loading
close
SON DAKİKALAR

Ortadoğu Barışı İçin Ortak Tarım Siyaseti

Ortadoğu Barışı İçin Ortak Tarım Siyaseti
Tarih: 11.11.2014 - 16:06
Kategori: Özel Haberler

Murat Karayalçın; Ortadoğu’da savaşlar bir türlü bitmez. Çünkü, burası dünyada mekânın çatışma esnekliğinin çok yüksek olduğu bölgelerden biridir.

Ortadoğu ülkelerinin de güncel ve potansiyel maddi çıkarları gereği su ve tarımda başlatacakları birliktelik, belki Avrupa ülkelerine göre daha uzun bir süre alsa da, sonunda bu topraklarda da yüksek siyasi ve hukuki yapılar oluşturabilir, en azından böyle bir umut yeşertilebilir.

Ortadoğu’da savaşlar bir türlü bitmez. Çünkü, burası dünyada mekânın çatışma esnekliğinin çok yüksek olduğu bölgelerden biridir. Yani bu topraklarda sorunlar başka bölgelere göre daha kolay bir biçimde çatışmaya yol açabilmektedir. Buralarda sorunlar çözülmeden sürebilmekte, eklenen yeni sorunlar, çoğu kez de var olan sorunların bir biçimde alevlenmesi yeni çatışmalara neden olabilmektedir. Ortadoğu’da pek barış antlaşması da olmaz. Çatışmalar daha çok ateşkesle durur; buna yeni çatışmalar, yeni ateşkesler eklenir.

Galiba bu kez durum farklı. Kendisini devlet olarak ilan eden, aynı zamanda birkaç ülkede ve şehirde savaşabilen bir terör örgütünün saldırılarını izliyoruz. Bu kez Ortadoğu’da yaşananların öncekilerden çok daha farklı olacağı anlaşılmaktadır. En azından bölgedeki olumsuzlukların kaynağı olarak değerlendirilen Sykes- Picot düzeninin sürmesinin artık olanaksız olduğu görülmektedir.

Çatışmalar sürerken bir yandan da Ortadoğu’da kurulacak yeni düzene ilişkin siyasi tasarımlar üzerinde tartışmalar yapılabilmelidir. Çatışmaların yoğun olduğu bir ortamda yeni Ortadoğu düzeninden, barış projelerinden söz etmek kuşkusuz yadırgatıcıdır. Bırakalım barışı, ateşkes bile düşünülemezken “ne barışı” diye sorulabilir. Ancak projelerin ihtiyaçlara dayalı olarak hazırlandığı unutulmamalıdır. İnsanlar bir barış projesine de savaşın en yoğun olduğu sırada ihtiyaç duyacaklardır.


Ortadoğu Barışı İçin Ortak Tarım Siyaseti

Yurttaşlık anlayışı 

Ortadoğu’da kurulacak yeni düzenin din, mezhep ve etnik yapı temeline oturtulmaması gerekir. Zaten dışarıdan hazırlanarak bölge ülkelerinin kimilerine dayatılan anayasalar, din, mezhep ve etnik yapıları kemikleştirmiş; aynı topraklarda farklı kültürel yapılardan gelen insanların yurttaşlaşabilmeleri yıllarca engellenmiştir. Ortadoğu toplumsal dokusu itibarıyla dünyanın en özgün bölgelerinden biridir. Tarihin başından beri bölgede ortaya çıkmış halklar ve diller, tüm etnik temizleme girişimlerine karşın ayakta kalabilmiştir. Ortadoğu’nun her metrekaresinde Ortadoğu halklarının hemen tümünün payı var, tarihi hakkı var. Bu nedenle Ortadoğu’da kurulacak yeni düzen, ilke olarak çokkültürlülüğü koruyan, ancak kültürel kimliklere göre ayrıştırılmamış bir yurttaşlık anlayışını esas almalıdır.
Tartışma, AB örneğinin Ortadoğu için uygulanabilirliği üzerinde olmalıdır. Avrupa halkları yıllarca uğruna savaş verdikleri ürün coğrafyasında kurdukları birlikle dünyanın en ileri iktisadi, siyasi, hukuki standartlarını yakalayarak barışı sağladılar; toprak bütünlüklerini korudular. Avrupa, tarihinde ilk kez yüz yıllık bir barışa doğru gidiyor ama Ortadoğu’da kan akmaya devam ediyor.

Su ve tarım 

Mutlaka birbirlerine benzemeleri gerekmiyor ama Avrupalıların kömür ve çelikte oluşturdukları birlik acaba Ortadoğu’da su ve tarımdan başlayarak kurulabilir mi? İşin özü kıt kaynakların çatışmalara neden olmayacak, giderek yeni işbirliğinin yollarını açacak bir biçimde kullanılabilmesidir.
Su şu anda Ortadoğu’da doğrudan bir savaş nedeni değil. Ancak yakın gelecek için durum farklı. Aslında bugün bile, suyun çatışmalarda önemli bir yeri var. Örneğin, İsrail’in su tüketiminin yüzde 67’sinin işgal altındaki topraklardan geldiği ileri sürülmektedir. IŞİD’in de petrol ve su kaynaklarını sahiplenmeyi amaçlayan bir strateji izlediği gözlenmektedir.

Türkiye, sınır aşan suların hakça, akılcı ve optimum kullanımına dayanan; kıyıdaş ülkelere ciddi zarar verilmemesini öngören ve suyun yararlarının paylaşılmasını savunan bir su siyaseti izlemektedir. Türkiye su zengini bir ülke olmamasına karşın, 1980’lerde Ortadoğu’da su konusunda iki temel girişimde bulunmuştur: “Üç Aşamalı Plan” ve “Barış Suyu”. Üç Aşamalı Planla, havzadaki su kaynaklarının dökümünün yapılması, kıyıdaş ülkelerin su gereksinimlerinin belirlenmesi, su ve toprak kaynaklarının değerlendirilmesi ve geliştirilmesi öngörülmektedir. Barış Suyu Projesi ise Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin suyunu boru hatları ile Suudi Arabistan’a ve Arap Emirlikleri’ne taşımayı amaçlamıştır. Ancak Arap ülkeleri bu önerileri egemenlik kaygıları ya da güvensizlik gerekçeleri ile kabul etmediler.

Bu durum suyun tek başına bir barış unsuru olamayacağını göstermektedir. Ancak suyun yanına tarımı da eklediğimizde durum değişebilecektir. Aslında Türkiye’nin su siyaseti, tarımın da devreye sokulmasını gerektirmektedir. Suların gerçek anlamda “akılcı” ve “optimum” kullanımı ancak tarımla birlikte sağlanabilir. “Suyun yararlarının paylaşılması” ancak tarım alanında olabilir. Ayrıca su, tarımla birlikte, tek başına olduğundan daha büyük bir değer yaratır.

Ortadoğu halkları için yalnızca beslenme açısından değil, yokluğunun yaratacağı siyasi sonuçlar açısından da önem taşıyan buğday ve pirinç başta olmak üzere temel ürünlerde ucuz gıda dönemi sona ermektedir. Dünyanın önümüzdeki beş büyük riskten biri de su ve gıda mallarıdır. Öte yandan dünyanın çeşitli bölgelerindeki tarımsal araziler devletlerce kiralanmaya başlanmıştır. Afrika’da kiralanan tarım arazilerinin büyüklüğü 2010’da 20 milyon hektar dolaylarındadır ve kiracıların önemli bir bölümü Ortadoğu ülkeleridir.

İşbirliği yapılmalı 

Bu durum aslında, AB gibi bir yapılanma olsa da olmasa da, Ortadoğu ülkelerinin su ve tarımda bir işbirliği içine girmeleri gerektiğini göstermektedir.

Avrupalılar kömür ve çelik birliğinden başlayarak önce ekonomilerinin tümünde bir gümrük birliği kurdular. Ardından kısmi olarak para birliğini ve siyasi birliği sağladılar ve öylelikle bir büyük barış projesini gerçekleştirdiler. Avrupa’ya iktisadi refahı, yüksek siyasi ve hukuki standartları getiren bu model, düzey düşürülmeden “Doğu için geçerlidir” dedirtmeden, ancak bölgenin özgün koşulları da gözetilerek Ortadoğu için tartışılmalıdır.

İki bölge arasında kuşkusuz çok temel farklılıklar var. HDN’den Özgür Korkmaz’a göre savaşlar, Avrupa’da daha çok çıkar çelişkilerinden, Ortadoğu’da ise inançlara ve etnik farklılıklara dayalı çelişkilerden kaynaklanmaktadır. Ancak Avrupa’da, bugün Ortadoğu’da olduğu gibi, çok vahim bir etnik temizlik yaşandığı ve bunun milyonlarca insanın ölümüne yol açan bir dünya savaşına dönüştüğü de göz ardı edilmemelidir. Avrupa kömür ve çelik birliğini kuran altı ülkeden ikisinde o tarihten daha on yıl önce faşist yönetimler, dördünde de o faşist yönetimlerin işgali vardı. Yani Avrupalılar da kültürel diye nitelenen nedenlerle savaşmışlardı. Nasıl Avrupa’daki ileri iktisadi kurumlaşma ve yaratılan iktisadi refah, daha sonra ileri siyasi ve hukuki yapılar oluşturdu ise Ortadoğu ülkelerinin de güncel ve potansiyel maddi çıkarları gereği su ve tarımda başlatacakları birliktelik, belki Avrupa ülkelerine göre daha uzun bir süre alsa da, sonunda bu topraklarda da yüksek siyasi ve hukuki yapılar oluşturabilir, en azından böyle bir umut yeşertilebilir.

Murat Karayalçın
Eski Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı

Cumhuriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları