loading
close
SON DAKİKALAR

BDP Kongresi ve sosyal demokrasi

Erol Kızılelma
Tarih: 17.10.2012

Erol Kızılelma yazdı, Bu coğrafyadaki bütün halkları mutlu edecek gönüllü birlikteliğin, siyasal çalışma ve uzlaşmalarla ilerlediğini görebilseydik...

14 Ekim Pazar günü Ankara’da Ahmet Taner Kışlalı spor salonunda yapılan BDP kongresini izledim. BDP tarafından, SODEV Başkanı olarak bana yapılan davet, gözlem yapabilme açısından iyi bir fırsat yarattı. Ülkemizin en önemli sorunu olan Kürt sorunu konusunda aktörlerden biri olan BDP ile bazı kanalların kurulabilmesi ve açık tutulabilmesi, sorun için karşılıklı çözüm arama platformları yaratabilir. Kongreyi izlerken bu konuları düşündüm.
Kongreden etkilenmedim dersem yalan olur. 30 yılı aşkın süredir yaşananlar Kürtlerde ulusal bilincin yükselmesini sağladığı gibi, bir süredir dile getirdikleri “21. Yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacak” söyleminin coşkusuna kendilerini kaptırmış görünüyorlar. Beğenelim beğenmeyelim Kürtlere önderlik edenler, elbette konjonktürün de büyük katkısıyla, başarılı sonuçlara doğru ilerliyorlar. Ama keşke, bu coğrafyadaki bütün halkları mutlu edecek gönüllü birlikteliğin, siyasal çalışma ve uzlaşmalarla ilerlediğini görebilseydik.


Sabah 07.30'da Ankara'nın boş sokaklarında yürüyerek Ahmet Taner Kışlalı salonuna vardım. Boş sokakların aksine salon önü izdiham derecesinde kalabalıktı. (İstanbul’da yaşayan birisi için, Ankara sokaklarının sabah ancak geç saatlerde hareketlenebilmesine, akşamları da erken saatlerde boşalmasına alışabilmek zor oluyor) Salon 08.30'da açıldı. Ama salonun bu kalabalığı almayacağı belli oluyordu. Salonda protokole geniş bir yer ayrılmış ve koltukların üstüne konukların ismi yazılmıştı. Kendi ismimin yazılı olduğu koltuğu ararken, diğer isimlere göz gezdirdim. Hem siyasi çevreler ile sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarının hem de yabancı diplomatların kongreye ilgisinin yüksek olduğu görülüyordu. Ama asıl çarpıcı görüntü, 4 Kürt bölgesinden geldiği söylenen Kürt siyasetçi ve temsilcilerinin görüntüsü ve onlara gösterilen yoğun ilgiydi. Salon dışında "Katil Erdoğan" "PKK halktır, halk burada" "İmralı'ya bin selam" sloganları atılıyordu. Slogan atanlar, PKK’ya ilgi gösteren gençlerdi. Orta yaşın üstünde olanlar sloganlara katılmıyorlar ama rahatsız da olmuyorlardı.


Milletvekilleri, başlarında Hasib Kaplan, salona toplu olarak girdiler ve coşkuyla karşılandılar. BDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ile Gülten Kışanak, DTK Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk ile birlikte ayrı bir kapıdan girdiler ve protokol ile birlikte oturdular. Yalnız, Sırrı Süreyya Önder ile Leyla Zana’nın ayrı ayrı salona girmeleri dikkat çekti. Salonda ilgi çeken ise, kürsünün arkasında yer alan “Direnerek özgürlüğe yürüyoruz” yazısı ile kürsünün karşısında asılmış bulunan ve “Öcalan’a özgürlük” talebini dile getiren posterdi.


Gülten Kışanak ve Selahattin Demirtaş’ın konuşmalarını dinledim. Kışanak’ın konuşması içerik olarak daha doyurucuydu. İki konuşma da demokrasi ve özgürlük talepleri ile savaş karşıtı bir söylemi içeriyordu. BDP’nin, bu konuşmalarda dile getirilen politikalarında sosyal demokrat tınının yükseldiğini görmek beni cesaretlendirdi doğrusu. Her ne kadar BDP’nin, silahlı mücadele yürüten gruplarla arasındaki sınırın netleştirilmesi gibi bir problem olmakla birlikte, sosyal demokratlaşma yolunda çaba gösteren partiler arasında, etkileşmeyi kolaylaştıracak kanalların açılmasının, sorunların siyaset içinde çözülmesi ve makulde uzlaşılması konusunda yapacağı katkı büyük ve önemli olacaktır.


Kongrenin havası, şu duyguları damarlarınızda hissetmenize sebep oluyor. Bu toprakları paylaştığımız insanların bir kısmının bazı talepleri var ve bu taleplere kulak vermek zorundayız. Sadece bu talepleri onlar yaptı diye karşı çıkıldığı oluyor zaman zaman. Özgürlük ve demokrasi talepleri, kimden gelirse gelsin kutsaldır. Bunların meşru yollardan talep edilmesinin yolları açılmalı, insanların bu nedenle suça yönelmelerinin önü kapatılmalıdır.  Ayrıca, kongre konuşmalarında elbette katılamayacağımız bazı görüşler dile getirilmekle birlikte, söylenenler çoğunlukla da sosyal demokratların yıllarca dile getirdiklerinin tekrarından başka bir şey değildi. Örneğin, başka kelimelerle dile getirseler de, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebi, sosyal demokratların demokratikleşme yolunda gerçekleştirilmesini zorunlu gördükleri atılımlardandır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, çoğulcu, demokratik bir toplum yapılaşmasına katkı yapacaktır. Faşizme ve savaş politikalarına karşı kesin tavırlı olmaları da demokratikleşme için gerekli ittifakların yolunu döşeyecektir. Sömürü düzenine karşı kolkola mücadele çağrıları da önemle not edilmelidir.


İnsanlarımızın daha fazla acı çekmesine, gözyaşı dökmesine, kaynaklarımızın yoksullukla mücadele yerine savaşa ayrılmasına son vermek için, herkesin yapabileceği katkının yapılabilmesinin ortamı hazırlanmalıdır. Tekrar söylüyorum, makulü aramanın ve makulde uzlaşmanın tek yol olduğunun görülmesi zorunludur. Aksi, sadece herkesin ödeyeceği faturayı yükseltecektir.


Şimdi, sosyal demokratların, özgürlükçü, çoğulcu, demokratik ve sosyal bir Türkiye’nin mutlu ve refah içindeki geleceğini projelendirme zamanı.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları