loading
close
SON DAKİKALAR

Temelli: Pençe harekatı ile Suriye sınırına yığınak yaparak hiçbir sorunu çözemezsiniz

Temelli: Pençe harekatı ile Suriye sınırına yığınak yaparak hiçbir sorunu çözemezsiniz
Tarih: 30.07.2019 - 13:32
Kategori: Siyaset

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Urfa’da STK temsilcileri ve basın emekçileri ile bir araya geldi.

Urfa’da STK temsilcileri ve basın emekçilerine seslenen ve son dönemlerde gündemde olan mültecilerin durumuna ilişkin bir soruyu cevaplandıran Temelli, "Suriyeli mülteciler bugün buradaysa Suriyeli mülteciler bugün bu denli mağdursa bunun müsebbibi Suriye’de savaş politikalarını hayata geçirenlerdir" dedi. Temelli'nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle: 

Burada Urfa il teşkilatımızın düzenlediği Sivil Toplum Kuruluşlarıyla buluşma kahvaltısında bir araya geldik. Urfa vekillerimiz ve Urfa teşkilatımızla birlikte hem mevcut gündemi değerlendirmek hem de önümüzdeki döneme dair stratejilerimizi aktarmak ve birlikte neler yapabiliriz konusunda ortaklaşmak istiyoruz. Her şeyden önce, Urfa’da olmak insanı duygulandırıyor, bir Urfalı olarak beni daha fazla duygulandırıyor. 12 bin yıllık bir tarihin içinden süzülüp gelen bir yaşamı soluyorsunuz burada. Kadim halkların, kadim inançların 12 bin yıllık tarihi ile buluştuğunuz bir yer. Dolayısıyla Urfa, bütün bu tarihi ile biraradalığın, barışın ve inançların kardeşliğinin fotoğrafını bize gösteriyor. Bu hepimizin ortak tarihi, ortak onuru ve gururu. Bu çok kıymetli bir tarih. Tarihten öğreneceğimiz çok şey var. Tarihi yok sayamazsınız tarihi yok sayamayacağınız gibi yarınları da yok sayamazsınız. Bu tarih, insanlığın bir arada barış içinde yaşamasına dair bir yol gösterici. Geleceğimiz de bir arada,  barış içinde bir ortak demokratik cumhuriyette buluşmayı bize işaret ediyor. Bütün bu kentin geçmişinde yer almış, kendisini bu mücadeleye vermiş tüm arkadaşlarımız gibi. Bu vesileyle sevgili İbrahim Ayhan’ı anmak istiyorum. Bütün ömrünü barış mücadelesine verdi, bu tarihe sahip çıkarak, geleceği barış içinde var etmek için mücadele etti, bütün yaşamını bu uğurda geçirdi.

İktidar, bu kadim tarihe ve geçmişe layık değildir

Bugün maalesef bu tarihe ve geçmişe layık kadim hakların bir arada yaşama iradesine layık bir iktidara sahip değiliz. Bugün savaştan, şiddetten başka bir şey dile getirmeyen bir iktidar zulmüyle karşı karşıyayız. Bu halklara yönelik, insanlığa, inançlara yönelik bir zulümdür. Bu topraklar peygamberler toprağıdır. Peygamberlerin yol göstericiliği barıştır. Peygamberlerin yol göstericiliği aslında insanlığın kurtuluşuna dairdir. Böyle bir tarihin üzerinde konuşurken bu tarihten etkilenmemek mümkün değil. Ama Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, Orta Doğu’da nereye giderseniz gidin bu tarihle yüzleşirsiniz. Bu tarihi yok sayanlar, bu toprakların kadim halklarına savaşı dayatanlar aslında geleceği yok etme peşindedirler. Biz geleceği kurtarmak için buradayız. Ortak mücadelemizle, bir arada yaşama irademizle, ortak vatanımızda demokratik cumhuriyeti var etmek için mücadele ediyoruz. Özellikle son dönemde Urfa üzerinde yoğunlaşan şiddet ve baskı bu iktidarı ve son 4 yıllık icraatlarını teşhir etmektedir.

Neredeyse AYM hedefe konuluyor

Birazdan Urfa İl Örgütümüze gideceğiz, sonra Suruç’a gideceğiz ve Suruç Belediyemizi ziyaret edeceğiz. Bu 4 yıllık tarihten bahsederken Suruç’a değinmek istiyorum. Tam 4 yıl önce Suruç’ta 33 can katledildi. 4 yıldır Türkiye bir şiddet, tecrit bir savaş girdabında. Bu iktidar ısrarla geleceksiz bir sistemi insanlara dayatıyor. Barışa karşı savaşı dayatıyor, bu ülkede barış diyenler suçlu muamelesi görüyor. Bu ülkede barış isteyenler cezaevine konuluyor tıpkı barış akademisyenleri gibi. Anayasa Mahkemesi geç de olsa önemli bir karar aldı. İfade özgürlüğü açısından Türkiye’nin uzun süredir özlemini duyduğu şekilde bir karardır. Bu karara sahip çıkmak yerine neredeyse bu karardan dolayı AYM hedefe konuluyor. Keşke oy birliği ile alınsaydı oy çokluğuyla değil. Ama AYM’ye karşı yürütülen bu ithamlar bu ülkede barışı, demokrasiyi dinamitlemektedir. Bugün, bir grup üniversiteli AYM’nin bu kararına açıkça karşı çıkarak AYM’yi hedef göstererek bir taraftan da toplumu kutuplaştırıyor, ayrıştırıyor. Barış istemek dünyanın hiçbir yerinde suç olamaz.

Aydına, akademisyene düşen devleti savunmak değil toplumu savunmaktır

Devleti savunuyoruz diyorlar. Devlet nedir? Devlet kimdir? Devlet, halkın hizmetinde olan, demokrasiye duyarlı olmak zorunda olan kurumlar bütünlüğüdür. Evet bu kurumları korumak önemlidir ama bu kurumları korumak demek bunları bir ceberrut hale getirip toplumun üzerinde bir baskı unsuru haline getirmek değildir. Halkın hizmetinde olmasını sağlamak demektir. Aydınlara, akademisyenlere düşen devleti savunmak değil, toplumu savunmaktır. O toplumun ihtiyaçlarına uygun bir devleti var etmek için çabalamaktır. Bu duygulardan yoksun olduğunuzda, sabah akşam ben devleti savunuyorum dediğinizde, bu devlet kimdir diye sorarlar.

Bu devlet halkın devleti olmuyorsa ona devlet denmez

Karadeniz’de, Ege’de, Urfa’da ve Hakkari’de sorarlar. Yoksullar sorar, işçiler sorar, Kürtler sorar, Aleviler sorar. Bu ülkenin tüm mağdurları sorar, devlet kimdir diye? Benim en çok ihtiyaç duyduğum konularda yok olan; eğitim hakkımı, sağlık hakkımı, yaşam hakkımı, anadilde eğitim hakkımı yok sayan devlet nerede diye sorar. Bu devlet müteahhitlerin devleti midir? Bu devlet sadece silah tüccarlarının devleti midir ki bütün bu şiddet bize reva görülüyor. Bu devlet halkın, halkların devleti olmalıdır. Bu devlet, kadınların, işçilerin, emekçilerin devleti olmalıdır, bu devlet bu ülkede yaşayan 72 milletin devleti olmalıdır. Olamıyorsa, ona devlet denmez. O yüzden de demokrasi ve barış mücadelemiz önemlidir. Bu mücadeleye herkesi çağırıyoruz.

Urfa üzerinde bir şiddet girdabı devam ediyor

Urfa üzerinde bu şiddet girdabı devam ediyor, Suruç’tan beri. Bakın Suruç Katliamı'ndan sonra 24 Haziran seçimlerinden önce Şenyaşar ailesine yaşatılan o katliamı da unutmadık. Ve sonrasında Ceylanpınar’da yaşananları da unutmadık. Ve hala sınırın ötesinden provokasyon amaçlı buraya saldırılar düzenleyip Urfa’yı bu ateşin içine çekmek isteyenlerin, hatta bu ateşi büyütmek isteyenlerin, Rojava’yı bu ateşin içine katmak isteyenlerin zihniyeti aynıdır. Bu zihniyete karşı biz de kararlı bir şekilde barış ve demokrasi mücadelemizi yükselteceğiz. Bu zihniyete karşı mutlaka ama mutlaka Türkiye’yi demokratikleştireceğiz. O yüzden de her yere gideceğiz, herkesin kapısını çalacağız. Hiçbir ayrımcılık gözetmeksizin hiç kendimize tahditler oluşturmaksızın herkese ulaşacağız. Herkesi bu demokrasi mücadelesine davet edeceğiz, bunu savunmaya devam edeceğiz. Çünkü bunu savunmak tarihi savunmaktır, bunu savunmak geleceğimize sahip çıkmaktır. Bu vesileyle buradayız.

Gelin bir arada yaşama irademizi iktidar kılalım

Çünkü bunu savunmak tarihi savunmak, bunu savunmak geleceğimize sahip çıkmaktır. Bu vesile ile buradayız. Demokrasi ittifakı çağrısı yaptık, şimdi bu demokrasi ittifakını ilmek ilmek öreceğiz, ilçe ilçe mahalle mahalle köy köy il il öreceğiz, herkesi bu mücadele davet edeceğiz. Gelin hep birlikte ülkemizi ortak vatanımızı demokratikleştirelim cumhuriyeti demokratikleştirelim. Bir arada yaşama irademizi iktidar kılalım. Demokrasi ittifakında buluşma çağrımız için tüm illerde ilçelerde kurumlarla halkımızla buluşarak bu mücadele de buluşacağız. Bunun için öncelikle Türkiye’nin belki de en önemli sorununa çözüm üretmemiz lazım.

Kürt sorununu çözmeden hiçbir sorunu çözemeyiz

Türkiye’nin en önemli sorunu Kürt sorunudur, bakın bu Kürt sorunu çözmeden çok uzun yıllardır dile getiriyoruz hatta bizden önceki kuşaklar dile getirmiş. Yüzyıllık belki çok daha eskiden gelen bir soruna işaret ediyoruz. Bu sorunu çözmeden diğer sorunları çözme olanağınız yok. Çünkü bu ceberut devlet bu sorundan beslenerek kendini var ediyor. Bu iktidar bu sorundan beslenerek kendini var ediyor ve bu sorun çözülmesin istiyor. O yüzden de Kürde düşmanlık bu aklın vazgeçemeyeceği bir siyaset olmuş. Bu siyaset değil bu siyasetsizlik, bu savaş ve düşmanlık politikasıdır. Oysa biz hukuk devleti insan haklarından taviz vermez bir anlayışın hakim kılınmasını istiyoruz, biz kuvvetler ayrımı istiyoruz. Biz tüm hakların eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşamasını istiyoruz.

Cuntanın yaptığı anayasada 40 yıldır kıvranan bir ülkeyiz

Biz demokrasi istiyoruz yerel ve mutlak demokrasi istiyoruz. Söz yetki kararın halkta olduğu karar süreçlerinde bir araya geldiğimiz bir yaşam istiyoruz, yeni bir yaşam istiyoruz, bunu var etmek için bir aradayız. Bunun yolunu açacak ilk adım anayasa olmalıdır. Artık Türkiye halkları, Türkiye toplumu, emekçiler, kadınlar ve gençler anayasasını yapmalıdır. Kendi anayasasını yapmalıdır. Cuntanın yaptığı anayasada 40 yıldır kıvranan bir ülkeyiz. Evet 12 Eylül cuntasının sipariş anayasası ile hala yaşamak zorundayız. Buna defalarca yama yapıldı. Her yama ile işler daha kötüye gitti. Bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen otoriter bir anlayışın altında yaşamak zorundayız. Bu sistemin bu ülkeye uygun olmadığını dile getirdiğimizde bize karşı çıkanlar bugün sistemin MR’nı çekmeliyiz diyorlar. Bugün sistemi rehabilite etmeliyiz diyorlar. Demek ki bir hastalık var demek ki orada bir ur büyüyor bu urdan kurtulmamız lazım.

Dışlanmış olanlar kendini var edemeyenler anayasasını istiyor

Ülkeyi demokratikleştirmenin birinci adımı da demokratik bir anayasa yapma iradesini açığa çıkarmak bu irade de buluşmak bunun için yola çıkmak yol kat etmemiz gerekiyor. İşte 3’üncü yol dediğimiz budur. Bu yola davet diyoruz biz, kutuplaşmış siyasete bir itirazımız var. İki kutup arasındaki gerilime sürüklenmiş bir ülkenin kaderi bu olamaz. O yüzden 3’üncü yol yani yeni bir seçenekte demokratik bir cumhuriyet seçeneğinde, demokratik ulus anlayışımızla radikal demokrasi anlayışımızla, çağrımızı yapıyoruz. Gelin anayasamızı yapalım, anayasa toplumsal mutabakat ve toplumsal sözleşmedir. Bunun içinde kendini var edemeyen, kendini göremeyen ve dışlananlar anayasasını istiyor. Mağdurlar kendi anayasasını yapmak istiyor. Şimdi bunu başarabiliriz. Her şeyi yerli yerine oturtabiliriz. Bu ülkede yangını söndürebiliriz, barışı bu sayede inşa edebiliriz.

Pençe harekatı ile Suriye sınırına yığınak yaparak hiçbir sorunu çözemezsiniz

Türkiye de var edeceğimiz toplumsal barış Orta Doğu için barış demektir. Suriye’de, Irak’ta bu savaşa son verebiliriz. Pençe harekatları ile Suriye  sınırına yığınak yaparak hiçbir çözüm üretemezsiniz, bizim Suriye ve Irak’a ihraç edeceğimiz tek şey barış olmalıdır. Oradaki halkların ortak iradesinin hayata geçmesi için çaba göstermek olmalıdır. Nasıl ki Türkiye için bir demokratik anayasa istiyorsak, eşitlik ve yurttaşlık temelinde bir anayasa istiyorsak, Suriye için de bunu istiyoruz. İdlib pazarlığı ile Rojava pazarlığı ile Afrin'i çetelere teslim ederek çözüm üretemezsiniz. Afrin Afrinlilerindir. Suriye halkları ortak geleceğine kendisi karar vermelidir. Biz buna öncülük yaparsak, bunu var edebilirsek, güçlü ve büyük ülke oluruz. Bizim böyle bir potansiyelimiz var, Türkiye güçlü ve büyük bir ülkedir. Büyüklüğü, gücü, barış  ile mümkün olabilir.

Biz ülkemizde de komşularımızda da barış istiyoruz

Bunu yapmanın yolu da Suriye’ye barış, Irak’a barış Türkiye’ye barış demek olmalıdır. Bunu yapmanın yolu Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Türklerinin de Kıbrıs haklarının haklarına sahip çıkmaktır. O halkların başka ülkeler tarafından sömürülmesine engel olmaktır. Ege'yi barış denizine çevirelim diye yola çıktılar, bugün neredeyse savaş tamtamları ile Ege'de bir savaş atmosferi, savaş rüzgarı hakim hale geldi. Nereye gitsek bununla karşılaşıyoruz. Oysa biz ülkemizde de komşumuzda da barış istiyoruz; her yerde barış istiyoruz. Bu yüzden de toplumsal uzlaşma temelinde, demokratik müzakerelerin önünü mutlaka açmalıyız. Şunu çok iyi biliyoruz. Herkes çok iyi biliyor. Sayın Öcalan da bir kez daha altını çizdi. Çok net söyledi, herkesi demokratik müzakereye davet ederken dedi ki "Türkler Kürtsüz Kürtler Türksüz olamaz". Bizim bir arada yaşama irademizi yok sayanlara inat, biz bunu her yerde söylemeliyiz, bir araya gelmeliyiz ve bu savaş aklından bu ülkeyi kurtarmalıyız. Bir an önce harekete geçme zamanıdır.

Gelin meclisi bir hafta çalıştırıp Türkiye’yi TMK’dan kurtaralım

Meclis'e de çağrı yapıyoruz, tatildeyiz. Biz tatildeyiz ama masum suçsuz insanlar hala cezaevindeler, oysa tatile girmeden, yol temizliği dediğimiz bu yargının talimatlarla hareket edip de masum insanları cezaevine koyduğu durumdan kurtulabilirdik. Bakın bir çok arkadaşımız başta geçmiş dönem eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, belediye eş başkanlarımız bugün cezaevinde. 5 bin HDP’li cezaevinde. Tek bir suçları yok. Bulamazsınız. Tek bir delil yok, talimatla hepsi cezaevinde. Bir an önce özgür kalmalarını istiyoruz. Biz bunları talep ederken halen İçişleri Bakanlığı'nın, valilerin, kaymakamların talimatlarıyla, savcılar çalışanlarımızı, arkadaşlarımız gözaltına alınmaya devam ediyorlar.. Suç bulmak için 10 yıl 20 yıl geriye gidiyorlar. Suç yok. Uydurulmuş suçlar var. Bu uydurulmuş suçları kabul etmiyoruz. Tüm arkadaşlarımızın, tüm barış akademisyenlerin, tüm cezaevindeki gazetecilerin, ifade özgürlüğünü yok sayan anlayış ile içeride tutulan tüm insanların bir an önce özgür kalmasını istiyoruz. Buradan başlayabiliriz. Toplumsal barış için bu adımı hep bir an önce atabiliriz. Bunun için Ekim ayını beklemeye de yok.  Gelin, Meclis'i bir haftalığına toplayalım, bu yasaları bir an önce çıkaralım, demokrasinin, toplumun üzerinde sallanan Demokles’in kılıcı haline gelmiş bu TMK’dan bu ülkeyi kurtaralım ve özgürlük adına atılacak bu adımla Türkiye’nin önünü açmak için büyük bir çabayı hayata geçirelim. Çağrım bu yöndedir, barış ve demokrasi adına atılacak her adım kıymetlidir, önemlidir. Biz bu anlamda 3. yolda yürümeye devam edeceğiz. Tüm Türkiye halklarını emekçileri, kadınları davet ediyoruz. 

 

Kaynak : Vişne Haber Ajansı-www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları