loading
close
SON DAKİKALAR

''Federal Türkiye Cumhuriyeti'' Çıkar mı?

Can Ataklı
Tarih: 20.03.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Türkiye’de iktidara yakın bir 'şahinler grubu' neden müdahale edilmediğini soruyor günlerdir...

Sanki Suriye’de “bir şeyler olması” an meselesi gibi.

Türkiye üzerinden müthiş bir trafik yönetiliyor. Ankara’da gece gündüz yapılan toplantılar, ziyaretler, Amerika’dan ve başka Batı ülkelerinden gelenler adeta baş döndürüyor.

Peki ne olacak? Suriye’ye bir müdahalede bulunulacak mı?

Türkiye’de iktidara yakın bir “şahinler grubu” neden müdahale edilmediğini soruyor günlerdir.

Aslında bu “şahinler” insani nedenlerle soru sorar gibi yaparak iktidarın niyetini ortaya koyuyor ve kamuoyu oluşturuyor gözlediğim kadarıyla.

Bugüne kadar hep böyle oldu. Bir kısım yandaş medya, sanki iktidardan tamamen bağımsızmış gibi belli bir konuda kamuoyu oluşturmaya çalışıyor.

İş kıvamına geldiği anda iktidar devreye giriyor ve uygulama “hazırlanmış” kamuoyuna kolaylıkla kabul ettiriliyor.

Günlerdir süren kamuoyu oluşturma aşamasının sonuna gelmiş gibiyiz, neredeyse herkes “Yeter artık, şu Suriye’ye bir ders vermenin zamanı geldi” anlayışına ulaşmış durumda.

“Komşudaki kardeş kavgasını bitiriyoruz” söylemi ile Suriye’ye müdahale etmek kulağa hoş gelebilir, ama bunun arkasındaki asıl oyunu da görmemiz gerek.

Bir süredir Suriye’ye müdahale edilmesi halinde Türkiye’nin “yepyeni bir aşamaya geçeceği” yolunda fikirler de üretiliyor. Birkaç gündür bu görüşleri derlemeye çalışıyordum ki, toplumdaki güçleri küçük olmasına rağmen, mantıklı liberal fikirleriyle doğru tespitler yaptığına çok kez tanık olduğum Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Topçu’dan bir bilgi notu aldım.

Topçu Suriye olayları ile “yeniden yazılmak istenen anayasa” arasında bir bağlantı kuruyor ve durumu 5 maddede topluyor.

Liberal Demokrat Parti yönetiminin “Doğup büyüdüğümüz Türkiye Cumhuriyeti’nin yılları sayılı mı?” başlığı ile oluşturduğu maddeler şöyle:

1- Suriye Türkiye’nin de öncülüğü ile parçalanacak. Kuzey Irak’taki gibi bir özerk Kürt yönetimi kurulacak

2- Sözde özgürlükçü ve sivil “Yeni Anayasa” masalı ile Türkiye (ismi hâlâ Türkiye kalırsa) federal sisteme geçecek.

3- K. Irak ve Suriye’deki Kürt yönetimleri bu federal yapının, içişlerinde tamamen bağımsız bir parçası (eyaleti) olacak

4- Zamanı gelince de Kürt yönetimi bağımsızlığını ilan ederek, İsrail, Avrupa ve Amerika’nın yıllarca peşinden koştuğu Kürdistan kurulacaktır.

5- AKP üst yönetimi bu senaryoya “yeniden Osmanlı” ve “hilafet” vaatleri ile ikna edilmiştir.

Gelişmeleri art arda dizdiğimizde Liberal Demokrat Parti’nin görüşlerinin hiç de yabana atılamayacağını görüyorum.

Suriye’ye bir müdahale olsun olmasın bu ülkenin artık tek parça kalamayacağı kesin gibi. Zaten Amerika’nın eski Dışişleri Bakanı Rice 22 ülkede sınırların değişeceğini söylemişti. Sözde “Arap Baharı” adı altında Suriye’nin parçalanması, bazı bölgelerin otonomi kazanması gerçekleşebilir. Bu otonom bölgelerden birinin Kürt bölgesi olacağı da kesindir.

İşte Türkiye’de “yeni anayasa” amacının önemi burada ortaya çıkıyor. Yeni anayasa ile Türkiye’nin federal bir yapıya geçebileceği ortam yaratılabilir, ki zaten Kürt sorunu nedeniyle, halkın anlamayacağı bir dille bu talep dile getiriliyor.

Suriye’deki otonom Kürt bölgesinin kendi başına ayakta durması zor olacağı için bir süre sonra burada yaşayan Kürtlerin “Türkiye’nin bir eyaleti olma talepleri” ortaya çıkabilir.

Eş zamanlı olarak Güneydoğu’da Kürtler için oluşturulmuş otonom bölge de aynı talebi dile getirebilir.

Böylelikle Türkiye önce “Kürt otonom yönetimlerini” ardından da “Ermeni, Laz, Gürcü” gibi bölgeleri içeren “Federal bir devlet” haline gelebilir.

Batı ittifakının Türkiye’ye bu projeyi sunarken “Eski Osmanlı’yı canlandıracaksınız, yeniden bölgenin en güçlü devleti haline geleceksiniz” türü yüreklendirici ve özendirici desteklerde bulunduğu da düşünülebilir. Zaten hem içerden hem dışarıdan bu tür telkinlerin olduğunu da görüyoruz.

İlk bakışta “yeniden emperyal” hale gelmek gururumuzu okşayabilir.

Buna karşı, uzun vadede Türkiye’nin hiçbir zaman huzurlu bir ülke olmayacağını, kan ve gözyaşının asla bitmeyeceğini düşünüyorum.

Açıkçası bu planın varlığına da inanıyorum. Burada iyi olmayan, iktidarın bu stratejisini ne kamuoyu ile paylaşmaması, bel altı oyunlarla adeta beyin yıkamaya çalışmasıdır.

*****


Ahmet Şık intikamcı, rövanşist öyle mi?

Ergenekon davası nedeniyle tutuklanan Nedim Şener ve Ahmet Şık 375 gün sonra tahliye edildiler biliyorsunuz.

Ahmet Şık cezaevinden çıkarken “Bu komployu hazırlayan polisler savcılar içeri girecek” demişti.

Gazeteciler de tartışmaya başladı. “Ahmet Şık’ın tahliyesi iyi oldu ama, sözleri pek şık değildi. İntikamcı, rövanşist bir hava takındı” dendi.

Hepsi çok iyi ahlâklı, hepsi tertemiz, hepsi sağduyulu ya, her şey efendice olacak.

Ahmet Şık’ın 375 gününü zindanda geçirdikten sonra söylediği öfkeli sözleri dillerine dolayabilenler, sıra iktidara gelince nedense süt dökmüş kedi gibi oluyorlar.

Sanki iktidarın intikamcı, rövanşist hiçbir uygulaması yokmuş gibi davranıyorlar.

Okurlarımdan Galip H. bu durumu çok anlamlı bir mesajla dile getirmiş.

Bakın ne diyor:

“Tankla gelenleri demokrasiyle gönderiyoruz diyen Başbakan,

Dindar ve kindar gençliği yetiştirmeyi dayatan Başbakan,

Mehmet Haberal’a tazminat ödemeye mahkzm edilen hâkimlerin mali sorumluluğunu devlete yükleyen Başbakan,

Ağzını her açtığında TÜSİAD’ı tehdit eden ve “Bitaraf olan bertaraf olur” diyen Başbakan,

Düne kadar yandaş, yalaka ve maraba düzeyine indirgediği kalemşörleri bugün tehdit eden Başbakan,

Düne kadar onlar fişleme yapıyorlardı, şimdi fişleme yapma sırası bizde diyen AKP’li Milletvekili,

CHP’liler kürsüyü işgal ediyor savıyla komisyonu basan AKP’li milletvekilleri,

Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak diyen mürteciler, İstanbul Üniversitesi’nde Sivas’ı kınayan öğrencilere “Laiklik gidecek Şeriat Gelecek” nidalarıyla saldıran yobazlar intikamcı ve rövanşist değiller de 375 günlük tükenmişliğe tepki veren Ahmet Şık mı intikamcı, rövanşist?

*****

Vay Ergenekon vay

Hrant Dink davasının sonucu kimseyi tatmin etmemişti. Çünkü mahkeme işin içinde bir “örgüt” bulamamıştı. Müthiş bir öfke yarattı bu karar.

Asıl söylenmek istenen ise şu: “Mahkeme bu davayı neden Ergenekon’a bağlayamadı?”

Bağlamak istemiştir istemesine de, eldeki isimler engellemişti bunu besbelli.

Ergenekon’a bağlasa o günün valileri, emniyet müdürleri, diğer istihbarat birimlerinin yetkilileri de Ergenekoncu sayılacaktı.

Bunu göze alamadılar.

Nasıl alsınlar ki; olayın kilit isimlerinden biri AKP’den milletvekili oldu. Birini vali yaptılar. Birini istihbaratın başına getirdiler, neredeyse MİT Müsteşarı bile oluyordu.

Şimdi öğreniyoruz ki, katil çocukla gurur duyarak “hatıra fotoğrafı” çektiren polise terfi üzerine terfi verilmiş. Şimdilik il emniyet müdür yardımcısı olmuş. Yakında il emniyet müdürü de olur, sonrası Allah Kerim.

Dink olayını ille de Ergenekon’a bağlayacaksak, “Helal olsun Ergenekon’a” demek gerek. Baksanıza adamlar hapiste ama “ahtapotun” kolları iktidar partisini bile sarmış, dilediğini yaptırıyor.

Can Ataklı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları