loading
close
SON DAKİKALAR

AKP Sözcüsü Çelik: Türkiye olmadan Avrupa'nın güvenliği olmaz

AKP Sözcüsü Çelik: Türkiye olmadan Avrupa'nın güvenliği olmaz
Tarih: 09.12.2020 - 10:27
Kategori: Siyaset

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısının ardından açıklamalarda bulundu.

Çelik'in açıklamaları şöyle:
-(AKP'nin bazı il ve ilçelerinde çalışanların ce binaların kiralarının ödenmediği haberleri) Normal zamanlarda yüzde 30 civarında hazine yardımından pay gönderdiğimiz teşkilatlarımıza, Covid zamanı yüzde 40 yardım gönderdik. Bu konuda AK Parti'nin bir problemi yoktur, herhangi bir borcu da yoktur. Ödenmemiş bir ilçe ve il binası kirasıyla ilgili bir durum söz konusu değildir, bize yansıyan bir durum söz konusu değildir. Hiçbir AK Parti'de çalışan kardeşimizin, arkadaşımızın maaşının ödenmemesi diye bir şey söz konusu değildir.

-(Erdoğan'ın Azerbaycan'a ziyareti) Cumhurbaşkanımızın Bakü'yü bu ziyareti, Azerbaycan Türkü kardeşlerimizle buluşmamız açısından, bu zaferden sonraki ilk buluşmamız olması açısından son derece önemli" dedi. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ateşkesi kontrol etmek amacıyla Türkiye ve Rusya tarafından ortak bir merkez oluşturulacağına işaret eden Çelik, "Bu ortak merkezin oluşturulması ile ilgili çalışmalar sürdürülüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeline ilişkin hazırlıklar tamamlandı. Silahlı kuvvetlerimiz her zaman olduğu gibi verilen emre ve talimatlara en kısa zamanda hazır olacak şekilde çalışmalarını tamamlamış bulunuyor, göreve hazırdır. Yakında bu ortak merkez de faaliyetine başlayacak. TSK'nın oradaki ateşkesi gözlemlemek üzere sürdüreceği faaliyet de son derece tarihi bir öneme sahiptir.

-(Fransa Parlamentosu'nun Yukarı Karabağ'ın bağımsızlığını tanıması) Bu karar hukuki açıdan hükümsüzdür, ama Fransa'daki devlet zihniyetini, siyasi zihniyeti göstermesi bakımından manidardır. Üstelik Fransa Minsk Grubu içerisinde bir devlet, bu kararın alınmasıyla birlikte aslında Minsk Grubu içerisindeki tarafsızlığını da kaybetmiş oluyor. Yani Yukarı Karabağ Cumhuriyeti'ni tanımak demek oradaki işgale, korsanlığa, gayrimeşru yapılara onay vermek demektir. Bu zaten Ermenistan tarafından işgal edildiği net olan, Azerbaycan toprağı olduğu kayda geçirilmiş olan Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına da aykırı bir durumdur.

Fransa gibi ülkeler aslında Ermeni toplumunun rehin tutmaya çalışıyorlar. Sonuçta Azerbaycanlı kardeşlerimiz, Azerbaycan Ordusu, Azerbaycan Türkleri zafere ulaşmıştır, öz topraklarına kavuşmuşlardır, işgal sona ermiştir. Fransa'nın bundan sonra parlamento ile birlikte aldığı bu karar, sembolik bile olsa tamamen hakkın yerine gelmesi, hukukun tahakkuk etmesi karşısında provokatif bir karardır. Bu, son derece radikal bir yaklaşımdır. Bu radikal yaklaşımdan Fransa'nın vazgeçmesi, Türkiye ile makul zeminde, saygıya dayalı bir dil ile ilişki kurması gerekiyor. Müttefiklik ilişkilerine zarar veriyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız ve Türkiye ile ilgili takıntıdan Fransız diplomasisinin kurtulması gerekiyor.

-Yunanistan sürekli olarak masa kurmaktan, diplomasiyi çalıştırmaktan bahsediyor. Ama tam AB Zirvesi öncesi Türkiye'ye karşı, Dışişleri Bakanları başta olmak üzere, son derece provokatif açıklamalar yapıyorlar. Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in açıklaması üzerine AB kurumlarının ciddi bir şekilde düşünmesi lazım. 

-Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi gündemine sahip, bağımsızlığı olan, vakar sahibi bir devlettir. Müzakere masasına oturursa kazan-kazan temelinde Türk diplomatlarının kabiliyetlerini göstereceği siyasi irade Türkiye'de mevcuttur, ama masaya oturmaktan kaçan ve sürekli şantaj siyaseti uygulayan Yunanistan tarafıdır. Dolayısıyla Yunanistan'a bir kere daha söylüyoruz. Komşuyuz ve bu coğrafyada beraber yaşayacağız, bu coğrafyadan çok uzak kimselerden medet umarak Türkiye'ye herhangi bir dayatmada bulunmanız hiçbir şekilde sonuç almaz. Başkalarından medet ummak yerine, Türkiye ile sağlıklı bir ilişki geliştirdiğiniz zaman çözülemeyecek problem yoktur. İşbirliği ve diyalog bu sorunun çözümünün temelidir. AB açısından ise en vahim konu, AB kuruldu kurulalı en yanlış siyaset, Türkiye'ye karşı yaptırım dilinin kullanılmasıdır.

-Türkiye olmadan Avrupa'nın güvenliği olmaz. Sadece mülteci meselesinde bile Türkiye bu kadar mülteciyi misafir ederek Avrupa demokrasilerini kurtarmıştır. Tabii ki Türkiye bunu Avrupa demokrasilerini kurtarmak için yapmıyor. Türkiye, vicdan temelinde ölümden kaçan mazlum insanları korumak için yapıyor. Türkiye, bu insani ve vicdani politika çerçevesinde ölümden kaçan mazlumlara kucak açmamış olsaydı, aynı Kavimler Göçü gibi Avrupa'nın jeopolitik haritasının alt üst olması gibi bir tablo ile karşı karşıya kalınacaktı, Avrupa reel politiği alt üst olacaktı, Avrupa demokrasileri tamamen çökecekti. Hatta şunu söyleyebilirim, bugünkü liderlerin çoğu iktidarda olamayacaklardı. Çünkü siyaset tamamen şekil değiştirmiş olacaktı. Aşırı sağcıların, ırkçıların Avrupa'da başbakan, cumhurbaşkanı olduğu bir tablo ortaya çıkacaktı. Dolayısıyla Avrupa demokrasisi, Türkiye'ye borçludur. Sadece güvenlik açısından değil, siyasi paradigma açısından da borçludur. Buna karşılık kalkıp da Türkiye'ye yaptırım dili kullanmak tamamen bir akıl tutulmasıdır.

-AB kuruluşundan bu yana ilk defa bir krizi yönetemez ve fırsata çeviremez halde. Halbuki köprüler kuran, diyalog geliştiren, iş birliği geliştiren bir Avrupa, dünyanın geleceği için, herkes için bir referans kaynağıydı, demokrasiler için bir umut kaynağıydı. Biz o Avrupa'nın, o AB'nin parçası olma konusundaki irademizi koruyoruz. Demokratik değerlere sahip, iş birliği, diyalog mekanizmalarını artıran, kazan-kazan ilkesi çerçevesinde siyasi değerleri ve demokratik değerleri pekiştiren bir AB, Türkiye'nin de içinde yer almak istediği bir birliktir. Dolayısıyla bunun yolu, o birliğin hayatiyetini sürdürmesi, genişleme politikasını sürdürmesi ile mümkündür. Burada Türkiye ile Avrupa arasındaki köprünün bu yanlış ajandalara mahkum olarak zedelenmemesi lazım. Onun için de AB’nin yapması gereken ilk iş, Türkiye'ye karşı bu yaptırım dilini kullanmaktan vazgeçmesidir. Türkiye'ye karşı yaptırım uyguladığınızda, Türkiye bu diyalogların dışında kaldığında, bu diyalog masalarını önemsemediğinde, güvenlik meselesini nasıl yöneteceksiniz? Doğu Akdeniz'deki meseleleri nasıl yöneteceksiniz? Mülteci meselesini nasıl yöneteceksiniz? Yani AB açısından ilk 5 mesele olarak hangi meseleleri sayarsanız, Türkiye olmadan AB'nin bunu yönetmesi mümkün değil. Bütün bunları nasıl gerçekleştireceksiniz? AB sağduyulu davranmalıdır. Sağduyulu davranırken de Türkiye ile diplomatik mekanizmaları çalıştırmalıdır. Yapmaması gereken tek şey vardır, o da yaptırım dili kullanmak. AB’nin kurumlarından yaptırım dilinin çıkması demek, AB’nin faşistler, ırkçılar, neonaziler karşında yenilenmesi demektir.

-(Kılıçdaroğlu'nun Türk gemisinin aranması olaynda iktidara yönelik eleştirileri) Doğrusunu söylemek gerekirse bunu inanılmaz yadırgatıcı buluyorum. Yani 'Türkiye'nin oraya zamanında bilgi vermediği, Cumhurbaşkanına ulaşılamadığı' gibisinden bir yaklaşımla karşı tarafın tezlerinin, iç siyasette CHP yöneticilerinin tezi haline gelmesini biz son derece şaşkınlıkla, ibretle izliyoruz. Cumhurbaşkanımızda arkadaşlarımızın hepsinin cep telefonu vardır, aradığınızda 1 dakika içinde ulaşırsınız, acil bir konu olduğunda. Bu kadar kolay bir şekilde çeşitli konularda görüşünü almak, talimatını almak kolaydır. Öyle bir konuda Türkiye haklıyken, halen dün de bütçe görüşmesinde Kılıçdaroğlu'nun, İrina Harekatı çerçevesinde Yunanlıların, Almanların tezini Türkiye'nin tezine karşı doğru bir tez gibi savunması son derece yadırgatıcı.

Yunanlılar manşet atıyorlar. Bir tek Yunanlılar, Türkiye'nin muhalefet liderinin doğru söylediğini söylüyorlar. Başkası tarafından takdir görmüyor, bir tek orası tarafından takdir görüyor. Biz söylediğimiz zaman 'Sayın Kılıçdaroğlu sadece Türkiye'ye karşı yabancı devletlerin tezini savunuyor' diye. Bakın bu gemi hadisesinde, komuta merkezinde Yunanlılar da olduğu için, kendilerinin Türk muhalefet lideri tarafından farklı bulunduğuna dair sürekli bir anahtar veriyor. Gelinen nokta budur. Kendi devletine karşı eleştirel olan, yabancı devletlerin tezini sürekli olarak kendi devletinin tezi karşısında, gerçek bir tez gibi savunan bir muhalefet anlayışı ile karşı karşıyayız.

Türkiye'deki bir siyasi partinin yöneticisine yakışıyor mu, kendi devletini başka devletlerin teziyle suçlamak? Böylesine bir beşinci kol faaliyeti olabilir mi? Demokratik siyaset açısından böylesine bir yanlış olabilir mi? Sadece Yunanlılar tarafından takdir edilen açıklamalar yapıyorlar” dedi. CHP’nin kendi içindeki taciz, tecavüz ve hırsızlık iddialarıyla ilgili tartışmalara sessiz kaldığına işaret eden Çelik, “Ortada taciz, tecavüz, hırsızlıkla ilgili sıkıntı varsa, iddialar varsa bu parti içindeki birtakım grupların tartışmasına dönmüşse bunun karşısındaki kurumsal suskunluğun adı, ahlaksızlığa göz yummaktır. En yüksek sesle kadınların onurunu savunan, bu saldırıyı gerçekleştirenleri dışlayan bir dil kullanılması gerekir. Kadın haysiyeti karşısında susanın, ondan sonra siyasette söyleyecek sözünün olmaması gerekir. Bu iddiaların gerçek olması durumunda en sert bir şekilde gereğinin yapılması, ilgili kişilerin tasfiye edilmesi lazım.

-(Kılıçdaroğlu’nun 'Hükümet sözcülerini dinliyorum. Alice Harikalar Diyarı'nda gibi konuşuyorlar' açıklaması) Biz bütün gerçekleri paylaşıyoruz. Herhangi bir rüya da görmüyoruz. 'Alice Harikalar diyarında' lafına verilecek en iyi cevap, partinizin içinden geçmekte olduğu bu alaca karanlık kuşağı karşısındaki suskunluğunuzdur. Bu bir kabusa dönmüş, bu kurumsal suskunluktan bir an önce vazgeçmeniz gerekiyor.

-Adalet Bakanımız, TBMM Adalet Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri ile bir araya gelecek. Temel bakış açısı, bu ülkede ikinci sınıf vatandaş yoktur, bu ülkede herkes ev sahibidir, kiracı değildir. Bu çalışmalar güçlü bir şekilde yapılacak, Cumhurbaşkanımıza sunulacak ve kendileri tarafından kamuoyuna açıklanacak.

-(Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklaması) CHP'de cumhurbaşkanlığı, adaylık meseleleri biraz ithalat ihracat meselesine dönmüş. Her seferinde 'Nereden aday buluruz?' gibi bir yaklaşım, tartışma devam ediyor. Kılıçdaroğlu dün çok iddialı şeyler söyledi. Kendisi Cumhur İttifakı karşısındaki ittifakın en büyük partisinin genel başkanı. Söylediği şey aday olacaksa tutarlılık anlamına gelir, ama yine ithal aday içerisine girecekse, biliyorsunuz bununla ilgili CHP'nin içerisinde de ciddi eleştiriler var, bu da Sayın Kılıçdaroğlu'nun iddiasızlığının altının çizilmesi anlamına gelir. Sayın Cumhurbaşkanımız açısından karşısında kimin aday olacağının bir önemi yok.

-(Muhalefetin telefonlarının dinlendiği iddiaları) Böylesine bir iddia koyduktan sonra bu İçişleri Bakanımız tarafından güçlü bir şekilde çürütüldü. Burada Sayın Kılıçdaroğlu'nun elinde bir bilgi, belge, delil varsa, yani bu kadar önemli bir iddiayı bu kadar delilsiz bir şekilde konuşuyorsa bu, siyasi sorumsuzluk tarihine yeni bir çentik atmaktır. O zaman götürsün savcılara versin, ortaya çıksın, bunları açıklasın. Böyle bir dünya yok. Burada İçişleri Bakanımızın verdiği cevaptan sonra söyleyecek hiçbir şeyleri olmadığı halde 'Hayır, biz bu iddiaya devam ediyoruz' diyorlar. Burada siz bütün İçişleri teşkilatına, güvenlik teşkilatına, kendi devletinizin en kıymetli kurumlarından bir tanesine iftira atıyorsunuz. Onların bu şekilde bir iftiraya maruz bırakılması siyasi sorumsuzluğun ötesinde siyasi ahlak konusunda büyük bir zaafı gösteriyor. Bu açıklamaları yaparken çok dikkatli olmalılar.

-(Kılıçdaroğlu'nun Tank Paleti Fabrikası'nın satılmasına ilişkin açıklamaları) Tank Paleti Fabrikasıyla ilgili 'satıldı' diyor. Buradan açık ve net şekilde söylüyoruz. Bu net bir yalandır. 14 Mayıs 2019 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararıyla, mülkiyeti Bakanlığımızda olmak üzere fabrikanın sadece işletme hakkı devredilmiştir. CHP'nin bu konudaki iddiası bir yalan siyasetidir. Fabrika satılmamıştır, sadece fabrikanın işletme hakkı devredilmiştir ve bütün denetim Milli Savunma Bakanlığı'ndadır. Fabrikanın arazisi, taşınmazları, fabrikaya ait tüm varlıklar devlet mülkiyetindedir. O konudaki iddiaları da tamamen yalan. Ne milli güvenliğimizi tehlikeye atan, ne milli güvenlik sırlarımızı başkasıyla paylaşan bir durum var. Sistematik olarak yalan söyleyen bir yaklaşım içerisindeler. Esas cevap vermesi gereken 'Türk ordusu satılmış' diyen milletvekiline niye sahip çıkıyorsun. Bir kere daha kınıyoruz buradan.

(Aşı ile ilgili açıklamalar) Bilim Kurulu, Sağlık Bakanlığımız, Türk bilim adamları, buradaki bu iddiaların karşısında bunları denetlemeyecek, bunların ne olduğunu bilemeyecek kadar yetersiz değildir. Türkiye'nin bu konudaki kapasitesi yüksektir, Türk bilim adamlarının kapasitesi yüksektir. Eğer vatandaşımıza, bir aşı öneriliyorsa bu, Covid-19 salgınıyla mücadele içerisinde vatandaşımızın sağlığının korunması içindir. Lütfen Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu tarafından yapılan açıklamalara riayet edelim."

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları