loading
close
SON DAKİKALAR

Beklemeyin Beyaz Atlı Prens Gelmeyecek

Yüksel Işık
Tarih: 22.05.2022
Kaynak: wwww.istanbulgercegi.com

Yüksel Işık; Yönetsel süreçler, yönetim mekanizmasının başındakine insanüstü yetenekler atfetmemeyi bilince çıkaracak kadar önemli bir süreçtir ve “kahraman” hikayeleri üzerine inşa edilmek istenen tarihçiliğe inat, tarihin, “kitlelerin tarihi” olduğunu belirtmek gerekiyor.

İnsanlığın tarihsel gelişimi içinde çok Tanrılı dönemlerin oldukça anlamlı bir yer tuttuğunu; Maya Uygarlığının da bunlara örnek olduğunu biliyoruz.

Çoğunluğu başlangıç dönemlerinde olmak üzere, kendilerine olağandışı güçler atfedilen varlıkları öfkelendirmemek, onların gönlünü hoş tutmak ve kötülüklerden kendisini korumak için insanların adaklar adadığını da…

Mel Gibson’ın, Türkçeye, “Tanrılar Kurban İstiyor” adıyla çevrilen ve Maya Uygarlığını konu edinen “Apocalypto” adlı filmi de böyle bir süreci anlatıyor.

Sanırım film, 2007’de vizyona girmişti.

Maya Uygarlığının kralları, eğer Tanrılarına yeteri kadar kurban vermezlerse her şeyin kötü gideceğine inanırlarmış.

Bu durumu da kendi uygarlıkları için felaket olarak görürlermiş.

Film, felaketi yaşamak istemeyen kralın, kurbanlık köle bulmak üzere ordusunu ormanlık alana göndermesiyle başlar.

Askerlerin gittiği yerlerden biri de Jaguar Paw’ın köyüdür.

Paw’ın eşi hamiledir ve aile, askerlerin baskın yaptığı ana kadar mutlu bir biçimde yaşamını sürdürmektedir.  Baskını gören Paw, hamile karısını ve oğlunu bir kuyuya saklar. Sonra da kaçıp kurtulmak ister. Onun kaçtığını farkeden askerler peşinden giderler. Müthiş aksiyonların yaşandığı filmin sonunda Paw, kuyuda kendi kendine su içinde doğum yapan eşini ve çocuklarını kurtarır.

Tanrıların istediği kurban olmaktan kurtulan Paw’a baktığımızda, hayatın, düz bir çizgi olmadığını; zikzakların, inişlerin, çıkışların olduğunu görürüz. Hayatın beklenmedik zorlukları, hesap edilmemiş engelleri bulunur.

“VIZ GELİR TIRIS GİDER” Mİ?

Zaten bu nedenledir ki insanlık, karşılaştığı zorluk ve engelleri aşabilmek için dilek ve adaklarda bulunur.

Tanrıların kurban istediğine inanılması da bundandır.

Günümüzde kullanılan, “Tanrılar kurban ister” sözü, artık dar anlamının ötesine taşmış bir deyim haline dönüşmüş durumdadır.

Bu deyimin hayatımızdaki önemi, çokça eleştiri alan İmamoğlu’nun Karadeniz gezisiyle bir kez daha kanıtlanmış oldu.

Hatırlatalım; İmamoğlu, kendisinden birkaç önceki halefi konumunda bulunan Erdoğan gibi, yönettiği şehrin dışında organize edilen gezilere katılmak için Karadeniz’e gitmiş; Rize, Artvin ve Trabzon’da açık hava toplantıları gerçekleştirmişti.

Rize ve Artvin’de sayıca az, Trabzon’da anlamlı bir kalabalık kendisine eşlik etmiş; İmamoğlu da, depoladığı moral ile daha önce Saray çevresinde görmeye alışık olduğumuz “yandaş yazarlar” ile fotoğraf vermiş; fotoğraf muhalif çevrelerde eleştiri yağmuruna tutulmuştu.

Fotoğrafı, İBB Sözcüsü Murat Ongun servis etmiş; eleştirileri de, “Nagehan Alçı oralarda çok seviliyor” sözleriyle savunmuş, hatta yetinmeyip, bir sonraki geziye, Abdulkadir Selvi’yi de götüreceklerini eklemişti.

Karadeniz’de depoladığı moral ile ayakları yerde kesilen İmamoğlu ise oluştan tepkiyi, “vız gelir, tırıs gider” diyerek hiçe saymıştı.

Ama olmadı!

BÜYÜK LOKMA YE, BÜYÜK SÖZ SÖYLEME!

Kendisini tercih edenleri tanımamaktan kaynaklı bu “büyük laflar”ın ardından tepkiler çığ gibi büyüdü ve İmamoğlu’nun yükseldiği varsayılan borsası, bir anda tepetaklak olma durumuyla karşılaştı.

Kulislere göre CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nu aramış ve gereğini yapmasını istemişti.

İmamoğlu da, her seferinde “yol arkadaşım” dediği Murat Ongun’u kurban vermek, İmamoğlu ile birlikte uygulamaya konulan “İBB Sözcülüğü” kurumunu iptal etmek zorunda kaldı.

Ne demişler; “büyük lokma ye, büyük söz söyleme”!

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki gündem çok hızlı değişiyor ve toplum aynı hızla olup biteni unutuyor. İmamoğlu’nun, iktidar olduğunda neler yapabileceğinin ipuçlarını veren Karadeniz gezisini de unuturuz; nitekim ardından gelen Canan Kaftancıoğlu’na ceza verilmesiyle birlikte bu mesele, ikinci plana atılmış oldu.

Madem öyle, niyet hatırlatıyorsun?” diyenler olabilir.

Akıl hastanesini ziyaret eden kişinin, başhekime sorduğu, “kimin akıl hastası olduğunu nasıl belirliyorsunuz” fıkrasını hatırlıyor musunuz?

Başhekimin, “küveti su ile doldurup, hastaya bir kaşık, bir fincan ve bir kova veriyoruz. Sonra da küveti nasıl boşaltmak istediğini soruyoruz” demesi üzerine, “herhalde kovayı tercih ediyorlar” cevabını da hatırlıyorsunuzdur o halde…

Ne demişti doktor?

“Hayır, cevap ne kaşık, ne fincan ne de kovadır; normal olan küvetin tıpasını çekmektir.”

Şundan hatırlatıyorum.

TARİHİ KİTLELER YAPAR, KAHRAMANLARI DA…

Yönetsel süreçler, yönetim mekanizmasının başındakine insanüstü yetenekler atfetmemeyi bilince çıkaracak kadar önemli bir süreçtir ve “kahraman” hikayeleri üzerine inşa edilmek istenen tarihçiliğe inat, tarihin, “kitlelerin tarihi” olduğunu belirtmek gerekiyor.

Açık ki tarihi kitleler yapar, kahramanları yaratanlar da kitlelerdir.

Egemen söylem, bugüne dek, insanlığa hep bilindik “çözümler” sunduğunu biliyoruz. Hep kişileri kahramanlaştırdı; hep “Gordion düğümü”nü bir kılıç darbesiyle çözen komutanlardan bahsetti.

O kılıç darbesinden önce yapılan analizleri, hesaplamaları, birer küçük ayrıntı gibi önemsizleştiren egemen söylemin çözümü, “kahramanlık” üzerine kuruludur.

O yüzden hep “beyaz atlı prens”i bekleriz.

Halbuki biz yerimizden kalkmadığımız sürece gelmez o prens; İmamoğlu da, biz yerimizden kalktığımız için başkan olmadı mı?

Bu nedenle altını çizerek belirtmek isterim ki bu ülkenin beklediği “beyaz atlı prens”in gelebilmesinin yolu da, yerimizden kalkmamızdan geçer.

Yerinden kalkmak, devrimciliktir ve devrimcilik, İngiliz işgalcilerinin suyundan gittiği için çürümekte olan Osmanlı İmparatorluğunun işbirlikçiliğine karşı halkın egemenliği için Samsun’a çıkmak gibi alışılmış olmayandır; görünürde, “deliliktir”.

Samsun’a çıkanların ne yaptığını biliyoruz; Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta, Ankara’da ve her yerde, aklı akla eklemişler, el ele vermişlerdi.

Tarih, savaş meydanları dahil en olmadık koşullarda dahi onların katılımcı olduklarını yazıyor; bugünün ihtiyacı da katılımcı olabilmektir.

En umutsuz ortamda dahi Samsun’a çıkma kararlılığı gösterenlerin tarihi tecrübesi varken, “beyaz atlı prens” beklemekten vazgeçin. 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları