Özgür Özel Tuzla'da konuştu: 'Bakan Yardımcın 10 Diplomayı Övünerek Yazmış, Torbacıyı Narkotik Şube Müdürü Yapmış Namussuzlar'

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Tuzla’da gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingine katıldı. Özel: Rejimin, AK Parti rejiminin pislik paçasından akmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Tuzla’da Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitinginde vatandaşlara hitap etti.
AKP İktidarında şimdi sadece soruların değil; artık her şeyin birden, bir bütün olarak devletin elindeki her şeyin çalındığı günlere geldik.
HEP BİRLİKTE PARTİMİZİ İKTİDAR, EKREM BAŞKANI CUMHURBAŞKANI YAPACAĞIZ
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Tuzla’da gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Bu ne güzellik böyle, bu nasıl bir Tuzla böyle? Hoş geldiniz. Bugün 19 Mart darbesinden sonra 43’üncü kez bir meydandayız. Sokaktayız, eylemdeyiz. Hepiniz hoş geldiniz. Bir kez daha adalet için buradayız. Özgürlük için buradayız. Tersanelerde, fabrikalarda ter döken işçi kardeşlerimiz için, eli nasırlı emekçiler için buradayız. İstanbul’un Anadolu’ya açılan kapısı Tuzla’dayız. ‘Yazın ortasında olur mu? İstanbul boşaldı, olur mu? Millet memlekette, olur mu? Öğrenciler gitti, olur mu?’ Görüyor musun Tuzla’yı, olmuş mu?” dedi.
Özel, şunları söyledi:
“ADALETSİZLİKLERE İSYAN ETMEK İÇİN BURADAYIZ”
“Özellikle bu meydanları dolduranlar, Ekrem Başkan’a, belediye başkanlarına, meclis üyelerine, kendi iradelerine sahip çıkmak için; bu büyük haksızlığa, adaletsizliğe isyan etmek için; kendi yaşadığında yalnız kalmayıp, yanında bir diğerini gördüğü için; o onun için, bir diğeri bir diğeri için; emekli işçi için, işçi memur için, memur işsiz, umutsuz gençler için, esnaflar çiftçiler için; hep birlikte mücadele için buradayız. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Hiç boşa beklemesinler. ‘O meydanlar dolmaz. O eylemler tutmaz. Yavaş yavaş söner, biter’ diyenlere hep beraber gösterdik. Göstermeye de devam edeceğiz. Enerjimiz yüksek, bitiremezsiniz. İrademiz çeliktendir, bükemezsiniz. İnsanımız yüreklidir, korkutamazsınız. Bizi yolumuzdan çeviremezsiniz. Ne diyordu Erdoğan? ‘Bunlar bir ay sonra insan içine çıkamayacaklar. Birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar. Ailelerinin bile yüzüne bakamayacaklar.’ İşte Ekrem Başkan’ın emaneti, kız kardeşiniz burada. Ekrem Başkan onun, o Ekrem Başkan’ın yüzüne, gözünün içine bakmaya devam ediyor. Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak Tuzla’dan Türkiye’nin gözünün içine baka baka söylüyorum ki arkadaşlarımız masumdur, Ekrem Başkan masumdur. Ancak karşımızda bir iftira çetesi vardır. Birazdan da onun maskesini düşüreceğiz Tuzla’da hep beraber.”
“140 GÜNDÜR TÜM TÜRKİYE’DEYİM, SEN NEREDESİN ERDOĞAN?”
“Buradan Erdoğan’a sesleniyorum. ‘İnsan içine çıkamayacaksın 30 gün sonra’ dedin, 140 gün sonra ben Tuzla’dayım, Yozgat’tayım, Konya’dayım, Van’dayım, Mersin’deyim, bütün Türkiye’deyim. Sen neredesin Erdoğan? Sokağa çıkabilir mi? Aranıza gelebilir mi? Pazar gezebilir mi? Esnafın hatırını sorabilir mi? İşte bu yüzden artık o, salon adamı Erdoğan. Kendi atadıklarına kendini alkışlattıran, serin salonlarda oturan ama artık sokağa çıkamayan Erdoğan. Çık karşımıza, cesaretin varsa 2 Kasım’da sandığı getir. Sandıkta millet versin kararı. Diplomaya geleceğiz, hep beraber söyleyeceğiz. Ama önce şunu söyleyeyim. Sadece Genel Başkan çarşambaları İstanbul’da mitingde, cumartesileri - pazarları Anadolu’da mitingde, eylemde değil. Bakın bugün Cumhuriyet Halk Partisi, tüm milletvekilleriyle tam tamına 22 ilde, dört gün üst üste Anadolu’dayız. Bayburt’tayız, Gümüşhane’deyiz, Kilis’teyiz. Iğdır’dayız. Erzincan’da, Osmaniye’deyiz. Van’da, Tunceli’de, Sakarya’dayız. Edirne’de, Çorum’da, Bursa’dayız. Bolu’da, Bilecik’te, Ardahan’dayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak hem Ağrı’dayız, hem Aksaray’da; hem Ankara’dayız, hem Adana’da, hem Adıyaman’da. Parti her yerde, örgüt her yerde. Mücadele, çalışma her yerde. Görüyor musunuz? İktidara yürüyoruz. Örgütümüze; çalışkan örgütümüze, grubumuza, Parti Meclisimize, YDK’ya teşekkür ediyorum. Ayrıca bizi meydanlarda yalnız bırakmayan, milletin derdinde ortaklaşan, mücadelede ortaklaşan tüm muhalefet partilerine, burayı şereflendiren tüm partilere ve bu iktidarın karşısında mağdurun ve mazlumun yanında duran, milletin yanında duran bütün kardeş partilere yürekten teşekkür ediyorum. Burada bir teşekkürü de Tuzla’ya etmeliyim. Tuzla, 1992 yılında kurulmuş bir ilçe. O günden bugüne yedi seçim gördü. Altısında yenildik, kaybettik. 47 yıldır Türkiye’de ve kurulduğundan beri Tuzla’da kazanamamıştık. Küsmedik, darılmadık. Kabahati Tuzlalılarda değil, kendimizde aradık. ‘En doğru adayı bulmalıyız. Tuzlalının karşısına çıkarmalıyız’ dedik. Tuzla 1992’de kurulduğunda daha hayatta olmayan, 1993’te doğmuş, Tuzla’nın evladı, partinin evladı, gençlik kollarından gelen, ilçe başkanlığından gelen, o gün 30 yaşında, bugün 32 yaşında gencecik Eren Ali’ye biz güvendik, aday ettik. Tuzla güvendi, görevi verdi. Hepinize teşekkür ediyorum. Önce buradan bir sesimizi duyuralım bakalım Silivri’ye: ‘Cumhurbaşkanı İmamoğlu.’ Birbirine karıştı, Genel Başkan’a söylediler, söylersiniz ama gencecik Eren Ali için nasıl bağırıyorsun? ‘Eren Başkan.’”
“BİR YÜZÜK GEMİCİKLER OLURKEN VATAN EVLATLARI CAN VERİYOR”
“Değerli Tuzlalılar hepiniz biliyorsunuz, Tuzla’nın dört bir yanı emek kokar. Ama bu işçi memleketi hep iş cinayetleriyle gündeme gelir. Bu bir yüzükle siyasete girip, daha sonra evlatlarının gemicikleri olan birisi, o bir yüzükle gemiler, gemicikler, servetler olurken, bir yandan Tuzla’daki vatan evlatları o gemileri yaparken can veriyor. Her gün ölümü soluyor, kanser oluyor, silikosize yakalanıyorlar. Can veriyorlar. 23 yılda 30 bin 200 işçinin hayatını kaybettiği; iş cinayetlerinin olduğu bu ülkede, bu yılın ilk yarısında 961 işçi iş cinayetlerine kurban giderken, yani ilk altı ayda üç tane Soma faciasını birden bu ülkede yaşamışken, Erdoğan, halen daha sermayeyi duyup, onların üretim hırsını baskılamamak için gerekli tedbirleri almayanlara karşı Tuzla meydanından söylüyoruz. İktidarımız, elbette zenginlik getirecek. Yoksulluğu bitireceğiz. İşsizliği bitireceğiz. Elbette ülke kazanacak. Patronlar daha çok kazanacak. Ama hem adil bölüşeceğiz, hem de bu ülkeyi kötü ölümler, ucuz ölümler, kolay ölümler ülkesi olmaktan çıkaracağız. Ant olsun ki çıkaracağız. Dünyanın pek çok ülkesinde artık iş kazalarından ölüm tarihe karışmaktayken işçinin canının bu kadar değersiz, alın terinin değersiz olduğu bir ülkeyi kabul etmiyoruz. Asla bunu hazmetmiyoruz. Birileri fildişi kulelerinden, saraylarından, o serin salonlarından kibirli kibirli yukarıdan bakarken, buradan bütün Türkiye’nin gözü önünde bu düzeni kuranlara, yürütenlere sesleniyorum. Sizinle meselemiz var. Emekçiler ezilecek, sömürülecek değil; kıymetleri bilinecek, emeklerinin karşılığı verilecek, örgütlenmelerine saygı duyulacak insanlar. Onlara tepeden karınca gibi gören bu rejime sesleniyorum. Karıncanın kardeşi var, o da Cumhuriyet Halk Partisi’dir.”
“BUGÜN DE EMEKÇİ KARDEŞİMİZ SALİHA AKKAŞ KATLEDİLDİ”
“Maalesef bu ülkede kimse, bir ayrıcalıklı zümre dışında kimse güvende değil. Tersanedeki işçi, madendeki işçi, tezgahın başındaki işçi güvende değil. Maalesef pazaryerinde katledilen çocuklar, para için ölüme terk eden, çocukları öldüren Yenidoğan çetesi, metan gazından ya da güneşin altında Mehmetçiği öldüren, Mehmetçiğin ölümüne sebebiyet veren tedbirsizlikler, iş bilmezlikler ve ormanda yanan ağaçlar, ormanda yanan canlar, ‘Ormanı kurtarayım’ derken hayatını kaybeden canlar var bu ülkede. Maalesef ormana, işçiye, çocuğa iyi gelmeyen bu kara düzen, bu kötü rejim şimdi de yine durduramadığı, her yaptığı uygulamayla daha da artmasına sebebiyet verdiği kadın cinayetlerinden birini daha bugün yaşadık. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bizim de grubumuza hizmet eden bir emekçi kardeşim, Saliha Akkaş katledildi. Buradan ailesine, tüm Türkiye’ye başsağlığı dilerken şunu ifade etmek istiyorum ki kadın cinayetleri politiktir. Kadın cinayetleri tercihlerin sonucudur. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanlar, kadına karşı şiddetin mücadelesinin önünde set kuranlar, nafaka hakkına bile göz dikenler, kadının Cumhuriyet’le kazandığı tüm haklarına göz dikenler, kadın cinayetlerinden birinci derecede sorumludur. Hesap soracağız, hesap soracağız. Kadını, çocuğu, ormanı, işçiyi koruyamayanlara sesleniyoruz. Diyoruz ki o koltuklar sadece koruduğunuz şey oturduğunuz o koltuklar. Onları; çocuklarımızı, emekçilerimizi, kadınları aramızdan alanlar… Bu millet o koltukları altınızdan alacak. Artık sizi orada oturtmayacağız.”
“DEVLETİN ELİNDEKİ HER ŞEYİN ÇALINDIĞI GÜNLERE GELDİK”
“Öyle bir hale geldik ki millet güvende olmadığı gibi devlete emanet hiçbir şeyimiz güvende değil. Devletin verileri güvende değil. Yıllarca sınav sorularını FETÖ’cülere çaldıranlar, son LGS sınavına şaibe bulaştırıp sınavda gerçekten başarılı olan öğrencileri de ailelerini de üzenler, herkesin içine de şüphe getirenler... Şimdi sadece soruların değil; artık her şeyin birden, bir bütün olarak devletin elindeki her şeyin çalındığı günlere geldik. Tüm sistemi çalmışlar, devletin dijital altyapısına sızmışlar. Sahte diplomalar düzenlemişler. Sahte ehliyet belgeleri düzenlemişler. Maalesef bu ülkede çalışan, alnının teriyle, gözünün nuruyla çalışan, sınavı kazanan, üniversiteyi bitiren bir milyon öğretmen atanmazken; üniversite mezunları işsiz gezerken; 300 atanmayan öğretmen bunalıma girip canına kastetmiş, intihar etmişken; 2 bin 728 genç üniversite mezunu bilmediği, hazır olmadığı işlerde çalışırken, iş cinayetlerinde bu iktidarın döneminde ölmüşken; bazı yandaşlara, bazı uyanıklara sınava bile girmeden ya da kaybetse de notunu yükselterek diplomalar veren, yabancı dil sınavlarını geçiren, 250 bin lira ile 2,5 milyon arasına diploma satan bir sistem 2025 yılında Türkiye’de olmuştur, yaşanmıştır. Maalesef ancak aylar sonra haber olunca, duyulunca bakanlar tarafından doğrulanmıştır. İnsan çıldıracak gibi oluyor. Bakan çıkıp açıklama yapıyor, ‘Yeni değil bu’ diyor. ‘7 Ocak’ta birinci dalga, 23 Mayıs’ta ikinci dalga 12 ilde, toplam 35 ilde 197 şüpheli. 37’si tutuklandı’ diyor, ‘150’si adli kontrolle serbest.’ Yahu insanda birazcık utanma olur. Bu ülkede suçsuz günahsız, 30 yaşında, 9 aylık, 6 aylık evli belediye başkanını, kasasında mühür çıkan belediye başkanını, para ararken mühür çıkan, komşularını getirip komşularının önünde evini arayıp bir şey bulamadıkları belediye başkanı hakkında sabahın 06.00’sında basın bülteni geçenler, ispatlayamadıkları iftiraları gerçekmiş gibi duyuranlar, 9 aydır bu ülkede bu skandalı örtüyorlar. Neden yapıyorlar bunu? Öbür tarafta kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla sabah 06.00’da yaz. Burada 8 - 9 aydır gizle. Rejimin, AK Parti rejiminin pislik paçasından akmaktadır. Bunu nasıl gizliyorsun? Çünkü bunun içinde efendim ‘Osmanlı torunuyum’ diyen şarlatan burada, bakan yardımcın bu sistemle almış toplam 10 diploma. Yazmış, övünerek yazmış. Operasyon sabahı 6 lisans diplomasını özgeçmişinden kaldırmış. Ne tarafa gitsen AK Partili ile ilintili birilerinin buradan aldıkları belgelerle yükseldikleri, önemli makamlara geldikleri, önemli görevlere geldikleri bir süreç yaşandı. O kadar ki uyuşturucu satan, evlatlarımızı zehirleyen torbacıyı bu diplomayla Narkotik Şube Müdürü yaptı bu namussuzlar. Ondan sonra ‘Bu konuşulmasın.’”
“MİLLETİ AÇ BIRAKAN SENSİN, MÜCADELESİNİ VEREN BU MEYDAN”
“Utanmazın biri çıkmış, AK Partili yönetici, sarayda oturuyor. Çıkmış diyor ki ‘Millet aç. Milletin geçim sorunu var. Millet işsiz, siz niye diplomayı konuşuyorsunuz?’ diyor. Bak, utanmaza bak. Milleti aç bırakan da senin, işsiz bırakan da sensin. Onun mücadelesini veren bu meydan. Ama rezilliği çıkınca ‘Susun. Açlık, yoksulluk konuşun. Diploma konuşmayın’ diyor. İşin en göbeğindeki adam, 400 akademisyenin sahte sınav sonuçlarıyla doçent ya da profesör yapıldığını söylüyor. Bunların tamamı bu rejimin başımıza bela ettiği liyakatsiz, partizan, hak etmeyen adamlardır. Bu listeleri ortaya çıkarana kadar bu rezilliğin peşini bırakmayacağız. Şimdi bazen diyorlar ya, ‘Cumhuriyet Halk Partisi ne yapıyor?’ Bakın elimde bir kağıt var. Elimdeki kağıt, elimdeki önerge şöyle: ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na. Üniversite mezunu işsiz genç sayısı milyonları bulurken, diplomalı doktor, öğretmen, akademiysen, bürokratlar ülke gündemindeyken, özellikle kamuda liyakatin yok edilmesi, nepotizmin artması sahte diplomayla istihdamı yaygınlaştırmaktadır. TÜBİTAK’a sahte diplomalı uzmanların, önemli kamu kuruluşlarına sahte diplomalı bürokratların, üniversitelere sahte diplomalı akademisyenlerin girebiliyor olması, hem okumak yerine emek hırsızlığıyla birkaç günde diploma sahibi olmak isteyenlerin hem de sahte diploma üretip satarak geçinenlerin, dolandırıcıların cesaretini artırmaktadır.’ Hepsini saymış. ‘Tüm bu sebeplerle Meclis’te bir komisyon kurup, bu araştırılsın’ demiş Hatay Milletvekilimiz Mehmet Güzelmansur. Bunu bugün değil, dün değil, geçen hafta değil; 1 Aralık 2022’de söylemiş. Üç sene önce bu soruna dikkat çekmiş, ‘Bu konuyu Meclis’e getirelim’ demiş, ‘Araştıralım’ demiş. Sonuç? AK Parti oylarıyla reddedilmiş. Her zamanki sonuç. Şimdi AK Parti’den biri çıksın. Diyorlar ya ‘Biz bunu yedi aydır biliyorduk.’ Marifet sanki. Sen yedi aydır biliyorsun, yedi aydır milletten saklıyorsun. Milletvekili üç yıl önce seni uyarmış. Gözünü kapamışsın, kulağını tıkamışsın. Bu memlekette üniversiteyi bitirip de atanmayan, iş bulamayan, evde bunalımda oturan, hem evlatların hem onların gözü yaşlı analarının iki eli bu dünyada da sandıkta da ahirette de yakanızdadır.”
“GELİR ADALETSİZLİĞİNDE AVRUPA BİRİNCİSİYİZ”
“İşte bu çürümüşlük; vatandaşın işini, aşını çalıyor. Türkiye’de yoksullukta, gelir adaletsizliğinde Avrupa birincisiyiz. Gıda enflasyonunda dünya birincisiyiz. Maalesef faizde dünya ikincisiyiz. Asgari ücret 22 bin 100 lira. En düşük emekli maaşı 16 bin 800 lira. Dul ve yetim aylığı 4 bin 200 lira. Ama Tuzla’da kiralar 25-30 bin lira. Bu millete ya ‘Evde kal, aç kal. Ya karnını doyuracaksan, sokakta kal’ diyen bu rejim, artık bu ülkeye yük olmuştur. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 27 Avrupa Birliği ülkesinin işsiz sayısının 13 milyon olduğunu, Türkiye’deki işsiz sayısının 13,5 milyon olduğunu, dünyada enflasyonun en yüksek olduğu ülkelerden birinin Türkiye olduğunu ve bu istihdam sorununun, bu ekonomik darboğazın tamamının kötü yönetim sorunu olduğunu biliyoruz. Buradan bu meydanları dolduranlara ve bu meydanların dolmasına şaşıranlara, meydanı doldurana takdir, teşekkür, minnet sunarken şunu söylüyorum; bunların hepsinden kurtulmak için, artık bu ülkede yüzleri güldürmek için tek bir çare var. Tek bir çare var. Bu iktidarı değiştireceğiz. Onu da Tuzlalılar gibi yaparak, evde oturmayarak, çağrıldığımız yere giderek, meydanları doldurarak, sokakları doldurarak, korkmayarak, omuz omuza birbirimizden güç alarak yapacağız. Çünkü biz haklıyız, onlar haksız. Biz güçlüyüz, onlar güçsüz. Ahlaki üstünlük burada, psikolojik üstünlük burada, çoğunluk enerjisi burada. Korkmayın, biz kazanacağız. Tayyip Bey şu kadar bir kalabalık bulsa gider Konya’da miting yapar. Şu kadar bir kalabalık bulsa büyük İstanbul mitingi yapar. Yazın ortasında Tuzla’da bir ilçede, gözün gördüğü görmediği yerde bu mitingi yapanlara bir klip çekeceğiz. Arkadaşlar Murat Çalık’ı İzmir’de gözü yaşlı annesini bugün ağlatarak, bayıltarak tekrar aldılar hapishaneye koydular. Gözümüz, kulağımız adli tıbbın üzerinde. Ayrıca şu kadarını söyleyelim: Murat Çalık hükümlü değil, hükümlü olsa uygulanacak şeyleri bir tutukluya uygulamak, ceza almamış, suçsuzluk esas. Yargılama başlasa suçsuzluğu ispat olacak ama nüks tehlikesi var, stres altında tutarak, doğru beslenmeye ulaşmasına engel olarak canına, hayatına kastediyorlar. Bunu dikkatle takip ediyoruz. Maçkalı olan rahmetli Volkan Konak’tan ister. Ek Bir Maçkalı Mehmet Murat Çalık hep yiğidim aslanımı Ekrem Başkan da her seferinde sizinle birlikte bu şarkıya eşlik eder. Şu Tuzla sahili. Ta o en uçtan yakılan ışıkları gördüm, hepinize teşekkür ediyorum. Bu kadar çok ışık yanınca ambulansın arkasında bir karanlık gördüm. Dedim ki ‘Orası neresi?’ Nuri Başkan dedi ki ‘Orası deniz, orayı dolduramadık’ dedi. Deniz doldurmak bizim işimiz değil. Burayı dolduran herkese çok teşekkür ederiz.”
“ERDOĞAN’DA TRUMP KORKUSU VAR”
“Şimdi bir Filistin’i hatırlayacağız, hatırlatacağız. Sonra Türkiye’nin gündemini belirleyecek çok önemli bir bilgiyi açıklayacağız. Değerli arkadaşlar, millet bu dertlerle uğraşırken birileri kulağını tıkamış, biz sıkıştırınca da ezbere işlerle şov yapmaya çalışıyor. TÜGVA’yı stada doldurmuş diyor ki ‘Özgür Özel’ diyor ‘Benim Filistin hassasiyetimi sorgulayamaz.’ Vallahi olmayan şeyi sorgulamam. Sende Filistin hassasiyeti yok. Sende Trump hassasiyeti var. Trump hassasiyeti. Trump korkusu. Bakın o gün TÜGVA’da pankart açtı çocuklar. Pankartı açana sözüm yok. TÜGVA’lı da olsa demiş ki, ‘Mescid-i Aksa için bir gün gelecek, bir gün kalacak.’ Bu pankart açıldıktan saatler sonra Netanyahu’nun talimatıyla İsrail ordusu Mescid-i Aksa’ya girdi. Açıklama bekliyoruz, bekliyoruz. Kınama, açıklama İletişim Başkanlığı’ndan geldi. Ardından uzun süredir Trump’ın sürekli Filistin’i işgal planını, Hakan Bey’i biliyorsunuz TikTokçu Hakan var. TikTokçu Hakan. Amerika’ya tık yok, akşam vakti olunca ha bire videolarla TikTok. Oradan kendini Erdoğan sonrası döneme hazırlıyor. Kurtlar Vadisi müzikleriyle. O çıkmış diyor ki hiç utanmadan sıkılmadan, İsrail’in Gazze’yi işgal planını kınıyormuş. Bu plan İsrail’in planı değil ki, Trump’ın planı. Ondur anlatıyor, bir kere çıkıp da Trump’a laf edebiliyor musunuz? Erdoğan sende bu yaptıklarına bakınca Allah korkusu da yok ama, sende bir tek Trump korkusu var onu görüyorum. Buradan Beşiktaş stadında TÜGVA’lı gençlere pankart açtırıp Mescid-i Aksa’ya saldırı olunca ağzını açamayanlara söylüyorum. Biz durduğumuz yerdeyiz. 1970’lerde Karaoğlan Ecevit nasıl Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yanındaysa, nasıl Yaser Arafat’ın yanındaysa, Filistin’in yanındayız. Nasıl Deniz Gezmiş ve arkadaşları Filistin davasındaysa, oradayız. Ömrü bu Filistin davasında geçmiş insanlar şimdi hayretle, dehşetle Erdoğan’ın Amerika hayranlığına, Netanyahu ile kayıkçı kavgasına, Filistin’de açlıktan ölen çocukları izlemesine yanıyorlar. Açıkça söyleyelim. Bütün maskeler düşmüştür. Biz Erdoğan’ın geçmişte Filistin’e sahip çıkan partisinin, Necmettin Erbakan’ın oğlu ile de birlikte Filistin mitingi yaptık, Saadet Partisi ile de yaptık. Bütün muhalefet partilerinin samimiyetine inanıyorum, Erdoğan’ın samimiyetsizliğini bu millete şikayet ediyorum. O Milli Görüş gömleğini çıkardı, attı. Giyenlerle derdim yok. Onlara selam olsun, Filistin’e selam olsun.”
“MÜSAVAT BAŞKAN’A SESLENİYORUM…”
“Müsavat Başkan dün çok güzel açıklamalar yaptı. Buradan, bu meydandan Müsavat Başkan’a ve bütün muhalefet liderlerine sesleniyorum. Ayrı ayrı partileriz, ayrı şeyler düşünür söyleriz. Ama bu rejimin değişmesi için, güçlü Meclis’in gelmesi için, milletin bu içindeki harap olmuş halden kurtulması için, yeniden demokrasi için, yeniden Cumhuriyet fikri için hep beraberiz, omuz omuzayız, hep birlikte olacağız. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
“BUGÜN TARİHİ BİR ÇAĞRI YAPACAĞIM”
“Değerli Tuzlalılar, İstanbullular, 19 Mart darbesinin üzerinden tam 140 gün geçti. Neredeyse beş ay. Hala iddianame yazılmadı ve emin olun yazılamıyor. Yazılmıyor değil, yazılamıyor. Her şeyi birbirine karıştırdılar. Önce yalancı şahitlerle, gizli tanıklarla güya üç tane odun vardı ya, Meşe, Ladin, Çınar. Adı Çınar olanlar falan alınmasın. Ben Akın’ın odunlarına söylüyorum. O üç odunla dünya kadar iftira attılar. Birini ispatlayamadılar. Yüksek Mahkeme diyor ki ‘Gizli tanığın beyanı tek başına olmaz. Kanıtını da bulacaksın.’ Bulamadılar. Sonra iftira mekanizmasına giriştiler. İnsanları evlatlarıyla, çocuklarıyla, eşleriyle, aileleriyle ve yıllardır kazandıkları şirketlerle, servetleriyle tehdit ettiler. Bunlara teslim olanlar oldu. ‘İmzayı atayım, evladıma kavuşayım’ diyenler oldu. Namusuyla bunlara direnmeye devam edenler oldu. Ben buradan açıkça söylüyorum ve bugün tarihi bir çağrı yapacağım. Bakın işin geldiği nokta şudur. Kimse yargılanmaktan, sorgulanmaktan, suç işlediyse cezalandırılmaktan muaf değildir. Bir hırsız varsa, partisi olmaz. Hırsız CHP’liyse de Allah belasını versin, AK Parti’liyse de Allah belasını versin. Ama namuslu insanlara hiçbir kanıt yokken iftira attıranlar, şimdi onlara kanıt bulamadıkları için iyice telaşa kapılıp, bir yandan saçmalarken bir yandan da akıl almaz şeylere cüret etmeye başladılar.”
“ELİMDE KANITIYLA TÜRKİYE’YE İLAN EDİYORUM”
“Şu anda buradan mesleklerini kötü yapan, kötüye kullanan bazı savcılarla onların elçisi, aracısı bazı avukatların gidip kişilerle görüşüp, ‘Beni savcı bey yolladı, avukatlığını yapacağım. Şu ifadeyi vereceksin, şunları söyleyeceksin, şu kadar da para vereceksin’ diyerek bir çetenin, ‘İBB, İstanbul Büyükşehir Belediyesi davası borsası’ oluşturduğunun, bununla ilgili duyumlar değil, kanıtların elimizde olduğunu Türkiye’ye ilan ediyorum. Bir avukatın adı M.Y. (Kitlenin ismi talep etmesi üzerine) Tam mı söyleyeyim? Mehmet Yıldırım. Bir avukatın şirketleri gezip, ‘Sana da şu gelebilir, bu gelebilir. Şöyle yaparsan seni kurtarırım’ dediğini, bazı tutukluların aileleriyle temas kurduklarını, hatta bugün içeride olan bir tutuklunun geçmişte bunlarla görüştüğünü, bu avukatın dediği parayı bankadan çektiğini, dekont elde. Bu avukatın yolladığı kişilere banka şubesinde teslim ettiğini, tarih belli, saat belli, dekont belli. Kamera kayıtları orada. Ve bu kişilerin bu parayı alıp avukata götürdüklerinin, avukatın bir savcının ismini açıkça söyleyerek, ‘Bu ifadeleri şu gün bu kişi gelip şu ifadeyi verecek’ dediğini, bu dediğinin gerçekten de o dediği gün olduğunu, bu ispatla diğerlerine bir şeyler yaptırdığını… Yetmez, bu kişileri telefonda kısa da olsa savcıyla görüştürdüğünü bilmiyorum. Elimde kanıtı var. Bunu yarın Hakimler, Savcılar Kurulu’na veriyorum. Milyonlarca dolar… Hani 1 lira rüşveti, ‘560 milyar dolar rüşvet var’ dediler de Ekrem Başkana ama bir kör kuruşu ispat edemediler ya milyonlarca dolarlık bir borsayı deşifre etmek hepimizin elinde. Samimi çağrımdır. HSK'ya yarın tarih, gün, saat, dekont vereceğiz. HSK‘ya avukatın 40 dakikalık telefon, WhatsApp görüşmesinin ses kaydının dökümünü vereceğim. HSK, dökümünü vereceğim. O döküme göre işlem başlatır ve kanıta ulaşmak isterse ses kaydı, HSK murakıplarının elindedir, emrindedir.”
“MİLLET DOĞRULARI GÖRECEK”
“Bu işi ayrıca şu şekli dönüştürmüşler; Bir evde arama yaparken bir zarf, sarı bir zarf. İçinde 15 bin lira mı 15 bin dolar mı bir para, adamın parası. Dört ay sonra birisine, ‘Senden sırf şu ifadeyi istiyorum. O kişiye sarı zarfı ben verdim de. Rüşvet olarak verdim de. Şirketini kurtar.’ Yani eldeki eski ifadelerden şimdi yalancı şahitlerle yalandan ispat, delil üretmeye çalışan, FETÖ’cülerin önceden yaptığını şimdi bu aşamada yapmaya çalışan, eline yüzüne bulaştırmış, harama bulaşmışlara teslim olursak namerdiz. Avukatın adını ‘M’ diyecektim, ‘Söyle’ dediniz. Ben Mustafa demişim, doğrusu Mehmet’miş. Adı Mehmet Yıldırım. Şimdi bu avukatı baroya, Barolar Birliği’ne şikayet edeceğiz. Bu savcıyı, Hakimler Savcılar Kurulu’na şikayet edeceğiz. Eğer gerçekten bir soruşturma açılırsa bu savcılar, bu AK Toroslar çetesi dağıtılırsa, doğru savcı herkesin güvendiği, namuslu savcılar buraya yollanırsa, doğru heyetler oluşursa, alnımız açık, canlı yayınlar açık, millet doğruları görecek. Türkiye’nin de o günden sonra önü açık.”
“SERT KAYAYA ÇARPTIN”
“Buradan siyasi partilere sesleniyorum. Örneğin, AK Parti’de bu pisliğe sessiz kalmayacak namuslu insanlara sesleniyorum. Örneğin, bir önceki Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. Yarın talep etsin, bilgileri, belgeleri verelim. Mevcut Adalet Bakanı bu çeteden rahatsız. Cesaret göstersin, hep beraber dağıtalım. Biz yargıdan değil, çeteden bıktık arkadaş, çeteden bıktık. Çeteden. Akla uygun mu? Akla uygun mu? Bir emekli öğretmen el kaldırsın. Kaç yıl çalıştın hocam? 35. Kaç para emeklilik ikramiyesi aldın? 780. ‘1 trilyon aldım’ de, 1 trilyon olsun. 35 yıl öğretmenlik yapmış, 35 sene sabahın köründe kalkmış, kara tahtada tebeşir bitirmiş. 35 yıllık emeğin karşılığı 1 milyon. Bu savcının, bu savcıların başındaki başsavcının boğazda oturduğu evin yenileme, restorasyon, tadilat maliyeti bugünkü parayla 56 milyon. 56 emekli öğretmen ikramiyesi. Nasıl oluyor bu? Öbür savcılar lojman dairesinde otursun, kirada otursun. Bu operasyona gelenler villada otursun. O gün de söyledim, bugün de söyledim. Söylüyorum. Sert kayaya çarptın oğlum, sert kayaya çarptın. Haydi açıklama yapın. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan, kamuoyuna duyurulur. Hiçbir savcımız, hiçbir tutuklunun oğluyla, eşiyle, telefon teması kurmamış, hiçbir savcımız bir avukat kanalıyla WhatsApp’ta yazışmamış, ‘Sana pazartesi şunu getiriyorum, salı da bu ifade verecek ve nasıl ifade vereceğini söylüyorum’ yazışmaları olmamış. Hiçbir avukat ifade karşılığı para talep etmemiş, ‘Bundan savcı beylerin haberi var’ dememiş. Gösterdiği işler olup da bunu savcıyla ispat etmemiş. Hiçbir savcımız bir avukatın telefonuyla, bir tutuklunun ailesiyle görüşmemiştir. Yaz bakalım göreyim hadi. Yaz bakalım göreyim.”
“BİR ADIM GERİ ATARSAK 100 YIL GERİYE GÖTÜRECEKLER”
“Buradan Devlet Bey’e sesleniyorum. Milliyetçi Hareket Partisi’nin böyle bir duruma sessiz kalmaması gerektiğini, bu pisliğin temizlenmesi gerektiğini, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu düzene itiraz edecek namuslu insanlarına sesleniyorum. Gelin, önce bu çeteyi dağıtın. İstediğiniz liyakatli savcılar gelsin, alnımız açık. Hesap vereceğiz. Hodri meydan. Eğer bu AK Toroslar çetesi yargılanmazsa, bu yaptıklarından hesap sorulmazsa, bu kadar masumun üzerine sırf Ekrem Başkan korkusuyla salınan bu çetenin yaptıkları yanına kar kalırsa, o zaman bu düzene susana da kurana da yazıklar olsun. Bana Erdoğan, ikide bir diyor ki ‘Ankara merkezli siyaset yap.’ Dağıt çeteyi, içimiz rahat etsin, gelelim. Bana diyor ki ‘Ekrem’i, Zeydan’ı, Muhittin’i bırak. Mehmet Murat Çalık’ı bırak. Ankara merkezli siyaset yap.’ Buradan açıkça çağırıyorum. Çete merkezli değil, adalet merkezli siyasete gel Erdoğan. Gel. Ben geçen hafta Aksaray merkezli siyaset yaptım. Bugün Tuzla merkezli siyaset yapıyorum. Herkesi beklerim, pazar akşam üstü Tokat merkezli siyaset yapmaya gidiyorum. Bu kötülüğe susarsak memleketi susturacaklar. Bir adım geri atarsak 100 yıl geri götürecekler. Bir santim eğilirsek bu millete diz çöktürecekler. Ant olsun ki diz çökmeyeceğiz, ant olsun ki teslim olmayacağız. Bu kerameti kendinden menkul, kağıttan kaplan saray siyasetçileri, Erdoğan’ın etrafındaki herkesi tehdit edenler, İstanbul’a gelip burada ülke siyasetinin akışını değiştireceğini sananlar… Biz idam fermanı boynunda Anadolu’ya geçmiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz. O yüzden ne Ekrem teslim olur, ne Özgür. Ne Ekrem korkar, ne Özgür korkar”
“BU PARTİNİN TEMİZ EVLATLARINI TESLİM ALAMAYACAKSINIZ”
“Normalde iki emekli öğretmenin oğlu, parasız yatılıda okumuş, parasız yatılı bursuyla büyümüş o çocuk korkar. Ama bu meydanı dolduranların, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı Özgür’e bir adım geri attıramazsınız. 86 yıl aldığı maaşı verse alamayacağı yatı alıcı gözle gezenlerin, 56 milyonluk villalarda, yalılarda lojman diye oturanların, zengin sevenlerin, televizyon patronunun kankalarının anlamayacağı şey şudur. 10 yaşından beri tanıdığı yatılı okul arkadaşlarıyla tatil yapan, bayram yapan, gittiği her tatilin faturasını arkadaşlarıyla birlikte kendi ödeyen, bir vapura binse parasını veren Özgür Özel’i de Ekrem İmamoğlu’nu da bu partinin temiz evlatlarını da teslim alamayacaksınız. Şimdi bu çeteleri dağıtmaya, direnişi yükseltmeye, meydanları doldurmaya ve mücadeleye hazır mıyız? Başaracak mıyız? Kazanacak mıyız? Birlikte, hep birlikte Ekrem Başkan’ı Cumhurbaşkanı yapacak mıyız? Bu partiyi tekrar iktidar yapacak mıyız? Türkiye’de bir kez daha hukuk devletini, demokrasiyi kuracak mıyız? Bugün uçakta gördüm. ‘Yurt dışındayız, umudumuz sizdedir’ diyen gözü yaşlı gencecik evlatlarımızı tekrar bu vatana çağıracak mıyız? Onlar için yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa hayalini gerçekleştirecek miyiz? Bunun için hep birlikte iktidara yürümeye hazır mıyız? Hazır mıyız? Hazır mıyız? Haydi o zaman yürüyelim arkadaşlar.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları