loading
close
SON DAKİKALAR

Diş Dinamikler ve AKP İktidarı

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 24.05.2012

İktidar iş başına geldiğinde iç komuyunda meşruiyet sorunu yaşamamak için dış dünyadan epey destek almıştı...

Bilindiği üzere mevcut iktidar iş başına geldiğinde iç komuyunda meşruiyet sorunu yaşamamak için dış dünyadan epey destek almıştı. Özellikle o zamanlar ABD’ye üstüste yapılan seferler ve AB sürecine ilan edilen tam bağlılık epey işlerine yaramıştı. AKP bu tutumuyla hem dış dünyaya Türkiyeyi kedilerinin küresel ekonomiye eklemleyeceği mesajını verdi hem de başta işalemi olmak üzere iç kamuoyunu rahatlatmaya çalıştı ve bunda doğrusu başarılı da oldu. Fakat bu başarı herseçimde artıp da AKP hegemonik bir partiye dönüşünce tersine döndü. Tabi o arada eksen kayması tartışmaları, AKP’nın içerde “aslına rucu mu ediyor” tarzında açıklama ve icraatları ve gereğinden fazla özgüvenli davranması dış dinamikleri de isteristemez olumsuz etkiledi. Bana gör şimdilerde inişe geçen AKP iki ara bir derede bulunuyor. İşin rengi Cumhurbaşkanlığı seçimi ve seçim biçiminin açıklığa kavuşması ile daha da netleşecek. Peki neydi bu iç ve dış dinamikler ve burada meydana gelen kırılmalar ve bu kırılmaların yolaçtığı sonuçlar?

AKP politikalarının içinde oluştuğu iç ve dış koşullarda son zamanlarda meydana gelen kırılmalar aynı zamanda yeni dönem politikalarının şekillenmesinde de etkiliyor. Daha doğrusu politika oluşturucular bu durumdan şu ya da bu şekilde etkileniyor. Bu çerçeveden bakıldığında genelde Batı ve özelde AB ülkelerinin tutumları sonucu Türkiye’nin tutumu da giderek bazı konularda griftleşiyor.

1.Öncelikle AB ülkelerinin ve Türkiyenin karşılıklı tutumları sonucu AB’den Türkiye’ye gelen demokratikleştirici etkiler son zamanlarda nerdeyse durdu hatta sona erdi. Çünkü biliyoruz ki Osmanlının son dönemlerinden itibaren içerde başlayan değişimler hep dışardan olan baskılar veya telkinler sonucu gerçeklşrmiştir. O nedenle özellikle AB üyelik süreci içerdeki demokratikleşme paketleri için adeta bir manivela görevi görmüştür denebilir.

2.İkinci kırılma noktasına gelince; Türkiye’nin bölgesel güç olmaya başlamasıyla birlikte AKP’nin etkileyegeldiği ve etkilendiği yeni Osmanlıcığın öne çıkmasıdır. Türkiyenin bir tarfta daha kendi iç sorunlarını çözmemişken öbür yandan yeni bir neo osmanlıcı perspektifle Ortadoğudaki sorunlara birinci dercede taraf olması onu neredeyse bütün komşularıyla “kanlı bıçaklı” hale getirmiştir. Bu meyanda Arap Baharı ve ABD’nin Iraktan çekilmesiyle belirsiz hale gelen Ortadoğu politikası ile “sıfır sorun” politikası tamamen çökmüştür. Şimdilerde Türkiye belirsiz sulara yelken açmış bir gemi konumunda seyretmektedir.

3. Ortadoğudaki gelişmelerinde etkisiyle hükümet ile PKK arasındaki anlaşma olasılığının torpillenmesi ve eski çatışma ortamına dönülmüş olması ise ayrı bir kırılma ve Türkiyenin geleceği açısından talihsiz gelişmelere yol açmıştır. On yıllardır denenen ancak acı ve gözyaşından başka sonuç alınmayan askeri çözümün yeniden dayatılması acıları artırmaktan ve sorunu daha çözümsüz ve karmaşık hale getirmekten başka işe yaramayacaktır.

4. Bir başka sorun da kentlere gelen nüfusun köylü olmaktan çıkmış olması ama kentli de olamaması, arada kalmış olmasının ortaya çıkardığı yeni sorun alanlarıdır. Son yıllardaki göç kaç hareketleri sadece Türkiyenin sosyolojisni değil psikolojini de bozmuştur. Düşmanlığa evrilmeye müsait kışkırtılmış önyargılar, barışı zehirleyen düşmanlık dili, sürekli işlenen bölünme paranoyası ve arkadan gelen “fırtına çocokları” olarak tabir edilen bu dönemin genç kuşakları bu süreci daha hızlandırmakta ve tehlikenin boyutlarını artırmaktadır.

Bütün bu kırılma noktaları doğru yönetilemeyen iç ve dış politikalar sonucu Türkiyeyi zora sokmakta 2012 yılının ikinci yarısında bu anlamda Türkiyeyi kimi tehlikeler beklemektedir. Bu durumu öneleyecek bağımsız dinamiklerin oluşmaması da ayrıca bir kayıp. Nitekim devletten tamamen bağımsızlaşarak yoluna devam eden iş alemi hala tam olarak ortaya çıkmış değil. Yani devletten beslenme sermaye kesimi için hala önemli bir avantaj olmaya devam ediyor. Bu da yanlışları düzeltici rol oynayacak ciddi bir muhalefeti önlüyor. Bununla birlikte genelde muhalefetin özelde parlementodaki anamuhalefet partisi CHP’nin ve solun muhalefetinin zayıf olması tek parti iktidarını ve tek adam yönetimini pekiştiriyor. Ayrıca dünyadaki ekonomik krizlere rağmen Türkiye’de az da olsa bir ekonomik istikrar ve büyümenin olması AKP’de iç muhalefeti bastırıyor, partinin kendi içinden yükselmesi beklenen seslerde kısılmış durumda. Böylece demokrasinin sigortaları işlemeyor. Bir yanda tek lider otoritesi ve sultasından duyulan şikayetler öbür yandan kişisel ve pozisyonel korkulardan dolayı buna yönelik hiçbir şey yapılamamasının yaratığı çelişki ve gerilimler altan alta hüküm sürmeye devam ediyor. Böylece AKP ve onun öncü kadrolarının kendine bağlı otoriter bir rejimin oluşturmanın zemini oluşuyor.

Bu noktada yeni bir anayasa çalışması ve bunun toplumda yarattığı beklentiler ise hala sürüyor. Fakat AKP bu kadar güç biriktirmişken yeni özgürlükçü bir anayasaya evet demesi ise zor görünüyor. Özelikle Anayasanın hacim bakımından küçük ama nitelik açısından büyük sorun alanları açısından bu böyle. Kürt meselesi, ideoloji meslesi, anayasal vatandaşlık meselesi, sivil asker ilişkileri meselesi gibi sorunlar önem sıralamasındaki yerlerini koruyorlalar. Son çıkan haberlere göre PKK’nın Yeni Anayasa için taleblerini revise ettiği 1)Kürt kimliğinin anayasal güvenceye alınması 2) Anadilde eğitim 3)Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının kabul edilmesi şeklinde revize ettiği belirtiliyor.

Kimliğin kabulu meselesi konusunda epey yol alındı. Bu çerçevede Anyasa md 66’yi kimse savunamaz günümüzde. Öte yandan Avrupa Özerklik şartına konulan çekincelerin kaldırılmasını ve anadil öğretimini CHP de savunuyor artık. Bunlar zaten Türkiyenin gerçek anlamda demokratikleşmesininin olmazsa olmazları konumunda. Asıl sorun anadilde eğitim meselesinde yaşanıyor. Bu konuda da CHP den ziyade MHP’nın tavrı belirleyici olacak gibi. Çünkü komisyon oy birliği ile alamadığı kararlar parlementoya havale edilecek neticede ve sözkonusu sorun alanı bu sorunun taraflarıyla müzakere edilip sonuca ulaştırılacak. Bu durumda MHP bu benim kırmızı çizgimdir deyip direnirse mesele çözümsüz kalacak, AKP için de işin içinden (topu MHP’ye atıp) sıyrılmak için gün doğacak. Böyle olursa yeni anayasa yerine yenilenmiş bir anayasa çıkacak ortaya o da maksadı hasıl etmeyecektir. Türkiye artık kökten değişecek yepyeni bir anayasa ihtiyacıile karşıkarşıya. Sorunları çözmenin başlangıç noktası burasıdır. Aksi taktirde rütüşlarla yapılacak değişiklikler Türkiyeye zaman kaybetirmekten başka bir işe yaramıyacaktır.

Prof. Dr. Ahmet Özer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları