loading
close
SON DAKİKALAR

‘Mal varlığını açıklasın’

‘Mal varlığını açıklasın’
Tarih: 11.02.2012 - 19:29
Kategori: Sendika

Genel-İş Genel Kuruluna sayılı günler kala, sendika içi tartışmalar artarak sürüyor..

Genel-İş TİS Daire Başkanı İsmail Özhamarat’ın gündeme getirdiği iddialara Genel Başkan Erol Ekici geçtiğimiz günlerde bir dergide yanıt verdi. Konuya ilişkin gazetemize konuşan Özhamarat, 4 yıldır yönetim kurulunda yanıt alamadığı sorunlara verilen yanıtların tatmin edici olmadığı görüşünde. Tüm merkez yöneticilerinin mal varlıklarını açıklaması gerektiğini belirten Özhamarat, işçileri ve delegeleri sendikalarına sahip çıkmaya ve hesap sormaya çağırdı.

Gazetemizde yer alan iddialarınıza Genel-İş Genel Başkanı Erol Ekici Yürüyüş dergisinde yanıt verdi. Adana’daki arsa satışına ilişkin iddialara dikkat çeken Ekici, sizin de komisyonda yetkili olduğunuzu söylüyor?

Öyle zannediyorum ki, yolsuzluk spekülasyonlarının yoğun yaşandığı bu son süreçte sayın genel başkan, hesap verememenin sıkıntısı yüzünden bunalmış. Benim partili bir sendikacı olduğum bilindiğinden, Adana’da satılan arsa üzerinden aklı sıra, “Evrensel ve EMEP ne yapmak istiyor” diye sıkıştırmaya çalışıyor. Ben sadece şu kadarını söyleyeceğim. Genel-İş’te, yer alımından satımına kadar her durumda bürokratik işlemler için bir komisyon belirlenir. Erol Ekici, arsanın 550 TL’ye satılmasının kendilerinin eseri olduğunu söylemeye çalışıyor. Benim hakkımda şüphe yaratmaya çalışıyor. Peki yaymak istediği bir şüpheye karşı, ne için ikinci defa İsmail Özhamarat’ı seçmişler o komisyona? Komisyona seçildiğimden beri Adana’ya adım atmış değilim. Malum ben toplusözleşme daire başkanı olduğumdan dolayı Türkiye çapında toplusözleşme görüşmelerine katılmaktayım. Bunu tüm arkadaşlar bilir. Bahsettiği süreçte ben Salihli’deki grevi yönettim. Gözaltına dahi alındık o süreçte. Adana olayına beni istediği kadar karıştırmak istesin. En doğruyu Adana şube yöneticileri biliyor. Onların da herhalde bu konuya ilişkin ilerleyen günlerde bir açıklaması olacak.

Genel başkanınız röportajda 31 bin TL’lik kongre yemek masrafı için “makul” diyor...

Genel kurula gelen delegeler otellerde kalmıyorlar mı? Sabah kahvaltılarını, akşam yemeklerini orada yemediler mi? Bu gülünç bir şey. O zaman sormak lazım, otellere neden ayrıca yemek parası ödeniyor. Sayın Genel Başkan’ın gerekçesi havada kalıyor. Bunun altı doldurulamıyor. Bunu bütün örgüt de biliyor. Kendilerine konuya ilişkin genel kurulun hemen ardından sorduğum sorulara yanıt alamadım. Bir merkez yöneticisi yönetimlerde defalarca konu hakkında bilgi istiyor ama verilmiyor. Ama faturalar ortaya çıkınca böylesi bir genel geçer cevapla bu işten kurtulacağını zannediyor. Bu bence doğru değil.

Ayrıca 400 kişilik delegeye yemek verildiği söyleniyor. Şu an 250 delegeyle genel kurulu yapıyoruz. 400 olduğunu varsaysak bile, yarım ekmek ve bir ayranın ne kadar tutacağını hesaplayamayacak kadar aciz miyiz? O faturaların cevabı bu değil. En son 17 Eylül’de Ören’de yaptığımız Başkanlar Kurulu’nda da aynen şu açıklamayı yapmıştı, “biliyorsunuz zaman zaman örgütlenmelerde faturalandırılamayan bir takım giderler oluyordu. İşte onun karşılığı” diyen başkan, röportajda başka bir şey söylüyor. Bence samimiyetsiz bir yaklaşım.

Başkanlar Kurulunda bir dosya gündeme getirdiğiniz belirtiliyor...

Evet, posta kutuma bir dosya geldi. Bu dosyayı Başkanlar Kurulunda açıklamam ve hesap verilmesini istemem, haklı olarak bir sürü spekülasyona neden oldu. Genel merkez yöneticilerinin, sınıf sendikacılığına inananların yapacağı herşeyin açık olması. Ben de o yüzden Başkanlar Kurulunda açıkladım. Sadece kendi kendime hesap soran-veren olmak için değil, kendi örgütüm tarafından bu hesabın benden sorulmasını isteğim için. Kendi ahlak ve sınıf anlayışım gereği yaptım. Ne hikmetse 4 yıldır tek kelimesine değinilmeyen bir çok olaylar, çarpıtılarak da olsa bir dergide yanıtlanmıştır. Ama telaşla verilmiş cevaplar ve hiçbirine de katılmıyorum. Mal beyanlarının açıklanmasından sonra durumun ortaya çıkacağına inanıyorum.

Uzun yıllardır sendikada yöneticisiniz. Genel-İş’te mali işler nasıl yürüyor?

Tüzel kişiliğini temsil eden genel başkandır. Daireler de yönetim kurulunun içinden seçiliyor. Delegeler yönetimi, genel başkan ve listesi olarak seçiyor. Görevler ilk toplantıda belirleniyor. Tüzüksel bir hüküm var ki, daireler genel başkana ve birbirlerine karşı sorumludurlar. Bu ilkeden yola çıkarak A’dan Z’ye herşey konuşulur, karar altına alınır. Normal işleyiş budur. Ama tam tersi oldu. Tarafımdan 2008’den bu yana akçeli işlere ilişkin sorulan bütün sorular yanıtsız kalmıştır. Öğrenmek istediğim bütün işler, “Biz yolsuzluk mu yapıyoruz” ile açıklanmaya çalışılmıştır. Bunun dışında en ufacık bir bilgi yoktur. Ne zaman ki bu harcamalar ortaya döküldü, o zaman bilgi verilmeye çalışılıyor.

Denetleme kuruluna da büyük görev düşüyor. Ancak denetleme kurulunda da bir olumsuzluk var. Kurul başkanı Mehmet Çınar en az 2.5 senedir kurulun toplantılarına katılmamakta. Yasal olabilir. Ama bir denetim kurulu başkanı denetlemelere katılmıyor ve hâlâ o kurulun başkanı. 

Bunun altında yatan nedeni de defalarca tartıştık. Sonuç alamadık. Bir sınıf örgütünde bu ve benzeri olaylar yaşandığında sorunda bir tek şeffaflık ve hesap verebilmekle çözülebilir. Bu herşeyin panzehiridir. Bırakın sınıf örgütlerini, sermaye örgütlerin de bile bağışlanmayacak hatalar yapılıyor Genel-İş’te.
Örneğin, biz de şubeler avans sistemiyle giderlerini karşılarlar. 

Ancak biz de zaman zaman  şube başkanlarına yüklü miktarlarda para gönderilir. Hem de ortak hesaba değil, şube başkanının maaş hesabına. Bu ne demektir? Normalde gönderilen avanslar başkanla mali sekreterin çift imzasıyla çekilip harcamalar yapılır. Mali sekreterin görevi de harcamaların düzenlenmesidir. Uzun süre bu çiğnenmiştir. Tarafımdan sürekli dile getirilmiş ancak sorun çözülmemiştir. Sorun, “genel kurullarda şube başkanına para göndermek zorunda kalıyoruz” denerek açıklanmaya çalışılmıştır. Peki normal süreçlerde ne olmuştur, soru işareti.

Genel-İş’in adı bir de sigorta primi skandalıyla anıldı. Konunun son Başkanlar Kurulunda gündeme geldiği belirtiliyor. Yönetim kurulu bunu göremedi mi?

Yaklaşık 1.5 yıl önce bütün basında yer aldı bu olay. Birçok firma ve kurumda uzantıları olan bir çete ortaya çıktı. Sendikamızın mali işler dairesinde çalışan bir kişi de gözaltına alındı. 6 ay ceza aldı. 700 milyara yaklaşan bir yolsuzluk olayı. Yolsuzluğun yapıldığı tarih de 2007, 2008, 2009’a dayanıyordu. 

Bu kendi içimizde de bir çok tartışmalara neden oldu. Bu yolsuzluk bu kadar uzun süre nasıl tespit edilemedi, kontroller nasıl yapılamadı, ortaya çıkarılması için uğraştık. En önemlisi ilk fırsatta örgüte bilgi vermemiz gerekti. Olayın ardında yaptığımız ilk başkanlar kurulunda Genel Başkan bir açıklama yaptı. “Böyle bir yolsuzluk olayı olmuştur” dedi ve bir daha olaya değinilmedi. Duruşmaları takip ettim. Benim anlayışıma göre tüm genel merkez yöneticilerinin eksiği vardır. 

Bu yönetim bu yolsuzluk olayını önceden görebilmeliydi. Bu bir günlük, bir aylık, bir yıllık değil. Bu genel yönetim, kendi eksikliğinden dolayı en azından bu yolsuzluk olayını önceden tespit edemediği için kendi örgütüne hesap vermelidir. Örgütümüzün gerçek sahibi işçilere hesap vermemiz gerekti. Bunun tek bir yolu vardır, aklanmak. Aklanmak da çok basit. Olayın olduğu tarihten itibaren edinilen mal varlıklarının açıklanmasıydı. Aklanmış olarak genel kurulda örgütümüzün karşısına çıkmalıydık ve örgütten yeniden güven oyu almalıydık. Bu doğru bildiğim yöntemi genel merkez yöneticilerine defalarca söyledim. Yapılmadı. Başkanlar Kurulu’nda da söyledim. Eğer hiç kimse bunu yapmazsa, ben tek başıma ne mülküm, ne gayrimenkulum var, hangi yıldan, bunun hesabını vereceğim. Dilerim bütün arkadaşlar bu yolu seçer.

Eski genel başkan Mahmut Seren için yapılan mezarlığa ilişkin de çeşitli iddialar ortaya atıldı...

Evet, çok üzücü bir konu. Vefat eden başkanımız Mahmut Seren’le çok uzun yıllar birlikte çalıştık. Kendisine saygım sonsuz. Kamuoyunda soru işareti yaratacak bu faturaların gündeme gelmesi Mahmut Seren’e saygısızlık değildir. Bu kadar sevdiğimiz bir insan üzerinden böyle bir şeyin nasıl yapılabileceğini aklım almadığındandır. Mahmut Seren tarihsel bir liderimizdir. Nur içinde yatsın. Ama onun adını böyle şeylere alet edenlere öfkem çok büyük.

Ören Tesislerinin tadilat meselesi de tartışılıyor. Erol Ekici, 3.5 milyon TL değil, 2 milyon TL kredi alındığını belirtiyor.
Bir buçuk iki sene evvel cereyan eden bir olay. Aslında tadilatın dışında orada kaba inşaat şeklinde duran 5 bloğumuz var. Bunların da yapılması lazım, buna itirazım yok. Ören’in onarımının da yapılması lazım. Ama benim sisteme karşı isyanım var.

3.5 tirilyon kredi alınıp tadilat yapılabileceği, 11 milyona binaların da tamamlanabileceği bildirildi. Ben de Ören tesislerinin 80 öncesinde olduğu gibi, üyelerimizin aileleri ve çocuklarıyla hem tatil yapabileceği, hem de sınıf bilinçlerinin gelişmesine hizmet eder hale getirilmesini savundum. Bizim ören tesislerinin 250 yatak kapasitesi var. Her 10 günde bir 30 ya da 50 yatak ayrılır işçilere. Bunların da tamamının işçi olup olmadığı tartışılır. Belediyelerdeki bürokrat tanıdıklarınız veya eş dostun gittiği, yani işçinin faydalanması neredeyse olanaksız hale getirilmiş bir tesis. Ben buna karşı çıktım. Gelmiş, geçmiş bütün yönetimlerde bunun tartışmasını yaptım. Ancak başaramadım.

 “Sezonunun kısa olduğu, tesisin zarar ettiği” söylendi. 14 yıldır hiçbir zaman kâra geçirilemediği, zaman zaman ufak tadilatlar yapıldığı beyan edildi. Ve ısrarla 3.5 trilyon kredi alınması istendi. Tamamının işçiye açılması konusunda haklı olduğumu, ama bunun şimdilik olanaksız olduğu söylenerek, kabul edilmedi. Ben de ısrarla Ören tesislerinin tadilatının bizim tarafımızdan değil, tesisi işleten yöneticiler tarafından yapılmasını istedim. Biz sendika olarak tesislerde yaptığımız her türlü etkinliğin ücretini oraya ödüyoruz. Niçin tekrar tamirat için sendika kasasından para gitsin? Genel Başkan alınan kredinin 3.5 milyon değil, 2 milyon olduğunu söylüyor. Sanki 2 milyon TL’nin faizle ne kadar tuttuğunu bilmiyoruz. Ören işçiye açılmıyorsa, sendikaya bir değer aktarmasını, yani binaların bitirilmesini, tadilatının yapılmasını, sendikaya ekonomik bir artı getirmesini kriter olarak koydum. Bu yüzden karşı çıktım ve 1.5 sene önce tesisin yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettim. Halen daha aynı düşüncedeyim, tesislerin işçilere açılmasından yanayım. Genel başkan “işçi herşeye layık, çok güzel oldu” diyor. Bu kadar parayı harcarsan tabi ki güzellikler olur. Tabi ki her şeyin en güzeline işçi sınıfının layık olduğuna inananlardanız. O zaman tesisin tamamen işçiler tarafından kullanılması lazım. Türkiye’de bu tesisler maalesef işçilerin parasıyla yapılır, işçiler adına işletilir, ama işçiye kapalıdır. Ben bu sisteme karşıyım. 

İşçilere ve Genel-İş delegelerine çağrınız olacak mı?

Türkiye’de sendikal bürokrasi işçilerin aleyhine ne gibi uygulamalar varsa fütursuzca yapıyor. Sendikalar işçilerin öz örgütüdür, mücadele örgütüdür, kazanımları çoğaltma örgütüdür. İşçiler, sendikal bürokrasinden yakınıp, kendi öz örgütlerine yabancılaşır duruma geliyorlar. Ama bu işin çözümü inadına örgütlerine sahip çıkmak, inadına hesap sormak, mücadeleyi itelemek ve sendikal bürokrasinin karşısında durmaktır. Çünkü işçiler olmazsa, sendikalar olmaz. Yönetimlere işçilerin kendilerinin takip olması gerekir.

Genel Kurulda delegeler yapılanların hesabını sormalıdır. Kongrelere işçilerin damgası vurması gerek. Sorunu sadece yönetimlere havale edip, seyirci kalmaktan çıkmak lazım. Hava-İş Genel Başkanı’nın dediği gibi, işçisiz kongre olmaz. Genel-İş Sendikası üyelerine ve işçileri de kendi öz örgütlerine sahip çıkmalı. O zaman sermaye sendikalardan ürkecektir, sendikalar üye sayılarını katlayacaktır. Bu kadar yoğun saldırıların olduğu süreçte sendikacılar koltuklarını işyerlerine taşımalı. Bunun zorlayıcısı da işçiler olacaktır.

İddiaların yakın zamanda gelmesine ilişkin Erol Ekici, “Kongre öncesinde başlarına taş mı düştü de akıllarına geldi” diyor. Buna cevabınız nedir?

İnsan önce kendi söylediğine kendi inanır. Sayın genel başkan, “İsmail Özhamarat, sen bu itirazlara bugün başladın” diyebilir mi? Hemen genel kuruldan sonra bu tür olumsuzluklara karşı durdum. Uyumsuz bir kişi olarak adlandırıldım. 14 senedir yönetimdeyim. En uzun süre görev yapan yöneticilerinden biriyim. Bugün mü uyumsuz oldum. Her yönetimde yanlış gördüğüm şeylere itiraz ettim. İşçinin lehine kararlara destek verdim, aleyhine olanlara karşı çıktım.
En son yaptığımız toplantıda bana “bunu kamuoyunda tartışmadan önce burada tartışmalıydık” dedi. Ben kendisine soruyorum. 4 yıldır sorduğum sorulara cevap vermek akıllarına gelmedi de, şimdi genel kurul yaklaşırken ben hesap sorunca mı geldi. Lafı güzaftan başka bir şey değil.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları