loading
close
SON DAKİKALAR

Erdoğan; NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımımız terörle mücadele konusundaki ilkeli tutumumuzdan kaynaklanıyor

Erdoğan; NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımımız terörle mücadele konusundaki ilkeli tutumumuzdan kaynaklanıyor
Tarih: 24.05.2022 - 08:56
Kategori: Gündem

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “NATO’ya üyelik başvurusunda bulunan ülkeler, tarihlerine bakarlarsa bizim doğudan gelen tehditlere karşı kendilerine de çok büyük katkılar sağladığımızı göreceklerdir. Bizim NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımımız bağnazlıktan veya düşmanlıktan değil, terörle mücadele konusundaki ilkeli tutumumuzdan kaynaklanıyor” dedi.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Aziz milletim, değerli basın mensupları; sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Son Kabine Toplantımızın ardından ülkemiz ve milletimiz için hayırlı hizmetlere vesile olan programlara katıldık. Yabancı misafirlerimizi ağırladık, uluslararası gündemle ilgili kritik görüşmeler yaptık.

Kabine’nin ertesi günü 10 Mayıs’ta Danıştay’ımızın kuruluş yıl dönümü ve idari yargı günü vesilesiyle Adalet Teşkilatımızın güzide mensuplarıyla bir araya geldik.

Aynı gün Kazakistan Cumhurbaşkanı, değerli kardeşim Sayın Tokayev’i Külliyemizde misafir ederek iki ülke münasebetlerini geliştirilmiş stratejik ortaklık seviyesine yükselttik. Orta Asya’nın güçlü ve büyük devleti Kazakistan’ın sahip olduğu potansiyeli birlikte nasıl hayata geçiririz, bunu değerli kardeşim Tokayev’le değerlendirdik, hemfikir olduğumuzu görmekten de memnuniyet duydum.

Engeliler Haftası vesilesiyle 12 Mayıs’ta Millî Eğitim ile Gençlik ve Spor Bakanlığımızın birlikte düzenledikleri Özel Eğitim Okullarına Spor Malzemesi Dağıtım Töreni’nde engelli gençlerimizle buluştuk.

13 Mayıs’ta 39. vefat yıl dönümünde üstat Necip Fazıl Kısakürek’i bir kez daha rahmetle ve hasretle yâd ettik. Aynı gün Katar Emiri kardeşim Sayın Şeyh Temim ile bir araya gelerek iki ülke ilişkilerini değerlendirdik.

Ülkemizin gurur verici eserlerinden Rize-Artvin Havalimanı’nı Azerbaycan Cumhurbaşkanı kardeşim Sayın Aliyev ve MHP Genel Başkanı, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı, Sayın Bahçeli ve Sayın Destici’yle birlikte 14 Mayıs’ta hizmete açtık. Böylece dünyada toplam beş tane olan deniz üzerine inşa edilmiş havalimanlarından ikincisini de ülkemize kazandırmış olduk. Rize-Artvin Havalimanı, 3 kilometrelik pisti, yıllık 3 milyon yolcu kapasitesi, yöreye özgü mimarisiyle Doğu Karadeniz’in ticareti ve turizmiyle gelişmesine inşallah önemli katkılar sağlayacaktır. Bir kez daha bu güzel havalimanının Rizeli ve Artvinli hemşehrilerim başta olmak üzere Karadeniz’e ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Geçtiğimiz Pazartesi günü Cezayir Cumhurbaşkanı kardeşim Sayın Tebbun’u ülkemize resmî ziyareti vesilesiyle Külliyemizde ağırladık. Sayın Tebbun’la iki ülke ilişkilerini Cezayir halkının kalbimizdeki müstesna yerine uygun bir seviyeye taşıma konusunda mutabık kaldık.

Salı günü Birleşik Arap Emirlikleri eski Devlet Başkanı Sayın Şeyh Halife bin Zayid Al Nahyan’ın vefatı sebebiyle bu ülkeye bir taziye ziyaretinde bulunmak üzere gittik. Kardeşi ve Abu Dabi Emiri Sayın Şeyh Muhammed bin Zayid’e başsağlığı ziyaretini gerçekleştirdik. Ziyaretimiz vesilesiyle hem taziyelerimizi ilettik hem de Devlet Başkanlığı görevine seçilen Şeyh Muhammed bin Zayid’e hayırlı olsun dedik.

Millî Mücadele’nin işaret fişeği olarak gördüğümüz 19 Mayıs’ta gençlerimizle ve başarılarıyla bizleri gururlandıran millî sporcularımızla Ankara’da coşkulu bir programla kucaklaştık.

Geçtiğimiz Cuma günü önce 127 yıllık çınar Darülaceze’mizin Sosyal Hizmet Şehri’nin temel atma törenine katıldık, ardından da Kolombiya Cumhurbaşkanı Sayın Marquez’le ailece bir araya geldik.

Cumartesi günü Adana’da stadın dışında ayrı on binlerle, içinde ayrı on binlerle kalplerimizi buluşturduğumuz partimiz tarafından muhteşem bir Gençlik Şöleni’ne iştirak ettik. Heyecanlarıyla, enerjileriyle, coşkularıyla, sevgileriyle, samimiyetleriyle bizlere unutulmaz saatler yaşatan gençlerimize şükranlarımı sunuyorum.

Tabii bu vesileyle Gençlik Şölenimizin ardından yaşanan elim trafik kazasından ve can kayıplarından duyduğum samimi üzüntüyü sizlerle paylaşmak istiyorum. Üç tane gencimizi Hakk’a uğurladık, kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine, milletimize başsağlığı temennilerinde bulunuyorum. Gerek bu elim kazada vefat eden Sudenaz Akkuş, Ömer Faruk Küçük ve İlayda Karakoç’a, evlatlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, sevenlerine ve özellikle de camiamıza başsağlığı dileklerimi ifade etmek istiyorum. Bu arada 41 yaralı evladımıza da Rabbimden acil şifalar niyaz ediyorum.

Kaza sonrasında acımızı paylaşan herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Rabbim tüm evlatlarımızı her türlü kazadan, beladan, musibetten ve kötülükten muhafaza buyursun diyorum.

“BAŞARILARIN ARTARAK DEVAM EDECEĞİNE İNANIYORUM”

Bu vesileyle geçtiğimiz hafta Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası’nda beş altın, iki bronz madalyayla tarih yazarak dünya şampiyonu olan boksörlerimize yine şahsım, milletim adına tebriklerimi özellikle ifade etmek istiyorum.

Tekvando Avrupa Şampiyonası’nda dokuz altın, beş gümüş ve beş bronz olmak üzere toplamda 19 madalyayla takım hâlinde şampiyon olan tekvandocu ve para tekvandocularımızı da tebrik ediyorum.

Gençler Avrupa Şampiyonası’nda iki altın madalya kazanan kürekçilerimizi, basketbolda ikinci defa EuroLeague Şampiyonu olan Anadolu Efes Takımımızı, voleybolda Şampiyonlar Ligi Süper Finali’nde galip gelerek beşinci defa Avrupa Şampiyonu olan Vakıfbank Kadın Voleybol Takımımızı şahsım ve milletim adına tebrik ediyorum.

Türkiye’ye bu gururları yaşatan sporcularımızın her birinin alınlarından öpüyorum. Ülkemize 20 yıldır kazandırdığımız altyapı tesislerinin ve kurduğumuz sporcu yetiştirme sisteminin meyveleri olarak gördüğümüz bu başarıların artarak devam edeceğine inanıyorum.

“YOKLAMA KAÇAĞI GENÇLERİMİZE BEDELLİ ASKERLİKTEN FAYDALANABİLME YOLUNU AÇIYORUZ”

Ayrıca, bugün sayıları 550 bini bulan yoklama kaçağı, bakaya gençlerimize de bir müjde vermek istiyorum. Yoklama kaçağı gençlerimize bedelli askerlikten faydalanabilme yolunu açıyoruz. Kaçak yılına göre değişen oranlarda bir rakam ilavesiyle askerliğini bedelli yapmak isteyen gençlerimiz askerlik şubelerine başvurabilirler. Bakaya gençlerimizin sıkıntısına çözüm getiren bu uygulamanın hayırlı olmasını diliyorum.

Diğer yandan Kabine Toplantımızda açık cezaevlerindeki hükümlüler için belli şartlarda uygulanan ve 31 Mayıs’ta süresi sona eren kovid-19 izinleriyle ilgili de yeni bir değerlendirme yaptık. Buna göre açık cezaevlerindeki hükümlülerin kovid-19 izinlerini 31 Temmuz 2023 tarihine kadar uzatıyoruz. Meclisimizin bu hususta gereken yasal düzenlemeyi en kısa sürede hayata geçireceğine inanıyorum.

“GEÇTİĞİMİZ 20 YIL ESER VE HİZMET SİYASETİNDE ÜLKEMİZİN ALTIN ÇAĞI OLARAK TARİHTEKİ YERİNİ ALMIŞTIR”

Aziz milletim; Cumhuriyetimizin 100. yılını sıradan bir tarih geçişi olmanın ötesinde kazanımlarımızın ve hedeflerimizin muhasebe vesilesi, vizyonlarımızın nirengi noktası görüyor, hazırlıklarımızı ona göre yapıyoruz. Coğrafyamızdaki hâkimiyetimizin bininci yılına yaklaştığımız bir dönemde bu tür muhasebelere ve vites büyütmelere daha çok ihtiyacımız olduğu açıktır. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyete miras kalan Anadolu’daki varlığımızı ilelebet kılmak için dünyanın ve bölgemizin değişen şartlarını iyi okumalı, kendimizi hep bu coğrafyanın üstünde konumlandırmalıyız. Aradan geçen bunca asra, yaşanan onca hadiseye rağmen bu toprakların hâkimiyetimizde olmasını hâlâ hazmedemeyenler olduğu gerçeğini biz değil karşımızdakiler sürekli hatırlatıyor. Osmanlı’nın yıkılışı ve Cumhuriyetin kuruluşu sürecinin her bir adımı, her bir gelişmesi bu hakikatin birer vesikasıdır. Bilhassa 18. yüzyıldan itibaren verdiği mücadelelerin yol açtığı tüm yorgunluğa, tüm yıpranmışlığa, ödediği onca bedele rağmen insanımızın Millî Mücadele’ye dört elle sarılmasının gerisinde de aynı bilinç vardır.

Başkomutanlığını Gazi Mustafa Kemal’in yaptığı Millî Mücadele’yi şanlı tarihimizin bu topraklardaki son devleti Cumhuriyet’le taçlandırmamız, milletimiz için yeni bir başlangıç anlamına gelmektedir. Cumhuriyet dönemi boyunca da hem geçmişten gelen yüklerin ağırlığı hem yeni devletimizin kuruluş sancıları sebebiyle demokratik ve ekonomik gelişim adımlarımızı epeyce yavaş atabildik. Buna rağmen önce çok partili siyasi hayata geçerek, ardından darbeler, siyasi istikrarsızlık ve terörle kesintiye uğrasa da kalkınma hamlelerimizi başlatarak kendimize yeni bir yol çizdik. Geçtiğimiz 20 yıl eser ve hizmet siyasetinde ülkemizin altın çağı olarak tarihteki yerini almıştır. Tüm bu arka plandan hareketle Cumhuriyetimizin 100. yılını Türkiye yüzyılı ülküsüyle başlattığımız büyük atılımın sembolü hâline getirmek istiyoruz.

İki asırlık demokrasi tarihimizin en köklü yönetim sistemi reformlarından olan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ni Türkiye yüzyılının girizgâhı ve garantisi olarak addediyoruz. Bu anlayışla Cumhurbaşkanlığı olarak İletişim Başkanlığımızın koordinasyonunda kapsamlı bir 100. yıl kutlama programı oluşturduk. Milletimize son iki asırda yaşadığımız kayıpları ve kazanımları hatırlatacak, ülkemize son 20 yılda nasıl çağ atlattığımızı gösterecek, Türkiye yüzyılı iddiamızı tüm boyutlarıyla ortaya koyacak bu programı ‘100 yılın işini 20 yıla sığırdık’ şiarıyla hayata geçireceğiz. Böylece Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yeni bir şevkle, yeni bir dinamizmle, yeni bir heyecanla başlamayı umut ediyoruz.

Tabii Cumhuriyetimizin 100. yılına atfettiğimiz 2023 hedefleri bizim için kısa vadeli atılımlarımızın ilk istasyonudur. Ardından fethin 600. yılına adağımız 2053 vizyonumuz geliyor. Bu vizyonu teknolojiden savunmaya, çevreden ulaştırmaya kadar tüm unsurlarıyla şimdiden şekillendirmeye başladık. Gençlerimize emanet edeceğimiz 2053 vizyonundan sonraki hayallerimizi ise Malazgirt Zaferi’nin bininci yılına atfettiğimiz 2071 vizyonumuzla taçlandıracağız. 2071 vizyonunu da bizden sonraki nesiller ete kemiğe büründürecek, altyapısını hazırlayacak, hedeflerini oluşturacaktır. Evet, görüldüğü gibi biz Türkiye’yi 2023’te hedefleriyle buluşturmanın, 2053 vizyonuna hazırlamanın, 2071 hayallerini şekillendirmenin peşindeyiz. Muhalefet ise maalesef 1908’in bir adım ötesine geçememiş bir ruh hâliyle istemezükcülük dışında herhangi bir hedefe ve vizyona sahip değildir.

“MİLLETİMİZİN DESTEĞİYLE MEVCUT SIKINTILARIN ÜSTESİNDEN YİNE BİZ GELECEĞİZ”

Bizim ülkemizde gerçekleştirdiğimiz büyük demokrasi ve kalkınma devriminin eksikleri, hatta hataları da olabilir. Bunları açık yüreklilikle ortaya koyacak, kazanımları kabul edip, eksikleri tamamlayacak bir muhalefetle her şeyi konuşmaya hazırız. Sorumluluğumuzun milletimize karşı olduğunun şuuruyla hayırda yarışan, eser ve hizmet siyasetini merkeze alan bir yönetim anlayışının gereklerini yerine getirmek için gece gündüz çalışıyoruz. Buna mukabil karşımızda sadece Türk milletinin bu coğrafyada yaşadığı en büyük felaketlerden birini sahiplenmenin ötesinde, siyaset ortaya koyamayan arkaik bir muhalefetimiz var.

Yapılan her yatırıma bir kulp takan, getirilen her hizmete, gerçekleştirilen her projeye karşı çıkan, fakat ortaya kayda değer herhangi bir program, hazırlık, teklif ve hatta hepsini geçtim niyet dahi koyamayan sığ bir muhalefetle karşı karşıyayız. Bizim referansımız geçtiğimiz 20 yılda ülkemize kazandırdığımız eserler ve hizmetlerdir. Muhalefetinin referansı ise ülkemizi yüzyılımızın başında felakete, koskoca bir imparatorluğu yıkıma sürükleyen yaklaşımdır, söylemdir, zihniyettir. Gerçi henüz kendi yakın tarihini bile doğru okumayı beceremeyenlerin bugünkü dünyayı aktörleri ve ilişkileriyle kavramasını, ona göre politikalar geliştirmesini beklemenin biraz boş hayal olduğunun farkındayız. Buna rağmen siyaset sahnesinde varlık gösterme, söz söyleme, destek talep etmeye niyetiyle ortaya çıkanlardan azıcık da olsa feraset, azıcık da olsa onurlu duruş beklemenin bir vatandaş sıfatıyla hakkımız olduğunu düşünüyoruz.

Hâlbuki bu ülkede siz hele bir oy verin gerisini sonra hâllederiz diye ortada salınan, düşün arkama deyip milleti uçuruma sürükleyen siyaset tarzının devri kapanalı çok oldu. Muhalefete de bu cesareti dünyada ve bölgemizde yaşanan krizlerin, çatışmaların, sıkıntıların ülkemize olan yansımalarının verdiği anlaşılıyor. Biz bu tabloyu onların el yordamıyla fark ettiğinin çok ötesinde, tüm boyutlarıyla biliyoruz, takip ediyoruz. Kendi hamlelerimizi planlıyoruz ve adım adım hayata geçiriyoruz.

Türkiye’nin küresel ekonomik çalkantılardan, güvenlik kaygılarından, yıpratıcı siyasi çekişmelerden en az hasarla çıkması için her türlü çabayı gösteriyoruz. Buna rağmen hayat pahalılığı başta olmak üzere, çeşitli sıkıntılara maruz kaldığımız bir gerçektir. Türkiye bugün yaşadığı sıkıntıları elbette hak etmiyor. Fakat bu millet asıl böyle arkaik, gerici, habis bir muhalefeti de hak etmiyor. Ülkemizin bugüne kadar ki her meselesini nasıl biz çözdüysek Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle mevcut sıkıntıların üstesinden de yine biz geleceğiz. Muhalefeti de kendi kısır dünyasıyla, kendi iç çekişmeleri ve ayak oyunlarıyla, kendi kifayetsiz gündemleriyle başa bırakıyoruz.

“İÇİMİZE KAPANMAK YERİNE HEDEFLERİMİZE DOĞRU DAHA HIZLI YOL ALMAYI TERCİH EDİYORUZ”

Aziz milletim, Türkiye ve Türk milleti tarihte geniş bir coğrafyaya yayılan varlığını da, bugünkü geniş etki alanını da, kendini sürekli yenileyebilme kabiliyetine borçludur. Bu vasfımızın en güzel tarifi Yunus Emre’nin her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası sözüdür. Kendi yenilemek başkalaşmak değil, aynı mayayla varlığını devam ettirmek, büyümek, çoğalmak demektir. Değerlerimizi koruyarak kendimizi yenilediğimiz sürece hiçbir fikir, hiçbir teknik, hiçbir farklılık bize tehdit teşkil etmez. Dünya yeni bir dönüşümün eşiğindedir, bu kritik süreçte en büyük gücümüz ve avantajımız milletimizin en kadim özelliğidir. Ülkemizin demokraside ve kalkınmada ulaştığı ileri seviye bize yeniden yapılan küresel sistemde hak ettiğimiz yeri alabilme fırsatı vermiştir.

Küresel güvenlik ve ekonomi krizine bu gözle baktığımız için geçici sorunlar karşısında paniğe kapılmıyoruz. Pek çok ülke yaşanan belirsizlikler karşısında yalpalarken, biz içimize kapanmak ve kazanımlarımızdan taviz vermek yerine hedeflerimize doğru daha hızlı yol almayı tercih ediyoruz. Tabi bu arada 85 milyon vatandaşımızın her biri için konjonktürün getirdiği sıkıntıların yükünü azaltacak tedbirleri almaktan da geri durmuyoruz. Bilhassa ücretli dar gelirli desteğe ihtiyaç duyan vatandaşlarımızı koruyacak bütün bu mekanizmaları kuruyor ve işletiyoruz.

Asgari ücret artışı, memur ve emekli maaşlarına yapılan yüksek oranlı zamlar, sosyal yardım yelpazesinin genişletilmesi, destek ve sübvansiyon paketleri gibi uygulamalar bu yaklaşımımızın ifadesidir. Sağlıktan eğitme, ulaşımdan enerjiye, her alanda altyapı yatırımlarında, ülkemizin ihtiyaçlarını önemli ölçüde karşıladığımız için bundan sonraki önceliğimiz insanımızın refah seviyesini arttıracak politikalar olacaktır. Önümüzdeki aylarda bu doğrultuda yeni adımlara atarak hayat pahalılığının insanlarımız üzerindeki yükünü azaltmayı sürdüreceğiz. Tabii bir de bu gelişmelerin uluslararası serencamı var.

“KENDİ GÜVENLİKLERİ DIŞINDA HİÇBİR ŞEYİ ÖNEMSEMEYENLER, TÜRKİYE’NİN BAĞIMSIZ DURUŞUNA TAHAMMÜL EDEMİYOR”

Küresel ekonominin temellerinden sarsıldığı, küresel güvenlik mimarisinde ciddi çatlakların oluştuğu bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir süreçte dahi geçmişten beri Türkiye’nin önünü kesmeyi temel politikaları hâline getirenlerin aynı tutumlarında ısrar etmesi şaşırtıcı değilse de üzüntü vericidir. Geçmişte ülkemizi vesayet güçleri, darbeciler, siyasi ve ekonomik tetikçiler vasıtasıyla istedikleri gibi yönlendirenler, kendi içlerindeki çürümeye bakmadan hâlâ ülkemizi hedefte tutmayı sürdürüyor. Kendi güvenlikleri ve refahları dışında hiçbir şeyi önemsemeyenler, Türkiye’nin bağımsız duruşuna tahammül edemiyor. Bu konuda sergilenen tavırlar ve edilen sözler karşımızdakilerin hak, özgürlük ve ekonominin kuralları hususundaki hassasiyetlerinden değil, çıkarlarını müdafaa endişelerinden kaynaklanıyor.

Güney sınırlarımız boyunca oluşturduğumuz güvenlik bölgelerinin meşru gayesini sınırlarımızın içinde ve hemen ötesinde yıllardır koruduğumuz, her türlü ihtiyaçlarını karşıladığımız milyonlarca insanın sıkıntısını umursamayanların bize verecekleri ne müttefiklik, ne de insan hakları dersi olabilir.

“KALICI BİR BARIŞ ANLAŞMASININ YAPILMASI HUSUSUNDA EN SAMİMİ ÇABALARI BİZ SERGİLEDİK”

Lafa gelince herkesin büyük laflar ettiği Karadeniz’in kuzeyindeki savaşta dahi toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına yapılan saldırıyı asla kabul etmediğimizi açıkça belirttiğimiz Ukrayna’ya en ciddi somut ve işe yarar desteği biz verdik. Rusya ile ilişki kurduğumuz her platformda ve her seviyede bu tutumumuzu kendilerine de mertçe söyledik. Krizin çözümüne hiçbir katkısı olmayacak şovlara katılmak yerine Rusya ile siyasi ve insani ilişkilerimizi sürdürerek bölgede önce ateş kesin sağlanması, ardından kalıcı bir barış anlaşmasının yapılması hususunda da en samimi çabaları yine biz sergiledik. NATO’ya üyelik başvurusunda bulunan ülkeler tarihlerine bakarlarsa bizim doğudan gelen tehditlere karşı kendilerine de çok büyük katkılar sağladığımızı göreceklerdir. Bizim NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımımız bağnazlıktan veya düşmanlıktan değil, terörle mücadele konusundaki ilkeli tutumumuzdan kaynaklanıyor.

Geçtiğimiz Cuma ve Cumartesi günleri bu çerçevede oldukça yoğun telefon diplomasisi yürüttüm. Hollanda Başbakanı Sayın Rutte’yle, NATO Genel Sekreteri Sayın Stoltenberg’le, İngiltere Başbakanı Sayın Boris Johnson’la, İsveç Başbakanı Sayın Andersson’la, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sayın Niinistö’yla bu konuları enine boyuna konuştuk. Muhataplarımızın tamamına Türkiye’nin NATO’nun genişlemesi konusundaki yaklaşımını terörle mücadele ve müttefiklik dayanışması vurgularıyla açıkça paylaştım.

“TÜRKİYE KARŞITI YAKLAŞIMLARI KABUL EDİLEMEZ BULDUĞUMUZU İFADE ETTİK”

Her şeyden önce terör örgütlerinin insanlığın güvenliği için ortada olan bir NATO’da yer almasını biz kabullenemeyiz dedik. Bu yanlışı Türkiye, Yunanistan ve Fransa’nın NATO’dan çıkışı döneminde biliyorsunuz Türkiye o zaman onlara desteği vermişti. Ve ne oldu? Şu anda bu Yunanistan bizimle nasıl bir uyum içinde? FETÖ terör örgütünün Avrupa’ya gidiş güzergâhı şu anda Yunanistan değil mi? İçindeki terör örgütlerini besleyen o değil mi? Ve hepsinden öte şu anda 10’a yakın üs var Yunanistan’da. Ve bu üslerle acaba Yunanistan kimi tehdit ediyor? Veya bu üsler Yunanistan’da niye kuruluyor? Şu anda Avrupa Birliği ülkelerine 400 milyar avro borcu olan bir Yunanistan var.

Kendisiyle görüştük, kendisiyle yaptığımız görüşmede aramıza üçüncü ülkeleri sokmayalım diye mutabık kaldık. Buna rağmen işte şurada geçen hafta bir Amerika seyahati oldu ve senatoda Türkiye’nin aleyhine ne gerekiyorsa bu konuşmaları yaptığı gibi ‘F-16’ları sakın ha Türkiye’ye vermeyin’ demek suretiyle Amerika’ya bu şekilde âdeta telkinlerde bulundu. Şimdi biz bu yıl Stratejik Konsey Toplantısı yapacaktık, artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle böyle bir görüşmeyi de yapmayı asla kabul etmiyorum, çünkü biz sözünde duracak, şahsiyetli, onurlu siyasetçilerle yola gideriz. Bundan sonrasını Miçotakis kendisi düşünsün. Kimlerle görüşeceksek, kimlere nerede, nasıl üsler kurduracaksa buyursun kurdursun, biz bize yeteriz, biz kendimize yeteriz. F-16’lar konusunda da öyle zannediyorum ki Amerika herhalde Miçotakis’in ağzına bakarak kararını vermeyecektir.

Özellikle İsveç-Finlandiya meselesi, bu konudaki kötü siciliyle her iki ülkede de hâlen devam eden Türkiye karşıtı yaklaşımları kabul edilemez bulduğumuzu ifade ettik. İşte şurada daha dün birkaç gün önce Stockholm sokaklarında PKK-YPG, DHKP-C terör örgütleri terör örgütünün liderlerinin posterleri ile ne yaptılar? Yürüyüş yaptılar. Ben şimdi sesleniyorum, Sayın Andersson bak bana neler söyledin? Ama buyur bak Stockholm’ün caddelerinde teröristler bağırarak, çağırarak yürüyorlar ve senin polisin de onları koruma altına alıyor. Sadece orası mı? Almanya’nın caddelerinde de yine bunlar aynı şekilde bu tür gösterileri yapmıyorlar mı? Kimin koruması altında yapıyor? Alman polisinin koruması altında yapıyor. Ama yeri geliyor bakıyorsunuz orada bizim vatandaşlarımızdan herhangi birisi bir yanlışlık yaptığı zaman âdeta yere bastırıyor Alman polisi ve dayanılmaz şekilde acılar çektiriyor. Hatta hatta 15-16 yaşındaki Türk gencine, Türk çocuğuna bunu yapıyorlar. Bütün bu olaylardan sonra bizden bazıları hâlâ barış, hâlâ dostluk olmaz böyle dostluk, olmaz böyle bir barış. Siz ancak terör örgütleriyle el ele, kol kola yürümeyi beceriyorsunuz ancak bunu başarıyorsunuz.

“ÜZERİMİZE DÜŞENLERİ YERİNE GETİRECEĞİMİZDEN KİMSENİN ŞÜPHESİ OLMASIN”

Biz işimizi biliyoruz, dolayısıyla atılması gereken adımları nasıl atacağımızı da biliyoruz. Bu ülkelerin terör örgütlerine fiili ve siyasi destek vermekle Türkiye’den NATO üyeliğine ‘evet’ demesini beklemek arasında bir tercih yapmaları, bunun da somut emarelerini ortaya koymaları gerektiğini söyledik.

Buradan bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum. Türkiye için tehdit oluşturan terör örgütlerine her türlü desteği vererek teröristleri koruyup, kollayanlar önce geçmişten beri bize karşı sergiledikleri hukuksuz, ciddiyetsiz ve kibirli tavırlarından vazgeçmelidir. Somut uygulamalarıyla bu değişimi gördüğümüzde Türkiye olarak üzerimize düşenleri yerine getireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.

Bu arada güney sınırlarımız boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgeler oluşturmak için başlattığımız çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımları da yakından atmaya başlıyoruz. Ülkemize ve güvenli bölgelerimize sık sık yapılan saldırıların, tacizlerin, tuzakların, merkezi konumundaki alanlar harekât önceliğimizin başında yer almaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, istihbaratımız, emniyet güçlerimiz hazırlıklarını tamamlar tamamlamaz inşallah bu operasyonlar başlayacaktır.

Perşembe günü yapılacak Millî Güvenlik Kurulu Toplantımızda bu hususları enine boyuna değerlendirecek ve kararlarımızı alacağız. Bizde gereken görüşmeleri yaparak sürecin sağlıklı bir şekilde yürümesini temin edeceğiz. Ülkemizin güvenlik hassasiyetlerine saygı gösterenler ile kendi çıkarları dışında hiçbir derdi olmayanların ayrımını bu süreçte bir kez daha görecek ve gelecekteki politikalarımızın referansı yapacağız.

“TÜRKİYE İÇİN UZAY YARIŞINDA YER ALMAK BİR LÜKS DEĞİL MECBURİYETTİR”

Aziz milletim, sevgili gençler uzay alanında iddiasını ortaya koyan bir Türkiye için yaklaşık bir yıl önce yine bu kürsüden millî uzay programımızı açıklamıştım. Şimdi ekranları başında bizi izleyen gençlerimize sesleniyorum, ülkemizin uzay alanındaki hak ve menfaatlerini korumak üzere belirlediğimiz Türkiye’ye ve medeniyetimize yaraşır iddialı, ama ayakları yere basan tam 10 hedefi sizlerle paylaşmıştım. Aya ulaşmaktan uzay ekosistemi oluşturmaya, kalıcı uluslararası birliktelikler kurmaktan insan kaynağı geliştirmeye varan geniş bir yelpazedeki hedef başlıklarımızla adım adım ilerliyoruz.

Bugün hedeflerimizden birine yönelik önemli bir duyuruyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Artık dünyada siyasi bağımsızlığın teknolojik bağımsızlıktan geçtiğini çok iyi biliyoruz. Türkiye olarak teknolojik bağımsızlığımızı tesis etmek üzere gerekli insan kaynağını yetiştirmek, alt ve üst yapıyı inşa etmek, bu alanda farkındalık oluşturmak için çalışıyoruz.

Dünya düzeninin belirleyicisi konumundaki teknolojilerin savunmadan imalat sanayine, araştırma-geliştirmeden bilişime kadar her alanında proaktif bir Türkiye inşa ediyoruz. Bu bakımdan Türkiye için uzay yarışında yer almak bir lüks değil bir mecburiyettir. Teknoloji konusunda öncü olabilmek için uzay alanında edinilecek tecrübelerden, doğacak kazanımlardan hak ettiğimiz payı almamız gerekiyor.

Millî Uzay Programı kapsamında gerçekleştireceğimiz her hedef, Türkiye’nin yeni yüzyılındaki başarıları için birer mihenk taşı olacaktır. Türkiye’de bir nesil ülkelerin uzay yarışını siyah-beyaz televizyonlardan hatırlayın izledik, izlediler. Millî teknoloji hamlesi vizyonuyla Türk gençleri uzay yarışının öncü aktörleri olsunlar istiyoruz. İşte bu yüzden bugün ülkemiz adına tarihî bir ana, yepyeni bir eşiğe hep birlikte adım atacağız.

Eminim bu salondaki basın mensupları aracılığıyla, tüm bakan arkadaşlarım aracılığıyla birçok insan küçük yaşlarından itibaren uzaya gitme hayali kurmuştur, hâlâ kuranlar da vardır; evet, artık o vakit geldi. Millî Uzay Programımız çerçevesinde bir Türk vatandaşının Uluslararası Uzay İstasyonuna gönderilmesi sürecini resmen başlatıyoruz. Hiç şüphesiz bu millî bir görev olacak. Uzaya göndereceğimiz vatandaşımız kendisinin ya da Türkiye’deki diğer bilim insanlarının yerçekimsiz uzay ortamında yapmak istedikleri bilimsel test ve deneyleri gerçekleştirme imkânına sahip olacak. Bu millî göreve başvuru için uzaya.gov.tr adresini oluşturduk. Belirlenen o eğitim şartlarını sağlayan 45 yaşından genç tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu görev için başvurabilirler. 45 yaşından genç; Vedat Hoca senin durum uymuyor. Başvurular arasından çekilecek ve seçilecek iki aday bilim elçimiz olarak uzaya çıkış süreci için gerekli tüm eğitimleri alacaklar. Eğitimlerin sonunda bu iki adaydan biri üstlendikleri tarihi görev için 2023 yılında Uluslararası Uzay İstasyonu’na gönderilecek.

 

Şüphesiz göklere en çok yakışan bayrak ay-yıldızlı al bayrağımızdır. Bayrağımızı uzayda gururla taşıyacak olan arkadaşımız, inanıyorum ki bilgisiyle, tecrübesiyle gelecek nesillere de rol modellik yapacaktır. İnşallah Türkiye’nin tecrübe ettiği diğer birçok ilk gibi bu tarihî adımın onurunu milletimize yaşatmak da yine Hükûmetimize nasip olacaktır. Gelecekteki millî kahramanımıza şimdiden başarılar temenni ediyorum. Bakın biz hâlâ Neil Armstrong’u unutmadık, niye? Çünkü o ilk gidendi. Şimdi de içimizden biri gidecek, inşallah onu da bizden sonra gelen nesiller unutmayacaklar. Bu büyük adımın ülkemize, milletimize, özellikle de gençlerimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu duygularla bir kez daha hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.”

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları