söylerdi?

Uludere gündemini değiştirmek için zamanlaması iyi yapılmış bir planlama mı olduğunu söylerdi?

Yoksa yargı karşısından her kesin eşit duruma gidişi yolunda yeni bir aşamamı diye mi yorumlardı?

Ne derdi gerçekten, nasıl yorumlardı? Sıradan bir olay olarak yorumlamak mümkün olmadığı bir gerçekse ise doğru olan ne?

Bir ilk yaşandı. Her şeyin ilkinde yaşanan gerilim, normal olmayan şeylerin bunda da yaşanacağı kesin.

Üzüntümüze üzüntü katacak bir durum yok.  Sevince kapılacak bir ortam da yok.

Filler tepişir, çimenler ezilir durumu söz konusu.

Bir soruyu sormanın zamanı İlker Başbuğa kefil olan birileri vardı,  ne oldu onlar?  Hani Başbuğ, bir basın toplantısında parmağını sallayarak topluma korku salmaya çalıştığında kefil olanlar neredeler?  Kefil olan Başbakanlık koltuğunda rahat,  rahat oturacak mı?

Bu manzara karşısında sormazlar mı bu nasıl adalet, bu nasıl hukuk diye. Biz yine işimize bakacağız, adalet ve hukuk için 23 Ocak’ta Şık ve Nedim ile Çağlayan’da buluşacağız.

Not: SODEV, bu akşam 2011 yılının geleneksel ödülünü yılın gazetecisi olarak Ahmet Şık’a veriyor. Bu isabetli karardan dolayı sevgili dostum SODEV Başkanı Erol Kızılelma’yı kutluyorum.

Hakan Tahmaz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları