loading
close
SON DAKİKALAR

'Senin ülkende demokrasi var mı?'

'Senin ülkende demokrasi var mı?'
Tarih: 30.06.2012 - 15:15
Kategori: Siyaset

Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'a TTB Genel Kurulu'nda böyle seslendi...

Konuşmasını yaparken, TTB’nin mücadelesini öğen ve örnek alınmasını isteyen Genel Başkan Kılıçdaroğlu şunları söyledi;

“Sevgili dostlarım, Türk Tabipler Birliğinin Genel Kuruluna katılmaktan ve sizlere hitap etmekten mutlu olduğumu ifade etmek isterim.

Keşke mutluluğumuz Türkiye’nin mutluluğuna dönüşebilse. Daha iyi koşullarda daha güzel bir Türkiye’yi düşünebilsek. Nasıl daha iyi bir Türkiye’yi kurabiliriz? Herkesin aş, iş sahibi olduğu, herkesin görevini yaparken mutlu olduğu bir Türkiye’yi nasıl yaratabiliriz? Ama bir karamsarlığın egemen olduğunu düşünüyorum. Bu karamsarlığa karşın bizim daha yürekli, daha dirençli olmamız gerekiyor. Bizim kitabımızda karamsarlığın olmaması gerekiyor. Karamsarlığa teslim olmak bir aydına yakışmaz. Aydın Türkiye’de sorumluluğu üstlenen, Türkiye’de aydınlanmayı üstlenen, cesareti üstlenen, halkı cesaretlendiren kişi demektir. Eğer siz karamsarlığı egemen kılarsanız çaresizliği egemen kılarsınız. Oysa hiçbir toplumda çaresizlik yoktur. En ağır koşullarda bile çözüm üretmek mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, bir Türkiye düşünün. Baroları suskun, üniversiteleri suskun, sendikaları suskun, sivil toplum örgütleri suskun. Böyle bir Türkiye içinde konuşan bir meslek odası var Türk Tabipler Birliği. Gerçekten Türk Tabipler Birliğini kutluyorum. Bütün baskılara rağmen, bütün olumsuz konuşmalara rağmen Türk Tabipler Birliği saygın bir yerde, demokrasinin olması gereken bir yerde duruyor. Özgürce konuşabiliyor. Bütün baskılara rağmen konuşabiliyor. O zaman bütün meslek kuruluşlarının buradan çağrı yapıyorum Türk Tabipler Birliğini örnek alması gerekir. Türk Tabipler Birliği yeri zamanı geldiğinde ağır bedellerde ödüyor. Her zaman toplumların tarihinde birer cümle vardır ve o çok önemlidir.

Türk Tabipler Birliği içinde değerli arkadaşlarım 17 Nisan 2012 tarihi artık bundan sonra önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarih Doktor Arslan’ın katledildiği tarihtir. Ne yaptı Doktor Arslan? 6 çocuklu bir ailenin üniversitede okuyan tek çocuğuydu. Babası marangozdu. Öldürülmeden dakikalar önce bir ameliyattan çıkmıştı. Ağır bir bedel ödedi. Şiddete maruz kaldı ve yaşamını yitirdi. Bunun üzerinde Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere bütün sağlık örgütleri, bütün sağlık çalışanları bir yürüyüş yaptılar. Bunu kınamak için yürüyüş yaptılar. Bir demokraside olması gereken şekilde yürüdüler. Ellerinde pankartlar acıyı topluma anlatmak istiyorlardı. Bir hekim düşünün bütün hayatını insanın sağlığı üzerine endekslemiş bir hekim düşünün. Mesleği bunun üzerine. Okuması yazması bunun üzerine. Bilgiyi geliştirmesi bunun üzerine. Bir insanı nasıl hayata kavuşturabilirim ben. Bunun üzerine emek harcıyor. Bunun üzerine alın teri döküyor. Ve bir arkadaşları katlediliyor hangi görüşten olursa olsun bütün sağlık çalışanları birleşiyorlar ve bir yürüyüş yapıyorlar. Olması gereken bir şeyi yapıyorlar. Sonra ne oluyor? Bu ülkenin Başbakanı Katar dönüşünde söylediği cümle şu; Doktor Ersin Arslan’ın ardından yapılan yürüyüşü kınıyorum. Oldu mu şimdi bu? Oldu mu yani? Demokrasilerde bir Başbakan böyle söyleyebilir mi? Bu doktor ne yaptı? Dakikalar önce ameliyattan çıktı. Şiddete maruz kaldı ve öldürüldü. Onu öldüren 17 yaşındaki çocuğu bile niçin öldürdüğünü bilmeden sırf yürüyüş yaptıkları için, sırf bu olayı kınadıkları için Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere bütün sağlık çalışanları kınanıyor. Bu olmaz arkadaşlar. Demokrasilerde bu tür bir anlayışın yeri yoktur.

Eğer siz doğal yürüyüş yapan, bir olayı protesto etmek için yürüyüş yapan bir kitleyi kınamaya kalkarsanız o ülkede ben demokrasiyi savunuyorum, demokrasiyi getireceğiz, ileri demokrasi var bizim ülkemizde. Bunu dünyanın hiçbir ülkesine anlatamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz hekimler çok önemli bir görev. Benim size bunu anlatmama gerek bile yok. Dünyanın her tarafında bütün hekimler aynı amaca yönelmişlerdir, aynı çerçevede çalışıyorlardır. Onlar için para değil, onlar için insan önemli. İnsanı yaşama kavuşturmak önemli. İnsanın sağlık sorununu çözmek önemli. Onların bütün arzuları bu. İyi bir ortamda, rahat bir ortamda, sağlıklı bir ortamda hizmet sunmak isterler.

Değerli arkadaşlarım, getirilen sağlık politikalarının %67’sinden bu ülkenin vatandaşlarının memnun olduğu söylendi. Sayın Başbakanın ifadesi bu. Adım gibi biliyorum bu doğru değil. Adım gibi biliyorum. Hekimi mutlu olmayan bir toplumun hastası mutlu olmaz arkadaşlar. İşin kuralı budur. Öğretmeni mutlu olmayan bir toplumun velileri mutlu olmaz. Eğer bir hekim kredi kartını düşünüyorsa, bir hekim ay sonunu nasıl getireceğim diye düşünüyorsa, bir hekim nasıl daha insani koşullarda çalışacağım diye düşünüyorsa bütün emeğini hastaya veremez. Hekimin sorunlarını çözeceksiniz ki ondan sağlıklı bir hizmet bekleyesiniz.

Ankara Tabip Odasının yaptığı bir çalışma var. 100 hekimden 83’ü hastalar yeterli ve nitelikli sağlık alamıyor diye görüş bildirmişler. Hastaların nitelikli sağlık hizmeti aldığını kim bilir? Herhalde en iyi hekimler bilir. Hastaya bakan o, muayene eden o, ameliyatı yapan o. Peki siz nasıl oluyor da hekimin ötesine geçip hastalar bundan memnun diyorsunuz. Eğer hekim ve %83 gibi bir ağırlıklı yeteri kadar hastalara hizmet veremiyoruz diyorlarsa o zaman burada bir sorunumuz var değerli arkadaşlarım.

Şunu da söyleyeyim ben sizlere. Bir hekimimiz ortala 150 hastaya bakıyor. 3 dakika zaman ayırıyor bir hastaya. Dünya Sağlık Örgütünün ayırdığı sürenin 7’de 1’i. Bu gerçeğinde herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Tam gün yasası getirildi. Tam gün yasasını tam zamanlı çalışmayı destekliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak öteden beri bu desteğimizi, bu görüşümüzü defalarca dile getirdik. Ama AKP’nin getirdiği tam gün yasası gibi değil. Biz onu anayasa mahkemesine taşıdık ve kendi görüşümüze göre tam zamanlı çalışma nasıl olur onun kanun teklifini parlamentoya verdik.

Değerli arkadaşlarım, nasıl bakılıyor hekimlere? Nasıl bakılıyor Türk Tabipler Birliğine? 12 Eylül ürünü bir düzenleme var anayasamızda. Kanun hükmünde kararname çıkarılır. Parlamentonun işlevini Bakanlar Kuruluna devretmek anlamına geliyor bu. Bunlar bir kanun hükmünde kararname çıkardılar ve Türk Tabipler Birliği yasasında yer alan tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak cümlesini çıkardılar. Kamu ve kişi yararına tabipliğin geliştirilmesini neden çıkardılar acaba? Bir hekim toplum yararına, kamu yararına, kişi yararına hizmet etmeyecek mi acaba? Eğer sağlıkta ticarileşmeyi kafaya koyduysanız bu maddenin Türk Tabipler Birliği yasasında yer almaması gerekir. 12 Eylül mantığının getirdiği bir üründür değerli arkadaşlarım.

Biz ayrıca hekimlere verilen aylıkların tamamının emekli aylıklarına da yansımasını istedik. Bizzat Sağlık Bakanıyla Grup Başkanvekiliyken görüştüm. Onlara söyledik. Sayın Sağlık Bakanına da söyledik. Hekime çalışırken verdiğiniz aylık üzerinden, tümü üzerinden emekli primi kesilmiyor. Dolayısıyla emekli olduğu zaman emekli aylığına yansımıyor ve hekim emekli olduğu zaman mağdur oluyor. Bunun giderilmesi gerektiğini ifade ettim.

Sağlıkta ciddi bir taşeronlaşma var. Bunu en yakından bilen, izleyenler sizlersiniz. Taşeronlaşmanın olduğu yerde iyi bir hizmet götürülemez. Kişinin güvencesi olması lazım. O güvenceden yoksun tutarsanız bu sistemi de ayağa kaldıramazsınız.

Değerli arkadaşlarım, son olarak bir iki noktaya değinerek sözlerimi bitirmek isterim. Hekimleri yücelteceğiz. Onlar toplumumuzun gözbebeği. Onlara saygı duyacağız. Onların çok zor koşullarda hizmet verdiğini de biliyoruz. Ama hekimlerin Türk Tabipler Birliğinin yeri ve zamanı gelince kurullara aykırı çalışan hekimlere de en sert şekilde eleştirmesini isteriz. Eğer bu eleştiriyi de yaparsanız toplum nezdinde çok daha güzel bir noktada kendinizi ifade etmiş olursunuz.

Şunun için söylüyorum. İstanbul’da bir olay oldu. Polisler bir yurttaşı öldüresiye dövdüler. Olay savcılığa intikal etti, yargıya intikal etti, ifadeler alınacak. Polisler gittiler doktordan rapor aldılar ellerimiz incinmiş diye. Ve bu raporu veren hekimleri asla ve asla hekim olarak görmüyorum. Kimse kusura bakmasın. 12 Eylül zindanlarında da işkencelerden geçirilmiş pek çok insana sağlam raporu verdiler. Bunlar hekim değildir arkadaşlar. Hekim farklı bir şeydir. İnancı ne olursa olsun, kimliği ne olursa olsun herkese eşit davranmak zorundadır. Hekim insana insan olarak bakmak durumundadır. Polisi döveceksin, öyle vuracaksın ki elin yara olacak. Götüreceksin bunu mahkemede delil olarak göstereceksin. Olmaz. Bu doğru değildir. Bunu kabul etmiyoruz.

O nedenle Türk Tabipler Birliğinin bu tür olaylarında üstüne gitmesi lazım. Ne gerekiyorsa sonuna kadar gidip yapması gerekiyor. Bunu yaptığımız zaman Türk Tabipler Birliğinin sözüne herkes çok daha fazla kulak kabartmış olur.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan konuya girdiği için bende konuya girmek isterim. Türkiye’de elbette ki çok ciddi sorunlar var. Biz kendi sorunlarımızı bıraktık Esad’ın sorunlarıyla ilgileniyoruz. Kendi sorunlarımızı bıraktık başka ülkelerin sorunlarıyla ilgileniyoruz. Neymiş efendim Suriye’de demokrasi yokmuş. Suriye’ye demokrasi gelsin diye gidiyormuşuz. Dön kendine bir bak bakalım ya senin ülkende demokrasi var mı? Var mı bu ülkede demokrasi? Aydınlar içerde, sendikacılar içerde, sabahın köründe evi basarsın insanları sorgusuz sualsiz alırsın, yazarları atarsın, 100’e yakın gazeteci hapiste, 500’ün üstünde üniversite öğrencisi hapiste, 1400 üniversite öğrencisinin okulla ilişiği kesilmiş, efendim biz gidip Suriye’ye demokrasi götüreceğiz. Israrla söyledim, yine söylüyorum. Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir ülkesi, hiçbir yönetimi batının egemen güçlerinin taşeronluğunu üstlenmemiştir. İlk kez bu coğrafyada batının egemen güçlerinin sesiyle Ortadoğu’ya sesleniyoruz biz. Biz kendi bölgemizde huzur istiyoruz. Bu bölgede savaş istemiyoruz. Savaşın maliyetini biliyoruz. Uzağa gitmeye gerek yok Irak yanımızda. Irak’a bakalım. 1,5 milyon insan öldürüldü orada. 1,5 milyon. Binlerce kadına tecavüz edildi. Bu maliyeti görmeden egemen güçlerin Ortadoğu’daki taşeronluğuna soyunmamamız lazım. Taşeron deyince kızıyorlar. Taşeronluk bir meslektir arkadaşlar. Taşeron başkasının işini yapmaktır. Siz başkasının işini yapıyorsunuz. Sırtınızı sıvazlıyorlar.

Bakın Suriye’ye gidin. Hala pek çok sorunun yanıtını almış değiliz. Batının medyasından öğreniyoruz biz bunları. Onlar yazıyorlar. Biz oradan öğreniyoruz gerçekleri. Suriye konusunda hepimizin ama hepimizin çok dikkatli olması lazım. Uçağımız düşürüldü sırtımızı sıvazlayanların sesi soluğu kesildi. Siz gidin diyorlar, siz savaşın diyorlar. Siz kahramansınız diyorlar. Sadece bu mu? Hayır. Malatya Kürecik’e füze kalkanını kurduk. Önce geldiler, kurdular. Şimdi diyorlar ki, o füze kalkanını savunmak için bizden 4 milyar dolarlık silah almanız lazım. Bu ülkede işsizlik var, yoksulluk var bu ülkede. 4 milyar dolara onların kalkanını mı koruyacağım ben para harcayıp? Niye kendi ülkemde istihdam yaratmıyorum? Niye yatırım yapmıyorum? 4 milyar dolar az para mı?

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan dedi ki, çok sayıda arkadaşım var hapiste. Ne kadarda çok dedi. Evet. Ama bir kapalı cezaevi var, birde açık cezaevi var. Kapalı cezaevini biz biliyoruz. Açık cezaevi de şuanda Misak-i Milli sınırlarımız. Orada da binlerce insan kendisini tutsak görüyor. Neden? Düşüncelerini özgürce dile getiremiyor, söyleyemiyor, korkuyor acaba hapse atılır mıyım diye. Bu ülkedeki temel sorunumuz aydınların korkaklığında yatıyor. Aydın korkak olmayacak, aydın cesur olacak ki toplumun önderliğini yapabilsin. Aydın korkarsa toplumun önderliğini yapamaz. Başta da söyledim yürekli bir Türk Tabipler Birliği var. Bütün baskılara rağmen konuşmasını sürdürüyor. Ve inanıyorum bundan sonra sürdürecektir.

Değerli arkadaşlarım, dün bir yasa tasarısı görüşüldü ve orada özellikle Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerine ücret ödenmesiyle ilgili bir teklifimiz vardı. O teklif parlamentoda kabul edildi ve Sayın Aytuğ Atıcı’nın burada büyük emeği var. Onu da bilgilerinize sunmak isterim.

Bir şeyi daha izlinizle söyleyeyim. Şuanda bir hastadan 10 farklı ücreti 3 ayrı kanaldan alıyorlar. 10 farklı ücret 3 ayrı kanaldan ödeniyor. Bir; hastanede ödeniyor hasta gittiği zaman. İki; eczanede ödeniyor. Üç; aylığından kesiliyor. Böylece hasta nereye ne kadar para ödediğinin toplamını ancak aylığından kesildikten sonra öğrenmiş oluyor.

Bakın değerli arkadaşlarım, ilaç katılım payı ödeniyor %10, %20 civarında. Muayene katılım payı ödeniyor 5 lirayla 12 lira arasında değişiyor. Reçete ücreti ödeniyor 3 lira. Eşdeğer ilaç farkı ödeniyor. En ucuzu %10 ve daha fazlası. Kutu başına ilave ücret. 3’ten fazla ilaç varsa ayrıca her kutu başına 1 lira ödüyorsunuz. Özel hastane farkı ödüyorsunuz. Bu %90’a kadar çıkıyor. Tetkik farkı ücreti ödüyorsunuz. Çünkü her tetkik için hastadan para alınmamazlık edilmiyor. 
Erken muayene fark ücreti ödüyorsunuz. Kuyrukta beklemek istemiyorsanız ayrıca gidip bir bedel ödüyorsunuz. 
Oradan da para ödüyorsunuz ve muayene oluyorsunuz. Öncelikli tetkik ücreti de bu. Sonra istisnai sağlık hizmetiyle ilgili ayrı bir bedel ödüyorsunuz. Üç ayrı kanaldan 10 farklı ücret ödeniyor. Ve bazen hasta bakıyor ki eline aldığı reçete eğer hiç hastaneye gitmeseydi o ilacı çok daha ucuza alabilecekti. Geldiğimiz tablo bu. Halkın memnun olduğu ifade edilen tablo bu.

Onun için sizden isteğim; gerçekleri siz biliyorsunuz. Hastayla siz yüz yüze görüşüyorsunuz. Türkiye’nin sorunları kadar hastanın sorunlarıyla da ilgileniyorsunuz. Sizin tarihinizde çok önemli isimler var. Bir Nusret Fişek var. Bizim tarihimizin, tıp dünyasının çok önemli bir ismidir. Bir Türkan Saylan var. Kendisini topluma vakfeden, cüzzamı Türkiye’den silen, yok eden önemli bir isim. Daha sonra kendisini gerçekten de kız çocuklarının okumasına adadı. Yaşamı boyunca bunu yaptı. Ve en son sizden Ersin Arslan var. Hayatını adadı, katledildi ama o bir tıp adamıydı. Mücadelesini yaptı. Üçünün de, Sayın Nusret Fişek’inde, Türkan Saylan’ında, Ersin Arslan’ında huzurlarında saygıyla eğiliyorum.

Hepinize selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.'

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları