loading
close
SON DAKİKALAR

CHP Sözcüsü Faik Öztark ; 'Tüm partileri ve vatan toprağını aziz bilen milletvekillerini, yabancı askerlerin topraklarımıza girmesine izin veren söz konusu madde metinden çıkmadıkça, bu tezkereye hayır demeye çağırıyoruz”

CHP Sözcüsü Faik Öztark ; 'Tüm partileri ve vatan toprağını aziz bilen milletvekillerini, yabancı askerlerin topraklarımıza girmesine izin veren söz konusu madde metinden çıkmadıkça, bu tezkereye hayır demeye çağırıyoruz”
Tarih: 16.10.2023 - 16:19
Kategori: Siyaset

Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Faik Öztrak, MYK gündemini kamuoyuyla paylaştı. Öztark; yabancı askerlerin topraklarımıza girmesine izin veren söz konusu madde metinden çıkmadıkça, bu tezkereye hayır demeye çağırıyoruz

CHP Sözcüsü Öztrak, Hükümetin enflasyonun sebebi olarak ücret artışlarını göstermesi karşısında, tek kişilik vesayet rejiminde şirketlerin kârlılık oranları yıldan yıla artarken personel harcamalarına ayrılan payın düştüğüne dikkat çekerek, “Bu tablo, hükümetin politika tercihleri sonucunda, ülkede çalışanların enflasyonun sorumlusu değil mağduru olduğunu ortaya koyuyor” dedi.

Hükümetin önceliğinin, sığınmacılara baktığı için dışarıdan alacağı Avrolar, aferinler değil, kendi milletinin huzuru ve refahı olması gerektiğini vurgulayan Öztrak, “Dünya Bankası’nın son yayımladığı rapordaki haritada 2013-2018 arasındaki 5 yılda sığınmacılar yurdu nasıl sardığı görülüyor. Ülkemizin sessiz işgalinin belgesi olan Dünya Bankası’nın raporundaki bu haritayı ve geri kabul anlaşmasıyla ülkemizi Avrupa’nın sığınmacı gettosu haline getiren Saray Hükümetinin sorumsuzluğunu bir kere daha milletimizin dikkatine sunuyoruz” diye konuştu.

TBMM gündemine gelecek tezkereyle ilgili değerlendirmelerde de bulunan Öztrak, 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedildiği süreci anımsatarak, “Şimdi bir kere daha, milliyetçi olduğunu iddia eden tüm partileri ve vatan toprağını aziz bilen milletvekillerini, yabancı askerlerin topraklarımıza girmesine izin veren söz konusu madde metinden çıkmadıkça, bu tezkereye hayır demeye çağırıyoruz” dedi.

Öztrak, IMF’nin Hükümetle yaptığı görüşmelerden sonra yaptığı açıklamalara göre Fon’un 2024’te Hükümetin hedefinin 1,5 katı kadar enflasyon tahmininde bulunduğuna ve “hedeflenen enflasyona göre maaş artışı” vurgularına dikkat çekerek, “Gelecek yılın enflasyonu konusunda hükümet ile hükümete akıl veren IMF arasında bir anlaşmazlık olduğu ortaya çıkıyor. (…)Önümüzdeki yıl enflasyon hükümetin hedeflediği gibi değil de IMF’nin tahmin ettiği gibi çıkarsa ne olacak? Hükümet enflasyon hedefini tutturamazsa, telafi zammı yapmayıp, aradaki farkı çalışanın sırtına yıkmanın peşinde. Hedeflenen enflasyona göre ücret vermek bu. Şimdi tabi bunu yapabilmek için de Saray’ın vitrin kadrosu, seçimden sonra, aynen 1994’te dönemin Hükümetinin yaptığı gibi, kamu toplu iş sözleşmelerine müdahale etmek niyetinde demek ki” değerlendirmesinde bulundu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Dün akşam Letonya karşısında kazandığı zaferle UEFA 2024 Avrupa Şampiyonası finallerine katılma vizesini alan A Milli Futbol Takımımızı kutlayarak ve finallerde de başarılarının devamını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum. Bugün kurulumuzun gündeminde, İsrail ve Gazze’de yaşanan insanlık dramları, İsrail’in masum çocuklara, kadınlara, erkeklere karşı uyguladığı ölçüsüz şiddet, ülkemizde vatandaşlarımızı ezen hayat pahalılığı, sığınmacı sorunu ve Hükümetin hatalı politikalarının, milletimize her alanda çıkardığı ağır faturalar vardı. Ayrıca partimizi daha fazla demokrasiyle, birlik ve beraberlikle taçlandıracak, 100. Yılımızdaki Kurultayımızla ilgili hazırlıkları da gözden geçirdik. Cumhuriyetimizin 100. Yılı münasebetiyle yapacaklarımızı da ele aldık.

HER AFET FELAKETE DÖNDÜ

Bundan 5 yıl önce uygulamaya konan ucube vesayet rejimi, sadece milletimizin cebini boşaltmadı, devlet yönetiminde sebep olduğu krizle, vatandaşlarımızın can güvenliğini de tehlikeye attı. Her şeyi daha iyi yönetmek iddiasıyla getirdikleri, bu tek kişilik vesayet rejiminde, yaptıkları her şey ellerine yüzlerine bulaştı. Orman yandı, öldük. Deprem vurdu, öldük. Sel oldu, öldük. Tren devrildi, öldük. Hükümetin yetersizliği, beceriksizliği her kazayı afete, her afeti felakete çevirdi.

AMASRA’DA MADEN FACİASI BAĞIRA ÇAĞIRA GELDİ

Hafta sonunda 43 vatandaşımızı yitirdiğimiz Amasra maden faciasının yıl dönümüydü. Genel Başkanımız hafta sonunda Amasra’da şehit madencilerimizin ailelerinin yanındaydı. Amasra’daki işletmeyle ilgili Sayıştay raporunda, “Müessesenin derinleşmesinin ani gaz çıkışı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olduğu” patlamadan önce açıkça yazılmıştı. Duruşmalarda anlatılan –bugün de devam ediyor- anlatılanlar da, katliamın, bağıra bağıra geldiğini tescilledi. Amasra ilk facia değil, Ermenek’ten, Soma’ya, Karadon’dan Kozlu’ya, yüzlerce madencimizi, hükümetin bu işi yönetememesi nedeniyle şehit verdik. Dayı-başı sistemini de, emekçilere yapılan insanlık dışı baskıları da, Sarayın faciaya “Fıtrat” demesini de, işçilerin yerlerde tekmelenmesini de, tekme atanın Frankfurt’a ticari ateşe atanmasını da, unutmadık, unutmuyoruz. Maden şehitleri için adalet arayışında, CHP her zaman madencilerimizin ailelerinin yanında olacak. Yeni şehitler gelmesin diye, yapılması gereken her düzenlemenin de takipçisi olacağız.

ULUSLARARASI HUKUK İHLAL EDİLİYOR

Gazze’de büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Önce İsrail’e yapılan terör saldırısında İsrail’de, sonra da İsrail’in ölçüsüz cevabında Gazze’de yüzlerce sivil hayatını kaybetti, kaybetmeye de devam ediyor. Bu süreçte yüzbinlerce insan yerini yurdunu, terk etmeye zorlandı. Hiçbir sebep, masum çocukların, kadınların, erkeklerin öldürülmesine, yerlerinden edilmesine haklılık kazandırmaz. Sivilleri abluka altına alıp, insani yardımları engelleyerek, aç bırakarak, elektriklerini ve sularını keserek, haklı mücadele olmaz. Gazze’deki hastanelerde, kuvözde yaşama tutunmaya çalışan yeni doğmuş çocukların, makineye bağlı hastaların canına kastederek, kimse haklılık iddiasında bulunamaz. Savaştan kaçan sivil konvoyu bombalayarak insanları öldürmek, savaş suçu olan fosfor bombalarını kullanmak, kendini korumakla açıklanamaz. Bunlar uluslararası hukukun açık ihlalidir. Buna sessiz kalanların da sorumluluğa ortak olduğunu, bir kere daha yüksek sesle tekrarlıyoruz. Bu meselede, Türkiye’nin öncelikle; savaş başka ülkelere yayılmadan ateşkesin sağlanması için, ardından, İsrail ve Filistin meselesinin yan yana iki devlet şeklinde, tanınmış sınırlar içinde, adil bir barışın sağlandığı ortamda, kalıcı bir çözüme ulaşması için, elinden geleni yapmaya devam etmesi gerektiğinin de altını çiziyoruz.

İSRAİL’İN DEHŞET TEHDİDİ

İsrail’in bir kara harekatı başlatmasının ve Gazze’yi işgalinin büyük bir hata olacağını da ifade etmek istiyoruz. İsrail’in yüz binlerce insanın çok kısa bir sürede, Gazze’yi boşaltması için, Birleşmiş Milletlere yaptığı başvuru, tam bir dehşet tehdidi olarak tarihteki yerini almıştır. Bunun da kabul edilemez olduğunu belirtiyoruz.

ÖSO’YU MU DAVET EDECEKSİNİZ?

Hükümete, yabancı silahlı kuvvetlerin, topraklarımıza girmesine izin verme yetkisi vermeyi öngören tezkere, bu hafta Meclis’e geliyor. İsrail’in Gazze’ye saldırısının ardından, Doğu Akdeniz’e uçak gemisi göndermesi nedeniyle, Amerika’ya, “Bay Amerika, orada ne işin var” diyen Erdoğan’a bizde soruyoruz: Sizin Meclis’e “Terörle mücadele edeceğim” diye getirdiğiniz tezkerede, topraklarımıza yabancı askerleri davet etme yetkisi almaya çalışmanızın ne işi var? Erdoğan’ın, 2017 yılında ABD’yi “Sözleriniz lafta kalmasın, müdahale edin, bize bir görev düşerse de yaparız” diyerek, Suriye’ye çağırdığını biz unutmadık. Sarayın kendini “Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı” ilan ettiğini de hatırlıyoruz. Daha birkaç hafta önce, damadının Erdoğan’ın eleştirdiği uçak gemisinin güvertesinde, havacı gözlükleriyle çektiği boy boy selfileri yandaş gazetelerde izledik. Bir taraftan, “ABD’nin orada ne işi var” derken, diğer taraftan, başka ülkelerin askerlerinin postallarının şehit kanlarıyla sulanmış aziz vatan topraklarının çiğnemesine izin veren bir tezkereyi Meclis’e gönderirseniz, buna “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” denir. “Bu yabancı askerler, hangi ülkenin yabancı askeri?” diye sorulur. Yoksa bu topraklara sığınmacılardan sonra, bir de Özgür Suriye Ordusu’nu mu davet edeceksiniz?

O MADDE METİNDEN ÇIKMADIKÇA TEZKEREYE HAYIR DEMEYE ÇAĞIRIYORUZ

Bundan tam 20 yıl önce, 1 Mart 2003’te Millet iradesinin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisi, yine böyle bir tezkereye verdiği “hayır” oylarıyla, emperyalizmin bölgedeki oyunlarına dur demeyi bilmişti. O dönemde de Erdoğan’ın milletvekillerine “Ya sürecin dışında kalıp seyirci olacaksınız, ya da tarihin bizzat şekillenmesinde aktif rol oynayacaksınız” diye yaptığı konuşmaları da gayet iyi hatırlıyoruz. Şimdi bir kere daha, milliyetçi olduğunu iddia eden tüm partileri ve vatan toprağını aziz bilen milletvekillerini, yabancı askerlerin topraklarımıza girmesine izin veren söz konusu madde metinden çıkmadıkça, bu tezkereye hayır demeye çağırıyoruz.

FAİZ LOBİLERİNİN, DOLAR BARONLARININ, YANDAŞ MÜTEAHHİTLERİN BÜTÇESİ

Savaşın insani tarafının yanında kuşkusuz pek çok küresel etkisi de var. İsrail’de savaşın başlamasından bu yana enerji fiyatları arttı. Mazota bu gece 2 lira 23 kuruşluk bir zam daha geliyor. İhracat pazarlarımız da savaştan olumsuz etkileniyor. Enerji fiyatlarının bir durgunluğu tetiklemesi durumunda, bütçe açıklarının parasallaştırılmasıyla, faizler artarken para birimlerinin değer kaybetmesiyle, 1976’da İngiltere’yi IMF kapısına götüren senaryonun bu sefer birçok ülkeyi kapsayacak şekilde yaşanabileceği ihtimalinden bahsediliyor. Böyle bir ortamda, Türkiye’nin hazırlıklı olması gerekir. Ama Hükümetin, belli ezberleri tekrar etmekten başka bir şey yapmadığını görüyoruz. Bugün açıklanan rakamlara göre bütçe iki ay fazla verdikten sonra yeniden açık vermeye başladı. Türkiye, ilk 9 ayda 471 milyar lira faiz ödemiş bütçesinden. Önceki yılın aynı dönemine göre faiz ödemeleri yüzde 127 artmış. Aynı dönemde bizden bir kuruş çıkmayacak dedikleri döviz garantili projelere giden parada 42 milyar lira. Kur Korumalı Mevduata giden parayı ise artık bütçede göremiyoruz. Ama Merkez Bankası analitik bilançosundaki ilgili kalemin artışından, buraya akan paranın yüz milyarlarca liraya ulaştığı anlaşılıyor. Bütçenin milletin değil, faiz lobilerinin, Dolar baronlarının ve bir avuç yandaş müteahhidin bütçesi olduğu bir kere daha teyit ediliyor.

IMF’NİN ENFLASYON TAHMİNİ TUTARSA

Diğer taraftan, Saray hükümetinin Eylül sonunda IMF ile yaptığı görüşmenin ayrıntılarını yine, IMF’den yapılan açıklamayla öğrendik. Buna göre IMF; hükümetin seçimden bu yana uyguladığı politikaları memnuniyetle karşılıyormuş. Vatandaşa vergi üstüne vergi bindirilmesini alkışlıyormuş. Hükümete, “Faizleri daha da artırmanız lazım” diyerek de ev ödevi veriyor. Maaş ve ücret artışlarının Hazine ve Maliye Bakanı’nın ifade ettiği gibi “Hedeflenen enflasyona göre” yapılmasını öneriyor. Geçtiğimiz hafta Bakan Şimşek de bir televizyon programında, enflasyonun “ücretlerdeki artış yüzünden arttığını” açıkladı. E bunu önlemek için ne yapılacak? Bunu önlemek için, hedeflenen enflasyona göre ücret artışı yapacaklarını söyledi. Ama gelecek yılın enflasyonu konusunda hükümet ile hükümete akıl veren IMF arasında bir anlaşmazlık olduğu ortaya çıkıyor. Son açıklanan OVP’de hükümetin 2024 yılı için enflasyon hedefi yüzde 33. IMF’nin ise aynı yıl için enflasyon tahmini hükümetin tahminin neredeyse 1,5 katı, yüzde 46… Şimdi önümüzdeki yıl enflasyon hükümetin hedeflediği gibi değil de IMF’nin tahmin ettiği gibi çıkarsa ne olacak? Hükümet enflasyon hedefini tutturamazsa, telafi zammı yapmayıp, aradaki farkı çalışanın sırtına yıkmanın peşinde. Hedeflenen enflasyona göre ücret vermek bu. Şimdi tabi bunu yapabilmek için de Saray’ın vitrin kadrosu, seçimden sonra, aynen 1994’te dönemin Hükümetinin yaptığı gibi, kamu toplu iş sözleşmelerine müdahale etmek niyetinde demek ki.

ŞİRKET KARLARI ARTARKEN EMEKÇİNİN PAYI DÜŞÜYOR

Bu arada Saray Hükümetinin Çalışma Bakanı da gençlere, alın terinin karşılığını almaya çalışma, “İşin büyüğü küçüğü olmaz, çalışın en azından sigortanız olsun” diye akıl veriyor. Bu ülkede çalışanların çoğunu, açlık sınırının altındaki asgari ücretle çalışmaya mahkum edeceksin, yetmeyecek, hala onların elindekine avucundakine göz dikeceksin. Sonra da “Daha da ucuza çalış” diyeceksin. İstanbul Sanayi Odasının son raporuna göre en büyük 500 firmanın, 2022 döneminde vergi öncesi net karı yüzde 121 artmış. Diğer taraftan da, öyle anlaşılıyor ki zincir marketlerin kârları da uçmuş. Hükümetin bir talimatıyla yüzde 50’ye varan fiyat indirimi yapacaklarını açıkladıklarına göre bu iş böyle. Peki bunu adama sormazlar mı madem indirebiliyordunuz, millete bugüne kadar neden pahalıya mal sattınız?

TARIM KREDİ MARKETLERİNİN ÖNÜNDEKİ HEMŞERİLERİMİN DEDİKLERİNE BAKSINLAR

Haydi şirketleri, marketleri anladık, vatandaşa uygun fiyatla ürün satma vaadiyle açılan Tarım Kredi Kooperatiflerine ne demeli? Onlar da “Yüzde 50’ye varan indirimler yapacakları” müjdesini verdiler. Ama bu sabah Tekirdağ’da hemşerilerim mağazanın önünde kuyruğa girdiler. İçeri girdiklerinde yüzde 50’ye varan indirimin olmadığını, yapılan indirimin birkaç lirada kaldığı ve son derece sınırlı ürünle yetinildiğini gördü. Dolayısıyla hükümetin bu sözü de yalan çıktı. Şimdi Saraya soruyoruz, ucuza yağ almak için sabahtan Tarım Kredi marketlerinin önünde kuyruk olan vatandaşlar ne diyor diye bir kulak vermiyorlar mı? Bu kulak versinler öneririz.

IMF’NİN SÖZÜNDEN ÇIKMAYAN HÜKÜMET

Devletin ve ilgili kurumların rakamları, ülkemizde firmaların karları artarken, çalışanlara yapılan ödemelerin, emeğin milli gelirden aldığı payın düştüğünü gösteriyor. Şimdi bu grafikte, yukarıdaki çizgi personel maliyetlerinin üretim değerine, üretim maliyetine oranı. Bu da net kârların net satışlara oranı. Bu grafikte tek kişilik vesayet rejiminde, pandemi döneminde bir azalma görülmekle birlikte, şirketlerin kârlılık oranları yıldan yıla arttığını, personel harcamalarına ayrılan payın ise düştüğünü görüyoruz. Bu tablo, hükümetin politika tercihleri sonucunda, ülkede çalışanların, enflasyonun sorumlusu değil, mağduru olduğunu ortaya koyuyor. Kendisi “İtibarından tasarruf etmeyen” ama çalışanlar, emekliler söz konusu olunca, IMF’nin sözünden çıkmayan bu hükümet, kendi hatalarının neden olduğu krizin faturasını dar ve sabit gelirlilerin üstüne yıkıyor.

VATANDAŞIN İNANMADIĞI PROGRAM BAŞARILI OLAMAZ

Bir hükümet, hem de kendi neden olduğu krizin yükünü, adaletli dağıtmazsa, vatandaşlar alınan önlemlerin yükünün, adil paylaşıldığına kanaat getirmezse, bu politikaların vatandaşta hiçbir karşılığı olmaz. Vatandaşında inanmadığı, güven duymadığı hiçbir program başarıya ulaşmaz.

SEÇİM BİTTİ, TULUMBADA SU BİTTİ

Ekonomi bilimine aykırı safsatalarla, milletin ekmeğine kan doğrayan bu yönetim, bir yandan enflasyonu bile isteye azdırırken, bir yandan da enflasyonun oldukça altında kredi faizleriyle, başta yandaşları olmak üzere şirketler kesimine büyük kaynaklar aktardı. Bunun yükünü de dar ve sabit gelirlilerin sırtına yükledi. Seçim bitti, tulumbada suda bitti, kendi icat ettikleri, Türkiye modeli çöktü. Yeni vitrin tarafından “akıl dışı” ilan edildi. “Rasyonel zemine döneceğiz” der demez, temiz para yağacak zannettiler. Ama Sarayın yaptıklarının akıllardan çıkmadığı görüldü. Tek kişilik vesayet rejiminin müellifi, Sarayında otururken, vitrine kimse kanmadı. Ekonominin zincirleri boşaldı. Artık rasyonelleşiyoruz deseler de ayar tutmaz oldu.

MERKEZ BANKASI BAŞKANINA UYARI: İHALE ÜSTÜNÜZE KALMASIN

Şimdilerde ekonomi yönetimi, “Bugün yaptıklarımızın sonuçlarını ancak bir yıl sonra görürüz” hikayeleri anlatıyorlar. Merkez Bankası başkanı, masasında milyarlarca dolarlık yatırım dosyasının beklediğini söylüyor. Ama kamuoyuna yansıyan yatırımcı notları, yatırımcıların ülkeye gelmek için hala çekingen olduklarını ortaya koyuyor. Bu arada Merkez Bankası Başkanı’nı da uyaralım. Bu yatırımları masasında bekletmesin. Zaten yatırımlara izin vermek onun görevi değil. Bahsettiği dosyaları Yatırım Ofisi’ne göndermezse, görevi savsaklama suçuyla, ihale kendi üstüne kalır haberi olsun.

HALA MİLLETTEN FEDAKARLIK BEKLİYORLAR

Milletin kazandığı para, pul oldukça, artık insanlarımız, günlük ihtiyaçlarını bile borçla karşılayabiliyor. Geçen yıl bu zamanlar 1 trilyon 314 milyar lira olan, vatandaşların tüketici kredisi ve bireysel kredi kartı borcu bugün 2 trilyon 405 milyar liraya yükselmiş. 1,5 kat. Ama Bakan Şimşek, borçlardaki bu rekor artışı enflasyona, hayat pahalılığına değil de, büyümeye bağlıyor. Büyüyormuşuz ondan borçlanıyormuşuz. Hep söylüyorum bunlar gerçeklerden kopmuş, milleti unutmuş. Vatandaşın halini görmüyor. Kredi faizleri enflasyonla yarışıyor. Okullarda çocuklarımızın beslenme çantaları dolmuyor, okul kantinlerinde bir tost, bir ayran 40 lira olmuş, Saray okul yemeğini kaldırarak tasarruf yapmaya kalkıyor. Pazardan insanlar iki lira ucuza alışveriş yapmak için, akşamın geç saatlerini bekliyor. Et ve Süt Kurumu’nda bir kilo kıymayı ucuza almak için insanlar saatlerce kuyruklarda bekliyor. Hükümet kuyruklar görünmesin diye, satış mağazalarının yerini değiştiriyor. Bu beceriksiz hükümet, “Programımıza destek verin” diyerek de, milletten hala fedakarlık bekliyor.

OECD’DE EV GENCİ ORANININ EN YÜKSEK OLDUĞU İKİNCİ ÜLKEYİZ

Milletimiz sadece enflasyonla değil, işsizlikle de boğuşuyor. Gerçek işsiz sayısı Ağustos ayında 117 bin kişi arttı, 9 milyona dayandı. Resmi işsizlik oranı gerçek işsizlik oranının yarısından bile az. İstihdam yerinde sayıyor, insanlar iş aramaktan vazgeçtiği için işsizlik de düşmüş gibi görünüyor. TÜİK makyajlarına rağmen, üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na göre Türkiye, üye ülkeler arasında çalışanların, çalışabileceklere oranının en düşük olduğu ülke. En acısı da, milli servetimiz olan gençlerin işsizliği. 15-29 yaş arasında olup ne bir işte çalışan ne de okuyan ev gençlerinin oranının en yüksek olduğu ikinci ülkeyiz. Eylül ayı itibariyle 15-19 yaşları arasında 109 bin İŞKUR’a kayıtlı işsiz var. Sadece gençler değil, hükümetin hayat pahalılığına ezdirip, çalışmak zorunda bıraktığı, ardından da çalışan-çalışmayan diye böldüğü, “Maaş alana ikramiye yok” diyerek tasarruf etmeye çalıştığı, emekliler de ayın sonunu getirebilmek için iş arıyor. Bu yılın Eylül ayı itibariyle 60 yaş ve üzerinde on binlerce vatandaşımız İŞKUR kapısında iş bekliyor.

DÜNYA BANKASI RAPORUNDAKİ SIĞINMACI HARİTASI HER ŞEYİN ÖZETİ

Bu hükümet kendi vatandaşına, kendi gencine, insanca yaşamasını sağlayacak bir iş sağlayamazken, emeklisine insanca yaşamasına yetecek bir aylık veremezken, bu güzel ülkeyi Batı’nın sığınmacı üssüne çevirdi. “Hudut namustur!” Bu toprağın dağında taşında böyle yazar. Sınırda tim komutanları, üst rütbedeki komutanlarına, “Asil Türk milletinin namus ve şerefini, vatanın bölünmez bütünlüğünü, görev bölgemdeki hudut taşları arasını korumakla görevli birliğim, vatan ve millet uğruna seve seve can vermeye hazırdır komutanım” diye, hudut yemini eder. Bu Hükümet döneminde, sığınmacılar sınırlarımızı kevgire çevirdi. Meclis’in açıldığı gün Başkentte terör saldırısı yapan hain teröristlerin Suriye’den geldiği ortaya çıktı. Bir Hükümetin önceliği, sığınmacılara baktığı için dışarıdan alacağı Avrolar, aferinler olmamalı. Bir hükümetin önceliği kendi milletinin huzuru ve refahı olmalı. Dünya Bankasının son yayımladığı raporda, sığınmacılar nedeniyle, Türkiye’de özellikle düşük nitelikli emekçilerin, maaşlarının düştüğü anlatılıyor. Yine bu raporda, şu harita paylaşılıyor: Yukarıda 2013 yılında sığınmacıların ülkedeki dağılımı gözüküyor. Aşağıda da 5 yıl sonraki durum var. Renklerin koyulaşması sığınmacı oranının arttığı illeri gösteriyor. 2013-2018 arasındaki 5 yılda sığınmacılar yurdu sarmış. Pek çok yerde sığınmacı oranı ciddi seviyelere ulaşmış. Ama bugün durum, 2018’den de vahim. Rapor, Avrupa Birliği’yle imzalanan geri kabul anlaşması sonrasında, Türkiye’nin sığınmacılar için bir transit ülke olmaktan çıktığını, bir hedef ülkeye dönüştüğünün altını çiziyor. Ardından da toplumun genelinin sığınmacılar konusunda bir “bakış açısı değişikliğine” ihtiyacı olduğunu söylüyor. Biz ülkemiz için, “Bunlara alışmanız lazım” denerek yazılan raporları, asla ve asla kabul etmiyoruz. Ülkemizin sessiz işgalinin belgesi olan Dünya Bankası’nın raporundaki bu haritayı ve geri kabul anlaşmasıyla, ülkemizi Avrupa’nın sığınmacı gettosu haline getiren, Saray Hükümetinin sorumsuzluğunu, bir kere daha milletimizin dikkatine sunuyoruz.

ÜLKENİN ADALET DİREĞİ SALLANIYOR

Büyük Selçuklu Devleti’nin büyük veziri Nizamülmülk, siyasetnamesinde, bir devletin güzel zamanlarının, “Adaletin hüküm sürdüğü zamanlar” olduğunu söyler. “Adalet hakim olunca ihsan hakim olur, adaletin olduğu yerde civanmertlik vardır” der. Yine Nizamülmülk’ün sözleriyle, “Devlet ancak adaletle baki kalır.” Adaleti sağlayamayan, “Koyunu kurttan koruyamayan yönetici, çobanlık davası da güdemezler.” Ama ülkemizde, adalet direği sallanıyor. Kurtlar koyunu kapmış, aralarında pay ediyor, hükümet koltuklarında oturanlarda, çoban hikayeleri anlatıyor. İstanbul Başsavcısı, HSK’ya gönderdiği yazıyla adliyelerde dönen işleri anlatıyor. Yargı mensuplarının devletten alacağı varmış gibi, rüşvet, iş takibi, aracılık çarklarına nasıl girdiğini, dosya dosya sıralıyor. Yargı içinde oluşan çetecikleri tek tek ortaya koyuyor. Yarın partimizin grup toplantısında Genel Başkanımız bunları tek tek milletimizin dikkatine sunacak. Tüm bunların yanında sarayın, “bana liyakat değil sadakat lazım” stratejisi bütün hızıyla devam ediyor.

O ŞİRKET SARAY ARPALIĞI OLMUŞ

Devletin ortak olduğu iletişim şirketinde, bir ayda üç genel müdür değişiyor. Hem BIST’e hem de yurt dışındaki borsaya kote olan ülkenin en önemli şirketlerinden birinin, yönetimindeki bu ani hızlı değişikliklerin altında, Saray’daki damat-evlat çekişmelerinin olduğu ortaya dökülüyor. Yine bu şirketin Yönetim Kurulunda, kimler var kimler, Sarayın başdanışmanı, yandaş işadamı derneklerinin yöneticileri, eski bakan ve milletvekilleriyle şirket, Sarayın tam bir arpalığı olmuş. Bütün bunlar, dışarıda ve içerde yatırımcıların hükümete kalan son güveninin kırıntılarını da yok ediyor. Temiz para gelmiyor aksine olan da kaçıyor. Vatandaş işsiz kalıyor. Hayat pahalılığıyla eziliyor.

EN KIYMETLİ SERMAYE ZEKAİ DİKKAT VE İFFETTİR

Cumhuriyetimizin 100. yılına sayılı günler kaldı. Bu ülke, bu millet tüm zorlukları “milli birlik ve beraberlikle” aşmasını bilmiştir. Ama bu Hükümet, siyasetini milleti bölüp birbirine düşman etmek üzerine kurmuştur. Büyük Önderimizin ifadesiyle milletimiz, “Servetin fert menfaatine değil, ulus menfaatine kullanılması esasıyla” Kurtuluş Savaşı meydanlarındaki zaferin ardından, az zamanda çok ve büyük işler başarmıştır. Ama saray, ülkenin servetini kendisi, ailesi ve çevresindeki bir avuç şürekası için kullanmaktadır. Bu ülkenin kurucuları, devrin en kıymetli kadrolarını toplamış, “En kıymetli sermaye zeka, dikkat ve iffettir. Teknik ve metodik çalışmaktır. İnançla işe sarılınız, mutlaka başarırsınız” diyerek, bu ülkenin medeni alemde hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Ama bu Hükümet, akıl ve bilimle yollarını ayırmış, millete bile isteye cehennem azabını bu dünyada yaşatmıştır.

CUMHURİYETİMİZİN VE PARTİMİZİN 100. YILI

Bu yıl hem Cumhuriyetimizin, hem de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Cumhuriyetle beraber iki büyük eserimden biridir” dediği, Cumhuriyet Halk Partimizin 100. Yılını kutluyoruz. 100. yılımızda yapacağımız kurultayımızda, Atamızın bize çizdiği; devrimcilik, medeniyetçilik ve tüm kesimleri kapsayan bir kalkınma çizgisini değiştirmeden yürüyeceğiz. İkinci yüzyılımızda çağın ve ülkemizin ihtiyaçlarına göre ülkemizde ve partimizde demokrasimizi, hakkı, hukuku tahkim edecek, milletin tamamını kucaklayan kalkınma politikalarımızla sürekli yenileneceğiz. Bu kurultay, ülkemizi ikinci yüzyılda yeniden lider ülke yapma, birliğimizi beraberliğimizi güçlendirme azmimizi taçlandıracak. 

YEREL SEÇİM, ŞİRAZESİ KAYMIŞ SARAYA DUR DEME FIRSATI

Önümüzde bir seçim var. Bu seçim, belediye başkanlarının seçileceği bir seçim olmanın yanı sıra, milletimizin kendisini sahte videolarla aldatan, yalan vaatlerle kandıran, seçimden sonra vergiyle, zamla kendine zulmeden, ondan sonra da çıkıp “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali muhalefeti iftirayla suçlayacak kadar şirazesi kaymış olan Saraya dur demesi için de bir fırsattır.

Cumhuriyet Halk Partisi, önümüzdeki yerel seçimlerden, 2019’dakinden çok daha büyük bir zaferle çıkacaktır.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.

Soru- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul kongresinin ardından bazı illeri de değişimcilere kaptırdı. Bu sonuçların ardından Sayın Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığa aday olmayabileceği yorumları da yapılıyor. Parti bu sonuçlara rağmen Sayın Kılıçdaroğlu’nu aday gösterecek mi?

Faik ÖZTRAK- Cumhuriyet Halk Partisinde Genel Başkan adayını da, Genel Başkanı da parti değil Kurultay delegeleri belirler. Bir kere bunu baştan söyleyeyim. Sonra da bir parantez açıyım. Kapma, kaptırma, çalma, çırpma Cumhuriyet Halk Partisinde olmaz. Bizde demokratik kurallar çerçevesinde yarış olur. Kapma, çalma, çırpma havuz medyasının desteklediği sarayda olur.

Soru- Tüm Özel Halk Otobüsleri Birliği Türkiye genelinde basın, emniyet mensupları, şehit aileleri ve gazi yakınları dışında 65 yaş üstünün de olduğu 18 grubu her ayın ilk 4 günü dışında ücretsiz taşımama kararı aldıklarını açıkladı. Gerekçe olarak artan maliyetleri gösterdiler. Sizin bu karara ilişkin bir değerlendirmeniz olacak mı?

Faik ÖZTRAK- İzin verirseniz bu tartışmayla ortaya çıkan hükümetin sinsi hesabına burada değinmek istiyorum huzurlarınızda. Şimdi açıklamayı yapan Birlik Başkanı hükümetin bu ücretsiz taşımalar için verdiği desteğin ancak 2 günlük maliyetlerini karşıladığını, 2 günde esnafın kendinden fedakarlık yapacağını söylüyor. Böylece 65 yaş üstü vatandaşlarımız halk otobüslerinden ayda sadece 4 gün ücretsiz taşımadan yararlanabilecek. Saray bu ülkenin emeklilerine 5 bin lira veriyor, ağızlarına bir parmak çalıyor. Bunu da emeklileri bölerek yapıyor. Ama daha bu parayı vermeden ücretsiz taşıma için gerekli desteği vermeyerek karşılığını diğer eliyle emeklilerin otobüs parasından kesmenin peşine düşmüş. Böylece tasarruf ettiklerini zannediyorlar. Bu hükümetin yıllarca çalışıp bugün artık huzur ve refah içinde yaşamak isteyen saygı bekleyen yaşlılarına karşı bu tavrını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz.

Soru- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Kocaeli’de, ‘Kim kongreden sonra parti aleyhine konuşursa, partiyi televizyonlarda tartışır hale getirirse kimse kusura bakmasın onu partiden ayıracağım’ dedi. CHP Grup Başkanı Özgür Özel, bu açıklama karşısında ‘Kapı önüne koymayı değil, baba evinin kapısını açmayı vaat ediyorum’ dedi. Sizin bu iki açıklamaya ilişkin bir yorumunuz olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Genel Başkanımızın kastettiği parti disiplinidir. Kurultaydan sonra partide kaosa yol açabilecek açıklamalara izin verilmemesi hususunun partinin kurumsal yapısını korumaya dönük olduğu partililerimiz tarafından anlaşılmıştır. Diğer taraftan bunu en iyi bilmesi gerekende bir dönem Cumhuriyet Halk Partisinde Grup Başkanvekilliği ve Grup Başkanlığı görevlerini Sayın Genel Başkanımızla uyumlu bir şekilde yürüten Sayın Özel’dir. Disiplinin olmadığı hiçbir örgütün ayakta kalamayacağını en iyi Sayın Özel’in bilmesi gerekir.

Teşekkürler arkadaşlar. 

Kaynak : wwww.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları