loading
close
SON DAKİKALAR

Mithat Sancar: Hep birlikte mücadele etmezsek talan düzeni devam eder

Mithat Sancar: Hep birlikte mücadele etmezsek talan düzeni devam eder
Tarih: 16.03.2021 - 16:16
Kategori: Siyaset

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, haftalık grup toplantısında konuştu.

Sancar'ın konuşması şöyle:
"Geçen hafta 8 Mart haftasıydı. Dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde kadınlar 8 Mart’ı alanlara çıkarak büyük bir görkemle kutladı. Pandemi nedeniyle böyle coşkulu görüntüleri yaşayamamıştık. Kadınların bu eylemleri bizlere cesaret ve umut verdi. Geçtiğimiz hafta Sevgili Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan burada Kadın Grup Toplantısı yaptı. Ama ben de burada 8 Mart’ı kutluyorum. Direnen, mücadele eden, sokakları terk etmeyen kadınları saygıyla ve minnetle selamlıyorum. Kadınların direngenliği ve mücadele azmi hepimize cesaret veriyor. Bu cesaret ve kararlılıkla özgür yaşamı hep birlikte mutlaka kuracağız.

Bugün acı bir olayın yıldönümü. Mart, acılar ayı. Bu ayda yaşanmış katliamlar, cinayetler var. Bunlardan bir tanesi çok büyük ve çok önemli. Bugün Halepçe Katliamı'nın 33. yıldönümü. Bundan tam 33 yıl önce küçük bir kasaba olan Halepçe’de insanlar havada hoş bir koku, tatlı bir elma kokusu aldılar. Birkaç dakika sonra nefesleri kesildi. Yanarak, bombalarla parçalanarak, infaz mangalarının eline geçenlerle beraber çoğunluğu kadın ve çocuk 5 bin insan katledildi. 7 bin insan yaralandı. Halepçe’de özürlü doğum oranı Hiroşima ve Nagazaki’nin 4-5 katına ulaştı. İnsanlığa karşı işlenen bir suçtur bu ama aynı zamanda daha açık bir tanımlamayı da gerektiren bir vahşettir. Bu bir soykırımdır.

"Uluslararası camia Halepçe’deki vahşeti soykırım olarak tanımalı"

Uluslararası güçlerin o günden bugüne, 33 yıldır bu tanımlamayı kabul etmeyişini ibretle izliyoruz. Uluslararası camiaya tekrar çağrı yapıyoruz: Halepçe’deki vahşeti soykırım olarak tanısınlar. Tanısınlar ki uluslararası bir anma günü olsun. Tanısınlar ki bu tür katliamlara niyetlenenler bir daha cesaret edemesinler. Hep birlikte bugünleri mücadele azmi ve hatırlama çabasıyla gündeme tutmalıyız. ‘Bir daha asla’ demenin yolu buradan geçiyor. Bir daha bu katliamlara izin vermemek için her şeyi yapacağız. Ama insanlığa da görev düşüyor. Uluslararası topluma da görev düşüyor. Vicdanlı bütün kesimlere görev düşüyor. 

Toplamda 182 bin Kürt’ün katledildiği enfal operasyonuydu bu. O gün yaşanan acı bugün tazeliğini koruyor. İnsanlığa karşı bütün suçlarda, bütün katliamlarda olduğu gibi yüzleşilmeyen, tamir edilmeyen bütün acılar 100 yıl geçse de o günkü tazelikle bugün yaşanmaya devam eder. Geleceği de ipotek altına alır. Adil bir gelecek için hep birlikte soykırımlara, vahşetlere karşı duymayı bir görev ve sorumluluk olarak önümüzde tutmaya devam edeceğiz. Herkesi bu görev ve sorumluluğa davet ediyoruz.

Halepçe’de 33 yıl önce yaşanan acı kendini Kobanê’den Şengal’e, Cizre’den Efrîn’e uzanan saldırı dalgalarıyla gösteriyor. Katliamcı zihniyete karşı hakikat ve adalet mücadelemizi bu nedenle kararlıkla sürdürmeliyiz. Bu katliamlar aynı zamanda Kürt halkının birlik olmasının tarihsel bir sorumluluk ve zorunluluk olduğunu bütün yakıcılığı ile bizlere hatırlatmaktadır. Bunu başarmak Kürt halkına karşı siyasi olduğu kadar vicdani borcumuzdur. Bu borcu yerine getirmek için var gücümüzle çalışacağız. Bir kez daha bunun sözünü veriyoruz.

"16 Mart Katliamı'nın tekrar etmemesini sağlamak için mücadele yürütmek zorundayız"

16 Mart aynı zamanda Beyazıt Katliamı'nın da yıldönümü. Yüzleşilmeyen, hesabı sorulmayan bu katliamların ardında yatan bu zihniyet fırsat buldukça hemen, tekrar  devreye giriyor. Bugünlere bakalım, o günün zihniyetini canlandırmaya çalışanların nasıl bir pervasızlıkla hareket ettiklerini görürüz. O nedenle 16 Mart Katliamı'nı da hafızlarda canlı tutmak ve tekrar etmemesini sağlamak için hep birlikte mücadele yürütmek zorundayız. O katliamda hayatını yitiren bütün insanları bir kez daha saygıyla anıyoruz. 

Bu hafta pandeminin birinci yılını doldurduk. Bütün dünyayı kasıp kavuran bir salgının birinci yılı geride kaldı. Pandemide hayatını kaybeden milyonlarca insanı da rahmetle anıyorum. Ama özellikle bu zorlu mücadelede hiç tereddüt etmeden en büyük fedakarlığı yapan bütün sağlık emekçilerini saygı, minnet ve sevgiyle selamlamak istiyorum. İyi ki varsınız sevgili emekçiler. Bu süre içinde halkı salgının insafına terk eden, salgın ortamını tahakküm ve rant fırsatına dönüştürmekten hicap duymayan bir iktidar zihniyeti yaşadık. 

"Türkiye’de insanlar pandeminin maliyetini dünyanın geri kalanından iki kat daha fazla ödedi"

Türkiye’de insanlar bu politikalar nedeniyle pandeminin maliyetini dünyanın geri kalanından iki kat daha fazla ödedi. Sadece bu bir yılda 6 milyon insan daha işsizler kervanına katıldı. Yani açlık ordusu devasa boyutlara ulaştı, büyüdükçe büyüyor. Artık TÜİK bile bu gerçekleri gizleyemez duruma geldi. Yeni bir kalem icat ettiler “atıl” adı altında işsizliğin yüzde 30’lara vardığını itiraf etmek zorunda kaldılar. Bu rantçı politikaların, toplumu hiçe sayan, kendi varlığını her şeyin üstünde gören anlayışın kaçınılmaz sonucudur. Biz buna karşı halkı esas alan, halk sağlığını merkeze alan, toplum sağlığını önemseyen ve koruyan bir anlayışı savunuyoruz. Bu süre içinde elimizden gelen çalışmayı yürüttük. İktidar bunları bile engellemeye çalıştı. Çünkü dertleri her şeyden fırsat yaratmaktır. 

Sık sık söylüyorum, ortada büyük bir sorun var. Bu sorun esasen siyasidir. Ama sadece siyasi olarak nitelemek yetmiyor. Ortada büyük bir ahlaki sorun var. Bir çürümüşlük, bir yozlaşma hali var. Sefaletten kendine menfaat çıkarmaya çalışan bu zihniyet bu ülkede her yere sinmiş durumda. En büyük tehlike budur. 

Bu çürüme ve yozlaşma ile bu toplumu toplum olmaktan çıkarmaya ve sürüye dönüştürmeye çalışıyorlar. En büyük mücadele siyaseti bu ahlaki değeri de gözeterek kurmak, toplumu yeniden inşa etmektir. Bu fırsatçı anlayışa asla izin vermemektir. O nedenle bütün demokrasi güçlerine, adaletten ve eşitlikten yana bütün insanların ve çevrelerin güçbirliği yapması gerektiğini söylüyoruz. 

"Birlikte mücadele uyarılarımızı ciddiye almayanlar vebal altında kalacak"

Bu çağrımız boş bir çağrı değil. Israrla söylüyoruz. Her grup toplantısında, her programda söylüyoruz bunları. Bunları ciddiye almayanların ilerde tarihe ve halka karşı nasıl bir sorumluluk ve vebal altında kalacaklarını hatırlatıyoruz. Herkesin vicdanını kurtarması için mücadele ediyoruz. Bu mücadele kendimiz için değildir. Sadece seçmenimiz için değildir. Bu mücadele vicdanları kurtarma ve yeniden toplum haline gelebilme mücadelesidir. Bir kez daha hatırlatmak zorunda hissettim kendimi. 

Pandemi sürecini bu şekilde yöneten; kötülükle, kötüclüllükle yöneten iktidar yüzünden binlerce esnaf kepenk kapattı. Binlerce tezgah yerlere devrildi. İnsanlar artık aş bulamıyor, iş bulamıyor. Arkadaşlarımızın yürüttüğü bir kampanya var, İş ve Aş kampanyası. Gittiğimiz her yerde feryatları duyuyoruz. İnsanların temel gündeminin ne olduğunu yüz yüze, dokunarak temas ederek görüyoruz. Pandemi bunu da ağırlaştırdı. Kat be kat arttırdı. Bunun sebebi bu rantçı, fırsatçı bencil iktidar anlayışıdır. 

"Bu iktidar  sadece ekonomiyi değil eğitimi de çökertti"

Bugün bu ülkede her 10 kişiden 7’si borçlu. Borç batağına sürüklenen bir ülke yaratıldı. Halkı, esnafı, emekçiyi desteklemeyi bir kenara bırakalım son bir yılda her şeye neredeyse yüzde yüze zam yapıldı. Bu iktidar sadece ekonomiyi değil eğitimi de çökertti. Uzaktan eğitim sistemine binlerce öğrenci yoksulluktan altyapı yetersizliğinden ve daha birçok nedenden dolayı ulaşamadı. Öğrenciler EBA sistemine ulaşabilmek için evlerinden binlerce kilometre uzağa giderek internetin çekeceği yer aradı. Yetkililer de, ‘eğitim sürecinde hiçbir aksaklık yaşanmadı’ gibi açıklamalar yapıyorlar. Bunlar insanlarla alay etmekten başka bir anlama gelmiyor. Ama insanlarımız kendileriyle alay edildiğini görüyorlar. Bunun bedelini, faturasını bu iktida çıkaracaklardı. Bundan hiç şüphemiz yok.

Her gün covid tabloları açıklanıyor. Bu tabloların tek bir anlamı var: kötü yönetimin itirafı. Neresinden bakarsanız bakın vahim durumun sergilenmesi itirafıdır. Sadece covid vakalarıyla ilgili tabloda değil bu durum. Mesela insan hakları eylem planı açıklıyorlar. Bu planın bize göre tek anlamı var o da insan haklarının nasıl çökertiliğinin itiraf edilmesidir. Bizzat kendileri itiraf ediyorlar. 

Çökerttikleri şeyi çökerten zihniyetle yeniden bu alanda iyileştirmeler yapacağını bekleyecek kadar saf bir kesim kalmadı. Bizler hiç saf değiliz. Biliyoruz ki insan hakları eylem planı ancak toplumda en geniş kesimlerin, hakka muhtaç olanların, ezilenlerin, emekçilerin, mağdurların. Alevilerin, Sünnilerin, Kürtlerin Türklerin ortak mücadelesiyle elde edilir. İnsan hakları eylem programları ile ihsan edilecek bir şey değildir, ancak mücadeleyle elde edilir. Bu itirafa karşı bizim görevimiz mücadeleyi daha da büyütmektir. Bu yolda kararlılığımızı sonuna kadar görütürmektir.  

"Ekonomi Reform Eylem Planı ekonomiyi nasıl çökerttiklerinin itirafıdır"

Aynı şey Ekonomi Reform Eylem Planı için de geçerlidir. Planı okuduğunuzda gördüğünüz tek şey “ biz ekonomiyi çökerttik işte size itirafı. Nasıl çökerttiğimizi ilan ediyoruz”. Peki, neden çökerttiniz. İtiraf değerli ve önemlidir. Hem siyasi hem insani açıdan sonuçlar doğurma potansiyeli olan, güçlü bir eylemdir. Ama itiraf eden yaptığının sorumluluğunu siyaseten ahlaken ve vicdanen üstleniyorsa. Eğer  böyle bir sorumluluk üstlenme edimi yoksa itirafta, o itiraf sadece bir pişkinlik göstergesi, bir yüzsüzlük ifadesi olarak anlaşılabilir. Bunun ötesinde anlamı yoktur. İtiraf etsinler, nasıl bu noktaya gelindiğini de tek tek anlatsınlar. Kabul etmek düzeltmenin ilk adımıdır ama bunu yapamıyorlar. Neden? Çünkü bu düzenden vazgeçemezler.

Bu düzen kendi iktidarının bekası için vazgeçemeyecekleri imkanların olduğu bir düzendir. Yandaş sermayeyi güçlü tutmak zorundalar. Ancak bu şekilde ilerleyebilirler. Her gün yalanlarını yaymak için yandaş medyayı ayakta tutmak zorundalar. Bunu da ancak rant ve yandaş ekonomisiyle yapabilirler. O nedenle itirafları sadece göz boyamadır. Zaten ‘itiraf’ demiyorlar. Bu planlardan halkın yararına, toplumun geleceği için hiçbir şey çıkmayacağını, tam tersine bu zulüm ve talan düzeninin devam edeceğini açıklıkla görelim ve söyleyelim. 

"Hep birlikte mücadele etmezsek talan düzeni devam eder"

Tekrar söylüyorum, bunu değiştirmenin yolu hep birlikte toplum için ekonomi, toplum için sağlık, toplum için eğitim ve bütün kamusal faaliyetlerin toplum için planlaması ilkesine dayanmak ve bunun mücadelesini yürütmek gerekiyor. Hep birlikte bunun mücadelesini yürütemedikçe bu yalan ve talan düzeni varlığını sürdürecektir. Biz de diyoruz ki, hayır bu böyle gitmeyecek, mutlaka değişecek, mutlaka değiştireceğiz. 

Topluma yaşattıkları, ülkeye yaşattıkları bütün yıkımlar konuşulmasın, bütün bu krizler tartışılmasın, toplumsal itirazlar büyümesin diye gerçekleri sürekli çarpıtıyorlar. Niye yapıyor iktidar bunu? Çünkü 10 milyon işsizin konuşulmasını istemiyor. Nasıl yapıyor bunu? Bize saldırarak. HDP üzerinden, Kürt sorunu üzerinden toplumu kutuplaştırarak, muhalefeti ayrıştırarak bunu yapıyor. 10 milyon işsiz konuşulmasın diye milletvekillerimizle ilgili fezlekeler gündeme sokuluyor. Herkesin bununla meşgul olmasını istiyorlar. Kapanan işyerleri konuşulmasın diye HDP’nin kapatılmasını tartıştırıyorlar. Artan zamlar, hayat pahalılığı ve vergiler konuşulmasın diye sürekli düşmanlar ve tehditler üretiyorlar. İç tehditler dış tehditler, iç düşmanlar dış düşmanlar kurguluyorlar. İşsizliği, doları, enflasyonu düşüremediklerinde kendi kontrollerindeki polisi, yargıyı devreye sokuyorlar, partimize ve toplumsal muhalefete dönük operasyonlar düzenliyorlar. 

"Ne yaparlarsa yapsınlar halk kararlı davranırsa, muhalefet güçlü birliktelik oluşturursa hesapları boşa çıkar"

Toplumsal desteklerin her geçen gün eridiğini gördükçe bu kez seçim kanunlarıyla oynuyorlar. Tekrar söyleyelim bir iktidar seçim kanunları ile oynama ihtiyacı duyuyorsa bu da bir başka itiraftır. Biliyor ki kaybetmiştir. Biliyor ki halkın desteğiyle iktidarını sürdüremeyecektir. O zaman halkın desteği olmadan da çoğunluğu nasıl elde ederim diye hesaplar, hileler, cinlikler peşinde koşmaya başlarlar. Ne yaparlarsa yapsınlar halk kararlı davranırsa, muhalefet güçlü bir birliktelik oluşturursa bu hesapları boşa çıkarmak son derece kolaydır.  

Sokağın gündeminde açlık ve yoksulluk var, işsizlik var. Bu iktidarın politikalarına karşı büyüyen öfke ve değişim arayışı var. İktidarın siyasi mühendislikleri ile alışveriş torbaları dolmuyor. Kendi medyalarından akşam sabah yalan haberlerle, algı çalışmalarıyla evlerdeki tencereler kaynamıyor. Halk bunun farkında. 

"Bizim gündemimizde fezlekeler, kapatma tartışmaları yok, halkın sorunları var" 

Bizim de gündemimizde ne kapatma tartışmaları var ne fezlekeler. Ne yaparlarsa yapsınlar güçlü birikimimizle, halkımızın büyük fedakarlığıyla yolumuzdan bir milim sapmadan devam edeceğimizi herkes duysun. Bizim gündemimiz halktır. Halkımızın sorunlarıdır, adalettir, barıştır. Biz halkımızın bütün bu yıkımlardan kurtulması arayışı ve mücadelesi içindeyiz. Onlar bizi kapatmayı, siyaset dışına itmeyi tartışa dursunlar biz en geniş demokrasi ittifakıyla bu iktidar dönemini kapatıp yeni bir iktidar dönemini başlatmanın mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz. Bu ülkede asıl tartışılması gereken işte budur. Adaletsizliktir, zulümdür. Bu haksız düzendir ve asıl üzerinde durulması gereken bu düzenin değişmesi, bu dönemin bitmesidir. Hepimizin sorumluluğu budur. Kendinde bu sorumluluğu gören herkes de demokratik bir diyalog ve güç birliğini önüne koyma mecburiyeti vardır. 

Kapanan her bir işyerinin, dükkanın verdiği mesaj açıktır. Bu iktidar dönemi bitmelidir. Muhalefet üzerine düşen sorumluluğu mutlaka yerine getirmelidir. Halkın mesajı çok açık bir şekilde budur. 

"Kim ki iktidarın operasyonlarına alet olursa bilsin ki yaşanan yıkımların ve kötülüklerin ortağı olacaktır"

Bazıları iktidarın toplumu kutuplaştırmak bu sorunların üstünü örtme operasyonlarına maalesef bir şekilde alet oluyorlar. Açık konuşmak lazım. Her şeyi açık konuşursak güçlü birliktelikleri ayakta tutarız. Bu iktidarı ayakta tutan hiçbir plan program, vaat kalmamıştır. Hikayesini tüketmiştir. Elinde bir tek şey var;  toplumu kutuplaştırmak, Kürt sorunu üzerinden ayrıştırmak, düşman yaratmak. Böylece kendi varlığını sürdürmek. Kim ki iktidarın bu dilini bize karşı kullanırsa, kim ki iktidarın bu operasyonlarına bilerek veya bilmeyerek ama daha çok bilerek alet olursa bilsin ki yaşanan yıkımların ve kötülüklerin ortağı olacaktır. Halkımız bunun değerlendirmesini yapar, sonucunu da herkese gösterir. Herkes sorumlu davransın. 

Eğer bu iktidar bir baskı ve talan iktidarıysa, yalan iktidarı ise bunlar sadece kendilerine yöneldiğinde acıtmayacaktır. Herkes her şekilde eşit adalet talebiyle hareket etmedikçe, sadece kendine yönelen baskıya itiraz etmek hiç kimseyi demokrat yapmaz, hiç kimseyi adil yapmaz. Adalet herkes için her zeminde her şekilde eşit olarak savunulursa adalettir. Ancak bu şekilde savunanlar adaletin gerçek arayıcılarıdır.  

Newroz haftasına girmiş bulunuyoruz. Newroz yeni yaşam umudunun sembolüdür.  Newroz haksızlığa karşı direnmenin, adalete adanmışlığın, susamışlığın adıdır. Newroz barış ve çözüm arayışlarının bu ülkedeki toplumsal hafızasıdır. Newroz bu ülkede durmadan tekrarlanan çoklu krizlerin kaynağına inme fırsatı yakaladığımız çok değerli bir gündür. Eğer bu sorunların kaynağına inemezsek bu adaletsiz zulüm düzeninden çıkmamız mümkün olmaz. Bu acılı toparkalar burada yaşayan kadim halklar 100 yıldır adil bir barışın peşinde, adil bir barışın özlemini çekiyor. Adil bir barış kurulamadığı için bu topraklar darbelerin, kan ve gözyaşının, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin acısını yaşıyor. Barışı engelleyen, barış imkanlarını ortadan kaldıran her politikanın bedelini halklar ödüyor. 

"2013 Newroz çağrısı yeniden sahiplenilmeli"

2013 Newrozu'nu hatırlatmak gerekiyor. O tarihi büyüklükteki kalabalığı ve oradan verilen tarihi mesajları hep birlikte hatırlamak ve hatırlatmak bir görevdir. Bir çözüm süreci vardı ve çözüm süreci iktidarın hesapları yüzünden bitirildi. Masanın devlidiği bu altı yılda bedeli ağır oldu gidişatın. Her şey ters yüz oldu. Ortada ne demokrasi kaldı ne hukuk ne adalet. 6 yıl önce ne konuşuyorduk, silahların ebediyen susmasını. 2013 Newrozu bunun yolunu gösteren önemli bir çağrıyla yapılmıştı. O meydanda okunan o çağrı bugün yine ve yeniden sahiplenilmek durumundadır. Devrilen masa her anlamda çökertilen bir Türkiye tablosu yarattı. Bizlerin görevi bu çöküşün nedenlerini iyi görmek ve bu çöküşten çıkışın yollarını birlikte aramaktır. 

Adil barış talebi zayıflık, korkaklık değildir. Adil barış talebi taktik bir hamle değildir. Barış istemek bu ülkede her zaman cesaret işi olmuştur. Barış için mücadele etmek her zaman bedel gerektiren bir yol olmuştur. O nedenle barışı isterken de adresimizi doğru belirlememiz, sesimizi ve sözümüzü doğru kurmamız gerekiyor. Biz bugün bütün bu yıkıntının sorumlusu olan iktidardan beklemiyoruz barışı. Eğer Kürt sorununda çözüme doğru yol alacaksak ve adil barış sağlayacaksak bunun adresi toplumun bizatihi kendisidir ve demokrasi güçleridir ve muhalefettir. 

Muhalefet ve demokrasi güçleri önlerine bir demokratik çözüm ve adil bir barış programı koymak zorundadır. Boş manipülatif tartışmalarla kaybedecek vakit yok. Bu ülkede  silahların gerçekten susmasını istiyorsak, biz istiyoruz, biz bunun için varız. O zaman herkes sorumluluğunu yerine getirecek somut adımlar atılmalıdır. Barış bir ihsan olarak görülemez. İktidarlar barışı topluma bir lütuf olarak görme eğilimindedir. Oysa barış aşağıdan yukarıya kurulacak  bir inşa sürecidir ve ancak toplumsal güçlerin dayanışması, emeği ve cesaretiyle bu yolda yürünebilir. 

"Kürtleri demokrasi ve barış mücadelesinden vazgeçire sanan bir akıl asla başaramaz"

Aradan 8 yıl geçse de 2013’te Diyarbakır Newroz alanında bütün dünyaya ilan edilen barış çağrısının temeli ve zemini de budur. O çağrıyı dikkatle incelerseniz ve yeniden okursanız göreceksiniz ki barış yukarıdan ihsan edilecek bir lütuf değil aşağıdan inşa edilecek bir süreç ve yeni bir yaşam biçimidir. Biz o çağrıya bugün de sahip çıkıyoruz. Biz kendi siyasi birikimimize, halkımıza olan adanmışlığımıza güveniyoruz. Barışın gücüne inanıyoruz. Kürt halkının fedakarlığına, azmine ve özgürlüğe olan sarsılmaz bağına güveniyoruz. Bu çerçevenin genişlemesi ve toplumun en geniş kesimlerini kapsaması için de elimizden geleni yapıyoruz. Kürt halkının iradesini, dilini, kimliğini yok sayarak, seçilmiş temsilcilerini  her gün tutuklayarak, belediyelerine kayyımlar atayarak, Kürtçe’yi engelleyerek, Kürt düşmanlığı üzerinden siyaset yürüterek Kürtleri demokrasi ve barış mücadelesinden vazgeçireceğini sanan bir akıl asla başaramayacak. Asla sonuç alamayacak.

Newroz’un coşkusu  Her renkten, kimlikten halklarımızın buluşmasının ortaya çıkaracağı güçlü irade bu ülkede çözümü de barışı da mutlaka getirecektir.  Bu inşayı mutlaka başaracaktır. Bu irade barışla birlikte demokrasiyi, adaleti yeniden inşa edecektir. Newroz’a heyecanla hazırlanıyoruz. Bu bir umut buluşmasıdır. Umudu en yüksekte tutma buluşmasıdır. Bu haksızlığa, zulme direnme inancıdır. Barışa yolculuktur, demokrasi buluşmasıdır, zulme karşı mücadele yürüyüşüdür. Bizler Newroz’u iyi biliyoruz. Çünkü bizler Newroz halkının içinden geliyoruz. Özgürlük bizim kimliğimizdir diye haykırmamız bunun içindir. Newroz yaşamı yenilemenin, yeni yaşamın günüdür. Sürekli bir yenilenme ve baharda hep birlikte güzel bir yaşamlar ve gelecekler arama günüdür. Bu cesarettir. Bu cesaretin sahipleriyiz. Takipçileriyiz. Newroz, barışa demokrasiye ve adalete giden yolu aydınlatıyor. Bu vesileyle tüm halkımızı, ülkenin tüm halklarını, barıştan yana, demokrasiden yana herkesi, tüm kurum ve kuruluşları Newroz’da yan yana olmaya davet ediyoruz. Şimdiden Türkiye ve Ortadoğu halklarının kadim bayramı olan Newroz’u kutluyorum."

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları