loading
close
SON DAKİKALAR

Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu; Milletin İktidara Sunduğu Kredi Tükendi

Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu; Milletin İktidara Sunduğu Kredi Tükendi
Tarih: 13.10.2022 - 08:13
Kategori: Siyaset

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu; İktidar, işçiye-memura kaşıkla verdiği zamları, gece gündüz çalışan banknot matbaasında basılan paralar ve yanlış politikalar sonucu yükselen enflasyon ile kepçe kepçe geri almaya başladı bile.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu partisinin haftalık değerlendirme toplantısında konuştu;

Ekim Ayı Oldukça Yoğun Bir Gündemle Başladı

Muhterem arkadaşlar, değerli basın mensupları, ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız;

Basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ediyor; sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bugün 12 Ekim Çarşamba...Yine hem ülke gündemi hem de parti çalışmalarımız açısından oldukça yoğun bir haftayı geride bıraktık.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılına çok az bir zaman kaldı. Ayrıca artık yavaş yavaş seçim sath-ı mailine de giriyoruz.

Bu nedenle, hem seçimlere hem de iktidara hazırlık çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyor; Cumhuriyetimizin 2. yüz yılına yaraşır bir Türkiye için, A'dan Z'ye tüm politikalarımızla iktidara hazırlanıyoruz.

Yeni Demekle Yeni Olunmuyor

Muhterem arkadaşlar; biz çalışmalarımızı titizlikle sürdürürken, iktidar da ne zaman başı sıkışsa ya yeni bir anayasa tartışması başlatıyor, ya da yeni bir ekonomi modeli açıklıyor..

Şunu hemen belirtmek isterim ki; yeni demekle yeni olunmuyor! Bu güne kadar bu iktidarın yeni dediği her şey, ülkeyi eskisinden daha beter hale getirdi..

"Yeni Sistem"e geçiyoruz dediler, ortada sistem diye bir şey bırakmadılar! 85 milyonluk ülkeyi; tek bir akla, tek bir adama ve tek bir partiye mahkum ettiler maalesef. "Yeni Ekonomi Modeli" dediler, ekonomiyi tarihimizin en derin krizlerinden birine sürüklediler.

-Sadece üç rakama dikkatinizi çekmek istiyorum: 2018 yılında dönemin Ekonomi Bakanı, ilk kez Yeni Ekonomi Modeli’ne geçildiğini açıkladığında; dolar 6 lira seviyesindeydi, şimdi 18’lirayı geçti.

-Yeni ekonomi modeli açıklandığında; Türkiye’de enflasyon %16’lardaydı, şimdi %80’i geçti!

-Bu yeni ekonomi modeli açıklandığında; mazot 6 lira seviyelerindeydi, şimdi 30 liraya yaklaştı!

-Ve yeni ekonomi modeline geçtikten sonra; Cumhuriyet tarihinde ilk kez, aldığımız ana paranın borcunun üzerinde faiz ödemek zorunda kaldık! (1 trilyon 675 milyar lira ana para borcuna ilaveten 2 trilyon lira faiz ödemesi yaptık. Aslında sadece faize çalışıyoruz desek, yanlış olmaz kanaatindeyim.

Türkiye'nin İhtiyacı Yeni bir İktidardır

Yani; sadece yenilik fayda sağlamıyor. Bu nedenle yeniliğin sözde değil, özde olması lazım; lafta değil, icraatta olması lazım. Politikalar değişmediği sürece, kelime ve kavramların değişmesinin bir anlamı olmaz.

O yüzden biz diyoruz ki; gelinen noktada Türkiye’nin tek ihtiyacı ne yeni anayasa, ne yeni ekonomi modelidir. İhtiyacımız olan şey sadece ama sadece yeni bir yönetim anlayışına sahip, yeni bir iktidardır! Hiç kimsenin şüphesi olmasın... İnşallah önümüzdeki seçimlerde, Türkiye’de yeni bir yönetim iktidara gelecektir.

-Bu yeni yönetim; herkesin kardeşçe, huzur ve güven içinde yaşadığı yeni bir anayasa yapacak,

-Herkesin kendisini emin hissettiği, haksızlığın, hukuksuzluğun ortadan kalktığı, mağduriyetlerin giderildiği güçlü ve bağımsız bir adalet sistemini hayata geçirecek,

-Ekonominin arsadan, borsadan, ranttan değil; gerçek manada üretimden beslendiği, halkın alım gücünün ve refah düzeyinin yükseldiği bir ekonomik reformu en kısa sürede gerçekleştirecektir!

-İstişarenin, uzlaşının, sağduyunun iktidarı olarak, hep birlikte ve en kısa sürede ülkemizi düze çıkaracak ve insanımıza rahat bir nefes aldıracağız inşallah.

Ankara’da Çalışan Tek Kurum Merkez Bankası Banknot Matbaası

Yeni bir iktidarın ayak seslerini duyan Ak Parti iktidarı, seçimi kazanmak için şimdilerde Hazinenin tüm musluklarını açıyor.

Bir taraftan gerçekleşmesi imkânsız sayıda konut projesi iddiasıyla ortaya çıkmakta, diğer taraftan pek çok popülist politikayı hayata geçirme gayreti içine girmektedir.

Seçim öncesinde, elde kalan son kamu kaynaklarının çok daha fazlasını plansız-programsız şekilde çarçur etme yarışına girmiştir.

Yapılanların kime, hangi kesime nasıl bir fayda sağlayacağı araştırılmadan, bütçeye nasıl bir yük getireceği belirtilmeden, 20 yıldır yapmadıklarını; seçime 7-8 ay kala “geç kalmışlık sendromu” ile yıka döke, ekonominin temellerine ve mali disipline zarar vererek vaatlerde bulunuyorlar. Nasıl olsa yapılan vaadlerin hepsi seçim sonrasına kalacak, bunu da biliyorlar!

Bu ortamda, pek çok kamu kurumu halkın sıkıntılarına çözüm getirecek herhangi ciddi bir çalışma yapmazken, Ankara’da gece gündüz demeden harıl harıl çalışan tek bir kurum çıkıyor karşımıza: O da Merkez Bankası Banknot matbaası! Son dönemde elimize aldığımız paraların çoğunun gıcır gıcır olması da işte bu yüzden.

İktidar Kaşıkla Verdiğini Kepçeyle Geri Alıyor

İktidar, işçiye-memura kaşıkla verdiği zamları, gece gündüz çalışan banknot matbaasında basılan paralar ve yanlış politikalar sonucu yükselen enflasyon ile kepçe kepçe geri almaya başladı bile.

İnsanımız kısa süreliğine yüksek maaş aldığı hissine kapılıyor ama sonrada aldığı bu maaş ile de ay sonunun gelmediğini anlaması çok uzun sürmüyor.

İktidarın derdi ise sadece ama sadece koltuğunu korumak; seçime kadar durumu kurtarsa yetiyor kendisine!

Sonrasında bu yanlış politikalar nedeniyle, milletin içeceği acı ilaç ve sıkacağı kemer çok da umurlarında değil.

Biz iktidarın sadece "metal yorgunluğu" yaşadığını sanıyorduk. Oysa daha vahim bir durumun, "ciddi bir psikoz"un içinde olduklarını da  görüyoruz artık.

Uzunca zamandır bu günlerin hazırlığını yaptıklarını söyleyerek “yeni bir ekonomi” modelini uygulayan bu iktidar, sürekli “yeni bir hikaye” sunacağını söylüyor.

Daha doğrusu, 20 yılın eskimişliğini ve yıpranmışlığını yeni ve süslü ambalajlarla örtmeye çalışıyor.

İktidar, Tüm İhalelere "Devletin Malı Deniz" Diye Bakıyor

Sayın Erdoğan, şimdi de "yolsuzluk ve rüşvetin olmadığı bir Türkiye" vaat ederek, bunu da ancak kendileri tarafından başarılabileceğini söylüyor. Güler misin, ağlar mısın? Kendilerinin ihdas ettiği bu bozuk düzene, sanki başkaları sebep olmuş gibi bir tavrın içine giriyor!

Arkadaşlar bu sözler, 20 yıldır bu konularda ciddi tek bir adım atmadıklarının itirafı değildir sadece. Aynı zamanda yaşanan bu çürümeyi kabullenmek demektir. "Problem var." diyor. Ne zaman? 20 yıl sonra! "Çözeceğim." diyor. Ne zaman? "Bana bir dönem daha verirseniz."Allah size akıl, fikir versin!

Bakınız, Uluslararası Şeffaflık Örgütü verilerine göre; Türkiye son 10 yılda yolsuzluk endeksinde en çok puan kaybeden ülke… 2013 yılına göre 43 basamak daha da ileriye gitti ve 96. sırada yer aldı. Eğer siz yolsuzluk ve rüşveti bitirmekte kararlıysanız, önce kamuda şeffaflığı sağlamak mecburiyetindesiniz. Ama görüyoruz ki iktidar buna hazır ve razı değil. Çünkü kendi kirli çamaşırları ortaya dökülecek!

İşte kamu ihalelerine bakalım… Dünyada kamudan en çok ihale alan 10 şirketin 5’i Türkiye’den… Neden? Bunu sorunca “devletin ticari sırrı” diyor bu arkadaşlar. Tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını korumakta “sır” mefhumunun arkasına sığınamazsınız! Bunu bir türlü anlamak istemiyorlar. Şeffaflığa, hesap verebilirliğe alışkın değiller; çünkü 'devletin malı deniz' diye bakıyorlar bütün ihalelere, gerisini ben getirmiyorum, gerisini de siz söyleyin! Tüm bu olanlara rağmen, vatandaşın kurumlara olan güveni diplerdeyken sorunları çözeceğiz diye ortaya çımalarının tek izahı var; o da “gaflet!” Tam bir gaflet içindeler maalesef!

Milletin İktidara Sunduğu Kredi Tükendi

Muhterem arkadaşlarım; iktidarın bu hali, tıpkı halı sahada mağlup olan takımın maçın sonları yaklaşmasına rağmen “haydi, daha yeni başlıyoruz” demesine benziyor.

Buradan kendisini peşinen uyarmak isterim. Sn. Erdoğan işin çok zor… 20 yıllık uzun bir süre yolsuzluk ve rüşvet bataklığına saplanmış bir iktidarın, bu bataklıktan 8-10 ay gibi bir sürede kurtulması mümkün değildir.

Sn. Cumhurbaşkanı ve ekibi üretim ve katma değerle ekonomiyi düzeltmeye çalışacağına, taşıma su ile değirmeni döndürmeye çalışıyor. Her kabine toplantısının ardından yeni bir kredi paketi açıklanıyor.

Bir bakıma Milletten aldığı kredinin tükenmekte olduğunu gören Erdoğan, her hafta yeni bir kredi paketiyle vatandaşın gönlünü kazanmayı umuyor. Ama bu milletin iktidara sunduğu kredi artık bitti! Bundan sonra açıklanan her kredi, enflasyonun biraz daha artmasına vesile olacaktır. Çünkü bu kredilerde verilecek para, üretimden değil Merkez Bankası matbaasından gelecektir ve yatırıma değil tüketime sarf edecektir. Erdoğan, milletin desteğini kaybetmemek için bütün kartlarını masaya sürüyor. Ama bu kartlar da yine borç-faiz-borç sarmalına hizmet ediyor!

Bu Nasıl Faiz Mücadelesi?

Değerli arkadaşlar; her fırsatta faize karşı savaştığını iddia eden Erdoğan iktidarı, kamu bankaları vasıtasıyla faizli kredi vermekten çekinmiyor.

Öyle bir ekonomik model kurdular ki, faize bulaşmak istemeyenler ekonomik açıdan zarar ediyorlar. Kurdukları bu sistemde, faizle kredi çekenler kendilerini enflasyona karşı bir şekilde korumayı başarırken; faiz sisteminin dışında kalmak isteyenler ve sabit gelirliler her geçen gün eziliyor.

Bu nasıl faizle mücadele? Sn. Erdoğan’a söylenecek sözümüz kalmadı. Ama milletimize bir kez daha hatırlatmak ve ısrarla vurgulamak istiyorum ki; Erdoğan iktidarı, bu milleti maalesef  faiz lobilerine esir etmiştir!

Bankalar her geçen ay kârını katlarken, vatandaşımız ise gün be gün yoksullaşmaktadır.

-Bakınız; faiz ve faiz gideri unsurlar ile görev zararları için bütçeden yılın ilk sekiz ayında 423,3 milyar lira pay ayrılırken, tarıma ayrılan kaynak sadece 26,2 milyar liradır. Kanunen ön görülen miktarın neredeyse yarısı! Yine aynı dönemde bütçeden yatırıma ayrılan miktar da sadece 107.9 milyar liradır. Bu veriler, iktidarın tercihini ve önceliklerini açık ve çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Hadi Diyelim Milleti Kandırdınız, Cenâb-ı Hâkkı Nasıl Kandıracaksınız?

İktidar geçen yıl uygulamaya koyduğu ekonomi politikaları nedeniyle yangın yerine çevirdiği ekonomideki ani kur yükselişlerini önlemek için “kur korumalı mevduat” gibi ucube bir uygulamayı hayata geçirmişti. Hazine ve Maliye Bakanı tarafından da ilk önce bu “Kur korumalı mevduat uygulamasının bütçeye yükü olmaz.” denilmişti. Sonra sınırlı olacağı belirtildi.

Ama gelinen noktada, daha yılın ilk sekiz ayında, Merkezi Yönetim Bütçesinde kur korumalı mevduat için bütçeden ödenen tutar 75,6 milyar lirayı aştı. Bu tutarın içinde, daha TCMB kaynaklarından yapılan ödemeler yok. Kur korumalı mevduat uygulaması için getirilen vergi istisnaları nedeniyle uğranılan on milyarlarca liralık vergi kayıpları da bu rakama dahil değil.

Ayrıca bu denli yüksek maliyetli, “gideceği yer, duracağı durak belli olmayan” kur korumalı mevduatın önümüzdeki yıl da aynen devam edeceği anlaşılıyor.

Özetle; Merkez Bankasının gösterge faizini “nas” gereği talimatla indirtip, bu “nas”ın dışında kaldığı anlaşılan piyasa faizini fırlatan, kamunun borçlanma faiz yükünü tarihte görülmemiş seviyelere çıkaran, ülkenin temerrüt risk primini (CDS) tavan yaptıran bir iktidar ile karşı karşıyayız!

Bir mefhumu araç olarak kullanıyorsunuz, işte ben bunu dinin istismarı olarak görüyorum! İslamcılık dediğiniz de bu! Ülkeyi faiz batağına mahkum edeceksiniz, "MB faizinde nas var" diyerek de milleti kandıracaksınız. Hadi milleti kandırdınız, Cenâb-ı Hâkk'ı nasıl kandıracaksınız? Birazcık insanda utanma duygusu olması icap eder!

İktidarın Eylem ve Söylem Uyumu Bozulmuştur

Muhterem arkadaşlar; artık çok açık bir şekilde görüyoruz ki ülkeyi yönetme iddiasında olanların, eylem ve söylem uyumu bozulmuş, söylediği ile yaptığı arasında tutarlılık ilişkisi kalmamıştır.

İktidarın faize ilişkin söylediği ile yaptıkları buna en güzel örnektir.

“Faize karşıyım.”, “Kimseden akıl almaya ihtiyacımız yok.” diyenler, akla-mantığa sığmayan politikalar ile ülkenin faiz yükünü geometrik bir şekilde arttırdılar ve arttırmaya devam ediyorlar.

Devlet yönetiminde tek adamın söz sahibi olduğu, kimseden akıl almaya ihtiyacının kalmadığı, istişarenin rafa kaldırıldığı, liyakatin terk edildiği dönem; her şey gibi ekonominin de tepetaklak gitmeye başladığı ve faizin tırmanışa geçtiği dönem olmuştur.

Faiz giderleri 2018 yılına kadar yatay bir seyir izlerken, 2018 yılından itibaren “şahlanışa” geçtiği görülmektedir. Bakınız;

-2006-2017 yılları arasında 12 yıl boyunca yıllık ortalama 50 milyar lira faiz giderimiz vardı.

-2018'de bu rakam birdenbire 74 milyara, 2019'da 100 milyara, 2020'de 134 milyara, 2021'de ise 180 milyar liraya kadar çıktı.

-2022 için de bütçede faiz gideri yaklaşık 330 milyar lira olarak öngörülüyor.

Bugün ülkede yapılan yanlış ve doğru her adımdan sorumlu olanların “Ülkeyi şahlandıracağız” derken kastettikleri de buymuş meğer(!)

Faiz konusundaki diğer bir söylem-eylem uyumsuzluğu ise Merkez Bankasına “Faizi indir.” diye baskı yapan Sn. Erdoğan'ın kendi imzası ile; daha önce aylık %1,6, yıllık %19,2 olan gecikme faizini, aylık %2,5’a, yani yıllık %30’a çıkarmasıdır.

Bağımsız olması gereken Merkez Bankasına baskı yaparak; bankaların fonlanmasında kullanılan fakat vatandaş için, işletme sahipleri için anlamı olmayan gösterge faizini düşürtüp, vatandaşın devlete olan borcundaki faizi artırmak ne yaman çelişki, ne büyük tutarsızlıktır!

Milletimizin bunu bilmesi, Sn. Erdoğan'ın da anlaması icap eder. "Ekonomistim" diyor ya!

Milletimiz adına soruyoruz; bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

Önümüzdeki Seçim Bir Referandum Olacak

Bu nedenle bir kez daha uyarıyorum; önümüzdeki seçim normal bir seçim değil, adeta bir referandumdur!

-Bu seçimin sorusu “2023’de kim Cumhurbaşkanı olacak?” sorusu değil, “2023’den sonra nasıl bir Türkiye olacak” sorusudur..

-Bizler bu seçimde “Kimi başkan olarak görmek istiyoruz” sorusundan ziyade, “Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz” sorusunun cevabını vereceğiz.

-Bizler, bir kişiyi, bir partiyi, bir zümreyi iktidar yapmak için değil; israfın kalktığı rüşvetin yenmediği, yolsuzluğun olmadığı bir Türkiye’yi kurmak için mücadele ediyoruz.

-Partizanlığın, yandaşlığın değil, ehliyet ve liyakatin esas alındığı bir sistemi kurmak için mücadele ediyoruz. Şahıslarımızın, partilerimizin değil, ülkemizin geleceği için çabalıyoruz.

-Şeffaf, düzgün, denetlenebilir bir sistem inşa edilmediği sürece Ahmet gitmiş, Mehmet gelmiş hiçbir önemi yoktur.  Biz Saadet Partisi olarak isimleri değil, sistemi değiştirmek için uğraşıyoruz.

Tüm vatandaşlarımızı da bu mücadelemize destek ve ortak olmaya davet ediyoruz, basın toplantımızı burada nihayete erdiriyor ve sizleri muhabbetle selamlıyor, hayırlı günler diliyorum...

Kaynak : wwww.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları