loading
close
SON DAKİKALAR

Disk Başkanı Ekici'den 12 Eylül Konuşması

Disk Başkanı Ekici'den 12 Eylül Konuşması
Tarih: 12.09.2012 - 15:42
Kategori: Sendika

DİSK Başkanı Erol Ekici, eski Genel-İş binasının önünde 12 Eylül ile ilgili konuşma yaptı...

DİSK Genel Başkanı Erol Ekici’nin, 12 Eylül 1980 askeri darbesinde el konulan ve şu anda Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı olarak kullanılan eski GENEL-İŞ binası önünde yaptığı konuşma:

''12 Eylül AKP ile devam ediyor!

• Bizlere düşen görev, 12 Eylül’ü bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırmaktır!

Değerli Dostlar,
Bundan 32 yıl önce, tank sesleriyle ve marşlarla uyandırılmamızla başlayan süreç Türkiye’yi siyasal, sosyal, hukuksal ve bilimsel alanlarda büyük tahribata uğrattı. Hukuk, adalet, bilim, emek ve çalışma hayatı yok edildi. 12 Eylül toplumsal muhalefeti ve başta emekçilerin örgütlenme özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükleri yok etti. Emekçilerin kazanılmış bütün hakları zorla ellerinden alındı. 12 Eylül darbecilerinin kesintisiz baskı düzeni postal sesleri arasında geldi, gitgide kurumsallaştı ve bugün yaşadığımız gerici, piyasacı, anti demokratik devlet düzenini adım adım inşa etti. Yani, 12 Eylül’de yine sermaye güldü, işçi sınıfının siyasal ve sosyal gelişimi bir kez daha zor kullanılarak engellendi.

12 Eylül Faşizmi’nin halkımıza yaşattığı acıların ve çarpıcı bilançosunun tamamını vermek mümkün değil. Ama, genel hatlarıyla bazı başlıklara dikkat çekmek bile süreci aktarmak açısından yeterli olacaktır:

• 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
• 650 bin kişi gözaltına alındı.
• Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
• 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı.
• 71 bin kişi TCK'nin 141, 141 ve 163. maddelerinden yargılandı.
• 7 bin kişi için idam cezası istendi.
• 517 kişiye idam cezası verildi.
• İdamları istenen 239 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
• Haklarında idam cezası verilenlerden 50 devrimci idam edildi.
• 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
• 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
• 144 kişi cezaevlerinde öldü.
• 95 kişi çatışmada öldü.
• 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.
• 43 kişinin intihar ettiği bildirildi.
• 16 kişinin "kaçarken" vurulduğu söylendi.
• 14 kişi açlık grevinde öldü.
• 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına çıktı.
• 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
• 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
• 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
• 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
• 5 bin üniversite hocası gerekçesiz olarak görevden alındı.
• 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
• 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis istendi.
• Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
• 31 gazeteci cezaevine girdi.
• 3 gazeteci silahla öldürüldü.
• Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
• 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
• 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

THK, Kızılay ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun dışındaki tüm derneklerin, tüm siyasi partilerin, Türk-İş dışındaki tüm sendikaların faaliyetleri durduruldu. Arşivlerine, tarihlerine, bina ve paralarına el konuldu.

Tüm Belediye başkanları görevden alındı, yerlerine sıkıyönetim komutanlıklarınca atama yapıldı.

Sendikalaşma ortadan kaldırıldı, çalışanların kıdem tazminatı gibi kazanımları daraltıldı, ücretler ve sosyal haklar budandı, işçi sağlığı ve iş güvenliği zayıflatıldı, sınırlamalarla grev hakkı yasaklandı.

DİSK açısından ise 12 Eylül’ün sonuçları kısaca şöyleydi:

• DİSK Bursa Bölge Temsilciliği Avukatı Ahmet Hilmi Veziroğlu, 2 Ekim 1980'de gözaltında tutulduğu Bursa Emniyeti'nin beşinci katından atılarak öldürüldü. Sıkıyönetim yetkilileri Fevzioğlu'nun ölümünü, işkencede ölen herkes için ileri sürdükleri gibi, "intihar" olarak açıkladı.
• 17 Eylül'de gözaltı süresi 90 güne çıkarıldı. DİSK yöneticileri ve üyeleri uzun süre yargıç önüne çıkarılmadı, inanılmaz işkencelerden geçirildi.
• Milli Güvenlik Konseyi, 18 Eylül'de yayınlanan 8 No'lu kararı ile DİSK'in taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına el koyduğunu açıkladı.
• 11 Kasım'da DİSK üyesi sendikaların yönetimine Sıkıyönetim Komutanlarınca belirlenen kayyımlar atandı.
• 7 Aralık'tan itibaren 2364 sayılı Yasa ile tüm sendika üyelerini kapsayan Yüksek Hakem Kurulu uygulamasına geçildi. 12 Eylül'de gözaltına alınan 67 DİSK yöneticisi tutuklandı.
• Aralarında DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk'ün de bulunduğu 52 DİSK yöneticisi hakkında idam cezası istemiyle dava açılacağı basına açıklandı.
• DİSK üyesi Deri-İş Sendikası Genel Başkanı Kenan Budak, 25 Temmuz'da polis tarafından kurulan bir pusuyla sokak ortasında öldürüldü.
• DİSK Davası 24 Aralık 1981'de İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi'nde başladı. 160 dosya birleştirildi, toplam sanık sayısı 1477, hakkında idam istenilenlerin sayısı 78’e çıkarıldı.

Değerli Dostlar,
Bugün 12 Eylül faşist darbesinin ardında ABD’nin olduğu tartışmasız bir gerçektir ve 12 Eylül rejiminin hemen tüm yaptıkları da bu gerçeği doğrulamaktadır.

12 Eylül askeri darbesi ABD emperyalizminin Ortadoğu çıkarları doğrultusunda gündeme getirildi!.. 1980’lere gelinirken, uluslararası arenada ve özellikle de Ortadoğu’daki gelişmeler, ABD’nin bütünüyle kendi egemenliği altında, bağımlı ve “istikrarlı” bir Türkiye talebine dört elle sarılmasının koşullarını oluşturuyordu.

12 Eylül, ekonomik krizin yükünün emekçi halkın üzerine yıkılması için gündeme getirildi; mevcut sömürü düzeninin onarılmasını hedefledi! 12 Eylül faşizmi koşullarında, bir askeri yönetimin baskı ve terör uygulamalarıyla desteklenen ekonomik önlemler paketinin sonuçları, 12 Eylül’ün sınıf rengini bütünüyle ortaya koymaktadır. Geriye dönüp bakıldığında, 24 Ocak Kararları’yla başlayan süreçte halktan tekellere büyük değerler aktarıldığı daha açık görülmektedir ve bu dönemde zenginler daha zenginleşmiş, fakirler daha fakirleşmiştir. Yani 12 Eylül’de halk kaybetmiş, tekeller kazanmıştır!

12 Eylül Askeri Faşist Cuntası özgür düşünceyi yok ederek, otoriteye bağımlı bir toplumsal yapı yerleştirdi! Üç insanın bile sokakta yanyana yürümesinin yasaklandığı bu dönemde binlerce insan işkenceden geçirildi, yüzlercesi sakat kaldı, sürek avlarında kurşuna dizildi, işkencede öldürüldü, büyük çoğunluğunu devrimcilerin oluşturduğu 50 kişi idam edildi, binlerce insan yıllarca cezaevlerinde tutuldu, gazeteler dergiler toplatıldı, yasaklandı, binlerce kitap yakıldı. Sendikalar, dernekler, partiler kapatıldı, mallarına el kondu.

Bu etkiler siyasal, sosyal, toplumsal veya kültürel anlamda yalnızca bu kuşaktan değil, bütün bir toplumdan pek çok şey götürdü. Bugün Türkiye o karanlık günlerin girdabından hala çıkabilmiş değil. Yasaları ve kurumlarıyla 12 Eylül varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Değerli Dostlar,
AKP’nin “demokratikleşme” söylemleri, 12 Eylül düzeninin tümüyle değiştirilmesi, seçim barajlarının ve sisteminin demokratikleştirilmesi, siyasal parti yapılarının demokratik hale getirilmesi, gerçekten bağımsız bir yargının oluşturulması, evrensel hak ve özgürlüklere dayalı bir demokratik yapının yerleştirilmesi, başta örgütlenme özgürlüğü olmak üzere sendikal hakların ve toplu sözleşme hakkının eksiksiz olarak tanınması gibi bir bütünlük taşımadı.

Bu siyasal iktidarın gerçekten demokratik bir toplum yaratma ve onlarca yıldır sürdürülen baskıcı politikalardan arınma anlamına gelecek bir toplumsal dönüşüm programı kesinlikle olmadı.

12 Eylül Cuntası, 1 Mayıs 1977 katliamı, Kahramanmaraş katliamı, Sivas olayları, Çorum olayları, Uğur Mumcu cinayeti, Musa Anter’in öldürülmesi, Kemal Türkler’in katledilmesi ve benzer nitelikteki belki yüzlerce karanlık olay tarihin bilinmezleri içinde tutulmaya çalışılmaktadır. Bir çok kirli ilişkinin açığa çıkmasını sağlayabilecek Susurluk olayının üstü örtülmüştür. Dolayısıyla siyasal iktidarın “bağırsak temizleme operasyonu” diye nitelendirdiği gelişmeleri örnek göstererek, görünüşte sahip çıktığı “demokratik değişim” söyleminin sahteliği açıkça ortadadır.

12 Eylül 1980’lerde ABD projesi olarak gündeme geldi, günümüzde ise bu projenin devamı AKP iktidarıdır. Yani 12 Eylül, AKP iktidarı tarafından sürdürülmektedir.

Şöyle ki;
• AKP darbelere karşı değildir, AKP kendisine karşı yapılan darbelere karşıdır. Bunun en somut göstergesi 12 Eylül Faşist Darbesine karşı tutumudur. AKP siyaseti varlığını 12 Eylül’e borçludur ve bu nedenle de 12 Eylül Anayasasını koruyarak sürdürdüğü gibi, 12 Eylül’ün bütün kurum ve kuruluşlarını korumaktadır.

• AKP 12 Eylül’ün en önemli kurumlarından YÖK’e, RTÜK’e, HSYK’ya, DGM’ye (Bugünkü adı ÖYM) karşı değildir; bütün bu kurumları AKP’lileştirerek ayakta tutmaktadır.

• AKP vesayete de karşı değildir. Çünkü bugün bizzat kendisi toplum üzerinde vesayet rejimi kurmuştur. Üniversitelerden medyaya, yargıdan emniyete kadar bütün alanlarda vesayet oluşturmuş; muhalefet hareketlerinin üzerine 12 Eylül anlayışıyla yürümüştür.

• AKP 12 Eylül’ün yasalarına da karşı değildir. Çünkü başta Sendikalar Yasası olmak üzere, Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları gibi bütün antidemokratik yasaları revize ederek olduğu gibi korumaktadır.

• AKP sendika ve parti kapatmalarına da karşı değildir. AKP iktidarı boyunca çeşitli sendikalara kapatma davaları açılmış ve bunlardan emeklilerin, öğrencilerin, çiftçilerin ve yargı mensuplarının sendikal örgütleri kapatılmıştır.

• Bugün AKP hükümeti aynı zihniyetle sendikal yasakların, barajların, grev yasaklarının ardında durmaya devam ediyor. Bununla da yetinmiyor, grev yasağı getirerek bu uygulamaların da ötesine geçiyor. Taşeronlaştırma, güvencesizlik, işsizlik, yaygın işten çıkartmalar hükümet politikası olarak uygulanıyor.

• Toplu İş İlişkileri adıyla yeniden düzenlenen sendikalar yasası tasarısından kaynaklı olarak aylardır 200 bin işçi yetki alamıyor ve toplusözleşme imzalayamıyor. Yıl sonuna kadar ise 550 bin işçi toplusözleşme yapamama riski altında bulunmaktadır.

• Türkiye sendikal haklar alanında dünyada en kötü sabıkaya sahip, en baskıcı, en müdahaleci ülkelerden biri durumunda. Yani 12 Eylül bu alanda da AKP ile varlığını sürdürüyor. Sermayenin, patronların yüzü AKP ile gülmeye devam ediyor.

• AKP YÖK sistemini kaldırma iddiası ile geldi. Fakat bugün YÖK uygulamalarının, bilim üzerinde kurduğu tahakkümün sahibi durumunda. Üniversitelerde parasız eğitim, parasız sağlık isteyen, dayanışma masası açtıkları için polisin müdahalesine uğrayan binlerce, cezaevlerine atılan yüzlerce öğrenci var. Bugün cemaat denetimindeki gecekondu üniversiteleri liyakata bakmaksızın siyasal kadrolarla sözde bilim üretmeye çalışıyorlar. YÖK’ün adeta cezaevi gibi yönettiği üniversitelerde dün laboratuvarlar kapatıldı, bugün ise AKP’nin yönettiği üniversitelerde “islami bisiklet” tartışılıyor.

• AKP demokratik eğitim sistemine karşıdır. 12 Eylül’de başlayan zorunlu din dersleri düşünen, sorgulayan, eleştirel nesillerin yetişmesine engel olmak istiyordu. Bugün de AKP iktidarı 4+4+4 ile dindar nesil yaratarak bu projeyi tamamlamaya çalışmaktadır.

• Hak ve özgürlükleri sadece kendisi için istemektedir. Kendi anlayışı dışındaki herşey cezalandırılacak bir tehdittir AKP için.

• Türkiye son 10 yılda 12 bin 897 hükümlü sayısı ile dünyada ilk sırada yer almaktadır. 7 bin kişi ile ikinci olan Çin ile birlikte Türkiye, tüm dünyadaki tutuklamaların yarısından fazlasını gerçekleştirmiş oluyor.

• 12 Eylül’de 210 bin kişiye siyasi davalar açılmışken, sadece geçen yıl CMK 250. Maddeden Özel Yetkili Mahkemeler’de 58 bin 214 kişiye dava açılmıştır. 2001-2011 yılları arasında bu mahkemelerde hapis cezası verilenlerin sayısı 5 kat artmıştır.

• Türkiye’de “terör” suçuyla cezaevlerinde olan insanların sayısı 2004’te 4 bin civarındayken 2011 sonlarında bu sayı iki kat artarak 8 bin olmuştur. 2012 rakamlarıyla bu sayı daha da yüksektir.

• Peki kimdir bu “terörist”ler? Sayıları toplamda 10 bini aşan gazeteciler, avukatlar, öğrenciler, Kürt siyasetçileri, çevre aktivistleri, anarşistler, demokratik gösteri hakkını kullananlar, kamu emekçileri, işçiler, demokratlar, sosyalistler ve devrimcilerdir. Yani kısacası, AKP karşıtları olan muhaliflerdir bu “teröristler”..

Görüldüğü gibi AKP siyasetinin bugünkü gidişatının adı, bir partinin gittikçe devletleşmesi, otoriter bir yönetim anlayışının yaşamın bütün alanlarında egemen kılınması, bütün kurumların yeniden dizayn edilmesi, muhalefetin, basının, demokratik örgütlenmelerin bastırılarak baskıcı bir yönetimin, bir korku toplumunun oluşturulmasıdır.

Bugün insan hakları ihlallerinden, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe, sendikal hak ihlallerinden, adalet duygusunun rencide edilmesine, basın yayın araçlarındaki sansürden, üniversitelerin baskı altında tutulmasına, şovenizmin yaygınlaşmasından militarizm övgüsüne… ve neoliberal yıkım politikalarına kadar hayatımızı karartan bütün uygulamaların kökeninde 12 Eylül’de çizilen toplumu yeniden biçimlendirme projesi var. Bu projenin sonuçları kendisini bugün her alanda yozlaşma, çürüme, çözümsüzlük olarak gösteriyor.

Hiç kuşku yok ki, bugün yaşadıklarımız 12 Eylül’ün derinleştirilmesi anlamına gelmektedir.

12 Eylül öncesi ve sonrasının faşist katliam çeteleri AKP döneminde serbest kalmakta, sağın kanlı ve kirli tarihinin aklanması için büyük çaba sarf edilmektedir.

Kürtlere, Alevilere, azınlıklara karşı izlediği düşmanca politikalarla halkımızın bir arada yaşama duygularını zedeleyen AKP, sorunların çözüm zemininden hızla uzaklaşmakta, şiddet ve çatışmayı artırmaktadır. İşte bu saldırgan tarz, ABD emperyalizminin bölge politikaları dahilinde, Irak işgalinde 2,5 milyon insanın yaşamına mal olmuş ve başta Suriye olmak üzere komşu ülkelerle savaşmaya kadar gidecek bir sapkınlığa evrilmiş durumdadır.

Bütün bu nedenlerle, halkımızın yaşadığı bunca acı, yoksulluk ve sefaletin nedeninin, bugün yaşadığımız ekonomik yıkım ve siyasi bocalamaların, halkımızın sahte kutuplaşmalarla karşı karşıya getirilmelerinin temelinde 12 Eylül hukuku ve anlayışı yatmaktadır. Başta Kenan Evren olmak üzere bütün 12 Eylül’deki bütün sorumlular yargılanmalı, seçim ve siyasi partiler kanunu demokratik bir içerikle yeniden düzenlenmeli, sendikaların önündeki bütün antidemokratik engeller kaldırılarak, 12 Eylül bütün sonuçlarıyla yargılanmalıdır. Gerçek demokrasiye ulaşmanın yegane seçeneği budur.

• 12 Eylül’den hesabın sorulması için, darbeye giden yolu döşeyen katliamları, cinayetleri işleyenlerin yakasına yapışılmalıdır.
• 1 Mayıs 1977 katliamının failleri ve 16 Mart 1978 katliamını tertipleyen katiller ve yardakçıları kesinlikle ortaya çıkarılmalı ve bu canilerden hesap sorulmalıdır.
• 1979 Maraş ve 1980 Çorum katliamlarını örgütleyen unsurlar tespit edilmeli, mahkeme önüne çıkartılmalıdır.
• Başta haince öldürülen, kurucu genel başkanımız Kemal Türkler olmak üzere, İlerici Deri-İş Sendikamızın Genel Başkanı Kenan Budak, Savcı Doğan Öz, üniversite hocaları Bedrettin Cömert, Cavit Orhan Tütengil, Bedri Karafakioğlu, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı ve Bahriye Üçok, gazeteci Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Musa Anter ve yüzlerce işçimizi ve binlerce gencimizi alçakça öldürenler, öldürme emrini verenler ve bütün bu canice işleri tertipleyenler açığa çıkartılıp hesap sorulmalıdır.

Değerli Dostlar,

Bugün yaşadığımız sorunların kaynağında 12 Eylül darbesi vardır. Halkımızın 12 Eylül’de içine itildiği kapatılma, susturulma ve baskılanmanın bugün derinleşerek sürmekte olduğunun kanıtlarından biri de, şu anda önünde olduğumuz, 12 Eylül’cülerin el koyarak Anayasa Mahkemesi’ne verdiği Genel-İş Sendikamıza ait bu binamızın AKP tarafından iade edilmemesidir.

Değerli Dostlar;

Sözün özü, ideolojisi, kurumları, temsilcileri tasfiye edilmeden 12 Eylül düzeniyle hesaplaşmak bir hayalden öteye geçemez.

Bu yüzden, darbeyle gerçek bir hesaplaşma için üzerimize düşen görev gerici, piyasacı, emek düşmanı AKP’nin devraldığı bu düzeni ortadan kaldırmaktan başka yol yoktur. Halkımıza reva görülen bu zulüm düzeninin dişlilerinde bir 30 yıl daha ezilmemek için mücadeleyi her alanda büyütmekten başka yolumuz yoktur. 12 Eylül’de katledilen arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza, emekçi halkımıza borcumuz budur.

Ne unuturuz, ne affederiz!''



Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları