loading
close
SON DAKİKALAR

AKP Kongresi'nin CHP'ye mesajı nedir?

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 15.10.2012

Ahmet Özer yazdı, ''Demokrasiden bahsedip kendine muhalif olan gazeteleri kongreye almamak demokratlıkla ne kadar bağdaşır...''

Hani nerde demokrasi?

Önceki yazıda AKP Kongresini irdelemiştik, bu yazıda değerlendirmemizi başka bir yönüyle sürdürelim. Bu yön de ana muhalefet partisi olarak CHP’nin bu kongreden kendisi için gerekli dersleri çıkarıp çıkarmadığına ilişkindir. Bir, bu kongre eleştirilir, geçip gidilir, bu tarz bir şey kazandırmaz. İkinci olarak ise AKP’nin giderek artan oranda toplumsal desteğinde bir sarsılma olmasına karşın hala seçmen neden (yapılan anketlerde yüksek düzeyde) kendisine oy vermeye devam ediyor? Bunda CHP’yi ciddi bir alternatif olarak görmemesinin payı nedir? CHP bu negatif algıyı nasıl kırabilir? Kritik soru budur.

Hatırlayalım; AKP Kongresi öncesinde toplum, günler öncesinde medya yoluyla iyi düzenlenmiş halkla ilişkiler ağıyla hazırlandı. Bir yandan başbakanın Kürt meselesinin yeniden demokratik yollarla çözülmesi konusunda verdiği mesajlar, öbür yandan AKP kurmaylarının başbakanın 2023 vizyonu ve demokrasi manifestosu sunacağı yolundaki beyanları bu çatışmalı ortamda umutları yeniden yeşertmişti ki, beklenen olmadı, dağ fare doğurdu. Yani Büyük Kongre demokrasi ve reform sürecini doğurmadı, şehit edebiyatı üzerinde inşa edilen ve duygulara hitap eden Malazgirt'ten günümüze uzanan Türk-İslam sentezini doğurdu. Daha öncesinden bildiğimiz, iktidara kim gelirse gelsin bürokraside hep bu sentez yer alırdı, şimdi bu durum siyasete de sirayet etti.

Tekçi zihniyet devam ediyor

Kongrenin tek partili konuşmacısı partinin genel başkanı ve başbakandı. Her şey kendisinin tanıtımına endekslenmiş, tek adam esasına göre düzenlenmişti. 20-30 bin insan adeta ululaştırılan liderin 2,5 saat konuşmasını dinleyip dağılmak için için seferber edilmiş, illerden ilçelerden getirilmişti. Başka aday olmaması, yönetim için başka isimlerin ortaya çıkmaması, her şeyin tek kişinin iradesine hapsolmuş olması dilden düşürülmeyen demokrasi kavramının karşılığının ne menem olduğu konusunda insanı düşündürmeden edemiyor. Sanki bir büyük şirket, şirkete bağlı 81 ilin bayileri Ankara'da toplandı, şirketin sahibi olan büyük patronu dinlediler, hiç bir görüş beyan etmeden, hiçbir itirazda ve eleştiride bulunmadan geldikleri gibi illerine geri döndüler. Bu mu acaba bizim bilmediğimiz ileri demokrasi? Bu tablonun anlaşılmasının önemi şurada kendisi demokrasiyi işletmeyen bir parti ülkeye demokrasi getirebilir mi?
Bu babda ikinci temel soru şu: Bütün bunlar olup biterken ana muhalefet partisi ne yaptı? Kendisine teşhir için önemli malzeme sağlamış olan bu tabloyu ve içerdiği anlamları topluma yeterince anlatabildi mi, aktarabildi mi? AKP’nin başarılarından biri de bu nevi olumsuz yanlarını bile yıllardır topluma başarı gibi sunması ve bu algıyı yaratmasıdır. Buna karşın CHP kendini bir türlü topluma anlatamıyor. CHP’nin halk nezdinde istenen alternatif olmamasında bununla beraber AKP’nin bu yanlarını teşhir etmede yeterince başarılı olmaması da yatıyor. Bu kısır döngü nasıl kırılacak? CHP bu soruyu kendine sormalı ve cevabı neyse bularak uygulamaya geçmelidir. Nitekim AKP’ye umut bağlayanların ve onu cansiparane savunanların bile önemli bir kısmı AKP’nin mevcut iç ve dış politikasını beğenmemekle beraber başka seçenek olmadığı için desteklerini devam ettirdiklerini söylüyorlar. O zaman CHP hızla bu iktidar seçeneğini yaratmalı, halka bu konuda umut ve güven vermelidir.

Eksende kayma mı var acaba?

Bu bağlamda kongreyi irdelemeye devam edelim. Kongrede ikinci dikkat çeken nokta ise davet edilen konukların profili ve başbakanın yüzünü döndüğü yer. Ortaya konan tablo, Türkiye’nin AB ısrarını gevşettiğini, daha ziyade Ortadoğu'nun Sünni-İslam bloğunun önderliğine göz kırptığını gösteriyor. Diğer bir deyişle AKP ve onun lideri batının gelişmiş ülkerinin bir eşiti olmaktansa Ortadoğu'nun yeryer teokratik renkleri önde olan gelişmemiş ülkelerinin lideri olmayı kafasına koymuş gözüküyor. Bu da CHP’nin “Ortadoğu batağına doğru itiliyoruz” tezini doğruluyor. Nitekim son gelişmeler, böyle bir tercihe yöneldiğini gösteriyor. Bu aynı zamanda Türkiye’nin dış politikasında bir yol ayrımına ve bir eksen kaymasına delalettir ki AKP’yi iktidardan götürecek yolun da başlangıcıdır bana göre. Unutulmamalıdır ki AKP’nin yükselişinde en önemli manivela gücü AB’ye katılma konusunda gösterdiği performanstı. Şimdi bu bloğu terk ediyor ya da önemsizleştiriyor. CHP Türkiye'nin ihtiyacı olan bu boşluğu derhal doldurmalı ve bu konuda yapacaklarına ve yapılması gerekenlere ilişkin çalışmaları deklere etmelidir.

Hal bu iken ve Suriye ile bir savaşın eşiğine gelinmişken CHP’nin bu noktada toplumsal muhalefeti ayağa kaldırması gerekmez mi? Bu Baas tarafçılığı değil, Türkiyeyi savaş bataklığından alıkoyacak sağduyunun gereğidir. Esed ve onun gibi diktatörler elbette kendi iç dinamikleriyle gitmeli, ancak Türkiye bu noktaya fiilen bulaşmayan Batılı güçlere alet olmak yerine kendi çıkarlarını korumalıdır.

Beklentiler boşa çıktı

Gelelim büyük beklentilerle beklenen konuşmaya. Dünyanın üçüncü milenyuma girdiği bir dönemde 1071’deki beyaz kefenli Alparslan’ı referans olarak alan Erdoğan, Akif’in şiirleriyle gençleri 2071’ı kurmaya ve korumaya davet ediyordu. Sormak lazım başbakan bu söylemlerle nasıl bir vizyon, hangi reformasyonu gerçekleştirecek? Gelecekten çok geçmişe vurgu yapan, AB’den ziyade Ortadoğu'ya selam gönderen, demokratlıktan çok milliyetçiliği öne çıkaran bir konuşmanın gerçek hedefi ne olabilir? Yanıt basit, bu söylemle yarının Türkiye'sini kurmaktan ziyade daha çok cumhurbaşkanlığı seçiminin alt yapısını bu günden kurmaya çalışılıyordu. Peki nasıl olur da şimdiden 2014 için ya Gül ya Erdoğan kesin cumhurbaşkanı gibi değerlendiriliyor. Ana muhalefetin bu konudaki alternatifi yok mu, varsa nerede ve ne zaman ortaya çıkacak? Halk bunu soruyor bunu bekliyor. Denilecek ki zamanı geldiğinde aday çıkacak ortaya. İyi de empoze edilen Erdoğan adaylığı o kadar güçlü pekiştiriliyor ki zamanı geldiğinde alternatif aday geç kalmış olabilir ve adaylığı işe yaramayabilir. Şimdiden gereken neyse yapılmalıdır.

Sorunları çözmenin değil, Cumhurbaşkanlığına giden yolun haritası...

Ayrıca 63 maddelik bir kitapçıkta 2023 hedefleri yer alıyordu. Ancak buradaki netameli konuların hiçbirini Erdoğan dillendirmedi. 63 maddenin içinde önemli olanları da var kuşkusuz. Demokrasi vurgusu yapan da vardı. Ama demokrasiden bahsedip kendine muhalif olan gazeteleri kongreye almamak demokratlıkla ne kadar bağdaşır acaba? Unutmamak lazım ki; her yerde basın vardır ama özgür basın sadece demokrasilerde vardır. O nedenle iktidarın ne söylediğinden çok ne yaptığına bakmak lazım.

CHP ne yapmalı?

Sonuç olarak kongrede beklenenle yapılan birbirine uymadı. Üstelik o beklentiyi de bizzat kendileri yarattı. Erdoğan 2023 vizyonunu da açıklamadı. Daha çok 2002’den beri yaptıklarını anlattı. Kürt sorunu için beklenen yol haritasını da çizmedi. Daha çok 2014’de cumhurbaşkanlığına giden yolun haritasını çizdi. Bu yol, haritası bu gidişle kendisini oraya götürür mü, bekleyip göreceğiz. Burada en büyük görev ana muhalefet partisi olarak CHP’ye düşüyor. Peki yeni CHP ne yapmalı? O da bir sonraki yazının konusu.

Prof. Dr. Ahmet Özer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları