loading
close
SON DAKİKALAR

'Denizci onurunun' ne olduğunu Yarbay Ali Tatar dosta düşmana gösterdi

Ahmet Tatar
Tarih: 22.09.2015

Ahmet Tatar; Yarbay Ali Tatar kurulan tezgahı bozdu; ''Denizci onurunun'' ne olduğunu dosta düşmana gösterdi.

MÜTALAA FASLI

Poyrazköy Davasında sona gelindi.

Beş yıldır devam eden yargılamada savcının mütalaası açıklandı.

Esasen karar sonrası konuşmak gerekli.

Bu süreçte hukuk adına yapılan öyle absürtlükler, öyle gariplikler gördük ve yaşadık ki, o nedenle verilen mütalaayı da ihtiyatla karşılıyorum.

Ama hiç olmazsa hatırladıklarımı yazmak istiyorum.

Bu dava Türk hukuk tarihine geçen en önemli davalardan biridir.

Birleştirilen dört davanın sanık sayısının Balyoza göre az olması ve duruşma sayısının fazlalığı ile her şeyin didik didik edildiği bir davadır.

Bütün suçlamalar, iddialar defalarca tartışılmış, bütün manipülasyon çabalarına karşın kanıtların incelenmesi engellenememiştir.

Bu yönü ile çok daha hacimli Balyoz davasına da anahtar olmuştur.

Donanmanın kalbinde bir “Serçe” hafiyeliği ile bulunan, 5 nolu hard diskte yapılan sahtekarlığın üstü, Balyoz davasında bir şekilde örtülürken, bütün ısrarlara rağmen incelemeden kaçırılmışken, bu davada bilirkişiye gönderilmiş ve sahtekarlık, ekleme ortaya çıkarılmıştır.

Bu davanın sanık profili, dönemi ve özellikle Deniz Kuvvetlerine karşı yürütülen operasyonun boyutunu gözler önüne serer.

Yeni mezun, yirmili yaşlardaki teğmenler ile kuvvet komutanlığına aday amiraller aynı davada, aynı salonda birlikte yargılanmışlardır.

Bunun adı yediden yetmişe suçlu gösterme ve “temizlik” harekâtıdır.

Polisten başlamak üzere, medyada yürütülen infaz hareketinin, “kara cübbeliler ”ce tescillenmesinin, bütün örnekleri bu dava sürecinde kayda geçmiştir.

Yargının içinde, hukuktan yana, aykırı ses çıkaran, sorgulayanların üstüne nasıl gidildiğinin, nasıl tasfiye edildiklerinin de örneklerini görebilirsiniz.

Gördükleri düşmanlık ne idiyse? Sürülen hukukçulardan bazılarının Beşiktaş’tan giderken duvarlarındaki Atatürk portrelerini yanlarında taşıdıklarını, orada bırakmaya kıyamadıklarını gördük.

Mahkeme başkanının, imzasız, kayda girmemiş, alelacele yazılmış bilirkişi raporunu salona elden taşıdığını ve savunmanların duruma itirazları ile düştüğü aczi görüp hukuk adına üzüldük.

Bu dava sürecinde mesleğinden uzaklaştırılan, sevdiklerine hasret bırakılan, naçarlıktan Somali’de ekmek parası peşine düşüp yaşamını kaybeden, rahmetle andığım Saddetin Doğan gibi donanmanın isimsiz kahramanlarının masumiyet haykırışlarını gördük.

Bu davaya birleştirilen davalardan biriydi “Amirallere Suikast” davası.

Kardeşim Yarbay Ali Tatar’ında aralarında olduğu teğmenler, kamuoyuna, kendi kuvvet komutanlarına suikast hazırlığındaki subaylar olarak tanıtıldılar.

Özel hayatlarında, her türlü ahlaki dejenerasyonun içinde yaşayan insanlar olarak lanse edildiler.

“İşte Deniz Kuvvetleri böyle bir disiplinsizlik, başıbozukluk içinde”, “ Yetiştirdiği subaylar ve eğitmenleri bu zaafların insanları” demeye getiriyorlardı.

TSK içinde, ürettikleriyle, ilişkileriyle, teknolojisi ile en hızlı gelişen ve kendilerine en fazla tehlike saydıkları birimlerine “belden aşağı” saldırıyorlardı.

Ellerinde ki güçlerle denizcileri aşağılayabileceklerini zannediyorlardı.

İtirazların duyulmadığı, konuşanın darbeci sayıldığı bir zamandı. Kamuoyunun medya bombardımanı ile hipnotize edildiği bir zamandı.

Bütün bunlara vücut bütünlüğü ile itiraz eden kardeşim Yarbay Ali Tatar kurulan tezgahı bozdu.

Üzerine atılan iftiraları “yalancı Pehlivan” ların suratlarına çarptı.

O naif bildikleri “Denizci onurunun” ne olduğunu dosta düşmana gösterdi.

Onun isyanı ile bu dava daha başından kadük oldu.

Ali’den sonra bu davayı, bütün çabalarına karşın, tekrar ayağa kaldırmaları mümkün olmadı.

Bu durum, birleştirildiği Kafes, Poyrazköy, ÇYGD davalarını da doğrudan etkiledi.

Unutmaya, unutturmaya çalıştılar.

Öyle ki, davanın “Hamzaçebi”si, “Böyle bir dava yok” diyebildi.

Medyanın “Nazlısı” onu arka çıktı. Nazlı, hakim üzerinden kendi günahlarını temizleme derdindeydi oysa.

Ama başarılı olamadılar.

Önce davada tutuklu kalmadı. Şimdi de savcının mütalaası ile bütün sanıkların beratı ve en önemlisi de bu tezgahın sorumluları hakkında suç duyurusu talep ediliyor.

Gerçekler er geç ortaya çıkıyor.

Günümüz teknolojisinde işlenen “kusursuz cinayetler” biri daha aydınlatılıyor.

Su yolunu buluyor.

Ama biz Ali’yi hala arıyoruz.

Suçlular sanık sandalyesine oturduğu güne kadar, adalet yerini bulduğu güne kadar da aramaya devam edeceğiz.

Ahmet Tatar

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları