loading
close
SON DAKİKALAR

MFÖ: Edirne’den Ardahan’a Türkiye bize yeter

MFÖ: Edirne’den Ardahan’a Türkiye bize yeter
Tarih: 04.06.2017 - 09:28
Kategori: Söyleşi

Mazhar-Fuat Özkan: Bir dönem yurtdışını istedik ama şöhretimiz büyüseydi kaldıramazdık...

Mazhar-Fuat Özkan Hürriyet'ten Çınar Oskay'a konuştu: Bir dönem yurtdışını istedik ama şöhretimiz büyüseydi kaldıramazdık...

Amerikalı bir arkadaşım söylemişti: “Kendini siz Türkler kadar müziğe kaptıran, bağıra bağıra ve ezbere şarkı söyleyen insanlar görmedim.”

Neden acaba? 

Siyasi, kültürel birçok sebeple istediğimiz hayatlara bir türlü kavuşamayan insanlarız biz...
Onca hayalimizi, insanca duygumuzu, arzumuzu törpülemiş, hapsetmişiz. Bunları şarkılar üzerinden yaşamış, şarkılarda haykırmışız sanki. 

‘Güllerin İçinden’in bas solosunda kendi yüreğimizin titremesini duymuş; “Bodrum Bodrum” diye kendi özlemimizi mırıldanmışız...

‘Benim Hâlâ Umudum Var’, ‘Yalnızlık Ömür Boyu’... Milyonlarca kişinin tek mısra atlamadan bildiği, bizi daha iyi insanlar yapan ve en önemlisi çaktırmadan birbirimize bağlayan onca şarkı...
Bizim hayatımızın tınısıydı MFÖ. Artık kaybolduğuna inandığımız daha masum günlerin...
Politik değillerdi, hiçbir zaman olmadılar. Herkesin sevdiği, benimsediği şarkılar yaptılar.
Bence sırları buydu: MFÖ bizi birleştiren bir şeydi.
Ve şimdi muhteşem bir albümle döndüler: ‘Kendi Kendine’... Akustik, eski günleri de hatırlatan ama gerçek bir olgunluk albümüyle... 

Umudumuzu tüketmek isteyenleri, etrafımızı kaplayan kötülüğü zor bir yaz bekliyor.
2017 yazına Sezen’in, yakında Tarkan’ın ve Mazhar Fuat Özkan’ın albümleriyle giriyoruz.
Enseyi karartmayın...

MFÖ: Edirne’den Ardahan’a Türkiye bize yeter

Kaç yaşına girdi MFÖ?

Mazhar: Fuat’la 49 yıl olmuş diye hesapladım en son.
Fuat: Tanıştığımız yıl 1966. Gayet iyi hatırlıyorum.
Mazhar: Üff, Fuat çok iyi bilir tarihleri.
Fuat: Özkan’la birleşmemiz de 1971.

Kaç yıl geçti son albümden beri?
Fuat: 11 yıldır albüm yapmıyorlar diye yazıyorlar, yanlış. ‘Ve MFÖ’ 2011’dir.
Mazhar: Yalnız şöyle bir şey var. Biz her plaktan sonra küseriz. O zaman ayrı ayrı aranjörlerle, ayrı stüdyolarda, samimiyetsiz, birbirimizden kopuk çalışmıştık. Bu sefer başka türlü oldu.

Nasıl?
Mazhar: Ben altı ay söz topladım, sonra imbikten geçirdim ve iki-üçünü besteleyip çocuklara götürdüm. Fuat ve Özkan’a kendimi hazır hale getirmek için hem söz hem beste götürmem lazımdı.

Ne dediler?
Mazhar: Fuat hemen dört, Özkan iki beste çıkardı içinden. Kayıtları Fuat’ın evinde yaptık. Enstrümanlar arasında müthiş organik bir bağ oldu. Mikserimiz bile yoktu, kendi iğne ipliğimizle yaptık.
Özkan: Elektronik enstrüman kullanmadık, ne gitar ne keyboard, sadece akustik.

Nasıl karar verdiniz evde yapmaya?
Fuat: Üçümüzün bir yere gitmesi, orada konsantre olması, saatinde gidip, saatinde çıkması kolay değil.
Mazhar: Fuat kendi plağını Peter Gabriel’in stüdyosunda kaydetmişti. Bana öyle bir hayat tarzı anlattı ki: Gece kimse yok, terk edilmiş, aralıksız 12 saat çalışıyorsun...
Fuat: Mazhar’ın sözleri getirmesiyle, son miksin bitimi arasında altı ay var. Başka yerde çalışamazdık. İlk başta “Arkadaşlar albüm yapalım ama lütfen biz bize olalım” diye önerdim.
Mazhar: Ben de adını ‘Kendi Kendine’ diye koydum.
Fuat: Yahu dedim, şahane isim bulmuşsun!
Özkan: MFÖ için bir milat bence. Şimdiye kadar hep aranjörlerin etkisinde kaldık. Şarkılarımız bu hale getirildi. İlk defa kendimizi ortaya koyduk.
Fuat: Üçümüz bir araya geldik mi He-Man oluyor. O iş elimizden kurtulmaz.

Bayağı keyif almışsınız.
Mazhar: Sizin geçenlerde yaptığınız ankette ‘Ele Güne Karşı’ gelmiş geçmiş en iyi albüm seçildi. Madam Tussauds’da heykelimizin dikilmesinden daha mutlu olduk. Onun üstüne bu plak iyi gelecek.
Fuat: Plak?
Mazhar: Ne bileyim, albüm... İşin püf noktası doğru adamların birbirini bulmasıdır. O girer, bu çıkar, en son doğru adamlar kalır.

Güzel şeyler de oluyor

Hiç çekişme oluyor mu aranızda?
Özkan: Egolarımızı ıslah etmeye çalışıyoruz.
Mazhar: Egolarımız ıslah olmuş ama bitkin düşmüş kavga etmekten, yorulmuş. Yaş ilerlemiş. Bu sefer söz verdik Fuat’la. Kavga etmiyoruz.
Özkan: Bir de ayrı bir heyecan geldi bu albümde.
Fuat: E çünkü ‘Ele Güne Karşı’ ruhu geldi, Özkan!
Özkan: Evet, ama hepsi fırından taze taze çıktı. Eski şarkı yok.

Özünüze dönmüşsünüz. Birbirinizi hatırlamışsınız.
Fuat: Bak, bir beste yapıyorsun, eğer o ikisi “evet” diyorsa, korkma. İçim rahat eder. Anlatabiliyor muyum?

Sevmezlerse de “olmamış” diye söylüyorlar mı?
Fuat: Tabii, hiç acımamız yok.
Mazhar: Ders verebiliriz demokrasi konusunda.

Nasıl işliyor bu demokrasi?
Mazhar: Birimiz “hayır” diyorsa o iş olmaz.

Bu sizin olgunluk albümünüz mü?
Mazhar: Bu kesinlikle bir olgunluk albümü.
Fuat: Bir sürü şeyi hazmetmişiz, öğrenmişiz. Kaydından tut, prozodisine, aranacak halimiz yok. Ama “come back” yapalım diye düşünmedik.
Mazhar: İdare et, “come back” (geri dönüş) albümü diyorlarsa ne güzel!

Özkan “Şarkılarımız herkesin ruhuna iyi gelecek” demiş.
Fuat: Sözler sevgi üzerine, çok güzel. Zaten güzel bir beste güzel sözden gelir.
Özkan: “Güzel şeyler de oluyor hayatta” diyor şarkı mesela.

Fuat Güner: Derin acılar yaşamadım

Sizler iyimser, neşeli insanlarsınız. Şarkılarınızdaki hüzün bile tatlı, uçucu bir hüzün... Yavuz Çetin, Kerim Çaplı gibi birçok isimle çalmışsınız. Sert yaşamış, acılar çekmiş, bunları sanata dökmüş insanlar... Siz karanlık yanınızla ne kadar haşır neşir oldunuz?
Fuat: Acıyla ilgili şarkı yazmak, o acıyı hakikaten yaşamakla ilgilidir. Hayatıma baktığım zaman; güzel geçti, mutlu geçti, derin acılar yaşamadım. Annemi-babamı kaybetmenin dışında... Ama ülke olarak zor günler geçirdik tabii.
Özkan: Sağ-sol döneminden geçtik. Bu şarkıların çoğu silah sesleri altında yapıldı.
Mazhar: Hamdolsun biz çok büyük acılar geçirmedik. Ama rock’n roll zamanımız oldu. Egemen Bostancı zamanında konserler başladı. Önce tuvaletin yanındaki odayı verdiler bize. Fuat’la çatı katında küçük bir ısıtıcıyla paltolarımızla beklerdik sıramızı. Sonra müzisyenlerin odasına koydular. ‘Ele Güne Karşı’ çıkınca solist altı odasını verdiler bize. ‘Diday’ çıkınca da solist odasına geldik. İşte o zaman solist odasında ne kadar ayna, çerçeve varsa indirdik! Rahmetli Egemen de güzel kazanmış herhalde ki “Canı sağ olsun çocukların” demiş.

Öfkeli miydiniz?
Mazhar: Senelerce tuvaletin yanında bekledikten sonra “Senin solist odanı bilmem ne yapayım” diyor insan. Saçma sapan koltuklar, duşlar falan... Acıdan değil ama sıkıntıdan çıkan bir şey var bende söz yazarken. Sıkıntılı günlerde... Bir de durup dururken gelen bir iki satır ama o kadar. Sonra birkaç gün hiçbir şey yok. O bir sihir, tarifi yok.

Mazhar Alanson: Şöhretimiz daha da büyüseydi, kaldıramazdık

MFÖ ne zaman parladı?
Mazhar: ‘Ele Güne Karşı’yı 1984’te çıkardık. Beğenildi ama hayatımız ‘Diday’la değişti. Evlerimizin etrafını gazeteciler sardı.

1985... Eurovision’dan sonra yani...
Mazhar: Şöhret öyle başladı.
Fuat: Sezen Aksu’yla turnedeydik, hatırlıyor musun?
Mazhar: Biz yine o döküntü hayatımıza devam ederken Mustafa Oğuz (grubun o dönemki menajeri) geldi oturdu karşıma. “Star mısın, değil misin?” diye sordu. Beni çok allak bullak eden bir soruydu. Bizi star gibi davranmaya itti. Hollanda’da prodüktörlerle tanıştırdı. Yıllarca bütün kayıtları Hollanda’da yaptığımız için bugün gençlik o kayıtları teneke gibi dinlemiyor.

Enternasyonelleşme isteğiniz varmış bir dönem...
Fuat: Gidip orada yaşaman lazım, burada olmaz o iş.
Mazhar: Ben ‘Edirne’den Ardahan’a derim, Zeki Müren’in lafıdır. Çok memnunum çünkü şöhretimiz büyüseydi, kaldıramazdık. Belki içkiye falan yüklenirdik, dört ay turneye çıkıyorsun. Türkiye tam ayarındadır. Olduğu gibi bırak, olmuş zaten...

Özkan Uğur: Ben gideyim desem, bugün MFÖ olmayacaktı!

Çocukluğunuz aynı ortamlarda geçmiş. Kadıköy, kolejler, Beatles vs.
Mazhar: Batılı olmak isteyen, Avrupa’da bir şeyler yapmak isteyen çocuklardık.

Beatles şimşek gibi çakmış o neslin üzerine...
Mazhar: Çarptı, mahvoldum. Daha doğrusu kurtuldum. ODTÜ’ye yollayacaklardı beni ve 1971 olaylarında, muhtemelen telef olacaktım. Onun yerine konservatuara yolladılar. Bize fazladan okutulan kitaplarla kelime haznemi geliştirdim ki bugün birazcık söz yazabiliyorum.

‘Mazhar Olmak’ kitabında yazmışsınız: “Ya sola gidecektim ya sağa. Ama sanatı destekledikleri için sola yakındım” diye.
Mazhar: Livaneli falan vardı çünkü.

Evet, konservatuvardan çıkan örgüt lideri duymadım. Nasıl bir ortamdı?
Mazhar: Bahçesinde viyolonseller çalan, insanların aryalar söylediği, balerinlerin makyajlarını yapmış halde fıtır fıtır dolaştığı, istediğiniz zaman piyano odasına girip birine ‘Ay Işığı Sonatı’nı çalabildiğiniz, çok güzel bir yerdi. İlk eşimle orada tanıştım.

Fuat: ‘She Loves You’ şarkısını duyduğumda hayatım değişti. Saint Joseph’te okuyordum. O gün müzisyen olmaya karar verdim. Mazhar’la 1966 senesinde bir Beatles albümü sayesinde tanıştık.
Mazhar: Evet, elimde ‘Rubber Soul’ plağı olduğu duyulmuş etrafta. “Baba dinlemek istiyor” dediler. “Baba hangisi?” dedim, Fuat dediler. Bilgisi bizden ileride. Hocamız olarak onunla Beatles söylemeye başladık. Fuat sırtıma vurdu, “Aferin, bu zamanda böyle kulağı olan adam az” dedi. Baba ama 18 yaşında! Sonra grubu Kaygısızlar’a davet etti.

Ya Özkan’la tanışmanız?
Mazhar: Bir gün konservatuvardan Caddebostan’daki prova evine geldim. Kırmızı yanaklı bir çocuk açtı kapıyı. Davulcu “Yeni basçı bu” dedi. “Ama Sadık var” dedim. İkisi çalacaklarmış.
Özkan: Biz Mazhar’la aynı mahallede oturuyorduk. Hep hayal ederdim Kaygısızlar’a katılmayı... O gün, gayet güzel çalmaya başladık. Mazhar “Bu kim yaa” dedi. “Peki, o zaman ben gideyim” desem, bugün MFÖ olmayacaktı.
Mazhar: Özkan şu anda grubun en popüler starıdır. Ama ilk zamanlar “Sobaya gaz al, markete git”, öyleydi...
Özkan: MFÖ okuluna epey hizmetim vardır yani. Bu yollardan geçmek lazım.

MFÖden yıllar sonra ilk röportaj: Edirne’den Ardahan’a Türkiye bize yeter
Mazhar: Geçen gün bir konser verdik, yaş ortalaması 14-16. Bütün şarkıları ezbere söylüyorlar. Bundan güzel mutluluk olmaz. Sizin köşenizde yaptığınız bir şeyi daha sonra 3-5 bin kişinin söylemesi işin en zevkli kısmıdır. Bir de restoranlarda iyi bir yerde oturursunuz. Onun dışında şöhret çok da matah bir şey değildir!

Hiç birbirimizden ayrı meşhur olmak istemedik

Geçen hafta Bodrum’daydım. Hâlâ ‘Bodrum Bodrum’ çalıyor sağda solda. Bu kadar sade bir şarkıyla bir yerin ruhunu nasıl yakaladınız?
Mazhar: Fuat, Bardakçı Koyu’nda ilk eşiyle balayındaydı. O zaman oraya sadece tekneyle gidiliyordu. O, kaldığı kulübeyi boşaltacaktı, yerine geçecektim. İskelede beklerken dört satır yazdım, öyle başladı. Çok uzun yıllar sonra bir ekleme yaptım şarkıya, “Hatıralarımın üzerine oteller yapmışlar” diye...

Şarkıyı yazdığınız 1971’de bile nostalji hissi var.
Mazhar: Hep bir eksilme oldu aramızdan. Beş yıl sonra söylediğinde de, 30 yıl sonra da “kaç kişi kaldık şimdi” denilebiliyor.

Ve büyük patlama ‘Ele Güne Karşı’...
Fuat: 26 hafta bir numaradaydı.
Mazhar: İçinde ‘Yalnızlık Ömür Boyu’, ‘Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da’, ‘Bodrum’, ‘Güllerin İçinden’, ‘Sevdim Bir Kere’ var. Açıkça söyleyeyim, prodüktör satmaz dedi! Yurtdışında 26 hafta zirvede kalsaydı, bir daha çalışmamıza gerek yoktu. Telifle yaşardık, havuz başında, göbekli...
Fuat: 26 hafta bir numara olacaksın, seni evde oturtacaklarını mı sanıyorsun? Hiç göbek falan büyütemezsin. Turnelerden başını alamazsın.
Özkan: Biz de bu yaşta sahnedeyiz Allah’a şükür.
Mazhar: Sorma, 70’ine yakın... 50 sene çalınır mı ya!

Yarım asırdır birliktesiniz. Pink Floyd gibi küsüp ayrılmadınız Allah’tan...
Mazhar: Biz de birkaç özel çalışma yaptık ama onlar gruba yaradı. Onların sanıyorum egoları çok yüksek. Tamamen ego.

En büyük kavganız ne zaman oldu?
Özkan: Çok oldu, hatırlamak zor.
Fuat: Biz öyle kavga edip ertesi gün görüşmemezlik etmiyoruz.
Mazhar: İlk birbirimize giden yine biziz.
Fuat: Ama başkası o kavgayı görse “Bunlar kesin bir daha görüşmez” der.

Peki nedir ilişkinizi ayakta tutan? Dostluk mu, müzik mi?
Özkan: Kardeşlik, dostluk, arkadaşlık, hepsi abi.
Fuat: 47 yıl!
Mazhar: Yok be Fuat, duyulsun, meşhur olalım istedik.
Fuat: İstedik ama hiç birbirimizden ayrı meşhur olmak istemedik.
Fuat: Üçlünün bir ‘power’ı (gücü) var.

En çok nerede hissediyorsunuz bunu?
Fuat: Sahnede. Orada yaptığın şeyin kalitesinden eminsin, kendine güveniyorsun. Tabii yıllar sonra oturuyor.
Özkan: Bu albümde onun tadını çıkarıyoruz. Birbirimize bakarak çaldık.
Mazhar: O armoni üç seste bulunur bir şey değil. Tek yani, Türkiye’de...
Fuat: En önemli özelliğimizdir. Kelimeleri tane tane anlarsın. Sözleri önemli, prozodisi (kelimenin bölünüşü) güzel... Bir şiir mısrasıyla müzikal mısra aynı yerde bitmelidir. Bu, insanların sözü anlaması için çok önemlidir.
Mazhar: Bir de parçanın kanca dediğimiz kısmı 01.15’ten önce gelmelidir. Türkiye’de uzun başlangıç, intro koyarlar.
Fuat: Bizde hiç intro yoktur mesela.

O yalnızlık, Allahım!

Fuat: Haziran’ın 16’sından sonra başlıyor konserler. Her ay dört tane falan var.
Mazhar: Konser ibadet gibi bir şey. Parayı hak ettiğimiz yer, o rötarlı uçakları beklemek. O minibüslerle gitmek, gelmek... Diyeceksin, o ‘Güllerin İçinden’i söylemekten 30-40 senedir bıkmadın mı? Valla, bıkmadım. Enteresan...

Geride nasıl bir iz bırakacaksınız? İnsanlar sizi nasıl hatırlasın istiyorsunuz?
Mazhar: Parçalar... Daha parçalar var keşfedecekleri.
Fuat: Atlanmış parçalar var. Çok güzel ama insanlara tam geçememiş parçalar, bizim çok sevdiğimiz...

İki taraf birbirinden koparsa vatanımız için hayırlı olmaz

Biraz Türkiye’yi konuşalım... Özkan “Bu albüm insanların ruh sağlığına iyi gelecek” diye açıklama yaptı. Nasıl toplumun ruh hali?
Mazhar: İyi olacak diyorum ben inşallah. Yani benim hâlâ umudum var...
Fuat: Bir yüzde 49 var, bir yüzde 51. Bunların barışık olması, birbiriyle ilişki halinde olması, kopmaması lazım. Bu iki taraf birbirinden koparsa vatanımız için hayırlı olmaz.
Özkan: Birlik, beraberlik...
Fuat: Bir şeyi parçalamak çok kolay. Bakın, biz grup olarak yıllarca beraberiz. Parçalanmamız çok kolay, birlikte kalmak zor. O istikrarı sağlamak zor. O da herkesi biraz mutlu etmekle, huzurlu etmekle sağlanacak bir şey. Bir tarafı mutlu edip, diğer tarafı mutsuz etmekle olmaz.

(Lenfomayı yenen Özkan’a) Hastalığınız Gezi dönemine rastlamış. Kendinizi kapatmışsınız etkilenmemek için...
Özkan: Evet, kendimi izole ettim. Çünkü moralimi hep çok yüksek tutmam lazımdı.
Mazhar: Gitara verdi kendini...
Özkan: Evet, çok büyük meditasyon oldu. Çalarken başka hiçbir şey düşünmüyorsunuz.
Mazhar: Slide gitar çaldı. Bugün gitse birilerinin yanında çalabilir Mississippi’de. Öyle öğrendi kaydırmalı gitarı...
Özkan: Bir halvet oldum odaya kapanıp, öyle diyebilirim.

Konserden önce dua ederim

Aslında siz epey inançlı rock-star profillerisiniz.
Özkan: İnançlıyız tabii... Konserden önce dua ederim...
Fuat: Beybabam küçükken önüne oturturdu, her okuduğum sure için 25 kuruş verirdi. Türkiye’de kimse bu kadar bilmezken ben o surelerin hepsini ezbere bilirdim. Ama çok derine inmedim.
Mazhar: Bizimki ego üstüne dayanan bir meslektir, tamamiyle egodur. Bizim plak yüzyılın eserleri listesinin birincisi oldu. Birkaç müzisyen arkadaş, birkaç yakın dost tebrik etti. Hiçbir stardan tebrik almadım!
Fuat: Kızanlar bile oldu...
Mazhar: Şunu demek istiyorum: Egolarımızı biraz küçültmek için, kavgasız bir plak yapabilmek için, tasavvufi insanlarla birkaç görüşmüşlüğümüz oldu.
Fuat: Zamanında öyle şarkılar, ilahiler yaptık...
Mazhar: İlahiler koyduk albümlere...
Fuat: O çok akıllıca bir hareketti. Nasıl Amerika’da müziğin kökenine dönmek istiyorsun, karşına gospel çıkıyor... Bizim müziğin kökeni de ilahiye dayanıyor. Oradan alıp modernleştirdik. Bugünkü gençlerin dinleyebileceği forma getirdik.

Cehalet egemen olmaya başladı

Türkiye’deki toplumsal gerginlik, kamplaşma sizi etkiliyor mu?
Fuat: Vallahi, yaşama sevincine biraz tuz ekiyor bu iş. Ben öyle hissediyorum, arkadaşları bilemem. Gerçi dünya da böyle. Geçen gün Trump iterek adamın önüne geçiyor. Bu nasıl bir psikolojidir! Bir de şundan şikâyetçiyim: Cehalet egemen olmaya başladı. “Ne geldiyse başımıza eğitimlilerden geldi” tipi laflar, bunlar facia. Ben Atatürk çocuğuyum kardeşim!
Özkan: Evet... Tabii aynı fikirde olmak zorunda değil insanlar. Ama demokrasilerde bir arada yaşamak mecburiyetindeyiz.
Mazhar: Ben şarkı sözlerimde anlatıyorum neler hissettiğimi. Memnunum. Bir tek PKK ile olan tatsız bir durum var. Onun dışında bir şey yok...

Problem yok diyorsunuz...
Mazhar: Benim için problem şöyle yok: Ben 10 yaşındaydım, 27 Mayıs. 20 yaşındaydım bilmem ne, 30 yaşındaydım bilmem ne ihtilali... Saçlarımızı kestiler 71’de konservatuvarın önünde. 8’de sokağa çıkma yasağı vardı. Biz kendimizi müziğe verdik, siyasete versek telef olup giderdik. Müzik bizi kurtardı.

Açlık grevi yapan akademisyenler, tutuklanan gazeteciler, kutuplaşma gibi şeylere üzülmüyor musunuz?
Mazhar: Ben siyaset hakkında konuşmuyorum.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları