loading
close
SON DAKİKALAR

Neye zarar verdiğimizin farkında mıyız?

Erol Kızılelma
Tarih: 12.02.2012

Siyasi mücadeleyi ilkeler düzeyinde ve kişiselleştirmeden yapmasını beceremiyoruz.

Siyasi mücadeleyi ilkeler düzeyinde ve kişiselleştirmeden yapmasını beceremiyoruz. Ülkede demokratik bir düzen, özgürlükler, insan hakları, sosyal ve ekonomik haklar mücadeleleri verilirken elbette parti içinde de belli ilkelerin yerleşmesi, parti içi demokrasinin eksiksiz uygulanması içinde kararlılık gösterilmelidir. Ama bunu yaparken, kim ile ne için mücadele edildiğine, bunun önceliğine, ne hedeflerken neye hizmet ettiğimize dikkat etmek zorundayız. 

Kitle partilerinde, özellikle sosyal demokrat partilerde, hep söylediğimiz gibi geniş bir yelpaze kucaklanır. Parti içi demokrasi, bu yelpazeyi teşkil eden farklılıkların bir arada yaşamasının güvencesidir. Demokrasi kültürünün yerleştirilmesi, geliştirilmesi o kadar kolay olmadığından hala parti içi demokrasi için mücadele edip duruyoruz. Ama bir yandan parti içi demokrasi için mücadele ederken, parti içi farklılıkların bir arada tutulmasına özen gösterilmeli, özellikle de partinin dışa dönük mücadelesini de zaafa uğratmamak gerekmektedir. Bilinmektedir, CHP içinde, ne yazık ki, ideolojik temelli olmayan, geçmişten günümüze gelen gruplaşmalar vardır. Bu grupların parti içi iktidar mücadelesi de devam etmektedir. Bu nedenle, bu grupların birinin yanında yer alıp, diğerinin aleyhine yürütülen faaliyetler de görülmektedir. Partinin tüzüksel anlamda reforme edilmesi geciktiğinden ve bu nedenle parti içi demokrasi uygulamaları da hayata geçirilemediğinden, yönetimlerin uygulamalarının ve yönetimlere karşı yürütülen muhalefet uygulamalarının, kullandıkları yöntem ve üslupları nedeniyle, partinin yıpratılmasına ve partinin dışa dönük mücadelesini zaafa uğratmasına hizmet ettiği gözden kaçmamaktadır.

İstanbul Gerçeği isimli bu internet gazetesinde de, ölçünün zaman zaman kaçırıldığına tanık olmaktayız. Konunun kişiselleştirilmesinin, kin ve hırs duygularının, değerlendirme üzerinde etkili olmasına ve bir basın aygıtının birilerini saf dışı bırakmak için silah olarak kullanılmasına biz de sessiz kalamazdık. Parti içi demokrasinin, etik değerlerin öne çıkarılarak, bunun arkasında olayın kişiselleştirilmesi, kişi veya grupların parti içi iktidar mücadelesini etkileme çabası ve bunun için bir basın organının araç olarak kullanılması kabul edilemez.

Gelelim Süleyman Çelebi ismine. Süleyman Çelebi ile uzun zamandır, arkadaşız, yoldaşız. Özel yaşamımızda değil, ama mücadele alanlarında, yürüyüşlerde, mitinglerde, protestolarda. Süleyman Çelebi, her mücadelede hep en ön saflarda olmuştur, hep başı çekmiş, öncü olmuştur. 1980 dönemi ve sonrasında, bu güne kadar Süleyman Çelebi adı, sınıfsal mücadele ile, demokrasi ve özgürlük mücadelesi ile, insan hakları mücadelesiyle özdeşleşmiş bir isimdir. Hep omuz omuza, kol kola olduk. Hepimizin kalbinde önemli bir yeri olan ve siyasi, sosyal ve sendikal yaşamımızın en önemli figürlerinden DİSK’in başkanlığına gelmiş olması bile onun ismini titizlikle korumamızı, hakkında yapılacak eleştirilerin çok dikkatli seçilmesini gerektirmektedir. Bu özen, zaten sürekli saldırı altında olan sol siyasal yaşamımıza karşı, sorumluluğumuzun gereğidir.

Ülkenin adım adım diktatörlüğe sürüklenmesi sürecinde, üstelik yeni bir anayasa yapım aşamasında, parti içi iktidar yarışının bir gereği olduğuna inandığım, bu kişiselleştirilmiş eleştirilerin neye yaradığına da dikkat etmemiz gerekmektedir. AKP iktidarının, medyayı, yargıyı, sendikalar ve meslek kuruluşlarını güdümü altına alma çabasında büyük mesafe aldığı düşünülürse, yeni bir mücadele hattı örme çabası sürdürülürken, bu hatlarda gedik açma sonucunu verecek böyle bir çıkışın sessiz karşılanmaması gerekmektedir. Elbette aranırsa hepimizin eleştirilecek yanları, zaafları bulunabilir. Bunların yoldaşça ele alınması gerekir. Bu yapılırken öncelikle mücadeleye katkımız, mücadeledeki yerimiz dikkate alınmalıdır. Değerlerimizi harcamak, iki satır yazıyla, bu kadar kolay olmamalıdır. Kişiselleştirilmiş kavgaların tefrika edildiği köşe yazılarının, diktatörlüğe yürüme eğilimi gösteren soygun düzeniyle mücadelemizi olumsuz etkilemesine izin verilmemelidir.

Erol Kızılelma

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları