loading
close
SON DAKİKALAR

Cumhuriyet gazetesi davası 2. gününde

Cumhuriyet gazetesi davası 2. gününde
Tarih: 25.07.2017 - 12:11
Kategori: Gündem

Cumhuriyet gazetesinin 19 yazar ve yöneticisinin yargılandığı davanın ilk duruşması dün görülmüştü. 2. duruşma Murat Sabuncu'nun savunmasıyla başladı.

Cumhuriyet gazetesinin 12'si tutuklu 19 yazar ve yöneticisinin "Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" iddiasıyla yargılandığı dava, gözaltılardan 9 ay, iddianamenin hazırlanmasından 3 ay sonra dün başladı.  

Dün görülen ilk duruşmada,  Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, köşe yazarı Kadri Gürsel ve gazetenin çizeri Musa Kart savunma yapmıştı.  Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ise savunmasını jandarmanın savunma evrakına el koyması dolayısıyla bugün yapıyor.
 
 
Murat Sabuncu'nun savunması şöyle:
 
"Davanın başladığı gün gazetecilerin bayramıdır. Bizler bayram günü yargılanmaya başlanan gazetecileriz. Dün basın bayramıydı biz gazeteciliği, haberleri savunmak durumunda kaldık. Biz bugünü otosansürün yıkılması olarak kutlayacağız.

Bu davanın savcısı, bizi tutuklatan kişi FETÖ'den ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor ama tutuksuz. FETÖ şüphelisi savcı Murat İnam bize FETÖ iftirası atıyor. Müebbetle yargılanırken tutuksuz, biz dokuz aydır tutukluyuz.

4 yılda bin 400 manşet atılır. Bilirkişi içinden cımbızla çekip rapor yapıyor. İddianameyi hazırlayan savcılar adetaları çok seviyor. Adetalarla dolu adeta bir iddianame sayın başkan. Siz gazetenin %10'u dışında tüm gazeteyi, ailelerimizi dokuz aydır mağdur ediyorsunuz. Arkadaşımızın 5 yaşındaki çocuğunun mal varlığı bile sorgulanmış.

Türkiye'de bağımsız gazeteciliğin bedeli tutuklanmak, cezaevine konmak ve savunma için 9 ay beklemek. Biz bunların hepsini yaşadık. Benim hiç MASAK raporum yok. Ama savcı 'zengin göstersin diye' iddianameye MASAK raporu da var diye eklemiş.

Utandım çok. 3 tanık Cumhuriyet Gazetesi'nden.

28 yıllık gazeteciyim. En son Cumhuriyet'te çalıştım. TGC ve IPI üyesiyim. Üyesi olduğum örgütler gazeteci örgütleridir. Ben gazetede 2014 yılında çalışmaya başladım. Ama siz 2013 yılında vakıfta olanları bana soruyorsunuz. O tarihte vakıf çalışanlarını tanımıyordum. Çay içmişliğim yoktur.Tanımadığım insanlarla çalışmadığım gazetenin vakfını ele geçirmişim. Bir gazeteci herkesle temas eder ama mesafesini korur. 'Bylock' kullanan 18 bin kişi varken 13 kişiyle görüşmüşüm. Bir gazeteci olarak binde birine bile temas etmemişim. Az olmuş. Cumhuriyet Vakfı Türkiye'nin en saygın isimlerinden oluşan ve tek amacı Cumhuriyet'i yaşatmak olan bir vakıftır.

Mehmet Ekinci ile konuştum. Odatv yargıcı idi. Ömürlerinden iki yıl çaldığınız, dokunanın yandığı arkadaşlarımızın görüşmecisi idim. Biz ağır tecritteyiz. "Görmek istersen denizi yukarıya çevir yüzü" derdi Sabahattin Ali. Biz tecritte yukarıyı da göremiyoruz. Bizim gökyüzümüz deniz gibi değil Sn. Başkan.

Herkes Ahmet Şık'ın kitabı İmamın Ordusu'nun peşindeydi. Korkusuz 100 kişi tarafindan basıldı. O 100 yayıncıdan biri de benim. Eskiden gazeteciler haberin ve tarihin tanığıydı artık meslektaşlarının yargılandığı davada tanıklıklar. Bu da tarihe geçecek.

İktidar temsilcilerinin, o gruba en ağır hakaretler eden gazetecilerin o zaman konuştuklarını buraya getirmeyi kendime yakıştıramam. 17-25 Aralık'ta paralar, ayakkabı kutuları ortaya yayıldı. Abdullah Gül ABD'ye aracı gönderdi. Bunları yazmayana gazeteci denir mi? 'Cumhuriyet 17 Aralık yayın yasağına uymayacak' tweetinden darbeye destekle suçlanıyorum. Böyle bir suçu nasıl görmezdik? Bir gazeteci olarak teker teker manşetler üzerinden geçmek evimin basılmasından, kelepçeden, tecritten daha ağır geliyor.

"Darbe sabahı basılan manşetimizi savcı dosyaya eklemedi"

Burada yargılananlar 28 ile 60 yıl arasında gazetecilik yapmış kimseler. Cumhuriyet gibi laikliğin, demokrasinin savunulduğu gazetedeki insanlara FETÖ suçlaması yöneltilmesi bana zor geliyor.

(Mahkeme heyetine darbe girişimi sonrası (16 Temmuz) Cumhuriyet'i göstererek) İddianameye girmeyen başyazıyı da göstereceğim. Darbe gecesi tüm çalışanlar bir aradaydı. O gece 12.00'de uçaklar uçarken bizim başlığımız hazırdı. "Darbeye Karşıyız Çözüm Demokrasi". Darbeciler gazeteleri basarken bekledik. Gelirlerse iki laf etmek için. Darbe sabahı basılan manşetimizi savcı dosyaya eklemedi.

6 milyon oy alan bir partinin olmadığı mitinge 'Eksik Demokrasi' demek suç mu? Yenikapı'ya HDP çağrılmadı diye 'Eksik Demokrasi' dememizi nasıl eleştirebilirsiniz?

Cihangir İslam, İbrahim Kaboğlu cadı avı mağduru değil mi?120 bin kişinin ihraç edilmesi cadı avı değil mi?

O gece 4 partinin vekilleri Meclis'teydi. O meydanda HDP de olmalıydı. Biz "Eksik Demokrasi" manşetimiz için suçlanıyoruz.

15 Temmuz'dan 3 gün önce bizim başlığımız "YAŞ'ta gündem" Star'ın manşeti "Feto'nun işi Yaş". Ne farkı var bizimkinden?

Gazetenin GYY odasının bir penceresi mezarlığa diğeri Adliye'ye bakıyor. Cumhuriyet'in hayatı bu arada geçti.

"İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Musa Anter, Hrant Dink, Metin Göktepe'nin yolundan dönmeyiz"

(Mahkeme Başkanı Murat Sabuncu'ya soruyor:Terör örgütleriyle araya mesafe koyma kriteriniz nedir? Ara dönemde kim sorumluydu? "Devlet tarafından kaybedilmiş kişiler için analar 644 haftadır nöbet tutuyor" dediniz. Devlet kaybetti bilgisi sizde var mı?)  

-1 Eylül'den itibaren atılan her başlık, yayın sorumlusu olan benim sorumluluğumdur. Ben üstlenebilirim. Hiç sorun değil. Ben cevap verebilirim...İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Musa Anter, Hrant Dink, Metin Göktepe'nin yolundan dönmeyiz. Vakıf yönetim kurulunun belirlediği çerçeveye göre bütün şiddet eylemleri terör olarak tanımlanır. FETÖ, PKK veya başka örgüt olsun. Bu konuda devletin bilgisi olmalı. Recep Tayyip Erdoğan da Cemil Kırbayır'ın annesi Berfu Anne'yi kabul etti, onda da bilgi vardır.

Ben Pensilvanya'ya hiç gitmedim. Gülen bana koku hediye etti, kalem hediye etti diyen gazeteci olmadım. Gülen'i öven tek yazım yok. Bizler namus ve şerefle gazetecilik yapmış; geçmişi belli geleceği de belli olan kişileriz."

Murat Sabuncu'nun ardından Av. Bülent Utku'nun sorgusu başladı.

Bülent Utku'nun savunması şöyle: 

"Heyetinizin adil, bağımsız, tarafsız yargılama yapamayacağını düşünüyorum.

33 yıllık meslek yaşantımda, düzenlediğiniz tensip zaptı gibi bir metine, sıkıyönetim mahkemeleri dışında pek az rastladım. Zamanın koşullarını, ruhunu sadece 15 Temmuz darbe girişimi ve bu darbe girişimine karşı alınan önlemlerle açıklamak yetersiz kalır. Kısaca iddianameye inanmayın, beraatimi istiyorum diyebilirdim. Öyle yapmayacağım. Ancak düzenlediğiniz tensip zaptı, heyetinizin iddianameye inandığını gösteriyor. Erdoğan, hapisteki gazetecilere ilişkin '144'ü terör, 4'ü adi suçlardan içerde' dedi. Dosyamıza göz atılması her şeyi anlatıyor."

(Bülent Utku savunmasına devam ederken mahkeme başkanı, "Size yönelik suçlamalarla ne ilgisi var" dedi.)

Utku: "Sizin istediğiniz gibi yapayım? Erdoğan "cezaevindeki 177 kişiden sadece 2'si sarı basın kartı sahibidir" diyor. Sadece bu dosyadaki 9 kişinin sarı basın kartı vardır.

NuriyeGülmen ve SemihÖzakça cezaevine konuldular. Açlık grevi günlerce sürerken tutuklanmayı haklı-makul görecek hiçbr mazeret yoktur. İnsanların “cesaret hakkı" vardır. Ben bu hakkımı sonuna kadar kullanacağım. Ama bazı kişiler için bu “hak” bir “görev'dir. Bu görevleri yerine getireceklerin başında da hukukçular ve gazeteciler gelir. Davetim onlaradır. “Cesaret hakkını” kullanmaktan çekinmesinler.

Cumhuriyet “cesur olma hakkını” kullanan gazetelerdendir. Çekinmeden sözünü söyler. Objektif, bağımsızdır. Çok bedeller ödemiştir. Cumhuriyet operasyonu 18/08/2016 tarihli “RESEN SORUŞTURMA BAŞLATMA TUTANAĞI” ile Savcı Murat İnam tarafından başlatılmıştır. Tutanakta soruşturmaya resen başlandığı yazılı ise de kimse buna inanmasın. Savcı Murat İnam, herkesi kandırmaya kalkıyor. Savcı Murat İnam operasyon başlatmak için Aydın Engin'in yazısı dışında başka bir haber ve yazıyı gerekçe olarak göstermemektedir.

Dosyadaki 8 yazının PKK ile ilgili olmadığı görünüyor. Savcının FETÖ+PKK için operasyona başlama nedeni toplumda yaratılmak istenen algı. Cumhuriyet Gazetesinin FETÖ ile ilintili olduğu algısının yalnız başına yaratılması yeterli bulunmamış, buna PKK da eklenmiştir.

Matbaa, bastığı gazetenin her nüshasını savcılığa teslim eder, basın savcısı bakar, suç varsa dava açar. Böyle açılan hiçbir dava yoktur. Daha önce suçlama konusu yapılmayan haber ve yazılar daha sonra suçlama konusu olunca sormalı, “şimdiye kadar neden dava açmadın?"

Görevin bu operasyon için atanan Murat İnam’a verilmesinin nedeni, müebbetle yargılanması nedeniyle iradesinin ipotek altında olmasıdır. Cumhuriyet soruşturmasının başlangıcı 18.08.2016 olsa da operasyon fikri 29 Mayıs 2015 tarihli MİT TIR'ları haberine dayanıyor.

Recep Tayyip Erdoğan Can Dündar'ın tahliye kararına "Öyle bırakmam onu" der. Başka bırakmayanlar da vardır. Hem bizi hem Can Dündar’ı. Soruşturma FETÖ PKK'den yürütülürken DHKP-C sonradan eklenmiştir. Ahmet Şık'ın tutuklanması FETÖ PKK'den iken neden iddianamede DHKP-C suçlaması bunların yerini almıştır?

Gazetenin manipülasyon ile insanları etkilediği iddia edilmişse de bu yolu seçenin operasyon yapanların olduğunu dosya ele vermektedir. Gazetenin FETÖ ile ilişkilendirilmesine kimse inanmaz. Buna pratiklerimiz engeldir. Bu nedenle dosyaya PKK, giderek DHKP/C de eklenmiştir. DHKP/C ile ilgili suçlama, vakıftakilere karşı ileri sürülmüşse, yönetici olmayanlara karşı da ileri sürülmesinin nedeni nedir? Peki, gazetede o tarihte çalışmaya başlamamış olan kişi için DHKP/C suçlaması getirilmesinin mantığını kim, nasıl izah edebilir?

FETÖ’ye, PKK’ye destek için girişilen çaba beyhude demektir. Üstelik bu, hukuksal-yasal-mantıksal unsurlardan yoksun bir çabadır. TEM’in gönderdiği yazıda rapor yok tespit var denmiştir. Hal böyle iken, iddianamede RAPOR denilebilmektedir. Cezaevinde örgütü sordular FETÖ ve PKK dedim. “olmaz!”dediler. Tutanakta FETÖ/PDY,PKK/KCK yazılıydı FETÖ’yü seçtiler sorun çözüldü!

(Mahkeme Başkanı müdahale edince Av. Bülent Utku: Birazdan size geleceğim, Allah'ın sopası diye bölümde F.Gülen'i nasıl koruduğunuzu anlatacağım, sabredin.)

Sonuç olarak heyetinizin kabul ettiği iddianame daha sanıkların görevlerinin ne olduğunu dahi doğru yazamamış bir iddianamedir.

Bilirkişilerden ikisinin sadece adı ve soyadı belli. Resmi bilirkişi olup olmadıkları ve uzmanlıklarının ne olduğu belli değil.

Avukatlar EFT'lere sebebini yazarlar. EFT’leri kuşkulu saymak ancak marazi bir yaklaşımın ürünü olabilir ya da suç yükleme kastının ürünü. CMK 69'a göre, bilirkişilerin adlarının ve soyadlarının, engel sebepler olmadıkça ret hakkına sahip olanlara bildirilmesi gerekir.

Savcılıktan, bilirkişi isimlerinin tarafıma bildirilmesini istedim. Kısıtlılık nedeniyle reddedildi. İtirazim da kabul edilmedi.

İddianamenin “Yayın Politikası Değişimi” başlıklı bölümüne verilecek tek cevabın, “Sana Ne!” olduğunu düşünüyorum.

Gözaltındayken arkamızdan yazı yazan fırsatçı ve kafatasçı Hikmet Çiçek ve Oktay Yildırım ile mesleki faaliyetlerimi tartışacak değilim.

Gazetenin yayın politikasının değişip değişmemesi savcıları değil, okuyucuları ilgilendiren bir husustur.

Can Dündar’ın genel yayın yönetmenliğine atanmasına ilişkin vakıf kararında Mustafa Balbay’ın imzası var. Bizi suçlayan da o. Mustafa Balbay, 2 Haziran 2017'de Silivri'ye beni ziyarete geldi, kendisine 'seninle görüşmeyeceğim' diyerek geri döndüm. Balbay’ın “Cumhuriyet'te FETÖ’cülükten Kürtçülüğe kadar her şey serbest, CHP milletvekilinin yazı yazması yasak” tweeti delil."

Güray Öz, pide sipariş ettiği için 9 aydır tutuklu

Cumhuriyet Gazetesi Ombudsmanı Güray Öz, savunmasında FETÖ şüphelisi bir kişiyle iletişim kurduğu suçlamasına çarpıcı bir yanıt verdi. Güray Öz, “İletişim kurduğum iddia edilen kişi Çankaya’da bir pidecidir. Ben arada bir pide ısmarladığım pidecinin, hakkında soruşturma yürütülen bir kişi olduğunu bilme şansına nasıl sahip olayım ki” diye sordu.

‘Seçilmeden önce nasıl tasfiye ettim?’

Güray Öz'ün savunması şöyle:

"Ben vakıf yönetim kurulu üyesi olarak seçilmemden önce, yönetimden istifa ederek ayrılan kişileri nasıl tasfiye etmiş, olmayan böyle bir eyleme katılmış olabilirim? Bu seçimden önce yönetimden istifa ederek ayrılan kişileri ‘tasfiye etmek’ eylemine katılmış olabilir miyim? Henüz üyesi olmadığım bir kuruldan söz ediliyor; ikincisi ise ortada bir tasfiyenin değil istifanın söz konusu olmasıdır. Bu iddia, benim açımdan üzerinde durulmaya değer bir iddia değildir. 

Savcıların bir yayın politikası değişikliğinden söz etmeleri, bu davanın konusunun yazı, haber, makale kısaca gazetecilik olduğunun somut kanıtıdır. Zaten konu gazetecilik olduğu için de savcılar delil diye yalnızca haberlerden, yazılardan, manşetlerden söz etmektedirler. Bir Cumhuriyet yazarı ve gazetenin ombudsmanı - okur temsilcisi olarak kendimi gazetelerin yayın politikaları ile Cumhuriyet’in yayın politikası konusunda bilgi sahibi sayarım. Gazeteler zaman zaman yayın politikalarını değiştirebilirler. Bunun Türk Ceza Kanunu ile cezalandırılması gereken bir suç olarak görülemeyeceği kanısındayım.


Yayın politikası değişikliği ile ilgili bir örnek vermek gerekirse, hatırlanacaktır. Çok yakın bir tarihe kadar, yani FETÖ’nün foyası ortaya çıkana kadar medya mahallesinin çok sayıda üyesi Fethullah cemaatini yere göğe koyamıyordu. Eleştirene kötü gözle bakılıyor, elçilikler cemaate yardım etmeleri gerektiği konusunda uyarılıyordu. Sonra yayın politikaları doğal olarak hemen değişti ve FETÖ’nün bu kez gerçek yüzü gazetelerde yer almaya, bu kez de solu, laikliği savunan kesimleri, gazetecileri, akademisyenleri suçlayan elimine etme çabası güden, tetikçiliğe soyunan yayın politikaları yeniden şekillenmeye başladı. Cumhuriyet gazetesi ise bu konuda alnı ak gazetelerdendir. Öncesinde de sonrasında da gazete bir meczubun peşinden gidenleri uyarmış, takiyeye dikkat çekmiş, yayın politikasındaki tutarlılığı korumuştur. Bu nedenle Ergenekon davalarında baş yazarı ve yazarları sanık yapılmıştır.

İddianamede Cumhuriyet okurlarının isteklerini göz ardı ettiği suçlamasına yanıt veren Öz, gerçeğin tam tersi olduğunu, Cumhuriyet gazetesi yayın ilkelerinin bu görevi savsaklamasının önünde bir engel olduğunu, bu kuralı da ihlal etmediğini söyledi. Öz, savcının bu suçlamayı kendi kendini CUMOK (Cumhuriyet Okurları) Koordinatörü olarak atayan Namık Kemal Boya’nın iddialarına dayandırdığını kaydederek, şunları söyledi: 

"Bu kendine koordinatör adını takmış kerameti kendinden menkul kişinin ve söz konusu bildiriyi onayladıklarını söylediği 330 kişinin gazeteden talepleri hiç kuşkusuz ciddiye alınabilecek istekler değildi. Şu yazar atılsın, bu yazar öyle yazmasın, öteki yazar kınansın türünden istekler, hiçbir zaman hiçbir yerde kabul edilemez. Cumhuriyet gazetesinde Atatürkçüler, sosyal demokratlar, sosyalistler, demokratlar, ulusalcılar, liberaller her zaman kendilerine yer bulmuşlardır. Yeter ki temel ilkelerden; laiklik, Cumhuriyet ve demokrasi ilkelerinden taviz vermesinler.”

Cumhuriyet okurlarının isteklerini göz ardı ettiği iddiasının çürük olduğunu vurgulayan Öz, her pazartesi yayımlanan köşesinde yer verdiği 1000’i aşkın iletiyi mahkemeye sundu ve “Bu iletilerin benim okurlarla kurduğum ilişkinin yalnızca bir bölümünü oluşturduğunu, bunların dışında yer darlığı nedeniyle yayımlayamadığım çok sayıda okur olduğunu ve postayla, telefonla bana ulaşan çok sayıda okuru da kapsamadığını belirtmeliyim” dedi.

FETÖ değil hırsızlık soruşturması çıktı

HTS raporlarında ByLock kullanıcısı ve hakkında FETÖ’den soruşturma yürütülen bir kişiyle iletişim kurduğu iddiasına ise Öz şöyle yanıt verdi:

“Kısa ve öz söylemek istiyorum. Bir ByLock kullanıcısına telefon etmedim. Sözü edilen kayıt telefon numarasının benden önceki kullanıcısına aittir. 2015 yılından sonra abone olduğum numaranın eski sahibinin iletişimidir. Benimle hiçbir ilgisi yoktur. Ama ikincisi daha da komiktir. Hakkında FETÖ’den soruşturma yapılan bir kişiyle iletişim kurduğum iddiası da biraz ya da belki birazdan fazla komiktir. İletişim kurduğum iddia edilen kişi Çankaya’da bir pidecidir, ben arada bir pide ısmarladığım pidecinin hakkında soruşturma yürütülen bir kişi olduğunu bilme şansına nasıl sahip olayım ki... Arada bir, en son da doğum günümde bir pide ısmarlamışız. Yine son edindiğim bilgi ise söz konusu kişinin FETÖ’den değil bir hırsızlık olayı nedeniyle soruşturulduğudur.”

‘Bugün başarılı olsa bile yarına kalmaz’

Öz, Hürriyet gazetesi okur temsilcisi Faruk Bildirici’nin kendisi hakkındaki yazıda yer alan, “Savcılar artık gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiğine kendileri karar veriyor ve yargılıyorlar” sözünü tekrarladı. Öz, savunmasını, “Ama gazetecilik yargılanamaz, mahkûm edilemez, insanların özgürlüğüne ket vurulamaz. Bugün başarılı olsa bile yarına kalmaz” sözleriyle sonlandırdı.

Hâkimden provokatif soru

Savunmanın ardından mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, Öz’e, “Bu davada asıl sorulması gereken soru, ‘Kardeşim, bizim bildiğimiz Cumhuriyet FETÖ’cü oldu mu? Sair terör örgütlerini destekledi mi’ Okur ne diyor? ‘Arkadaş sen son zamanlarda niye şunu destekler yayınlar yaptın’ diyor mu” diye sordu. Öz de, okurların mektuplarını kendisine yolladığını söyleyerek, şunları söyledi: “Okurlar yazarlarla aynı fikirde olmayabilir. Eğer öyle olsaydı bir yazarı kopyalayıp bir tek yazarla devam ederdik. Türkiye’de siyasi tansiyonun yükseldiği zamanlarda Cumhuriyet’in tirajı artar. Kılı 40 yarar Cumhuriyet okuru. Sıradan bir okur kitlesi değildir. Pazartesi günleri gazetede eleştiri fırtınası eser. Önce onlar okunur. Pazartesi günleri yayın toplantılarının yapıldığı toplantılarda önce bunlar konuşulur. Gazeteye aktarılmadığı doğru değildir. Cumhuriyet gazetesinin FETÖ’cü olduğuna veya diğer terör örgütlerine yardım ettiği iddiasına kimse inanmaz. Bence savcı kendisi de inanmıyor. İnansa delil peşine düşer. Manşetlerden delil olur mu?”

Çirkin ima

Ardından söz alan üye hâkim, “Yere izmarit bile atmıyorlar’, ‘Fakirhaneme malikâne diyorlar’ ve ‘Bu eylem mecbur bırakıldığımız yöntem’ haberlerine tepki geldi mi” diye sordu. Öz de, bu haberlerle ilgili herhangi bir tepki almadığını, köşe yazarlarına veya röportajı yapanların görüşlerine müdahale edilmediğini vurguladı. Mahkeme heyetinden son soru da diğer üye hâkimden geldi. Mahkemenin kıdemsiz üyesi Öz’e provokatif bir şekilde, “Sağ elinizi titrerken gördüm. Kronik bir rahatsızlığınız var mı? Duruşmada izah etmek ister misiniz” diye sordu. Öz de, önce bu sorunun neden yöneltildiğini sordu, ardından “İstemem. Önünüzdeki rapor yeterli” diye yanıtladı.

Yeterli oy alamadı

Ardından duruşma savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı, iddianamede suçlama konusu edilen 18 Şubat 2014 tarihli Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu toplantısında Mustafa Balbay’ın yerine Eser Sevinç’in seçilmesinin Balbay’ın isteği olup olmadığını sordu. Öz de, Balbay’ın CHP’de aktif görev aldığını ve başkan adayı olduğunu anımsatarak, “Ergenekon’da tutuklu olması nedeniyle görevine son verilmedi. Herhangi bir siyasi partide görev alan kişilerin yönetici fonksiyonunun olması doğru olmaz. Yeterli oy alamadı ve seçilemedi” dedi. Bu sırada İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay, vakıf üyelerinin vakıf senedine göre 2 senede bir yenilendiğini belirterek, “Savcının sorusu resmi senedin dışında başka kişilere de değişmezlik, değiştirilemezlik anlamına gelir. Benim de görev sürem 2 yıl. Bütün yönetim kurulu üyeleri değişecektir. ‘Balbay’ı niye seçmediniz’ sorusu biraz tuhaf. Bu eşyanın tabiatına aykırı” dedi. Ardından duruşma savcısı Bölükbaşı, Atalay’a, “Vakfa kaç yıldır üyesiniz” diye sordu. Atalay da, “10 yıldır yönetim kurulu üyesiyim ancak seçilemediği için şikâyetçi olanlar 20 yıldır üyeydi” diye yanıt verdi.


ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları