loading
close
SON DAKİKALAR

TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu; 'Yapı Üretim ve Denetim Sistemi sağlam yapı ve güvenli yaşam çevreleri oluşturmuyor'

TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu; 'Yapı Üretim ve Denetim Sistemi sağlam yapı ve güvenli yaşam çevreleri oluşturmuyor'
Tarih: 05.03.2023 - 15:08
Kategori: Gündem

TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu; Kahramanmaraş Depremleri, son yirmi yılın imar politikalarındaki başarısızlığı yaşanan acı sonuçlarla tescil etmiştir.

Eyüp Muhcu yaptığı açıklamada;

17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi sonrası “3194 Sayılı İmar Kanununa dayalı İmar Düzeninin çökmesi” üzerine yeni bir Yapı Üretim ve Denetim Sisteminin yürürlüğe konması öngörülmüştü.

Bu kapsamda İmar Kanunu’nda ve ilgili mevzuatta düzenlemeler gerçekleştirilmiş;13.07.2001 tarihinde 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun, 05.07.2005 tarihinde Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması Hakkında Kanun, 31.05.2012 tarihinde “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” yürürlüğe konmuştur.

Son yirmi yılda kentsel ve kırsal alanlarda yapılı çevre; iktidarın çıkarılan bu kanunlarla sınırsız yapılaşma yetkisinin olduğu, yerel yönetimlerin yetkilerinin sınırlandığı, Meslek Odalarının dışlandığı ve devletin kamu adına denetim sorumluluklarını yok sayan bir anlayışla özel sektöre devredilen yapı denetimi sistemi içerisinde üretilmiştir.

Kahramanmaraş Depremleri, son yirmi yılın imar politikalarındaki başarısızlığı yaşanan acı sonuçlarla tescil etmiştir.
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli yaşanan 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde iki depremin ardından 20 Şubat 2023 tarihinde ise Hatay’da 6,4 büyüklüğünde bir deprem daha gerçekleşmiştir.

Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerimizi kapsayan ve yaklaşık 14 milyon yurttaşımızın yaşadığı geniş bir bölgede büyük yıkımlar yaşanmış ve on binlerce yurttaşımız yaşamını kaybetmiş ya da yaralanmıştır.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 1milyon 316 bin binanın incelenmesi sonunda; binalardan 173 bininin ağır hasarlı, yıkık ya da acil yıkılacak durumda olduğunun tespit edildiği açıklanmıştır.

Kentsel Dönüşüm (Urban Transformation) Politikaları

1999 Marmara ve 2011 Van Depremlerinin ardından geçen sürede “imar ve arazi rantı”na öncelik veren Kentsel Dönüşüm politikaları devreye sokulmuştur.

Afet risklerinin azaltılması kapsamında, özellikle yoksul ve dar gelirlilerin yaşadığı riskin yüksek olduğu alanlarda öncelikli olarak çalışma yapılması gerekirken; rant getirisi en yüksek alanlarda dönüşüm öngörülmüştür. Ekonomik zorluklar içinde yaşamını sürdürmeye çalışan milyonlarca yurttaşımızın yaşadığı mahalleler kaderine terk edilmiştir.

Binlerce yıllık tarihî kent merkezleri ve insan yerleşimleri bu anlayışla tahrip edilirken; kent çeperlerinde tarım arazileri, ormanlar ve içme suyu havzaları imara açılmıştır.

Dönüşüm yapılan bölgelerde üretilen yapıların sağlam ve güvenli olmadığı gerçeği ise Kahramanmaraş depremi ile somut olarak görülmüştür.

Yapı Üretim ve Denetim Sistemi sağlam yapı ve güvenli yaşam çevreleri oluşturmuyor.

4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun çerçevesinde kamu denetimi kaldırılmış; yapı üretimi ve denetimi özel kuruluşlara teslim edilmiştir.

Yapı Denetim Kuruluşları eliyle gerçek bir denetim yapılamamaktadır. Her yıl binlerce dosya bu nedenle Meslek Odaları tarafından yürütülen disiplin soruşturmasına konu olmaktadır. Çok daha fazla dosyanın siyaset ve kamu yönetimleri tarafından korunduğu bilinmektedir.

Yapı denetimi sisteminin işlemediğinin yıllardır bilinmesine, üstelik Kahramanmaraş merkezli depremde sistemin güvenli olmadığı ve insanları korumadığının bir kez daha kanıtlanmasına rağmen yeni bir düzenlemenin gündeme getirilmemesi düşündürücüdür.

İmar Afları planlanan bir cinayettir ve yasaklanmalıdır.

1999 Depremi ardından tarafların üzerinde mutabakat sağladığı en önemli hususlardan biri şüphesiz ki; “İmar aflarının bir cinayet olduğu ve yasaklanması gerektiği” konusuydu. Ancak, iktidar depremden 19 yıl sonra 2018 yılında; kendi gözetiminde yapılan kaçak veya hukuk dışı rant tesislerini yasallaştırmak, yaklaşan seçimlerde avantaj sağlamak ve gelir elde etmek amacıyla “İmar Barışı” adı altında yeni bir imar affı çıkarmıştır.

Bu tarihten sonra kaçak yapılaşma büyük oranda artmış ve mevcut binalara kaçak katlar ilave edilmiştir. Ne yazık ki deprem bölgesinde bu nitelikteki yapıların tamamı yerle bir olmuş ve binlerce insanımız yıkılan binaların enkazı altında yaşamını kaybetmiştir.

TOKİ sorunu

Yapı Denetimi sistemi dışında kalan, kamu ve çevre yağmasının öncüsü olan TOKİ; bölgesel farklılıkları ve yaşam kültürünü göz ardı eden, kentlerin kimliksiz ve estetikten yoksun tektip yapılarla doldurulmasına neden olmaktadır.

İktidarın bütün desteğine karşın Türkiye’de 20 yılda toplam 1 milyon 49 bin 197 konut TOKİ aracılığı üretilebilmiştir. Üretilen konutların ancak yüzde 14,8’i yoksul ve alt gelir gruplarına yöneliktir.

Hukuksuz ihaleler ve yolsuzluklarla anılan TOKİ’nin bu anlayış ve modelle deprem bölgesinde yurttaşların kalıcı barınma sorununu çözmesi iddiası sadece seçim propagandasından ibaret gerçekdışı bir beyandır.

Eğitim sisteminin eksikleri

Mimarlık, mühendislik ve planlama ile ilgili sorunlar ve yetersizliklerin yapı üretim ve denetim sürecine olumsuz etkilerini, depremde yıkılan ve hasar gören yapılarda gözlemlemek mümkün.

Nitelikli mesleki hizmetlere yönelik eğitim eksikliklerinin giderilmesi için Üniversite eğitim programlarının bütününde afet girdisinin yer alması gerekmektedir.

1999 Büyük Marmara Depreminden sonra zorunlu ders olarak önerdiğimiz “Depreme Güvenli Yapı Tasarımı” dersi bazı mimarlık fakültelerinde seçmeli olarak verilse de; bu dersin bütün mimarlık okullarında zorunlu hale getirilmesi gereklidir.

Ayrıca toplumda “Afet Bilinci” oluşturulabilmesi için eğitimlerin ilköğretimden itibaren başlatılmasına gereksinim vardır.

Neden tektip yapılaşma?

Eşsiz yapı kültürüne sahip bu topraklarda, afetlerde yaşanan yıkımların en önemli nedenlerinden biri, bu birikimin yok sayılması ve betonarme yapının kutsanmasıdır.

Oysa ahşap, çelik, betonarme, taş, kerpiç yapılar veya karma yapıların birlikte yapılması hem sağlamlık hem de mimari çeşitlilik bakımından kentin gelişimine katkı sağlarken; yapı üretiminin çeşitlenmesini ve ekonominin tabana yayılmasını sağlayacaktır.

Buna rağmen deprem bölgesinde TOKİ’nin 270 bin konutu betonarme yapma girişiminin uygar bir kentleşme ile bağdaşmadığını gelecek için not etmek gerekir.

Meslek Odaları sürecin dışında bırakılmıştır.

İktidar yirmi yıldır, sermaye odaklı imar politikalarının önünde engel olarak gördüğü, nitelikli kentleşmenin en önemli güvencelerinden olan Meslek Odalarını “işlevsizleştirme” operasyonlarını sistemli olarak yürütmüştür.

TMMOB ve bağlı Odaların yapı üretim sürecinden uzaklaştırılması, Odaların üyeleri ile ilişkilerinin zayıflatılması ve mesleki uzmanlık alanlarının önemsizleştirilmesi; yurttaşların nitelikli mimarlık, mühendislik ve planlama hizmetlerine erişimini, afetlere karşı güvenli ve sağlıklı bir yapılı çevre üretilmesini engellemiştir.

Hukuk davaları

Mimarlar Odası ve diğer meslek örgütleri ve kentli kuruluşlarla birlikte sağlıksız ve düzensiz kentleşmeye yol açacak, kent ve çevre suçları niteliğindeki plan ve uygulama kararlarına karşı hukuk davaları açmaktadır.

Bu kapsamda son 20 yıl içerisinde bölgede narenciye, zeytinlik ve kayısı bahçelerini 10-15 katlı yapılaşmaya açan planlara davalar açılmıştır. Ancak, Yargının verdiği iptal kararları hiçe sayılarak yapılaşma “açgözlülük ve yüksek rant uğruna” devam etmiştir.

İktidarın “Kentsel Dönüşüme engel olmakla” suçladığı ve dava açtığımız bu bölgelerdeki yeni yapılar yıkılmış ya da hasar görmüştür.

Tarım alanlarının dönüştürülmesi için alınan kentsel dönüşüm kararlarına engel olabilseydik; on binlerce canımızı kaybetmeyecektik.

Sonuç:

Bu değerlendirmeler bağlamında İmar Düzeni ve Yapı Üretim ve Denetim Sistemi; sağlam yapı ve güvenli yaşam çevreleri üretmek için; bilim, kamu ve toplum yararı ve kamu denetimi esas alınarak baştan sona yeniden düzenlenmelidir.

Kentlerdeki nüfus artışları ve afet riskleri değerlendirilerek sağlıklı ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulması için kent üzerinde yapılan çalışmaların ve politikaların yenilenmesi ve geliştirilmesi şarttır.

Bir süre önce kaybettiğimiz Mimarlık Tarihi hocamız Doğan Kurban’ın dediği gibi “Depreme karşı toplumsal örgütlenme uygarlık sınavımızdır…” Bu sınavı kazanmak zorundayız.

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları