loading
close
SON DAKİKALAR

Bazen devlet bazen IŞİD ancak hedef değişmiyor: Aleviler

Bazen devlet bazen IŞİD ancak hedef değişmiyor: Aleviler
Tarih: 03.07.2016 - 09:54
Kategori: Gündem

Akademisyenler Bedriye Poyraz ve Hakan Mertcan devletin her zaman Alevilerin varlığını ancak katledilmesi gereken düşman olarak kabul ettiğini söylediler.

Akademisyenler Bedriye Poyraz ve Hakan Mertcan devletin her zaman Alevilerin varlığını ancak katledilmesi gereken düşman olarak kabul ettiğini vurgulayarak, “IŞİD vb. terör şebekelerine bakın, nasıl gelenekle modernliği harmanlayan törensel cinayetler üretiyorlar” dedi.

Baskıya zulme karşı duruşu nedeniyle gerici ideolojilerin yok edilecekler arasında birinci sırada gördüğü Aleviler ile egemenler arasındaki ilişkiyi bu konudaki çalışmaları ile tanınan akademisyenler Prof. Dr. Bedriye Poyraz ve Yrd.Doç.Dr. Hakan Mertcan, BirGün'den Nurcan Gökdemir'e değerlendirdiler. Poyraz, Devletin her zaman Alevilerin varlığını ancak katledilmesi gereken düşman olarak kabul ettiğini vurgularken, Mertcan katliamların tarihselliğine ‘’İŞİD vb. terör şebekelerine bakın, nasıl gelenekle modernliği harmanlayan törensel cinayetler üretiyorlar” sözleriyle dikkati çekiyor. 

Bu alanda çalışma yapan iki ismin değerlendirmeleri şöyle:

Prof. Dr. Bedriye Poyraz:

Alevilerin devletle olan ilişkilerini katliamlar tarihi olarak okumak mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’dan devraldığı bellek mirasıyla yakın zamana kadar Alevi toplumu ile neredeyse sadece katliamlar üzerinden ilişki kurmuştur. Bu anlamda devlet, Alevileri yurttaşlık hakları bağlamında yok saymayı, politika olarak titizlikle benimserken, bu politikanın tek istisnasını katliamlar olmuştur. Bir diğer ifade ile devlet yurttaş olarak yok saydığı Alevilerin varlığını ancak katledilmesi gereken düşman olarak kabul etmektedir. Katliamlar konusundaki cömertlik, yüzleşme konusunda katı, cimri bir tutum ve politika olarak tezahür eder.

Devletin bu katı politikasının nedeni, en başından beri Sünni inanç ve ideolojisinin harcı ile yoğrulmuş olmasından kaynaklanır, devletin en önemli unsuru ve bileşeni olan Sünnilik ideolojisi özellikle AKP iktidarı döneminde, laiklik gibi diğer bütün özelliklerini, silikleştirmiş hatta yok etmiştir. Oysa Alevilik, Sünnilik inancına en büyük meydan okumadır. Eğer Alevilik teolojisi hakkıyla akademide çalışılabilse, Sünniliğin İslam’la aynı ve bir olmadığını ve İslamiyet’in sadece bir yorumu olduğunu Türkiye toplumu öğrenecek ve anlayacaktır.

Sivas katliamı, TC tarihinde ilk defa kabinede Alevi bakanlar yer alırken Sünni ideolojinin, bellek tazeleme işlemidir, bir anlamda had bildirmedir. Devletin katliam geleneğinden vazgeçmediği geçmeyeceği hatırlatmasıdır. Bu anlamda Sivas katliamını gerçekleştirenlerin Avukatlığını yapan Celal Mümtaz Akıncının Anayasa Mahkemesi Üyesi olması ve hatta her türlü engellemelerle zaman aşımına uğratılan Sivas katliam davasına bakmakla görevlendirilmesi şaşırtıcı değildir. Aynı şekilde AKP iktidarının AB’nin gözünü boyamak ve oyalamak için sözde Alevi açılımına Maraş Katliamının organizatörü ve sorumlusu Ökkeş Kenger (Şendiller)’i davet etmesi şaşırtıcı değildir. Sivas Katliamının gerçekleştirenlerin bütün avukatlarının AKP’den milletvekili ve bakan olması şaşırtıcı değildir. Şevket Kazan’ın bakan olarak hapishanede katliam gerçekleştirenleri ziyaret etmesini başka türlü anlamak ve anlamlandırmak mümkün değildir. Tayyip Erdoğan’ın iktidarını sürdürmesi için seçim kampanyalarında Alevilere yönelik nefret söylemini bonkörce kullanımını başka türlü açıklamak olanaksızdır. AKP iktidarının büyük bir kararlılıkla eğitim politikasın laiklikten uzaklaştırması başka türlü anlamak mümkün değildir.

Yrd. Doç. Dr. Hakan Mertcan:

Alevilik kurumsal-yerleşik dinin efendilerini-hizmetkârlarını hep rahatsız etmiştir. Alevilik karşısında şedit bir tavır içinde olan ortodoksi, siyasal iktidarın alanında yer almakta, siyasal erkle birlikte güçlenmekte ve onu güçlendirmektedir. Burada, altını çizmek gerekir ki dini olansiyasal olandır, siz bunu dini alan siyasal alandır diye de okuyabilirsiniz. Örneğin, Türkiye’deki din-devlet ilişkisinin bir röntgenini çekecek olursak, Diyanet’in bu devletin en eski kurumlarından biri olduğu görülür. Devlet, dini resmi ideolojinin dışında bırakmamış +ve dini kurumsallığı da merkezi devlet yapısının tam da göbeğine almıştır. Bu, cumhuriyetin bir buluşu değil, kadim bir uygulamadır, Osmanlı’da da benzer politikayı görürüz, bunun için şeyhülislamlığa bakılması yeterlidir. Devlet buradan, geniş kitleleri kontrol etme, manipüle etme açısından kendini beslerken yerleşik din de kendi varlığını devlet aygıtı-imkânları sayesinde yaygınlaştırma ve kökleştirme olanağına kavuşur. Siyasal İslam tam da bu sebepten ötürü devlet geleneğinin içinde yetişti; başka yerde aramaya gerek yok, Diyanet de buna, en hafifinden, ideolojik malzeme-zemin sundu.

Siyasal İslamın güçlendiği bir evre olarak 1970’li yıllarda Kırıkhan katliamı ile başlayan katliamlar artarak yol alıyor. 1978’de Maraş’ta günlerce süren, çığırından çıkmış bir biçimde komşularına saldıran bir anlayış görüyoruz, yaşlı insanların gözleri oyulup, hamile kadınların karınları deşiliyor. Sonra birçok Alevi katliamı ve katliam girişiminin ardından Sivas’a düşüyor yolumuz yine resmi yetkililerin gözleri önünde, camiden çıkarak Madımak’a saldırılıyor, saatlerce gösteri yapılıp, tıpkı bir ayin gibi insanlar yakılıyor, gerçekten de kurumsal dinin temsilcileri orada bir ayin yapıyor ve her türlü kötülüğü hak ettiklerini düşündükleri “zındıkları, kâfirleri” (!) göz göre göre yakıyor. Bunu insanların galeyana gelmesi, bir takım kötü niyetlilerin, ajan-provokatörlerin provokasyonu gibi görmek, çok büyük bir körlük veya saflıktır bana göre. Bu vahşet, galeyana gelmekle değil daha ontolojik sebeplerle açıklanabilir ancak. O kadar köklü, bir anlamda kültürel-sosyal gene dönüşmüş bir Alevi nefreti var ki, Alevileri her türlü yöntemi kullanarak yok etmek “cennete” giden yolu garantileyecekmiş gibi! Bunun üzerinde uzun uzun düşünmemiz gerekiyor.

İŞİD vb. terör şebekelerine bakın, nasıl gelenekle modernliği harmanlayan törensel cinayetler üretiyorlar. Yakıcı bir örnek olarak hatırlamak gerekir, bu barbar topluluk, bu coğrafyada da çok sayıda mensubu olan Arap Alevilere karşı Suriye’de durmaksızın katliamlara girişiyorlar.


ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları