loading
close
SON DAKİKALAR

2012 yılı nasıl geçti?

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 02.01.2013

Ahmet Özer yazdı, Kısa bir döküm vererek geçen yılın önemli gördüğümüz bazı olaylarını hatırlatalım istedik...

Her yılın sonunda geçen genel bir değerlendirmesini yapıp gelen yılla ilgili öngörülerde bulunmak adettendir. Biz de yapılan talep üzerine bir tarih sırası gözetmeksizin aklımıza geldiği gibi kısa bir döküm vererek geçen yılın önemli gördüğümüz bazı olaylarını hatırlatalım istedik. Bir sonraki yazıda ise 2014 yılı ile ilgili öngörülerimi yazacağım. Böylece geçen yılın ışığında gelecek yılı okumak daha kolaylaşacaktır diye düşünüyorum. 


• Öncelikle şunu belirterek başlayalım: 2013 yılı hem yerel hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi için hazırlık yılı olacak. O nedenle siyaset daha da  ısınacaktır. Böylece bir takım işlerin daha da açığa çıkacağı ve kozların paylaşılacağı bir yıl olacağa benziyor bu yıl. Ancak geçmişi doğru bilip hatırlamadan doğru bir gelecek inşaa edilemez. Bu şiardan hareketle 2012 yılına kısaca bakmanın yararı var.


• Bu yıl genel olarak demokrasi ve insan hakları karnesi zayıf bir yıl oldu ki “AB İlerleme Raporu” da bunu teyit etti. Iktidar bu rapordan istifade etmek yerine cop atmayı tercih etti, bu da demokrasi ve insan haklarına bakışını sergilemesi açısından turnusol işlevi gördü denebilir.


• Ekonomide ise AB’nin bazı ülkelerinin harap hali bizde iyi gösteren bir işlev gösterdi.


• Demokrasi alanında, başbakanın otoriter tavır ve uygulamaları bu yıl daha da yoğunlaşarak  belirginleşmiş olması ilk göze çarpan şey oldu denilebilir. Bunun yansımaları hem başbakanın söyleminde hem de hükümetin uygulamalarında görüldü.


• KCK toplu tutuklamaları hız kesmeden bu yıl da devem etti.


• BDP’li milletvekillerine yönelik dokunulmazlıkların kaldırılması tehdidi bizzat başbakanın ağzından hem de sıkıca dile getirildi. Bu girişim Kürt sorununa ilişkin iktidarın niyeti bakımından sıkça sorgulandı.


• Çatışmalarda bine yakın kişinin öldürüldüğü söyleniyor. 2012 bu bakımdan hem güvenlik güçleri hem de PKK açısından insani bedeli son derece ağır olan bir yıl oldu ve ölümlerin meseleyi çözmeyeceği bir kez daha görüldü.
• Kitlesel açlık grevleri Öcalan’ın devreye girmesi ile bir bir kaosa yol açmadan aşılmış olması önemliydi. Ancak bu alanda verilen taahüt olan anadilde savunma hakkı hala yürürlüğe girmedi.


• Ergenekon davasında eski Genel Kurmay Başkanı (İ.Başbuğ) ve 28 Şubat’ın bir numaralı ismi Çevik Bir’in tutuklanması, 12 Eylül darbesinin yaşıyan iki ismi Evren ve Şahinkaya’nın yargılanması bir eşiğin geçilmesi açısından önemli adımlardı.


• Ancak esas olan darbecilerle birlikte darbe sistemiyle hesaplaşılmasıdır. 12 Eylül darbesinin iki generali yargılanmasına rağmen, 12 Eylül rejimi ve yasalarına dokunulmaması bir tezatın ötesinde bir ironiye işaret ediyor. Çünkü bunca gürültüye ragmen darbe yasalarının hala yerli yerinde durmaya devam ediyor olması Türkiye demokrasisinin büyük bir ayıbı olmaya devam ediyor.


• Anayasa değişikliğinin gündeme gelmesi olumlu bir gelişme olarak birlikte bir yıl boyunca sadece 40 maddenin müzakere edilmesi ve yaklaşık iki aydır müzakerelerin AKP’nın başkanlık önerisi dolayısıyla tıkanmış olması yeni Anayasanın başka bir bahara kaldığına delalet ediyor gibi.


• Gerçi Meclis Başkanının geçen yıl sonu başlayan ve yeni yılla devam eden uzlaştırma turları olumlu bir gelişme ancak önemli olan bu olumlu gelişmenin olumlu bir sonuca yol açmasıdır. Türkiye artık 12 Eylül Darbe Anayasasıyla yönetilme ayıbından kurtulmalıdır.


• Anayasa konusunda beklentilerin bu kadar yükseklemesine ragmen ilerleme sağlanmaması akla başka bir olasalığı da getirmiyor değil: Bilindiği üzere AKP çok güç biriktirdi; demokratik bir anayasa ile bu gücü elinden kaçırmak istemiyor olabilir. Ancak “toplumu memnun edecek yeni bir anayasa istemiyorum” demesi abesle iştigal olacağından diğer bazı meselelerde olduğu gibi gerçekten yapmak yerine “yapıyormuş gibi yapıp” sonunda topu muhalafet partilerine atarak işin içinden sıyrılabilir.


• İkinci bir olasalık ise anayasanın önemli sorunlu alanlarını es geçerek kendine göre yeni bir anayasa yapma çabasıdır ki o taktirde yeni bir anayasa yapılmış olmaz, sadece geçmişte yapılmış onlarca değişikliğe bir yenisi eklenir ve 12 Eylülün ruhu ve felsefesi devam eder ki bu Kabul edilebilir bir durum değildir.


• 365 sanıklı balyoz davasında aralarında muvazaf generallerin de bulunduğu 330 sanığa darbeye eksik teşebbüs suçundan 20 yıla varan cezalar verildi.


• Başbakan BDP konusunda yargıya talimat verdiğini açıkça söylemesi, yargının içine düştüğü durumu göstermesi bakımından ilginç ve manidardı.


• Hükümeti eleştiren sokak gösterileri giderek daha sert biçimde engelleniyor. Yılın son günlerinde ODTÜ’de yaşananlar bu anlamda çok tartışıldı. Bu da iktidarın üniversitelerle olan ilişki biçimini gözler önüne sermesi bakımından önemli.


• Başbakan kendisine yönelik hiçbir eleştiriyi tahammül etmiyor olması demokrasinin anahtar kavramı olan “tahamül” konusunda pek örnek teşkil etmiyor.  Her kesin kendisi gibi düşünmesi gerektiğini, her yaptığını -etrafındakilerin yaptığı gibi- alkışlanması gerektiği alışkanlığını devam ettiriyor olması iyi gözükmüyor ve iyiliğe delalet etmiyor.


• 4+4+4 büyük sorunlarla yürürlüğe girdi. Din derleri okutulmaya ve imam hatipler ihya edilmeye çalışıldı.


• Dindar nesiller yetiştireceğiz denilmesi eğitimi denetlemek yoluyla ülkeyi denetleme konusunda AKP’nin  planın açığa çıkması olarak yorumlandı.


• Uludere katliamı aydınlatılamadı, özür dilenmedi.


• Ordu yeniden iktidar bloğuna dahil edildi ve AKP devleti ele geçirdikçe ona benzemeye başladı; eski statükoyu yıkmak bir yerine kendi statükosunu kurdu.


• Yargıda egemenlik kavgası dengesiz bir kamplaşmaya yol açtı, basın aynı biçimde “a simetrik” olarak bölündü ve başbakanın basına, köşe yazarlarına müdahalesi devam etti.


• Bakanlıklarda kadrolaşma son hız devam ediyor. İktidarın kendi zenginini yaratma konusunda epey yol aldığı ileri sürülüyor. Yolsuzluk ve usulsuzluklerle ilgili dokunmazlıklar bu yılda kalmadı.  Zamlar devam etti, zengin daha zengin, fakir daha fakirleşti.


• 864 işçi iş kazalarından öldü. Ölenlerin 15’i, 14 yaşından küçüktü. Ne hikmetse çok önemli olan bu olayları kimse pek umursamadı. Muhalefet de bu konularda yeterince muhalefet edemedi.


• 2012 Türkiye’de iktidarın bir elde toplanması ve güç biriktirmenin yarattığı otoriterleşmenin demokrasiyi nasıl yıprattığını gösteren bir yıl oldu denebilir. Ayrıca başbakan giderek dozajı artan milliyetçi söylemiyle toplumu daha da gerdi ve kutuplara ayırmaya sevk etmesi endişe verici boyutlara ulaştı.


• Kürt sorununda da gene yapıyormuş gibi yapıp hiçbir şey yapılmadı.


• AKP kongresi Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını deklere eden bir organizasyonla yapıldı. Başbakan bütün hamlelerini 2014 yılına endekslemiş görünüyor.


• Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasındaki, olaylara bakış farkı gün geçtikçe daha da açığa çıkmaya başladı. Başbakandan sonra Cumhurbaşkanının konuşması adeta başabakaının konuşmasını dahada görünür ve niteliğini gösterir olması Cumhurbaşakanın halk nezdindeki popülaritesini artırmasının yanında başbakana göre daha da onay görür hale getirmeketedir.


• CHP kongresi Kılıçdaroğlu’nun liderliğini tescil ederken, ortaya çıkan tabloda bir tarafta ulusalcılar ve milliyetçiler, öte yandan solcu ve sosyal demokratlar arasında denge duruşunu devam ettirme, bir tür siyasetsizliğe yol açıyor olması bir pozitifin bir negatifle sıfırlanması olarak yorumlandı.


• Güçlü bir muhalefet algı yaratılmadıkça AKP’nin oyları düşmekle birlikte iktidarını sürdürme algısı toplumun büyük çoğunlu tarafından devam ediyor. Bu durum bütün olumsuzluklara ragmen AKP’nin ve iktidarın elini daha da güçlendiriyor.

Ahmet Özer

 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları