loading
close
SON DAKİKALAR

Atilla İlhan aramızdan ayrılalı 11 yıl oldu

Atilla İlhan aramızdan ayrılalı 11 yıl oldu
Tarih: 11.10.2016 - 16:51
Kategori: Sağlık, Yaşam

Şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen Attilâ İlhan'ı kaybedeli 11 yıl oldu. Attilla İlhan, hala sesleniyor mücadelemize 'Memleket bir Kurtlar sofrasına döndü mü, İsyan haktır.'

Şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen Attilâ İlhan'ı kaybedeli 11 yıl oldu. Attilla İlhan, hala sesleniyor mücadelemize 'Memleket bir Kurtlar sofrasına döndü mü, İsyan haktır.'

15 Haziran 1925'te İzmir'in Menemen ilçesinde dünyaya gelen Atilla İlhan, 11 Ekim 2005'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. İzmir'de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu ve Karşıyaka Ortaokulu'nu bitirdi. Atatürk Lisesi'ndeki öğrenciliği sırasında Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Danıştay kararıyla eğitimi sürdürme hakkını kazandı. İstanbul'da Işık Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. 6 yıl aralıklarla Paris'te yaşadı. Türkiye'ye döndü. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığı'nı üstlendi. Ankara'da Bilgi Yayınevi Danışmanlığını yaptı. Senaryolarında "Ali Kaptanoğlu" takma adını kullandı. Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Yelken ve Sanat Olayı dergilerini yönetti.


Cinayet Saati

haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bagliydi agliyordu
dört biçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dagiliyordu

deli cafer ismail tayfur ve şaşi
maktulün onbeş yillik arkadaşi
üçü kamarot öteki aşçibaşi
dört biçak çekip vurdular dört kişi

cinayeti kör bir kayikçi gördü
ben gördüm kulaklarim gördü
vapur kudurdu kuduz gibi bögürdü
hiç biriniz orada yoktunuz

demirlemişti eli kolu bagliydi agliyordu
on üç damla gözyaşini saydim
allahina kitabina sövüp saydim
şafak nabiz gibi atiyordu
sarhoştum kasimpaşa'daydim
hiç biriniz orada yoktunuz

haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
polis katilleri ariyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşi
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasimpaşa'daydim
vapuru onlar vurdu ben vurmadim
cinayeti kör bir kayikçi gördü

ben vursam kendimi vuracaktım

***

İlk şiiri olan "Balıkçı Türküsü" 1941'de Yeni Edebiyat Dergisi'nde yayınlandı. "Nevin Yıldız" takma adıyla İstanbul, "Beteroğlu" takma adıyla Yücel dergilerinde şiirleri çıktı. 1946 CHP şiir yarışmasında "Cebbaroğlu Mehemmed" şiiriyle birincilik ödülü kazandı. Bu başarıdan sonra hızla tanınıp sevildi. Genç, Yeni Nesil, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikayeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı gibi dergilerde şiirleri, deneme ve eleştirileri yayınlandı. Türk edebiyatının önemli isimleri arasına girdi.

Garip Akımı ve İkinci Yeni şiirine karşı çıktı. Mavi ya da Maviciler adıyla tanınan toplumcu gerçekçi şiir akımını başlattı.

Yayımlanan ilk şiiri “Balıkçı Türküsü”, Ekim 1941 sayılı Yeni Edebiyat dergisinde çıkmıştır. Beterlioğlu takma adıyla Gün ve Yücel dergilerinde destansı özellikler taşıyan ilk denemelerini yayımlamıştır. 1946 CHP Şiir Yarışması’nda “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı destan şiiriyle ikincilik ödülü kazanmış ve büyük bir üne kavuşmuştur. 1948 senesinde ilk şiir kitabı “Duvar”ı kendi imkânlarıyla yayımlamıştır.

1948 yılında yayımlanan “Duvar”da, toplumsal duyarlılıkla yazılmış şiirler vardır. Özgürlük, yurtseverlik, özveri, barış, insanlık temalarını ele alan bu şiirler, İkinci Dünya Savaşı’nın gerilimini, sıkıntılarını ve çöküntülerini anlatmıştır. “Gavurdağları’ndan Rivayet” bölümünde, öyküşiirlere yer vermiştir. Destan türünün söyleyiş özelliklerinden yararlanan bu yapı içinde, tam ve yarım kafiye ile elde edilen ses zenginliği ve güçlü imgelerle manzumeden şiire çıkılabilmiştir.


Sevmek İçin Geç Ölmek İçin Erken

akşamın acı su karanlığı içinden
soğuk kadife teması yalnızlığın
şuh bir kahkaha balkonun birinden
gizli işareti midir bir başlangıcın

sevmek için geç ölmek için erken

başbaşa çay elele yürümek derken
boğaz vapurları mı iskele sancak
telefonda kaybolmak sesini beklerken
insan insanı yeniler doğrudur ancak

sevmek için geç ölmek için erken

içimdeki gökkuşağı besbelli neden
bulutların içinden kuşlar yağıyor
bir şiire başlarsın birini bitirmeden
hiç kimse gözlerine inanamıyor

sevmek için geç ölmek için erken

sevmek sevildiğini bile farketmeden
yaklaştıkça ölüm soğuk bir yağmur gibi
sevmek zehir zemberek ve yürekten
gecikerek de olsa vuruşur gibi

sevmek için geç ölmek için erken

***

Nurullah Ataç’ın söylemine göre erkekçe sesi, güngörmüş şairlere özgü becerileri, özellikle getirdiği yerel havayla toplumcu gerçekçi anlayış içinde yerini ararken şiirini iki yönde geliştirmeye çalıştığı söylenebilir:
-Öyküşiir diyebileceğimiz uzun kuruluşlarda;

3574_imageskj -Genellikle belli bir toplumsal problemden kaynaklanan duyarlılıkların işlendiği şiirlerde.
Toplumsal problemleri ele alan şiirlerde, bireysel ve toplumsal duyarlılığın iç içe olduğu görülmektedir. Bu şiirlerde bireysel duyarlılık toplumsal problemleri yumuşatma görevi üstlenmiş gibidir. Mısralara, “boğazlanmış aydınlığın şarkısı, lacivert kanatlar, şimşeklerin kılıcı, şarap rengi şafak, uçuşan şarkılar, ela gözlü yağmur” gibi şairanelik seviyesindeki tamlamaların yanında yer yer aynı özellikte benzetmeler hâkimdir. Bu yan unsurlardan, sanatçının şiirinde oluşturmak istediği coşku selini daim kılmak için yararlandığı düşünülebilir.

1954 yılında çıkardığı “Sisler Bulvarı” kitabıyla şairin toplumcu temadan çok bireysel temalara yöneldiği göze çarpmaktadır. Şiir yazmanın düzyazıdan ciddi ve içten farkları olduğunu belirterek imgeyi ön plana almıştır; fakat imgenin asla tek başına amaç olamayacağını savunarak o yıllarda bir harekete dönüşmekte olan İkinci Yenicilerden kendisini özellikle ayrı tutmuştur. Şiirindeki bu tutum değişikliğinin sinyallerini, zaten 1951 senesinden beri Paris’ten Pazar Postası gazetesine yolladığı yazılarıyla göndermiştir. Sonra Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak ve Ufuklar dergilerinde yayımlanan yazılarında Garip ve Toplumcu Gerçekçi şiire tepkisini ve itirazlarını kaleme almıştır. Özellikle, 1 Temmuz 1953 tarihli Kaynak dergisinde çıkan “Sıkı Durun Putlar, Sıkı!” başlıklı yazısı edebiyat çevrelerinde tartışmalara neden olmuştur.


Üçüncü Şahsın Şiiri

gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgar aklımı alırdı
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu ağlardım

***

Şairin yazıları Ankara’da bir grup gencin çıkardığı “Mavi” dergisi tarafından benimsenmiş ve destek görmüştür. Mavi, yazı işleri müdürlüğünü Teoman Civelek’in yaptığı ve kadrosunda Ülkü Arman, Güner Sümer, Bekir Çiftçi gibi gençlerin bulunduğu bir dergidir. İlk sayısı 1 Kasım 1952 tarihinde yayımlanan dergi, büyük boy kâğıda sekiz sayfa olarak hazırlanmıştır. 1 Ekim 1954 tarihinde yayınına son veren dergi, 1955-1956 yıllarında Özdemir Nutku’nun yönetiminde “Son Mavi” adıyla çıkarılmıştır.

Toplumcu bir şair olan İlhan, Türk şiir bileşiminin de asıl bu çizgi üzerinde başarılacağına inanmıştır. Ancak, Cumhuriyet dönemi şairlerinin Batılı bilimsel ve estetik yöntemleri ulusal ve toplumsal kadrosu içerisinde kendi koşullarımıza uygulamaları gerektiğini belirtmiştir. Diğer bir söylemle, “aktarma” şiirine karşı çıkmıştır.
Şair, “toplumsal” ile “toplumcu” arasında bir ayrıma gitmeye çalışmıştır. Yazılarında, “toplumcu gerçekçilik” ile “toplumsal gerçekçilik”in birbirine karıştırıldığını; birincisinin “sosyalist realizm”in, ikincisinin de “sosyal realizm”in Türkçe karşılıkları olduğunu söylemiştir. Mavi dergisinde önerdiği çözüm; Atatürkçülük doğrultusunda “toplumsal gerçekçilik”tir. Şiirimiz ancak bu biçimde “toplumcu” bir temele oturacaktır:

“İşin doğrusu, Türk sanat geleneğini iyice sindirmek, günümüz koşullarının Türk içlemini, çağdaş estetik yöntemlerini kullanarak, o içleme en uygun gelen biçimde yoğurup geleneksel gelişme zincirine yeni bir halka diye eklemektir.”

1968 senesinde çıkardığı “Yasak Sevişmek” kitabıyla beraber, kendi şiir oluşumunun tamamlandığını belirtmiştir. Şiirinin yapısı, “Batıdan, halk şiirinden toplumcu şiir geleneğinden ve divan şiirinden alınmış unsurların bir araya getirilip bundan özgün bir sentezin çıkarılması” ile oluşmuştur.

“Duvar”daki şiirlerde “halk şiirinden bir şeyler yoğurmaya” çalışan şair, 1974 yılında okuyucularıyla buluşturduğu “Tutuklunun Günlüğü”nde bu defa “divan şiirinden bir şeyler çıkarmaya” çalışmıştır. Gazeli, muhammesi, müseddesi ve şarkıyı yenileştirerek geleneksel Türk şiirinin sesini çağdaş bir içerikle kaynaştırmayı amaçlamıştır.
Attila İlhan’ı gerek sanatçı kişiliğiyle gerekse düşünceleriyle bir gruba sokarak dar kalıplarda değerlendirmek imkânsızdır. O, sosyal alanlardaki derin bilgisi ve geniş kültürüyle çağına tanıklık eden ve çözümler üreten bir aydındır. Kendisini ifade etmek adına tek bir yolu izlemekle yetinmemiş, şiirle başladığı serüvenini roman, deneme, köşe yazıları ve senaryolarıyla zenginleştirerek okuruna ulaşmıştır.


Tut Ki Gecedir

tut ki gecedir
karanlık sıvaşır ellerine camlardan
birden kırmızıya döner
trafik ışıkları
kükürtlü dumanlar yükselir
korkuya batmış
camkırığı adamlardan
tehlikeye büyür sakalları

tut ki gecedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar
yeraltı örgütleri tetik üstünde
adres değiştirmiş silah kaçakçıları
fahişeler birbirinden kuşkulanıyor

tut ki gecedir
katiller huzursuz
hırsızlar sinirli
hainler ürkekçedir
elleri telefona kendiliğinden uzanıyor
ihanete gece müthiş bir gerekçedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar

ihanet bir bilmecedir

***

İlk iki romanı Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez'den sonraki romanlarında tarihsel konulara ağırlık vermeye başladı. Bu tür romanlarında öz Türkçe akımına karşı çıktı.

Senaryolarını yazdığı önemli filmler: Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad), Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Rıfat Diye Biri (Ertem Gönenç), Şoför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon).

Atilla İlhan Eserleri:

ŞİİR: 

Duvar (1948)
Sisler Bulvarı (1954)
Yağmur Kaçağı (1955)
Ben Sana Mecburum (1960)
Bela Çiçeği (1962)
Yasak Sevişmek (1968)
Tutkunun Günlüğü (1973)
Böyle Bir Sevmek (1977)
Elde Var Hüzün (1982)
Korkunun Krallığı (1987)
Ayrılık Sevdaya Dahil (1993)

ROMAN: 

Sokaktaki Adam (1953)
Zenciler Birbirine Benzemez (1957)
Kurtlar Sofrası (1963/64)
Bıçağın Ucu (1973)
Sırtlan Payı (1974)
Yaraya Tuz Basmak (1978)
Fena Halde Leman (1980)
Dersaadet'te Sabah Ezanları (1981)
Haco Hanım Vay (1984)
O Karanlıkta Biz (1988)

GEZİ-DENEME-ELEŞTİRİ: 

Abbas Yolcu (1957)
Hangi Sol (1971)
Gerçekçilik Savaşı (1980)
Hangi Atatürk (1981)
Batı'nın Deli Gömleği (1982)
İkinci Yeni Savaşı (1983)
Sağım Solum Sobe (1985)
Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler (1985)
Ulusal Kültür Savaşı (1986)

ÖDÜLLERİ 

1946 CHP Şiir Yarışması Birinciliği
1974 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü Tutuklunun Günlüğü ile
1975 Yunus Nadi Roman Armağanı Sırtlan Payı ile

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları