Bilmediğimiz hastalıklı yer

Barış Pehlivan; Bir kitap okudum. Ve en yakınımızdaki şifa yerine dair bilgisizliğimi fark edince, oraların aslında ne kadar da bize uzak ve asıl kendisi şifa arayan yerler olduğunu anladım.
Bugün hastalandınız. Mahallenize en yakın aile sağlığı merkezine (ASM) gittiniz. Kapısından içeri girdiğinizde sizi sağlığınıza kavuşturmasını istediğiniz insanlar aslında ne yaşıyor biliyor musunuz?
Bir kitap okudum. Ve en yakınımızdaki şifa yerine dair bilgisizliğimi fark edince, oraların aslında ne kadar da bize uzak ve asıl kendisi şifa arayan yerler olduğunu anladım.
Kitabın adı; “Sağlıkhane Değil Ticarethane - AKP, Cumhuriyetin Sağlık Ocaklarını Ne Hale Getirdi?” (Kırmızı Kedi Yayınevi). Yazarı Tolga Şahin’in deyimiyle “sistemin mağdurlarının” anlatımlarından oluşan, belgesel metni gibi bir eser.
Kitap şu satırlarla karşılıyor okuru: “1980 darbesi sonrası Türkiye’de hâkim olan liberalizm furyasından sağlık da nasibini aldı. Bu döneme kadar sosyal devlet anlayışı gereği hizmet veren kurumlar bir bir liberalizme kurban edilirken sağlıkta metalaşmanın temelleri atıldı. Bu temeller atılırken sağlık alanında devletçi politikalar izlenmeye devam edildi. Ancak 2000’li yıllara geldiğimizde Avrupa’ya uyum kapsamında sağlıkta dönüşüm projesi başlatıldı. AKP tarafından 2005 yılında başlatılan bu dönüşüm projesiyle aile hekimi ‘sağlıkçı’ olmaktan çıkarıldı, ‘taşeron’ bir işveren haline getirildi. Aile sağlığı merkezleri (ASM) ise ücretlerin prim üzerinden ödeneceği, kullanılan mekân, veri giriş elemanı, hizmetli, araç ve her türlü giderin hekim tarafından karşılanacağı, sadece sağlık elemanıyla (hemşire/sağlık memuru) çalışılan bir mekân haline geldi. Bakanlık yük olarak gördüğü bu unsurları sırtından atarken birinci basamak sağlık hizmetleri aile hekimine devredildi.”
Peki, ASM’de sistem nasıl işliyor?
Kitaptan aktarayım:
“Bir doktor devletle sözleşme imzalıyor, diyor ki ben şurada şu binada aile sağlığı merkezi açacağım. Burada belirtmek lazım, devlet Milli Emlak aracılığıyla kendi binasını da kiralayabiliyor aile hekimine! Aile hekimi binayı tutuyor, teçhizatını alıyor. Badana, boyasını yaptırıyor. Oturulacak sandalyesinden tuvaletteki sabununa kadar cebinden alıyor.
Devlet aile hekimliklerini sınıflara ayırmış; A, B, C, D, E diye. Bu sınıfların belirli şartları ve cari gider ödenekleri var. Fazladan çalıştırılması gereken personelin maaşını aile hekimi gider ödeneğinden karşılamak zorunda!
Tabii bunun yanında aile hekimi, binanın kirasını, elektrik, su, doğalgaz faturalarını, temizlik giderlerini de bu gider ödeneğinden karşılamak zorunda! (...)
Ya 2025 yılında ödenek ne kadar dersiniz? A sınıfı bir ASM için 49 bin 405 TL. B sınıfı bir ASM için 41 bin 994 TL. C sınıfı bir ASM için 34 bin 583 TL. D sınıfı bir ASM için ise 29 bin 643 TL. Bu parayı veriyor ama A sınıfında fazladan 20 saat ebe veya hemşire çalıştırmanı istiyor!”
Ve kitabın derdi şu satırlarda özetleniyor:
“Sistem zaten allak bullak hale getirilmiş, taşeron haline getirilen doktor, kendisine verilen üç kuruş parayla çalışanın maaşını mı ödeyeceğim, binanın kirasını mı, elektrik, su, doğalgaz faturalarını mı diye kara kara düşünürken ASM grup elemanları da üç kuruş parayla nasıl geçineceğinin derdinde!
Kısacası sistem, bizim sağlık bulmak için gittiğimiz binanın içerisindeki herkesi eli çenesinde uzun uzun dalıp düşünmeye mecbur kılmış durumda!
İşini hakkıyla yapmaya çalışan aile hekimleri bir yana, sağlıkçı olan ama sağlıkçı sayılmayan ‘grup elemanlarına’ iş tanımı dışında işler yaptıran, eksik ücret yatıran onlarca doktorla ilgili şikâyetler bir hayli fazla! Bazı aile hekimlerinin söylediği, doktorlar zaman zaman kendi ceplerinden personel maaşı ve giderleri karşılamak zorunda kalıyor!”
Tolga Şahin kitabında, hem ASM çalışanlarının hem de hekimlerin anlatımlarına da yer vererek yeteri kadar bilmediğimiz bir çöküşü fotoğraflıyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları