loading
close
SON DAKİKALAR

Teknoloji her şeyi değiştirecek mi?

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 22.03.2018
Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Özer

Ahmet Özer: Gelişmiş ülkelerdeki sağ politikalara kayış, hiç beklenmeyen kişilerin başkan olması dengelerin allak bullak olduğunu gösteriyor.

Hatırlarsanız, Türkiye’nin internetle tanışması çok eski sayılmaz. İlk karşılaştığımızda bu teknolojilerin sağladığı olanaklar hepimizin gözlerini kamaştırıyordu. Bir yandan teknolojiyi öğrenmeye çalışıyorduk, diğer yandan bu teknolojinin yaşamlarımızı nasıl dönüştürebileceğini tartışıyorduk. Daha da önemlisi internet demokrasileri güçlendirecekti; hatta temsili demokrasinin ardından dünya giderek “doğrudan demokrasiyi” ile tanışacaktı. Artık totaliter rejimlere, diktatörlere yer yoktu. Yani deyim yerindeyse küreselleşme ile birlikte fikir ve ifade özgürlüğü sınırlandırılmayacak, sansür tümüyle tarihe karışacak ve internet özgürlük getirecekti.  Getirdi mi?

            Dahası var, yurttaş gazeteciliği yaygınlaşacak, internet çağında kimse hakikati gölgeleyemeyecekti. Türkiye’nin en ücra köşesindeki çocuklarımız bile internet üzerinden Türkiye’deki en iyi hocaların derslerini izleyebileceklerdi. Çocuklarımız, zengin-fakir ayrımı olmaksızın aynı kalitede eğitim alabilecekti. Alabildi mi?

            Peki, ne oldu? Özgürleştik mi? Washington merkezli Freedom House (Özgürlük Evi) adlı düşünce kuruluşunun raporlarına bakıyoruz, Türkiye bu yıl ilk kez “özgür olmayan” ülkeler arasına girdi. Bu rapora göre dünya genelinde ülkelerin yüzde 45’i “özgür”, yüzde 30’u “kısmen özgür”, yüzde 25’i “özgür değil”. On yıl önce ise ülkelerin yüzde 47’si, 20 yıl önce ise yüzde 46’sı özgürmüş. Yani, görünen o ki dünya 20 yılda daha özgür bir yer olmamış. Aynı dönemde internet hızla ticarileşti, gelişen teknolojiler insanlara özgürlük sağlamaktan çok “gözetim toplumlarının” ortaya çıkmasına yolaçtı. Kişisel verilerimiz tehlikede, özel hayatın gizliliğinde sıkıntılar yaşıyoruz. Büyük tekeller internete yön vermeye başladı bile, Web’in geleceği konusunda ise ciddi kaygılar var. (Hakan Kara, internet Hayyaller ve Gerçekler, 19.03.2018 Cumhuriyet)

            Teknoljinin yarattığı geleceğin şifreleri!

            İnternet yukarıda beklenenleri yerine getirmek bir yana dünyanın bir çok yerinde  en korkunç totaliter sistemleri yaratma kapasitesine sahip olduğunu ortaya koydu. Biliyoruz ki, dünya bir kaos döneminde. Peki bu nasıl çözülecek? Bir kere öncelikle şunu görelim; dünyadaki teknolojik gelişme, tüm üretim araçlarını değiştirdi: Dünyada bir zamanlar binlerce işçinin sabahtan günbatımına kadar topladığı meyveleri, artık makineler bir iki saat içinde topluyor. Bu, binlerce tarım işçisinin ansızın işsiz kalması demek.

            Üstelik, makineler sadece ağaçtaki meyveleri toplamıyorlar, yüzlerce hektarlık tarım toprağını, ekip, biçip, harmanlıyorlar. Üretim bandında işçinin yerini çoktan aldılar. Bu makineleri yaratan başka makineler, yani makineleri üreten makineler çağına çoktan girdik bile. Yapay zeka kendini çok zeki sayan insan aklıyla yarış halinde. Bir çok alanda insiyatifi ele geçirmiş bile. Örneğin, yukarıda bahse konu makinelerin başında tek bir kişi bulunuyor, o da önündeki bilgisayara basıp, makineyi yönetiyor. Yani ekip biçmek, harmanlayıp kaldırmak, üretip taşımak, pazarlayıp satmak için artık çok az miktarda işçiye ihtiyaç var.
Tarımda gelinen durum bu, sulama, ilaçlama da makineler tarafından yapılıyor. Diğer her türlü sanayi üretiminde de durum aynı.

            Makineler çağı!

            Ağır sanayide robotların kullanıldığı alanlarda gerçekten artık işçiye gerek yok. Bir otomobil fabrikasında robotlar tıpkı bir zamanların işçileri gibi bantta dizilmişler ve önlerine gelen yarı mamül parçaları bütünlüyorlar. Robotları da kapalı bir alana kurulmuş, iki kişi idare ediyor. Sadece otomobil alanında değil, şişe doldurma ve kapaklamada durum aynı. Besin maddelerini yenilebilir hale sokmada robotlar çalışıyor. Makineler binlerce işçinin uzun zamanda yaptıkları işi birkaç saatte bitiriveriyorlar.

            Aynı durum maliyede, hukukta, tıpta, bankada, enerji sektöründe, sulamada, tarımda, bir çok başka alanda ve  bütün bürokraside geçerli. Defterleri bilgisayarlar tutacak bundan böyle, dava dosyalarını makine insanlar inceleyecek, ameliyatları robotlar yapacak. Artık dünyanın gelişmiş ülkelerinde öyle sayaç okuyan elemanlar falan yok. Bilgisayarlar kimin ne kadar elektrik harcadığını günü gününe izliyor, hesaplıyor, önüne koyuyor.

            Bankalar eleman azaltıp, bilgisayar teknolojisiyle işlerini görmeye başlayalı epey oldu. Bankacı kızlara artık pek ihtiyaç duyulmuyor. İlaç sektöründe durm benzer bir seyir izliyor.  En büyük para ilaç geliştirme bölümüne harcanıyor, onun dışında yüz binlerce ilaç kendisini yöneten bilgisayarlı makineler sayesinde kutularına girip, etiketlenip piyasaya veriliyor. İlaç dağıtımı gene bilgisayarlar vasıtasıyla yapılıyor. Ulaşıma daha hızlı girdi bizi epey geliştiren teknoloji. Arabaları artık otomotlar süreceği için şöforler işsiz kalacak. Peki daha mı iyi bu durum?

            Silah sanayi ve yeni sürekli diktaörler

            Açgözlü insanoğlu sadece doğa ile değil kendisi ile de mücadele içinde. Bunun için silaha ihtiyaç duyuyor. Kendi türünü daha etkili ve daha verimli bir biçimde öldürmek için. Az maliyetle çok ölümü gerçekleştirmek silah sanayisine her yıl milyar dolarları harcıyor. İnsanoğlunun aslında arızalı bir beyine sahip olduğunun en iyi göstergesi olan silah sanayii bize görmemizi istedikleri silahları gösteriyor. Biraz derin bir incelemeyle öğreniyoruz ki, öyle silahlar var ki, onları kullanmak için insana ihtiyaç bile yok. Yani artık teknoloji savaşıyor, bu da kalabalık ordular beslemeye gerek olmadığını söylüyor onlara.

            Geçmişte kapitalizm savaşacak insana, üretecek içşiye, ve tüketecek kalabalıklara ihtiyaç duduğu için iki asırdır kitleleri yüceltiyordu. Çünkü kütle üretimi için kitleler gerekiyordu. Ama şimdi ordular da, fabrikalar da makineler yoluyla savaşacağı ve üreteceği için büyük kitlelere artık ihtiyaç yok. Bundan böyle bu yığınlar onlar için faydasız sayılacak ve de  ıskartaya çıkarılacak kişiler kategrisine kaydedilecek. Kafkanın kehaneti üstünden daha yüzyıl geçmeden gerçekleşiyor.  Bu kesimlere ihtiyaç kalmadığı için artık gereksiz olacaklar!

            Ve demokrasi ile diktatörlüğün dansı!

            Bilindiği üzere modern demokrasilerin önemli bir ilkesi, iktidarın dönüşümlü olmasıdır. Dönüşümden kastedilen, iktidardaki parti veya ittifakın yerini başka bir parti veya ittifakın seçimler aracılığıyla alabilmesinin hep yakın ve mümkün bir ihtimal olmasıdır. Yanısıra, iktidardakilerin iktidarı kaybettiklerinde kendileri ve çevresindekilerin mahvolacaklarından endişe etmemeleri demokrasinin sürdürülebilmesi için gereklidir. Ancak bunun sağlanmasının önkoşulu, iktidardaki gücün iktidarda iken kendisinden hesap sorulabilir olmasıdır. (A. İnsel, 13.03.2018, Cumhuriyet)

            Ne ki devletlerin biriktirdiği ekonomik ve teknolojik güç artık halk yararına kullanılmıyor; daha ziyade iktidardakilerin kendisi için kullanılıyor. İktidarların başındaki kişiler iktidardan düşmemek için bu gücü kullanarak sürekli bir otokrasiyi halka giydiriyorlar. Giderek sürekli bir diktatoryal yapıya dönüşen bu rejimlerde insanlar devletin devasa gücü karşısında pısıp kalıyorlar. Ama unuttukları bir şey var: Kendisinden hesap sorulamayan, gücü dengelenmeyen, hem dokunulmazlık hem de sorumsuzluk zırhına bürünmüş bu muktedirlerin hukuka aykırı işlemlerinin sayısı ve boyutu büyüdükçe, iktidarı kaybetmesinin bedeli de bir o kadar büyür. Öyle bir zaman gelir ki uygulanan şiddet, hukuksuzluk, keyfilik fasit dairesi iktidarı da esir alır. Böylece toplum yararına kullanılması gereken devletin zor kullanma tekeli kişi ve onun iktidarının sürdürülmesi için kullanılmaya başlar ki bu da günümüz demokrasilerin başına gelen en büyük felaketlerden biridir. Bu durumda yalanlar devreye girer. Herkes eşit ama birileri daha da eşittir. Şimdi sorarım size; bu gelişme iyi bir gelişme mi? Artık onlara göre “gereksiz insanlar” zaptü rapt altına alınarak düzen öyle sürdürülür.

            Kapitalistlere göre “gereksizler sınıfı” doğuyor
            Üstelik azalmasını istedikleri “gereksizlerin” sayısı her geçen gün artıyor. Şu anda dünyanın en büyük derdinin işsizler ordusu olmasının başlıca nedeni artık kol kuvvetine gerek duyulmaması ve uzmanlaşmanın önem kazanması olduğu biliniyor. Bu realiteyi inceleyen  sosyal bilimciler yepyeni bir sınıfın doğduğunu söylüyorlar, bunun İngilizcede adı “Unnecessary” yani “Gereksizler.

            Bu yeni sınıf, geçmişin bütün dengelerini bozuyor. Çünkü artık kapitalizmin ucuz emeğe ihtiyacı giderek yok oluyor. Eskiden elmas ocaklarında ucuz Afrikalılara ihtiyaç vardı, şimdi onların yerini bilgisayarlı robotlar alıyor. Daha çok para için uğraşan  maden sahipleri: “Onları neden besleyelim?” diyorlar. (I. Özgentürk, Yeni Bir sınıf Doğuyor, Gereksizler, 19.03.2018, Cumhuriyet)

            Anlayacağınız dünya üstünde nüfusu şiddetle çoğalan “gereksizler” için hiçbir çıkış yolu yok. Gelişmiş ülkeler kendi ülkesindeki “gereksizleri” ne yapacağını bilmiyor. Bu nedenle savaşlardan, yoksulluktan topraklarını bırakmak zorunda kalanlara sınırlarını sımsıkı kapatıyorlar. Hatta bazıları yeni bir dünya savaşı çıkarıp nüfusu yarıyarıya azlatma peşinde. Bu nevi faşist girişimler bir yerlerde planlanıyor ve hayata geçirilecek uygun ortam bekleniyor! Çünkü gelişmiş ülkeler teknoloji sayesinde yeniden tüm dünyaya hâkim olmak istiyorlar. Bu da dünyayı bir uçuruma doğru sürüklüyor? Soruyorum: Bu sürükleniş kabul edilecek bir şey mi?

            “U dönüşü” için henüz geç değil

            Gelişmiş ülkelerdeki sağ politikalara kayış, hiç beklenmeyen kişilerin başkan olması dengelerin allak bullak olduğunu gösteriyor. Dünyanın her yerinde; ahlak yeniden sorgulanıyor, insanlar daha açgözlü ve başkalarının acılarına karşı daha vurdumduymaz oluyorlar. Kısaca, dünya kör bir kaos dönemini acımasızca yaşıyor. Bu dönemin sonunda ne olacak, bunu henüz kimse tam oalarak bilmiyor. Eski, kadim bilgiler bu yeni dönemi açıklamaya yetmiyor. Çünkü teknolojinin bu denli bir atak yapacağını kimseler düşünmemişti. İşçi sınıfının yerine makinelerin geçtiğini ancak fantastik korku filmlerinde görürdük; gerçek oldu. 12 mart 2018 tarihinde ölen Stephen Hawking’in bir kehaneti vardı: “Dünyanın sonunu yapay zekâ getirecek.” Gerçekten öyle mi olacak bilmiyoruz. Ama önlem almak için vakit henüz geç değil. Bunun için insanoğlunun kendi türüne ve doğaya açtığı savaştan vaz geçmesi gerekir. Bu nedenle bu gidşittan bir “u dönüşü” yapanın zamanıdır.

 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları